Yargıtay Büyük Genel Kurul 1935/80 Esas 1936/14 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1935/80
Karar No: 1936/14
Karar Tarihi: 04.06.1936

(1412 S. K. m. 392, 393, 394)

Dava: Ruhsatsız radyo kullananlar hakkından para cezasile beraber verilen müsadere hükümünün temyizi üzerine müsadere noktasından temyiz kabiliyeti kabul edilmişken bu kerre müsaderenin, para cezasının fer'i olması itibarile temyiz kabiliyetinin tayininde esas olamıyacağı takarrur etmek suretile yeni bir içtihadın tahassülüne mebni keyfiyetin tevhidi içtiat suretile halli Üçüncü Ceza Dairesinin 21.4.936 gün ve 4861/35 no'lu müzekkeresile talep edilmesi üzerine 4.6.936 gününde toplanan Heyeti Umumiyeye, () zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra söz alan Üçüncü Ceza Dairesi Reisi Fahrettin Karaoğlon; Yüksek Heyete arz olunan mesele, ruhsatsız radyo kulanmaktan dolayı verilen müsadere cezasının asıl ceza hükmünden ayrı ve müstakil olarak kabili temyiz olup olmadığı meselesidir. Bu işler hakkında tatbik kabiliyeti mevzubahis olacak iki kanun vardır, birisi 330 senesi ağustasunda neşrolunmuş olan İnşiaatı Elektrikiye Vasıtasile Telsiz Telgraf ve Telefon Hakkında ki kanundur. Öteki de yine bu kanunun 7 inci maddesindeki atıf dolayisile 406 sayılı Telli Telgraf ve Telefon Kanununun onsekizinci maddesidir. Evvela, Telsiz Telgraf ve Telsiz Telefon Kanununun ikinci maddesi şu metni ihtiva ediyor; Osmanlı mülkü veya sefaini dahilinde bir kimseye evvel beevvel hükümetten istihsali ruhsat etmeden muhaberata hizmet veya irası mazarrat edebilecek kabiliyette temevvücatı elektrikiye alatı te'sis veya istimal edilmesine yahut ettirilmesine müsaade olunmaz. Şu madde ahkamına mugayir harekata ictisar edecek olanlar on liradan yüz liraya kadar cezai nakdile beraber sekiz günden bir seneye kadar hapis veyahut bu iki cezadan biriyle mücazat ve cihazlarla bunların işlenmesine hadim bilcümle mevat ve eşya hükümet tarafından müsadere olunur, denilmektedir. Yine bu kanunun 7 inci maddesinde de;

Telli telgraf ve telefona müteallik ahkamı cezaiye gerek hükümete ait ve gerek ruhsatı resmiyeye haiz ve muhaberatı umumiyeye hadim telsiz, telgraf ve telefon hususatına da tatbik olunur, hükmü vardır. Bizde eşhasın radyo kullanılması son senelerde çoğalmaya başladığı için üç dört yıl evveline gelinceye kadar ruhsatsız radyo kullanmaktan tahaddüs edip te Temyiz Mahkemesine intikal etmiş bir dava yokken son senelerde tek tük gelmeğe başlamıştır.

