Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1932/29
Karar No: 1932/12
Karar Tarihi: 26.10.1932
(1412 S. K. m. 343)
Dava: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 343 üncü maddesi mucibince aleyhlerine yazılı emir verilen hükümlerden bazılarına ait bozma kararları: tekriri muhakeme edilmek kaydı mevcut bulunduğu halde bazılarında, mahkum lehine hüküm bozulmakla beraber yeniden muhakeme yapılmak kaydının mevcut olmadığı ve bu yolda bir kaydı ihtiva etmeyen temyiz kararları üzerine mahalli mahkemelerince yapılacak muamelede tereddüt edildiğinden ve bu cümleden olmak üzere Birinci Ceza Dairesinin 1.10.931 tarih ve 4700/3083 nolu kararında usule mütedair olan hatalardan dolayı yeniden muamele yapılmak üzere mahalli mahkemesinin hükmü bozulmuş olduğu halde 4 üncü Ceza Dairesinin 17.11.931 tarih ve 7732/4859 nolu kararı mahkumlar lehine usulü hatalardan dolayı 343 üncü maddeye göre verilen bozma kararlarının mahallî mahkemesince görülmekle iktifa edileceği manasını müfit mahiyette bulunduğundan mübayeneti vakıanın tevhidi içtihat tarikiyle halli Adliye Vekaleti Celilesinin 30.12.931 tarih ve 1909/9457 nolu tahriratiyle talep edilmekle bu baptaki ihtilafı tazammun eden ilam suretleri celp ve nüshaları teksir edilerek Hey'eti Umumiyeye tevzi olundu. 6/4/932 tarihinde içtima eden Hey'eti Umumiyeye Başmüddeiumumi Yusuf Nihat Beyefendi de dahil olduğu halde 44 zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra hadise bir kere de riyaset makamından izah edildi.
Karar: Birinci Ceza Dairesinin noktai nazarını izah etmek üzere söz alan Semih Beyefendi: Vekaleti Celileden gelen yazılı emirde usulî hataya taalluk eden bozma üzerine Heyeti Umumiye kararına tebaan lehe olduğu takdirde dairemizce tekriri muhakeme yapılacağı tasrih edilmektedir. 343 üncü madde aynen (hakim ve mahkemelerden verilen ve temyiz mahkemesince tetkik edilmeksizin kat'ileşen karar ve hükümlerde kanuna muhalefet edildiğinden haber alırsa Adliye Vekili, o karar veya hükmün bozulması için Temyiz Mahkemesine müracaat etmesi hakkında C. Başmüddeiumumiliğine yazılı emir verebilir. Bu emirde bozulmayı müstelzim kanunî sebepler gösterilir. C. Başmüddeiumumisi tebliğnamesine yalnız bu sebepleri yazar ve dosyayı Temyiz Mahkemesine verir. Temyiz Mahkemesi dermeyan olunan sebepleri varit görürse karar ve hükmü bozar. Mahkemelerden davanın esasına da şamil olarak verilen hükümlerin bu suretle bozulması alakadar kimseler aleyhine te'sir etmez.
1- Varit görülen bozma sebepleri mahkum olan kimsenin cezasının tamamiyle kaldırılmasını müstelzim ise Temyiz Mahkemesi evvelce hükmolunan cezanın çektirilmesini kararında ayrıca yazar.
2- Varit görülen bozma sebepleri mahkum olan kimsenin cezasının tamamiyle kaldırılmasını müstelzim olmayıp da hafif bir cezanın tatbikini mucip ise, Temyiz Mahkemesi tatbiki iktiza eden cezanın neden ibaret olduğunu kararında gösterir.
Eğer bozma davanın esasını halletmeyen mahkeme veya karar hakimi kararları hakkında ise, yeniden yapılacak tetkik ve tahkik neticesine göre icabeden karar verilir.
Bu itibarla 308 inci madde haricinde yazılı emir vermesine imkan yoktur.
Dördüncü Ceza azasından İbrahim Etem Beyefendi:
Yazılı emir üzerine hükümler bozulunca mahkemenin tekrarlanmasına cevaz olup olmadığı meselesini halletmek için bozulan hükmün davanın esasını halledip etmediğine bakmak lazımdır. Eğer bozulan hüküm davanın esasını halletmiş ise muhakemenin tekrarlanmasına cevaz yoktur. Eğer davanın esasını halletmemiş ise: muhakemenin tekrarlanması icabeder. Bunu usulün 343 üncü maddesinin fıkaratının tahlilinden anlarız. Çünkü, bu maddenin son fıkrası yalnız davanın esasını halletmeyen mahkeme kararlarının bozulması halinde tahkikatın tekrarlanacağını istisnaen tasrih etmektedir. Bu hüküm istisnaî olmasaydı kanun: davanın esasını halleden ve davanın esasını halletmeyen diye bir tasnife lüzum görmezdi.
