Yargıtay Büyük Genel Kurul 1929/21 Esas 1929/11 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1929/21
Karar No: 1929/11
Karar Tarihi: 08.05.1929

(1412 S. K. m. 310)

Dava: Mahkum oldukları ceza müddetini bitirmeleri hasebiyle hapishanelerce salıverilen mahkumlar hakkında nakızdan sonra gıyaben verilen cinai hükümlerin 15 Şubat 1926 tarih ve 739 numaralı kanunun 4. maddesi mucibince vicahi addiyle resen tabii temyiz olup olmadığı hakkında Temyiz Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin 14 Eylül 1927 ve 7 Şubat 1929 tarihli kararları arasındaki tezat ve mübayenetin tevhidi içtihat suretiyle halli Başmüddeiumumilik memuriyeti aliyesinin 23 Mart 1929 tarih ve 172 numaralı müzekkeresi ile talep ve bu babdaki ilamlar Temyiz Mahkemesi 1. Riyaset Dairesine tevdi olunmakla ilamatı mezkure suretleri telhis ve nüshaları teksir olunarak Heyeti Umumiyeye tevzi, yevmi muayyen 1929 senesi mayısının 8. çarşamba günü içtima eden Heyeti Umumiyeye Başmüddeiumumilik makamına vekaleten muavin Nuri Bey dahil olduğu halde 45 zatın iştirak ettiği anlaşıldıktan ve nisabı müzakere tahakkuk ettikten ve tezat ve mübayeneti mutazammın ilamlar makamı riyeset tarafından izah edildikten sonra 1. Ceza Dairesinin noktai nazırlarını izah üzere söz alan 1. Ceza Dairesi Reisi Semih Beyefendi: Evvelce bu suretle ve ekseriyetle verilmiş bir karar mevcut ise de bilahare dairemiz tebdili içtihat ederek ikmali müddetle tahliye edilen maznunların nakızdan sonra davete ademi icabetle haklarında cereyan eden muhakemei gıyabiyenin vicahi addiyle resen tabii temyiz olduğuna karar verilmiştir ve bu kararlara makamı iddiadan vuku bulan itiraz üzerine Heyeti Umumiyece bittetkik itirazın reddine karar verilerek; kararı mezkure binaen ve elyevm hadisatı mümasilenin vicahi addiyle resen tabii temyiz olduğu kabul edilerek tetkikatı temyiziye icra kılınmakta olduğu ve makamı içtihat, Temyiz Mahkemesi teşkilatı ahiresinden mukaddem içtihadı ahire muhalif dairemizden verilmiş olan ilamı esas ittihaz ederek tevhidi içtihat zımnında heyeti celileye müracaat ediyorum. Arz eylediğim veçhile halen dairemizde bir ihtilaf mevcut değildir.

Osman Remzi Bey: Gerçi Heyeti Umumiyeden evvelce bu hususta karar verilmiş ise de tevhidi içtihad tarikiyle halledilecek olursa bu bir kanun hüküm ve kuvvetinde olduğu için bugün heyeti celilede halli daha muvafık olacağı kanaatindeyim.

İbrahim Etem Beyefendi: 1. Ceza Dairesinin kararları arasında ihtilaf olduğu zahirdir. Heyeti Umumiyeden temyizen ve itirazen verilen karara dairei hususiyenin ittibaı mevcut olan tezat ve mübayeneti bertaraf edemez.

Bahri Beyefendi: Mevzuubahis olan karar Teştilat Kanunundan evvel olmak itibariyle tevhidi içtihada lüzum olmadığı ve eğer şu şekli kabul edersek bütün dairelerin Teşkilat Kanunundan evvel verdiği eski kararları tevhidi içtihada sevketmek lazım geleceğinden tetkiki muvafık olmadığı,

1. Reis Beyefendi: Bu karar 834 numaralı Teşkilat Kanununun neşrinden muahher ve yeni kanunun neşrinden mukaddem olmasına mebni Remzi Beyefendinin buyurdukları gibi tevhidi içtihada lüzum vardır.

Semih Beyefendi: İlk kararı ittihaz edildiği tarihte mer'i olan Teşkilat Kanunu mucibince Heyeti Umumiyede halledilmiştir ve bendeniz usule ait mesailde kanunun makabline şümulü olduğunu kabul etmekle beraber Heyeti Umumiyenin kararına göre ittihazı karar edilmektedir. Ve binaenaleyh ihtilaf yoktur.