İlk gelen iş Muğlada bir mühendisin evinde tutulan radyodan dolayı Muğla mahkemesinde verilen ceza münasebetile 931 senesinde Temyize gelen iş olmuştur. Muğla mahkemesi ruhsatsız radyo kullanan mühendis hakkında metnini okuduğum telsiz kanununun ikinci maddesine tevfikan on lira ile radyonun müsaderesine hüküm etmiş idi. Bu işin 26 haziran 932 tarihine tesadüf eden temyiz tetkikatında dairemiz madde metninde mevcut (muhaberata hizmet veya irası mazarrat edebilecek kabiliyette) kaydı üzerinde durdu. Halk tarafından istimaline ruhsat verilen radyolarda muhaberata hizmet edebilmek vasıf ve kaydını mevcut görmedi. Onlar yalnız radyo istasyonunun aldığı haber ve havadisi verir, fakat kendisi bir şey alamaz. Böyle olunca irtası mazarrat edebilmek kabiliyeti de yok demekti. Her iki kabiliyet olsa olsa radyo muhaberatı neşreden markezler hakkında varit olabilir, yoksa halk için varit olamaz. Binaenaleyh hükümetçe halk tarafından istimaline ruhsat verebilen radyolarda bu mübayenetin mevcut olup olmadığı tahkik ve tespit olunmaksızın hüküm verilmesinin yolsuzluğundan daloyı hükmü bozmuş idik. Başmüddeiumumilik de itiraza mahal görmediği bu karar emsale geçirildi ve o seneye ait temyiz mukarreratı mecmuasile de neşrolundu. Bu kararın şu suretle intişarı üzerine mahkemeler de Temyize tebean ruhsatsız radyo kullanmak fiiline Telsiz Telgraf ve Telsiz Telefon Kanununun bu maddesi kabili tatbik olamıyacağı neticesinde vardılar ve bu gibi hallerde yine İnşiaatı Elektrikiye Kanununun yukarıda metnini okuduğum yedinci maddesi delaletile 406 sayılı Telli Telgraf ve Telefon Kanununun 18. maddesine göre ceza vermeğe başladılar. Bu 18 inci madde metninin de bahsimize taalluk eden fıkrası aynen şudur : (...... ve bila ruhsat yapılmış bulunan bilcümle telgraf ve talefon ve te'sisat ve ahizesi müsadere edilerek ashabından on liradan yüz liraya kadar cezai nakdi alınır). İnşiaatı Elektrikiye Kanunundaki ceza esas itibarile hem hapis, hem para ve hem de müsadere cezası olmakla beraber hapissiz dahi verilebilen para cezası, mücazatı nakdiyenin beş misline iblağına dair olan 222 saylılı kanun hükmünce elli liradan beş yüz liraya çıkarılmış olduğu için kabili temyiz lazım gelir. Buna karşı 406 sayılı kanun Büyük Millet Meclisi kanunlarından olduğu için on liradan 100 liraya kadar olan cezası kabili temyiz değildir. Şu halde Temyiz Mahkemesinin bozmasından ilham alan mahkemelerce 406 sayılı kanuna göre hükümler verilmeğe başlanıldığından beri bu hükümler aleyhine verilen temyiz istidalarını hükmün kabili temyiz olmaması sebebinden dolayı reddetmek zarureti hasıl olduğundan 8 temmuz 935 gününe kadar gelen işler bu yüzden Temyizde tetkik olunamamakta idi. Halbuki Temyizin noktai nazarı mümasil işlerin 406 sayılı kanuna temas eylediği merkezinde de değildi. Çünkü o kanunun tatbikına mesnet tutulan Telsiz Kanununun yedinci maddesi 406 sayılı kanunun cezai hükümlerinin ruhsatı resmiyeyi haiz ve muhaberatı umumiyeye hadim telsiz telgraf ve telsiz telefon hususatına olunacağını gösteriyordu. Radyolar muhaberatı umumiyeye hadim değildirler. Başka tabir ile muhaberatı umumiye hizmeti telsiz te'sisat idaresi tarafından ifa olunan ayrıca bir hizmettir. Şu halde ruhsatsız radyo kullanmak fiiline 406 sayılı kanunun tatbikında isabet yoktur. Bİnaenaleyh dairemizin yakın zamana kadarki noktai nazarı ruhsatsız-radyo kullanmaktan dolayı mevzuatı hasıra arasında tatbiki kabil ve lazım bir ceza olmadığı merkezinde idi. Halbuki sonradan beyneddüvel vukua gelen bir hadisei hukukiye dairemizin gözünü açtı. Türkiye Cumhuriyetinin de iştirakile muhtelif devletlerce 1 kanunsani 934 den muteber olmak üzere bir mukavele aktolundu ve milletlerarası telekomünikasyon mukavelesi adını taşıyan bu mukaveleye bağlı bir tarifname ile biri telsiz telefon ve biri de radyolara müteallik olmak üzere üç nizamname de tanzim ve kabul olundu. Bu mukavele ile ona bağlı nizamnameler Büyük Millet Meclisinin 2640 no'lu kanunile kabul ve tastik olundu. Bunlardan ezcümle, mukaveleye bağlı tarifnamenin 4 üncü maddesine göre telekomünikasyon demek, el veya radyo ile veyahut elektrik veya göz ianesile yapılan her türlü işaret, yazı, resim ve sesten müteşekkil telgraf veyahut telefon muhaberatı demektir. Yine bu tarifnamenin ayni maddesindeki izaha göre radyo muhaberatı harç dalgaları ianesile her türlü telekomünikasyon demektir. Telsiz telefonla radyo difüzyon istasyonu, telefon halinde radyo neşriyatı yapan istasyondur. Telefonla radyo difüzyon servisi, telefonla yapılan ve asıl olarak umumi bir suretle halk tarafından alınmağa mahsus bulunan bir radyo