Karar hakimlerinin kararlarında olduğu gibi mutlak olarak bu hususu ifade ederdi. Son fıkradaki hüküm istisnaî olunca yalnız davanın esasını halletmeyen hükümlerin bozulması halinde, muhakemenin tekrarlanmasını kabul etmek kanunî bir zarurettir. Ayni zamanda ceza esaslarına göre de yazılı emir üzerine davanın esasını halleden mahkeme kararları bozulunca muhakemenin tekrarlanmaması esas kaidedir. Çünkü, kaziyyei muhkeme manidir ve çünkü kanun yollarından geçerek ve kanunî müddet geçirilerek kat'iyet kespeden ve davanın esasını halleden bir mahkeme hükmünün yazılı emir üzerine bozulması halinde tahkikatın tekrarlanması bir davanın ilanihaye takibata maruz tutulmasını ve tekerrürü icabettirir ki bu, yazılı emir usulü kabuliyle elde etmek istenilen menfaatı ammeyi de haleldar eder. Yeni usulün yazılı emir hakkında, kabul ettiği hüküm esas itibariyle eskisinin aynıdır yalnız bir fark ile eskiden hüküm ister esas noktasından, ister tatbikat noktasından yazılı emir ile bozulunca müsavi idi, muhakemeten hiç bir şey yapılmaz ve hüküm de infaz edilmezdi. Yeni usulün kabul eylediği yenilik yalnız tatbikat noktasına taalluk eder. Yeni usul: tatbikata taalluk eden bozmalarda maznun lehine tatbikat yapmak için mahkemei temyize salahiyet vermiş ve 343 üncü maddeye bu hususta iki hususî bent konmuştur. Bu farktan maada eski tatbikatımız ne idise bugün de öyle olmak lazımdır. Adliye Vekilinin yalnız tatbikat noktasından yazılı emir verebileceği hakkındaki noktai nazarda dahi isabet görmüyorum. Adliye Vekili gerek esastan ve gerek esasa müessir usul hatalarından da yazılı emir vermeğe salahiyettardır. Çünkü 343 üncü maddenin birinci fıkrasındaki (Kanuna muhalefet) tabiri mutlaktır. Kanuna muhalefet kanun tatbikatında olabileceği gibi hükmün esasında da olur. Farzedelimki bir mahkeme: maznuna usulen tebligat yapmadan yalnız delailin cem'i hakkında kabul edilen ilanen tebliğat usulünü esas hükmün verilmesi için kafi görüp duruşma yaparak esas hükmü vermek suretiyle bir usul hatası ve bir de hakkı müdafaasının istimaline meydan verilmeyen o mahkum hakkında yanlış bir madde tatbik etmek suretiyle de bir tatbikat hatası yapsa ve Adliye Vekili de iki cihetten yazılı emir verse: Adliye Vekilinin yalnız tatbikat hatalarından yazılı emir vereceği kabul edildiğine göre: yazılı emirde usul noktasından sepkeden talebi salahiyetsizlik noktasından Temyiz Mahkemesi reddedince yalnız tatbikat noktasından hükmü düzelterek hüküm te'sis etmek mecburiyeti karşısında kalması lazım gelirki: bu mecburiyet hakimlik evsafiyle te'lifi kabil olmayan bir hal teşkil eder. Zira Temyiz Mahkemesi, kendisine tebliğat yapılmayan ve müdafaası dinlenilmeyen bir suçluya ceza tayin ve tertip etmesi gibi garip bir netice ile karşılaşmış olur. Bu ise: ne ceza esaslarına ve ne de, yazılı emir usulünün kabuliyle istihdaf edilmek istenilen gayeye muvafık düşer.
İşte bu gibi hükmün esasına müessir usul hatalarından veya esas noktasından Adliye Vekilinin yazılı emir vermesini kabul etmek hem 343 üncü madde hükmüne ve hem de ceza esaslarına muvafıktır. 343 üncü maddenin diğer bir fıkrasında: davanın esasına şamil olarak verilen hükümlerin bu suretle bozulması alakadar kimselerin aleyhine te'sir etmiyeceğinin tasrihi de mahkemeden verilen mahkumiyet veya beraet kararları gibi davanın esasını halleden tatbikattan başka kanuna muhalefeti görülen mahkeme hükümleri hakkında dahi verileceğini vazıhan göstermektedir.
