Yargıtay Büyük Genel Kurul 1939/25 Esas 1939/58 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1939/25
Karar No: 1939/58
Karar Tarihi: 27.12.1939

(765 S. K. m. 30, 69, 70, 71, 72, 73, 77)

Seneden aşağı olmak üzere hükmedilen cezaya içtima sebebiyle zam yapılmak icabettiği ve mecmuu seneyi geçtiği takdirde ay olarak mı yoksa on iki ayın bir seneye kalbi ile küsurunun da ay olarak mı ifade edileceği ve sene olmak üzere hükmedilen cezalardan tenzilat icrası halinde de senenin aylara taksimi esasının cari olup olamayacağı hususunda Temyiz Birinci ve Dördüncü Ceza Daireleri arasında hasıl olan içtihat ihtilafının halli Başmüddeiumumilik makamı tarafından talep edilmesi üzerine 13/12/939 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye (47) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve daire kararları okunduktan ve hadise bir kerre de Birinci Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra;

Aza Kasım; Birinci Ceza Reisi Halil Özyörük'ün rahatsızlığı hasebiyle noktai nazarını izah sadedinde gönderdiği izahnameyi okudu, izahname meali ihtilafın mevzuu olan husus. Ceza Kanunumuzun 30 uncu maddesidir. Bu maddede aynen, (muvakkat cezalar gün, ay ve sene olarak tatbik olunur. Bir gün 24 saat, bir ay otuz gündür. Sene, resmi takvime göre hesap edilir) diye yazılıdır. Metni madde bundan ibaret. İtalya Ceza Kanununda da bu madde aynen böyledir. Eğer İtalya Ceza Kanununda olmasaydı bizim kanunumuza yine böyle bir hüküm koymaya zaruret ve ihtiyaç vardı. Bilirsiniz ki eski ceza kanununda muvakkat cezaların nasıl tatbik edileceğine dair bir hüküm bulunmadığı için mahkumun lehine olmak üzere hicri sene nazara alınır ve ana göre cezalar tatbik ve infaz edilirdi. 926 senesinde miladi sene kabul edilerek resmi sene bu olduğu için mevzuatımızdaki hükümleri buna uydurmak zaruri idi. Filhakika resmi takvime göre aylar muhtelif günleri ihtiva eylemesi cihetile mesela bir aylık cezadan tenzilat yapılırken 28 mi, 30 mu, yoksa 31 olarak mı hesabedileceği tereddüdü her zaman varit olduğundan bu tarzdaki hükümle yani bir ayın 30 gün olarak hesap edilmesi, kanuni müeyyideye iktiran eylediği cihetle tereddüt bertaraf edilmiş ve tatbiki cezada meşhut ve mevcut olabilmesi muhtemel müşkülat izale edilmiştir. Resmi takvimin ne olduğu ise malumdur. Sene 1 kanunusaniden başlayıp 31 kanunuevvelde biten ve bu günler arasındaki zamanı ihtiva eden bir mefhumdur. Ceza Kanununun mevzuubahis bu maddesinde esasen ihtilafı mucip hiç bir hal ve müphemiyet mevcut olmadığı için bu hususta fazla tafsilata girmeğe mahal göremem. Yalnız daireler arasında ihtilafı içtihadı istilzam eden keyfiyet şimdiye kadar verilmiş kararlar müeddasından da münfehim olacağı üzere münhasıran içtima kaidesinin tatbikinde kendini göstermektedir. Bunu bir misal ile izah ve arzedeyim. Mesela, bir sene dokuz aylık bir ceza ile diğer on aylık bir ceza birleştiği zaman ikinci cezanın nev'ine göre yarısını veya üçte ikisini bir sene dokuz aylık cezaya ilave etmek icap eder. Bu takdirde suçlu için tayin olunacak ceza binnetice bir sene on dört ay olmaktadır. On iki ay kanunen ve resmen bir sene olarak ifade edileceği için dairemiz bu cezanın iki sene iki ay olarak ifade edilmesini kabul etmekte ve halbuki diğer daireler bu cezanın bir sene on dört ay olarak ifade edilmesinin suçlu lehine olacağından bahisle bu yolda verilmeyen kararları bozmaktadırlar. Bunun da sebebi şundan çıkıyor. 30 uncu maddede bir ay otuz gün denildiği ve halbuki bir sene (365) gün olduğu için on iki ay denilirse (360) gün hapsedilecek, bir sene denilirse (365) gün hapsedilecek. Binaenaleyh ikisi arasındaki beş günlük fark suçlunun lehine sayılarak mahza bundan istifadesini temin için ondört ay denilmesinde ısrar edilmektedir. Başmüddeiumumilik yüksek makamının tebliğnamelerinden ve diğer daire kararlarından anlayabildiğimiz ihtilaf mevzu ve sebebi bu oluyor. Bu sözü tekrarlamaktan maksadım bir suçta içtima mevzuubahis olmadığı yani müstakillen bir suça ceza tertip ve tahdit edildiği zaman böyle bir ihtilafın ortaya çıkmamış olduğunu arzetmektir. Eğer ikinci şıkta yani münferiden bir suçun cezası tayin edilirken de bu tarzda bir iddia ileriye sürülüyorsa onu lütfen söylesinlerki ona göre de maruzatta bulunalım.