neşriyatı servisi demektir. Yine radyo muhaberatına mahsus fasla nazaran radyo ile umuma hitap eden matbuat telgrafları, doktorluğa ait haberler, tıbbi istişareler, ilmi gayelere mahsus neşriyat ve saire gibi hasaseten muayyen umumi muhaberata açık olmayan telekomünikasyon hizmetleri görülür ve bu hizmetler hususi servistir, umumi hizmetlerden değildir. Her hükümet idaresi me'zun olan istasyonların yalnız kendilerine tahsis edilmiş olan radyo muhaberatını çektiklerinden emin olabilmek için lazım gelen tedbirleri mümkün mertebe alır. Bütün istasyonlar ...... radyo muhaberatı servisi yapan kanunen müsaadeli işletme müesseselerinin muhaberatını veya radyo elektrik hizmetlerini bozmayacak bie tarzda te'sis edilecek ve işletilecektir. Radyo muhaberatını bizzat işletmeyen akit hükümetlerden her biri kendisi tarafından tanınmış olan hususi işletme müesseselerile bu hususta kanunen müsaadeli hususi işletme müesseselerinin yukarıki fıkra hükmüne riayet etmelerini te'min eylemeği taahhüt eder. Bu izahlardan şu netice çıkarki : Evvela - Radyo te'sisatı muhaberata hizmet eden vasıtalardandır. Saniyen - Radyo te'sisatı irası mazarrat edebilecek kabiliyettedir. Böyle olunca bizim inşaatı Elektrikiye Kanunumuzun ikinci maddesinde mevcut muhaberata hizmet veya irası mazarrat edebilmek kabiliyeti radyolarda da mevcut demek olduğundan o madde hükmü ruhsatsız radyo kullanmağa da şamildir. Binaenaleyh ruhsatsız radyo kullanmak fiiline Telli Telgraf ve Telefon Kanununun değil, işbu inşiaatı elektrikiye vasıtasile Telsiz Telgraf ve Telefon Kanununun tatbiki lazım geleceğinden Temyiz Dairesinin aksine mülabis olan içtihadını da değiştirmek lazımdır. Halbuki Temyiz Dairesinin içtihadını değiştirilebilmesi ve mümasil işlere kanun dairesinde bir cereyan verebilmesi için her şeyden evvel bu işlere temyiz kapısını açmak icap eylediğinden biz de evvelemirde bu kapıyı açmağa çalıştık ve bu açışta dayandığımız sebep şudur: Bu babtaki cezalar umumiyetle müsadere hükümlerini de ihtiva etmektedir. Müsadere hükümlerinin taalluk ettiği mevad ise yüzlerce lira kıymetini haiz şeylerdir. Ceza usulümüzün 305 inci maddesi ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği kaidesini bir esas olmak üzere madde başına geçirdikten sonra bu esas ve kaideden yalnız hususi kanunlara tevfikan 20 liraya kadar verilen ceza hükümlerini istisna etmiştir. Buna mukabil 392 inci maddeden başlayan faslı mahsusta müsadere hükümleri hakkında kanun yolları açık olduğunu tasrih eylemiştir. Bilhassa şu nokta üzerinde durmak lazıdırki kanun yolları kendisine açılan müsadere hükümleri, yalnız ve müstakillen onu istilzam eden ve başka bir cezayı da gereklendirmeyen işlere değil, başka cezayı da istilzam eden ve başka bir cezayı da gereklendirmeyen işlere değil, başka cezayı da istilzam eden mahiyetteki işlere dahi taalluk eyleyen müsadere hükümleridir. Usulün 392 inci maddesinin aynen metni şudur : Ceza Kanununun 36 ıncı maddesile diğer maddelerine ve sair hususu kanunlar hükmüne göre muayyen eşyanın müsaderesi caiz olan hallerde esasla beraber bu hususta bir karar verilmemiş ise bu tedbirlerin her türlü rakiplerden ayrı ayrı ittihazı hakkında C.M.U. si veya davacı tarafından yapılacak talep esas davayı görmeğe salahiyetli olan mahkemeye arz olunur. Bu madde metnindeki (esasla beraber bir karar verilmemiş ise) ve (esas davayı görmeğe salahiyetli mahkeme) ibarelerinden pekala anlaşılabilirki müsaderesi mevzuubahis eşyaya müteallik iş haddi zatında başka cezayı da istizam etmesine imkan yoktur. Bu tezadın adli hakka ne dereceye kadar müessir neticeler verebileceğini açıkça görmek için şöyle bir misali gözönüne getirelim. Farzedelimki rakip olduğu hayvan ile yolda giden bir şahıs inhisar me'murları tarafından durdurulup üzeri aranmış ve heybesinde yarım kilo kaçak tütün çıkmasından dolayı hayvanile beraber yakalanmış olsun. Şimdi bu adam hakkında kaçak tütünden dolayı takibata başlanmadan evvel hayvanın müsaderesi için inhisar idaresinin vaki olacak müracaatı üzerine alacağı müsadere kararı kabili temyizdir, fakat eğer müsadere cihetini müstakillen dermeyan etmeyip de esas dava ile birlikte merciine arz eder de mercii neticeten yirmi lira ceza ile birlikte hayvanın da müsaderesine karar verirse bu müsadere hükmü kabili temyiz değildir, çünkü esas hüküm ile birliktedir ve esas hüküm kabili temyiz değildir. Bu tarzı tatbikte gerek kanun ve gerek maslahat namına nasıl bir makuliyet mülahaza olunabilir? Ve kanunun böyle bir tarzı tatbiki ihtiyar etmiş olduğuna medarı istinat olabilecek hiç bir mesnedimiz yoktur. İşte birinci sebebimiz budur.