1. Reis Beyefendi: Yeni Teşkilat Kanunundan evvel mer'i olan kanunda da Heyeti Umumiyeye tevhidi içtihat salahiyeti verilmiştir. Bu hususta mukaddema sadır olan karar ceza heyeti umuyesinde ekseriyet hasıl olamaması üzerine hukuk heyetinin iştiraki ile verilmiştir. Yoksa tevhidi içtihat şeklinde değildir. Binaenaleyh Heyeti Umumiyenin 14 kanunuevvel 1927 tarihinde ittihaz ettiği karar mümasil işlerde mabihülimtisal olamaz.

Fuat Beyefendi: Bu meselinin hususiyeti vardır. O da, tevhid teklifinin bugün müzakeresi için müstaceliyet kalmadığıdır. Teşkilat kanunuları pratik olarak nizamatı esasiyeye tevfikan yapılan kanunlardır. Şayet tevhidi içtihat suretiyle halledilecek olursa (bu rararın ilanı ki iki üç aylık bir meseledir) o vakta kadar yeni ceza usulü muhakemesi ilan edilmiş olacağından bir kıymeti kanuniyesi kalmayacağı ve esasen dairei aidesi kararını tebdil etmeyeceğine göre tevhidi içtihada lüzum olmadığı beyan ve ifade eylemeleriyle bu cihet reye vaz edilerek neticede meselenin tevhidi içtihat suretiyle halli ittifakla karargir olduktan sonra,

1. Reis Mehmet İhsan Beyefendi: Gayrimenkul olarak muhkemeye sevk veya mevkuf iken mahkemece tahliye edilen maznunun, muayyen günde davete icabet etmediği takdirde muhakemenin gıyabında icra olunacağını ve verilecek hükmün vicahi addedileceğini kanunu ahir kabul etmiş. Malumu alileri ahkamı cinaiyede itiraz yoktur. Binaenaleyh bu suretle gıyaben cereyan eden muamelat keenlemyekündür.

Semih Beyefendi: Mademki gayrimevkuf olarak mahkemeye sevkedilmiş ve ikmali müddetle de tahliye edilmiştir. Artok nakızdan sonra cereyan eden muhakemenin vicahi addi zaruri olmakla beraber 15 Şubat 1926 tarihli kanuna da tetabuk etmektedir.

Mecdi Beyefendi: Kanunu mezkur kablel hüküm vukubulan tahliyeler hakkındadır. Ve o kanunla vazıı kanun bir salahiyet vermiştir. Mevzuubahs olan meselede ikmali müddetle tahliye edilmiş ve hüküm, mahkeminin bir hatasından dolayı nakzediliyor. Binaenaleyh 15 Şubat 1926 tarihli kanunun dairei şümulünden hariç ve gıyabidir. Zira tahliye mahkeme ve müstantiklikçe vuku bulmayıp müddeiumumilikçe vuku buluyor.