Şimdi eğer, leh kaidesinin böyle her şeyde kanun hükümlerini dahi ihlal edebilecek bir şekil ve mahiyet arzetmesinde mahzur tasavvur edilmiyorsa o halde bir suçun cezası tayin edilirken neden bu leh kaidesi mevzuubahis edilmiyor ? Mesela takdiren on bir ay hapse mahkum edilen bir suçlunun fiilinde görülen kanuni esbabı müşeddideden dolayı bu cezanın üçte birinin artırılması icap ettiği takdirde asıl cezaya üç ay 20 günün ilavesi iktiza edeceğine göre neticeten cezanın 14 ay 20 gün olması lazım gelirdi ve mademki ay ile cezanın ifadesi daima suçlu lehine faideli netice tevlit ediyor, ceza da böyle ifade olunmak icap ederdi. Halbuki bugüne kadar hiç bir zaman hiç bir mahkemeden böyle 12 ayı geçen bir cezanın mesela 14 ay 20 gün diye tayin edildiğini görmedik. Görülemez ve gösterilemez. Çünkü böyle bir kanun ifadesi yoktur ve olamaz. O halde cezai asliyi tayin ve tahdit ederken 12 ayı tecavüz eden miktarın 12 ayını seneye kalbederek bir sene ve fazlasını da ay ve gün ile ifade etmekte bulunmuş oldukları bir emri bedihi ve kanuni iken içtima kaidesi tatbik edildiği zaman neden bu kaide ve muttarit beyan şekil ve tarzından udul edilerek senenin küsuru olan ayların içtimaında on iki ayı tecavüz eden küsuratın yine ay olarak gösterilmesinde ısrar ediliyor ? Bir suçluya çektirilecek cezanın gerek aslen ve gerek içtima suretiyle tayin ve "takdiri ayrı şeyler midir ?

Dairemizin noktai nazarının ve Temyizin kadimdenberi devam eden müstakar içtihadının tebdili için bugün tekevvün etmiş yeni bir zaruret ve kanuni bir ihtiyaç mı vardır ? İşte idrakinden aciz olduğumuz nokta budur.

Türk mahkemelerinin yeni Ceza Kanununun meriyet mevkiine girdiği 926 senesindenberi müstemirren devam eden içtihadı ve bütün mahkemelerin bugüne kadar ısdar eylediği mukarrerat ve tevkı' eylediği ahkam böyle değil midir ?

Kaldıki, içtima kaidesinin mefhum ve manai kanunisi de bundan başka bir şey değildir. Yüksek huzurunuzda arzetmeği zait görürüm. İçtima kaidesinin muhtelif nazariyeleri arasında vazukanunumuzun kabul ettiği hukuki içtima kaidesi, (her suç için tatbiki lazım gelen cezaların mecmuuna müsavi olmamakla beraber içtima eden fiillerin adedi ve derecei vahameti ile mütenasip olarak mücrimin tek ve mütezayit bir cezaya tabi olmasıdır) esas değil midir ? Ve kanunumuzun menşei olan İtalya Ceza Kanununda kabul olunan esas bundan başka bir şey midir ?