İkinci mesnedimizde de yine kanunun 305 inci maddesindeki istisnanın dayandığı para miktarıdır.

Müsadere kararları dahi ya cezai ya hukukidir. Eğer bir ceza ise taalluk eylediği eşya kıymetinin yirmi lirayı geçmiş olması halinde suçluya yirmi liradan fazla miktarda bir ceza hükmedilmiş demektir. Şu halde esas cezası da ibaret bulunan işlerde her iki ceza arasında aslilik fer'ilik mülahaza aslilik fer'ilik mülahaza olunamamak lazımdır. Yok, öyle değil de ceza mahkumiyetinin yine hüküm halinde tecelli etmiş hukuki bir neticesi ise yirmi beş lira kıymetinden fazla olması halinde yine kabili temyiz olmak lazım gelir.

Bu mülahazalara binaen müsadere hükümlerini ceza mahkumiyetinin hukuki bir neticesi mahiyetinde gören dairemiz 7/Temmuz/935 tarihli celsesinde İnegöl Sulh Mahkemesinden on lira ceza ile birlikte verilmiş ve suçlu tarafından yalnız müsadere ciheti temyiz olunmuş olan bir hükme ait tamyiz istidasını kabul ile hükmü vazifesizlik noktasından bozmuş idi. Mahallince iş asliye mahkemesine verildikten sonra o mahkemece verilen ikinci hükmün dahi temyizi üzerine iş müzakereye arz edilince ilk müzakerede bulunmamış olan bir arkadaşımız işin kabili temyiz olmadığı re'yinde bulundu. Bunun üzerine evvelce hükmü kabili temyiz görerek tetkik etmiş olan heyet ekseriyette kendisine ilhak eylediğinden ayni davayı bir kere kabili temyiz görmüş iken ikinci def'asında kabili temyiz görmemek vaziyeti hasıl olduğundan bu neticeye mahal kalmadan keyfiyetin riyaseti ulaya arzına mecburiyet görüldü. Zannıma kalırsa Temyiz Heyeti Umumiyesi bu nokta üzerinde şimdiye kadar tevakkuf etmiş ve kararını vermiş değildir. İşin maslahatı koruyacak bir hal suretine bağlanmasında kanun bakımından da, adlü hak mülahazasından da menfaat vardır. İbrahim Etem; Bendeniz de müsadereden bahsedeceğim. Muarızlar usulün 392 inci maddesini göstermişlerdir. Biz bu maddeyi böyle anlamıyoruz. (Müsadere faslı okundu) Bir dava cezai müsadere hakkında bir şey denilmeyerek meskut bırakılmış. İşte bu madde bunlara maksurdur. Müsadere bahsinde bizatihi memnu olan eşya ve olmayan eşyadır. Binaenaleyh esasının temyizi kabil olmayan işlerde müsaderesinin temyizi kabildir, deyemeyiz. Başmüddeiumumi Nihat; Üçüncü Ceza Dairesi reisine teşekkür ederim, sebebi de içtihadını tebdil ederken Heyeti Umumiyeye bildirmiştir. Üçüncü Ceza Dairesinin müzekkeresi yalnız radyodur. İkinci Ceza Dairesinin iki kararı vardır. Bu daire on beş gün farkla içtihadını tebdil ettiği halde bildirmemiş ve bu suretle bu mübayenet mahkemelere intikal ettikten sonra bize gelmiştir. Bu işin de hadise ile halli lazımdır, demelerile bu dosya da getirildikten sonra tekrar söze başlayan Başmüddeiumumi Nihat; Biz bunu üç safhaya ayırabiliriz: 1 - Mahkumiyet ve müsadere, 2 - Muahharen müsadere, 3- Beraat kararı neticesi müsadere. Tazminat meselelerine gelince, Temyizin içtihadi hiç tebeddül etmemiştir. Fer'i ceza başkadır. Ruhu madde budur. 305 inci madde istisnai bir maddedir. Temyize 65 bin iş gelmiş, bunun üzerine 305 inci madde tedvin edilmiştir. İstisnai kaideleri tevsi etmek doğru mudur, değil midir? İçtihatla bu haklardan mahkumlardan mahrum edilmesi doğru değildir. Tazminat meselerile ceza işleri ayırt edilerek kabul edilmelidir. Tazminata kıyasen esasa bakmayarak işte bir kabiliyeti temyiziye görürsek bunu kabul etmek daha doğrudur. Radyoda esasın temyizi kabil değildir yahut cürüm değildir, dersek müsadere ortada kalacaktır. Binaenaleyh temyiz kabiliyetini kabul etmek kavaidi hukukiyeye muvafık olacaktır. Ferit; müsadere fer'i cezalardan başka olduğu için kanun münferiti bir hüküm vaz etmiştir. Diğer fer'i cezalar maddi olmaktan ziyade manevidir. Binaenaleyh fer'i ceza diyerek temyiz kabiliyetini kabul etmez isek müsadere üzerine kanunun koyduğu kideyi ihlal ederiz.