Bu mülahazat dolayisiyle Adliye Vekilinin yalnız tatbikat noktasından yazılı emir verilip (esas noktasından ve usul noktasından yazılı emir veremeyeceği) yolunda Ceza Heyeti Umumiyesinde ekseriyet tarafından kabul edilen noktai nazarda isabet göremiyorum, yalnız davanın esasını halletmeyen mahkeme hükümleri hakkında tahkikatın tekrarlanmayacağı istisnaen kanunda tasrih edilmesine göre davanın esasını halleden mahkeme hükümleri bozulunca muhakemenin tekrarlanmasına cevazı kanunî olmadığı kanaatındayım.
REİS İHSAN BEYEFENDİ:
Yazılı emir fıkrası kanunda istisnaen ve menfaatı amme noktasından kabul edilmiştir. Maddei kanuniyenin sarahatı veçhile hareket etmek mecburiyeti vardır, hukukî kaide usulî kaide değildir. İbrahim Etem Beyefendinin buyurdukları kanünşikanane harekettir. Birinci Ceza Dairesinin kararı tefaut olduğundan dolayı tekriri muhakeme kaydiyle bozulmuştur.
Nihayet takdir mahkemeye aittir.
OSMAN REMZİ BEYEFENDİ:
Kanunşikanane demek hüküm mahiyetinde olmayan şeylerdir.
İBRAHİM ETEM BEYEFENDİ:
308 inci maddeye tevafuk eden işler mutlaka bozulur, üst tarafı bize aittir.
SEMİH BEYEFENDİ:
Kanunşikanane muamelelerden dolayı da bozar ve tekriri muhakemeye cevaz verirsek çok fena olur.
AZİZ BEYEFENDİ:
Bozma sebeplerini kanun, 307 ve 308 inci maddelerinde göstermiştir. 343 üncü maddeyi yaparken bu maddelerde olduğu gibi vazıhan düşünerek yapılmamıştır. Biz bunu eski usulün 347 inci maddesine göre düşünmek zaruretindeyiz. Usulî hatalardan dolayı bozulmaz dersek bu da doğru olmaz, bazan öyle usul olurki çok mühimdir. Mesela: bir hadisenin beş şahidi vardır, hakim hiç birini dinlemeden beraet kararı vermiştir. İşte bu gibi usulî hatalar yazılı emir adadına girebilir.
FUAT BEYEFENDİ:
Kanun tevellüt edecek hadisatı halleder. Bir hadisede müddeiumuminin, bulunmaması usulî bir hatadır, fakat bu hadisede bin şahit vardır ve hepsi de dinlenmiştir. Bu takdirde gelen yazılı emir üzerine hükmü bozarsak ve bu da aleyhte ise bunun netayici hukukiyesi ne olacaktır.
BAŞ M. U. NİHAT BEYEFENDİ:
Kanunun neşrinden bugüne kadar Temyiz Mahkemesi devairinde 343 üncü maddenin tatbikinde ihtilaf olmadığı gibi şimdiye kadar Adliye Vekaletinin salahiyeti de asla mevzuu bahis değildir.
1- Usule müteallik nokta (Kanuna muhalefet) tir.
2- Tatbikat meselesi kanuna muhalefet esasından eski ve yeni kanunlar arasında bir fark yoktur. Kanuna muhalefet deyince usul hariçmidir ? Zannetmemki böyle kanaatta bulunan çıksın. Tatbikat meselesine hasredersek son fıkranın kalkması lazımdır. Vazıı kanun maksadı gerek tatbikat ve gerek usul noktasından Adliye Vekaleti Celilesine salahiyet bahşettiği neticesine varırız, herhangi bir karar hakkında Mahkemei Temyizce hüküm te'sisine imkan yoksa evrakın mahalline gitmesi ve muhakemenin tekrarı lazımdır, o halde bu hususta verilecek yazılı emirler redmi edilecektir ? Baştan aşağı maddeler nazara alınırsa tatbikat noktasından da yazılı emir verilebilir. Halbuki Adliye Vekaletinin yazılı emir verip veremeyeceği başka, yazılı emirde dermeyan edilen sebeplerin varit olup olmadığı meselesi başkadır. Sebeplerin varit olmaması salahiyetsizliği istilzam ettirmez. Yazılı emir esas itibariyle tetkik edilir, mevzuuna ve evrakı esasiyesine göre aykırı görülen noktalar nakzedilir.
BİRİNCİ REİS İHSAN BEYEFENDİ:
Usule müteallik hataları takdir edelim, karar verelim dersek elimizde kıstas nedir.
SEMİH BEYEFENDİ:
Maddeyi kendi medlül ve çerçevesinden çıkararak 307 inci maddeye benzer geniş bir çerçeveyi alırsak bunun netayîci ne olacaktır? Bu maddeyi tevsi etmek demek ceza işleri müdürünü iddia makamına getirmek demektir.