Demek oluyor ki mücrime bir fiilinden dolayı yalnız bir ceza tayin edilmekle müteaddit suçlarından dolayı tek ve mütezayit bir ceza tayin edilmesi arasında kat'iyyen bir fark mevcut değildir. O halde neden cezai aslide nazara almadığımız leh kaidesini içtimada mevzuubahis ediyoruz ?

Muhterem arkadaşlar, esaslı bir zaruret ve ilmi ve kanuni bir mecburiyet olmadıkça müstakar bir içtihadın değiştirilmesi bilvücuh düşünülecek çok mühim bir meseledir. 926 senesindenberi yeni kanun zamanında ve ondan evvel de Türk mahkemelerinden sudur eden hiç bir hükmü cezaide seneye baliğ olan ayların kanunumuza göre zaman mefhumunda azami vahid sayılan seneye kalbedilmeyip de ay ile ifade edildiğine tesadüf edemezsiniz. Bu esası basit mütearifelerle izah etmek istemem. Fakat şunu arz etmeden geçemeyeceğim. Bu iş adeta para meselesine benzer. Mesela bir kuruş kırk paradır, lira yüz kuruştur. Bu da bunun gibi bir şey. Ceza miktarı gerek aslen ve gerek içtimaen 12 ayı geçtiği zaman 12 ayı bir sene olarak ifade etmeyip te ay olarak söylemek doğru bir tarzı beyan değildir.

Leh kaidesinin daima bir haddi olduğunu hatırdan çıkarmamak ve şimdiye kadar devam eden içtihat hilafına bir karar verildiği takdirde bunun avakıb ve netayicini derpiş etmek vazifemizin akdemidir, kanaatindeyim. Borçlar Kanunu hükümleri de iddiamızın mesnetlerinden birisidir.

Vehbi; Dairenin müstakar içtihadı Kasım Bey tarafından izah edildi. Bendeniz bu fikirde ekalliyette idim. Bilahare diğer dairelerle hem fikir olduğumuzu anladım ve bu itibarla da noktai nazarımızın mesnetlerini aradım. Bizim kanunumuzdaki şekli tahrir ile İtalya kanunundaki şekli tahrir de aynıdır. İtalya'da mutat takvime veya umumi takvime göre olan ibare bizde resmi takvim olarak alınmıştır. Biliyorsunuz ki aylar takvime göre 28, 30 ve 31 gün olmak üzere üç kısımdır. Fakat vazukanun ayı ne olursa olsun otuz gün olarak almıştır. (Resmi takvim) e bir mana vermek lazımdır. Resmiyeti aradığımız zaman 8 şubat 332 tarihli kanun da takvimi garbiyi, kabul etmiştir. Takvim garbidir. Hicri sene kaldırıldı. Miladdan başlamak üzere bir tarih mebdei dahi kabul edildi. Ceza Kanununda ayın hukuki bir mefhumu vardır. Ay otuz gündür. Bunu müteakip sene oniki ay dememiştir. Sene resmi takvime göre demesi, senede beş günlük farkı feda etmemekti. Diyorlar ki kanun seneyi cezai bir vahit olarak kabul etmiştir. Bu hadde baliğ olan küsuratı vahide iblağ zaruridir. Vahit fevkinde kesirleri kesir olarak ifade edemeyiz, (iki kelime okunamadı) metni de böyle olunca biz 12 ayı bir sene addederek tertibi cezada bir suçlunun cezasını artırmağa hakkımız var mıdır ? 188 inci madde ile 266, 301 inci maddeler tamamen ay olarak ceza tayin etmiştir. Ayların vahide iblağı suretiyle sene olarak tayin edilmesi lazım geleceği yolundaki mütalaa da bu sebeple varit olmamak lazımdır, çünkü bu maddelerde bir seneden fazla ay adedi 18 ay, 20 ay diye kabul edilmiştir. Vahide irca mecburiyeti yoktur, esasen bu irca aleyhtedir. Bendenizce sene 365 gündür. Gerek zamda ve gerek tahfifte böyle olmak lazımdır.