Nihat; müsadere etkik edilirken esası da tetkik edilmek lazımdır.

Fahrettin; Hadisede müddeiumumi ve suçlu temyiz etmiştir. Akıl ve mantık dairesinde elimizdeki kanuna bir cereyan vermek lazımdır. 305 inci madde para cezasını esas tutsa idi mesele kalmazdı. Bence müsadere de bir tazminattır, ikiside cezadır.

Bir hüküm bir taraftan temyizi kabil olup diğer taraftan temyizi kabil olmayan müsadere ceza mahkumiyetinin bir neticesidir, demelerile re'ye vazedilerek neticede:

Bir suçun taalluk eylediği eşyanın müsaderesi de kanun icabından olan yerlerde müsadere cihetinin asıl cezaya müteallik davadan ayrı ve müstakil olarak esas davayı görmeye me'zun mahkemelerce görülebilmesinin ve mahkemelerden bu hususta sadır olacak hükümlere karşı kanun yoluna gidilebilmesinin cevazı, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunun müsadere usulünden bahseden faslında kabul ve tespit olunmuş bir esas olmasına ve kanunun şu suretle başlı başına gözönüne alarak mahsus ve müstakil hükme bağlamış ve miktar veya kıymet zikretmeksizin mutlak olarak kanun yolunu açık bulundurmuş olduğu bir mevzua müteallik hükümlerde aranacak temyiz kabiliyetinin de yine esası davadan ayrı ve müstakil olarak bizatihi mülahazası o fasıl hükümlerinin istihdaf eylediği gaye ve maksadın tabii ve zarure bir icabı olmasına ve diğer taraftan müsadere keyfiyetinin mahkemelerde esas davadan ayrı ve müstakil olarak tetkik mevzuu olması kanunda kabul ve tecviz olunmuş olunca bu cevazın tatbikattaki şümul sahasını herhangi bir düşünce ile tahdit ve takyit dahi kanun maksadına aykırı düşeceğine binaen Ceza Kanunu bakımından ceza ile birlikte mevzuubahsolduğu yerlerde ceza mahkumiyetinin hukuki neticelerinden olan müsadere keyfiyeti esas davadan ayrı ve müstakil bir dava halinde esası tetkike vazifeli olan sulh ve Asliye Mahkemeleri nezdinde mutlak surette tetkik mevzuu olabileceği gibi Temyiz Mahkemesi nezdinde de yine mutlak surette kabili tetkik bulunduğuna ve bu sahada aranacak temyiz kabiliyeti haddinin tayini bahsinde Ceza Muhakemeleri Usulü sakit bulunmasından dolayı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun medarı tatbik olacağına çoğunlukla 04.06.1936 gününde karar verildi. (¤¤)



Full & Egal Universal Law Academy