BAŞ M. U. NİHAT BEYEFENDİ:
Tekriri muhakeme yazılı emrin aleyhte verilmesi itibariyle tahaddüs etmiştir Yazılı emir üzerine hatalar tashih edilir. Bir maznuna layık olduğu cezayı vermemek bir adaletsizlik olduğu gibi bir mazlumun hakkını da yolsuz verilen cezayı kaldırmak adaletin tecelli ettirilmesi demektir. Tekriri muhakeme 308 inci maddenin neticei tabiiyesidir. Esas cürüm sabit olur da usulî noktadan hüküm bozulursa mahkumiyetin ortadan kalkması endişesine mahal yoktur. Bir defa sabit olan bu fiil hakkında yazılı emir verilmeden hüküm infaz ettirilir, andan sonra usul noktasının tashihine tevessül edilir. Bu itibarla bir hüküm esası sabit iken usul noktasından bozulursa bazı yolsuzluklar meydana çıkar endişesine ben gelemeyeceğim.
SEMİH BEYEFENDİ:
Hususî tatbikat ile bunun te'lifine imkan yoktur.
FUAT BEYEFENDİ:
308 inci maddeyi kanunun sarahati veçhile tatbik edelimmi etmeyelimmi meselesidir.
BAŞ M. U. NİHAT BEYEFENDİ:
Tekriri muhakeme meselesi tekmil dairelerce kabul edilmiştir. Şimdiye kadar yazılı emirlerin yüzde seksen ila doksanı kabul edilmiştir. Bundan rücu için mühim sebepler olmalıdır.
AZİZ BEYEFENDİ:
Biz yazılı emirle tekriri muhakemeyi kabul edersek kespi katiyet edecek bir hüküm kalmayacaktır ve bu itibarla da adaletimiz sarsılacaktır.
İBRAHİM ETEM BEYEFENDİ:
Malumatı sabıkamızı nazardan dür tutamayız. Elimizdeki bu kanuna göre karar davanın esasını halledip etmediğini tetkik etmek zaruretindeyiz.
Usulî noktadan bozulsa tekriri muhakemeye asla imkan yoktur.
BAŞ M. U. NİHAT BEYEFENDİ:
Nakız aleyhe olursa bu kanunda tasrih edilmiştir. Yalnız neticei tahkikata göre verilecek kararı düşünmek lazımdır, demeleriyle müzakerenin kifayeti kabul edilerek reye vazolundukta:
Nisabı ekseriyet hasıl olamamasına binaen gelecek celseye bırakıldı.
26.10.932 tarihine müsadif çarşamba günü içtima eden Heyeti Umumiyeye 44 zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra söz alan
İBRAHİM ETEM BEYEFENDİ:
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun me'hazi olan Alman kanununda yazılı emir hakkında bir hüküm yoktur.
Eski usulü cezaiyemizin kabul ettiği bu usul: yeni ceza muhakemeleri usulü kanunu alınırken yine alınmıştır, fakat bu usul alınırken muhtelif içtihat tatbikatına mahal kalmamak üzere bazı hükümler konulmuştur.
Kanunumuzun 343 üncü maddesi Adliye Vekiline Mahkemei Temyizden geçmeksizin kesbi katiyet eden hatalı hükümler ile mutlak surette tahkikat hükümlerinden hatalı olarak verilen kararların Mahkemei Temyize müracaatla bozulmasını talep etmek için Başmüddeiumumiliğe yazılı emir vermesi salahiyetini kabul etmiştir. Kanunun menfaatı namına ve kanunun hüsnü cereyanı noktai nazarından ahkamı umumiyeye istisnaen ve fevkalade olarak Adliye Vekiline bu salahiyet verilirken bu defa çok mühim bir nokta düşünülmüştür. Bu da tatbikata taalluk eden bozmalarda maznunun lehine olarak tatbikatı yapmak için Mahkemei Temyize salahiyet verilmesi halidir. Eski usulü cezaiyemizin yazılı emir hakkında kabul ettiği ahkamı ile yeni usulün yazılı emir hakkında kabul ettiği ahkamı mukayese ederek farkların esasta mı yoksa fer'inde mi olduğu tebarüz eder ve ihtilafı mucip olan tekriri muhakeme kaidei esasiyesine yeni usul tarafından tearuz edilip edilmediği de tezahür eder. Bu mukayeseyi yapmak lazımdır, çünkü bu mukayese yapılınca lisanı hukukta (nefanlil-kanun) denilen yazılı emir üzerine yapılan bozmalara ne noktada bir şekli amelî verildiği meydana çıkar. Eski usulü cezaiyemizin kabul ettiği hükümlere göre:
1- Hükümlerin nefanlil-kanun bozulmasından iki netice doğardı, hüküm kanunun menfaatı namına bozulduğu için yeniden muhakeme icra edilmez, bu nevi hataların bir daha yapılmaması için mahkemelere ihtarat yapılırdı.
2- Gerek m