Akil; Bay Kasım daire ekseriyet kararı ile mütalaayı söyledi. ihtilaf küsurundadır. Senenin küsuru ay olarak mı, yoksa gün olarak mı hesap edilsin ? Düne kadar bütün daireler senenin küsuru ay ve seneyi 12 ay olarak kabul etmiş ve binlerce ilamlar verilmiştir. Şarihler arasında da ihtilaf vardır. Ay hesabiyle bir çok cezalar verilmiştir. İçtima halinde on iki ay beş gün olursa bir sene beş gün mü demeli, yoksa on iki ay beş gün mü demeli ? Biz bunu ay olarak kabul ediyoruz.

Mecdi; Asıl ihtilaf dairemizden çıkmıştır. 30 uncu madde mucibince otuz gündür, on iki ay 360 gündür. Fakat sene dersek 365 günden hesap edilecektir. Bir senenin, yaşından dolayı indirirsek altı ay hapis mi, yoksa altı ay iki gün mü demek lazımdır ? Bir ay otuz gündür. Altı ay yüz seksen gün, senenin yarısının da altı ay iki gün ki 182 gün olmak lazım geldiği kanaatındayız.

Sadık; Muamelatımızı teşviş etmemek için vahide irca etmek lazımdır. Kanun mansustur. Vahide irca etmek besateti muamele itibariyle lazımdır.

Kasım ; Ceza Kanununun 30 uncu maddesi aynen şöyledir: Muvakkat cezalar gün, ay ve sene hesabiyle tatbik olunur. Bir gün 24 saat, bir ay 30 gündür. Sene, resmi takvime göre hesap edilir. Muvakkat cezalar için bir günün ve para cezalarında on kuruşun küsuru hesaba katılmaz.

Binaenaleyh emri kanuninin esas itibariyle tatbikinde yani bir suça müstakilen ceza tertibinde Temyiz Daireleri arasında bir ihtilaf da mevcut değildir. Ancak sene olarak tayin edilen bir cezanın kanuni bir sebeple indirilmesinden sonra içtima ahkamının tatbiki icap eylediği takdirde zam olunan muayyen miktar sene haddini tecavüz eylemesi halinde tayin edilecek cezanın sene itibar olunması yolunda bir ihtilaf mevcut olduğu cereyanı müzakerattan anlaşılmaktadır. Bunda da Birinci Ceza Dairesinin içtihadı yukarıda arzeylediğim madde metninin sarahati muvacehesinde tamamen kanuna uygundur. Bunu şöylece bir misal ile izah edeyim. 456 ıncı maddenin birinci bendinin ikinci fıkrasına uygun şekilde tavsif olunan bir yaralama hadisesinde tayin olunan bir sene hapis cezasının kanuni sebepten dolayı tenzilinden sonra içtima kaidesinin tatbikini icap ettirecek bir keyfiyetin zuhuru halinde tezyidi lazım gelen miktarın seneyi tecavüzünde 13 ay 15 gün mü denilmek veya bir sene bir ay 15 gün mü denilmek iktiza eder ? Şüphesizki 30 uncu maddenin sarahati karşısında bir sene bir ay 15 gün denilmesi lazım gelir. Ceza Kanununun mevkii meriyete geçtiği 926 senesi temmuzunun birinci gününden itibaren mehakimin tatbikatı ve Temyiz Mahkemesinin içtihadı da bu merkezdedir. Şimdi bu içtihadı değiştirecek ve bunca verilen ve henüz infaz olunmayan bir çok mukarreratı tashihi karar yolu ile ıslah ettirmeğe uğraşmak gibi bir çok külfetler doğuracak ortada ne gibi bir zaruret vardır ? Gerçi bu anlayış da suçlunun lehine gibi görünürse de haddi asgariden aşağı düşen hallerde de suçlunun aleyhine çıkan bir yol ile müstakar içtihadın değiştirilmesine bir zaruret olmadığı kanaatindeyim.

Necmeddin ; Kanunun gün olarak, ay olarak tayin ettiği cezalar öyle tatbik edilir. Sene olarak tayin edilenler de sene olarak tatbik olunur. Seneleri indirirken 365 olarak kabul etmek lazımdır

Fahrettin ; 30 uncu madde sarihtir. Bay Vehbinin izahları ilmi bakımdan beni tatmin etmiş olmakla beraber tatbikat noktasından üzerimde bir tesir yapmamıştır. Kanun sene dediği müddetçe bunu ay hesap ederek bir cereyan vermeği şahsım itibariyle muvafık bulmadım.