İbarahim Etem Beyefendi: Hadise tevlit ettiği netayici kanuniye itibariyle pek büyüktür. Ahkamı sabıkada nakızdan sonra maznun tekrar tevkif edilirdi. Ve lehine olursa celp edilecek ve gelmediği takdirde üç şekil karşısında idik. Birincisi müruruzaman haddine kadar ne zaman gelirse iddiasını kabul etmek. İkincisi, vicahi addetmek, üçüncüsü kabiliyeti itiraziyesi olup olmadığını teemmül eylemek. Bu kanun çıktıktan sonra her yerden istilamlar başladı. Fakat cevap verilemiyordu. iki sene sonra 15 Şubat 1926 tarihli kanun çıktı. Vakıa kanunun mevzuu başka idi. Bununla beraber şu sarahattan istifade imkanı düşünülürse bendeniz imkan görüyorum. Evvelce cinayet işlerinde mecburi tevkif esası vardı. Ağır ceza ile mahkum olan bir şahıs ikmali müddet ederek tahliye edildikten sonra hakkındaki evrak Mahkemei Temyizden nakzen gelince herhalde tevkif edilirdi. Bilahare yapılan bir kanunla, eğer nakız maznununun lehinde ise tevkif edilmemesi ve celpname ile çağırılması esası kabul edildi. Maznun celpname ile gelmezse onun hakkında verilecek kararın gıyabi veya vicahi olacağı hakkında mezkur kanunda bir hüküm yoktur. Bu vaziyet karşısında ne yapmak lazım gelirdi. Gıyabidir denilse, cinayetlerde gıyaben verilen kararların kabiliyeti itiraziyesi yoktur. Derdesti kanunen matlup olmadığından derdest ettirilemez ve ele geçince hükmü gıyabii cinainin keenlemyekün addine cevazı kanuni yok. Celpname üzerine gelmeyen maznun hakkındaki hükmün vicahi olacağına dair de sarahat olmayınca işe ne suretle bir cereyanı kanuni verileceğini tayin teşbi teşekkülat () eder. Sonradan 15 Şubat 1926 tarihli bir kanun çıktı. Bu kanun, cinayet mevaddında mecburi tevkif esasını kaldırdı. Bu kanunun bir 4. maddesi var. Mezkur kanunun mevzuu, mevzuu münakaşa olan maddeden gayri bir esas tesbit etmekte olduğunu kabul ile beraber bu 4. maddenin vaz ettiği esastan istifade edebileceğimiz kanaatindeyim. Çünkü bu madde (gayri mevkuf olarak mahkemeye sevkedilen) maznunların mahkemeye davet üzerine gelmedikleri surette haklarında verilen kararın vicahi olacağını ifade ediyor. Müzakerei vaki, ikmali müddet ile tahliye edilen bir cinai mahkumun hakkındaki hükmün temyizen lehine olarak nakzı üzerine celpname ile çağırıldığı surette gelmemesi halidir. Şüphesiz ki bu hal mebhusünanh 4. maddedeki iptidaen bir cinayet maznununun gayri mevkuf olarak sevki halinin tamamı tamamına aynı değilse de bu maddenin kabul ettiği esasa imtisale bir manii kanuni yoktur. Bu maddeden istifade ederek verilecek hükmün vicahi addini kabulden başka çaremiz yoktur. Eğer bu maddeden istifade edilemezse itiraz eden Nazmi Beyefendi bir formül teklif etsinler, heyeti celile muvafık görürse kabul edelim.

Nazmi Beyefendi: Formül yapmak bir layıhai kanuniye yapmak demektir.

Birinci Reis Beyefendi: Maznun hakkında yeniden tahkikat yapılırsa ne faide melhuzdur?

Bahri Beyefendi: İkmali müddetle tahliye edilmiş ve nakız dahi lehine olunca, aleyhine hüküm verilebilir mi? Ve vicahi olmazsa ne olacak?

Mecdi Beyefendi: Maznun gelmeyince müdafa şahitleri dinlenememiştir.

Remzi Beyefendi: Hükümler ya vicahi veya gıyabidir. Gıyabi olması için maznununun temerrüd etmesi meşruttur. Badelhüküm derdest edilmiş ve ikmali müddetle tahliye idilmiş bir adamın üzerinde cemiyetin hiçbir hakkı kalmamıştır. Çünkü hüküm lehindedir. Ve esas hüküm olduğu gibi bir vasıtayı tenfiziye dahi mevcut değildir. Burada maznunun itiraz hakkı vardır. Eğer vicahi addetmezsek gıyaben verilen hükümden dolayı itiraz kabul edilecek midir? Şu halde tahliye edilmiş olan mahkumun bir suretle elde edilmesi Mahkemei Temyizin vicahi addedileceği kararla husul bulur.

Mecdi ve Nazmi Beyefendiler: Tebliğ edilir ve müddetinde temyiz edebilir.

Başmüddeiumumi namına hazır bulunan muavin Mustafa Nuri Bey de: Başmüddeiumumilik dairesinin öteden beri içtihadı bu kabil hükümlerin gıyabi addi lazım geleceği merkezinde olduğunu beyan ve ifade eylemelerine mebni müzakerenin kifayeti takarrür ettikten sonra neticede:

Sonuç: Resen tabii temyiz olan hüküm lehine nakzedilen ve akdemce ikmali müddetle tahliye edilmiş bulunan maznunun gayrimevkuf olarak muhakemesinin icrasına kanunen mesağ olmakla celpname ile vuku bulan davete ademi icabetle gıyaben mahkum olduğu takdirde kanuna itaat etmemiş nazarı ile bakılamayacağı cihetle Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununun faslı sani ahkamının tatbiki gayri caiz olmasına ve cinayet hükümlerine karşı itiraz tariki de madut bulunmasına mebni bu suretle gıyaben verilen hükümlerin de 15 Şubat 1926 tarih ve 739 numaralı kanunun 4. maddesi mefhumuna dahil olması itibarıyla kat'i ve vicahi addiyle resen tabii temyiz olduğu dokuz reyi muhalife karşı otuz altı reyle ve mevcutun üçte ikisinin ittifakıyla karar verilmiştir. (¤¤)



Full & Egal Universal Law Academy