Fuat; Vahide irca edelim diye elimizde bir mesnedimiz yoktur. Bilakis ay olarak tayini tecviz etmiştir.

Şefkati; Ayın 30 gün denmiş olması ayların ismine göre tatbik edilmesi bilfarz 9 aya 9 ay zammedersek 18 ay eder. Yoksa hasıl olan yekün bir sene altı ay değildir. Amma bir sene altı ay 18 ay eder. Bir fazlalık yoktur.

Birinci Reis; Mevcut maddelerle ahkama göre 12 ay olan bir cezaya bir sene demek mecburiyeti yoktur. Seneden aşağı inersek ayın 30 gün olarak gösterildiğine göre aya indi mi 30 günden hesap etmek lazımdır. Yukarı gidince sene, aşağı inince ay diye gösterilmesi tenakuz olur. Zaten vazukanun da 30 ay, 18 ay gibi cezalar koymuştur. Vazukanun bunu pek ala bir sene altı ay diyebilirdi. Cezanın aslında sene varsa ve seneler de inkısam etmemiş ise orada seneyi kullanmak ve küsurları için ay demek pek tabiidir.

Ulvi; 30 uncu maddede günü 24 saat demiş, ayın 30 gün olduğunu tasrih etmiş, fakat Seneye gelince sene 12 ay dememiştir.

Başmüddeiumumi; Mesele hem kanun ve hem de hesap meselesidir. Birinci Ceza kanunun sakıt olduğu yerlerde maznunun lehine gidilir, diye cevap vermiştir. Cereyanı müzakerede bu aldığımız mütalaalarda bu ay hesabı lehe olduğu hepimizce malumdur. Ay olarak verilen bir şeyi sene olarak söylemeye bir mecburiyet yoktur, Her halde 12 ayı geçen cezalara sene demek lazım gelseydi vazukanun 30 ay, 18 ay diye cezalar tayin etmezdi.

Nazara alınması lazım gelen mesele vaz edilecek prensiptir. Ay olarak verilen bir hükümde herhangi bir sebeple seneyi geçerse bir sene şu kadar ay demeye bir mecburiyeti kanuniye yoktur.

Başmüddeiumumilik ilk tatbikattan beri bu nokta üzerinde elden gelen gayreti yapmış ve Heyeti Umumiyeden de kararlar almıştır. Ay olan yerlerde ay olarak tatbikat, kanunun ruhuna ve adalete muvafıktır. Bize gelen hadise 12 ayı geçen hallere maksurdur. Aşağıya ait olan kısımda ihtilaf yoktur.

Mecdi; İhtilafımız senenin küsurunda da 365 güne göre bilfarz altı ay denilen yerlerde altı ay iki gün demek mi, yoksa altı ay mı demek lazım geldiği noktasında da ihtilaf vardır.

Vehbi; Sene on iki aydır. Fakat ay iki türlüdür, biri hukuk ayı, diğeri takvim ayı. Kanunun sene olarak ceza tayin ettiği yerlerde sene resmi takvime (göre) yani 12 takvim ayı olarak kabul olunur, fakat ay olarak taayyün eden cezalar birleştirilmek ve artırılmak suretiyle on iki ayı geçtiği taktirde, bu aylar hukuk ayı olduğu bedihi olduğuna göre bunu sene addedebilirmiyiz ? Öyle addedersek sene (360) gün mü, yoksa (365) gün mü ? icabı müzakere olundu ;

Birinci ve Dördüncü Ceza Daireleri arasında tahaddüs eden ihtilaflardan birincisinin mahiyeti ve mevzuu şudur: Birinci Ceza Dairesi seneden aşağı ay olmak üzere hükmolunan cezaya kanuni sebeplere müsteniden ay olmak üzere zammedilen cezanın mecmuu (12) ayı geçtiği takdirde hasılı cezanın ay olarak değil, sene olmak üzere ifade edilmesi mesela (8) ay hapis cezasına (6) ay hapis cezası zammolunmak iktiza eylediği takdirde hasılı cezanın (14) ay değil, bir sene iki ay olmak üzere hükmolunması muktazi bulunduğuna ve Dördüncü Ceza Dairesi ise ayların cem'i halinde ceza mecmunun ay olarak tayini lazım geldiğine karar vermektedirler.

İkinci ihtilafın mahiyeti dahi, sene olmak üzere hükmedilen cezadan kanuni sebepler dolayisiyle tenzilat icrası halinde Cezai Kanununun otuzuncu maddesinde senenin resmi takvime göre hesap edileceğinin yazılı olması ve bir sene ise (365) günden ibaret bulunması hasebiyle tenzilatta günün dahi hesaba katılması iktiza edeceğinden mesela bir sene hapis cezasından yarı nisbetinde cezanın tenzili halinde bakiyyei ceza altı ay olmayıp (6) ay (2) gün olduğundan ve aksi mütalaa dahi artırma ve eksiltmede senenin aylara taksimi esasının cari olacağından ibaret bulunmuştur. Ceza Kanununun 30 uncu maddesi gün, ay ve sene olmak üzere hükmedilen cezaların infaz tarzını gösteren bir kaideden ibarettir. Filhakika aylar arasında gün adedi noktasından mevcut olan muhalefet dolayisiyle ay olarak hükmedilen cezaların infazı esnasında mesela bir ay hapis cezasına mahkum olan birinin 28, diğer bir mahkumun 31 gün hapis yatması gibi, zuhuru tabii olan haksızlığı ortadan kaldırmak için vazukanun bir ayın 30 günden ibaret olduğunu kabul eylemiş ve seneler arasında kebise senesinden başka bariz bir fark mevcut olmadığı cihetle sene ile hükmedilen cezaların da resmi takvime göre hesap edileceğini beyan eylemiştir.

Gerçi ceza esasen sene olarak hükmolunduğu ve kanunun gösterdiği nisbet dairesinde zammı icap eden cezanın miktarı yine seneden ibaret bulunduğu ve mesela üç sene hapis cezasına yarı nisbetinde bir zam yapılmak iktiza ettiği takdirde (3) senenin yarısı bir sene altı aydan ibaret olmasına göre hasılı cezanın (4) sene altı ay olmak üzere ifade edilmesi ve eksiltmede de ayni tarzın cereyanı bir emri tabii bulunmuş ise de seneden aşağı ay olmak üzere hükmedilen cezaların içtimai neticesinde hasılı cezanın ay olarak ifade edilemeyeceği hakkında kanunen bir memnuiyet olmamakla beraber bilakis ceza yekünunun ay olarak ifade edilmesinde suçlu lehine bir adalet ve kanuna da mutabakat mevcuttur. Nitekim bu tarzda ceza tayinini vazukanun da tecviz etmiş ve mesela 473 ve 483 üncü maddelerde üç aydan otuz aya kadar ceza verilir, demiştir.

İkinci ihtilafa gelince, sene ile tayin olunan hapis cezasına kanunun tayin ettiği nisbet dairesinde zam veya bu cezadan tenzilat yapılması icap ettiği zaman senenin en yakın cüz'ü ay olmasına ve senenin (12) aya kesirsiz taksimi ve mesela seneye üçte bir, dörtte bir nisbetinde ceza zam veya seneden tenzil olunmak iktiza eylediği takdirde cezanın bir sene üç ay veya bir sene dört ay veyahut dokuz ay veya sekiz ay olmak üzere tayini mümkün olduğu ve bu tarzı tatbik suçlu lehine bulunduğu halde tam sene olmak üzere hükmedilen cezanın infazı esnasında nazara alınması icap eden bir hesap kaidesinin suçlu aleyhine imal ve teşmiline kanuni bir sebep ve zaruret görülememiştir.

Netice; Seneden aşağı olmak üzere hükmedilen cezaya içtima sebebiyle zam yapılmak icap ettiği takdirde hasılı cezanın, seneyi tecavüz etse bile ay olarak ifade edilmesi ve bir sene veya daha fazla hükmedilecek cezalara yapılacak artırmada veya bu cezalardan yapılacak eksiltmede artırma ve eksiltme nisbetinin senenin aylara taksimi üzerinden tayin ve tertip olunması ekseriyetle takarrür etmiştir.

Full & Egal Universal Law Academy