Yargıtay Büyük Genel Kurul 1939/26 Esas 1939/59 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1939/26
Karar No: 1939/59
Karar Tarihi: 10.01.1940

(818 S. K. m. 514, 517) (743 S. K. m. 634)

Dava: Kaydı hayatla bakma akitlerinin mevzuu Borçlar Kanununun 514. maddesinde beyan edildiği üzere alacaklının, borçlunun ailesi içinde ve aile reisliği hakkındaki hükümlere tabi olarak yaşamasından ibaret olduğu ve iki tarafa bunun hilafını mukavele etmiş olmadıkça alacaklı bu akit zımnında olarak borçlunun ailesi haricinde infak ve iaşe edilmesini talep ve borçluyu buna mecbur edemeyeceği hakkında bu kerre dairece ekseriyetle tebellür eden fikrin hilafına mukaddema dairenin sabık bir ekseriyetince bazı kararlar verilmiş olduğu anlaşılmış olmakla keyfiyetin tevhidi içtihat yolu ile halli lüzumu Temyiz 1. Hukuk Dairesi Reisliğinden istenilmesine mebni 27.12.939 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye 46 zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkur müzekkere ile merbutu ilamlar okunduktan ve hadise bir kerre de 1. Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan;

Fuat Hulusi; (Yaşar) kaydı alacaklı için salahiyet ifade eder, diyerek evvelce karar verilmiştir. 517. madde okundu. Bu maddeden de anlaşılıyorki kaydı hayatla yaşamak birlikte yaşamağa bağlıdır.

Cevat; Beslemek şartıyla temlik akti bir akti muavaza olup alacaklı mamelekini veya bir kısmını borçluya temlik eder. Borçlu da alacaklıya bakmak ve anı beslemek hususlarını taahhüt eder. Alacaklının borçlu ile birlikte bir yerde yaşaması alacaklı için bir hak ve borçlu için bir borçtur. Fakat bu aktin yegane makuduna leyhi ve mevzuu alacaklının borçlunun aile reisliği hükmü altına girmekten ibaret olmayıp elalıtlak iaşe ve görüp gözetmek, tedavi ve iskandan ibarettir. Bir akitte bir hak aynı zamanda bir vazife olamaz. Borçlar Kanununun 514. maddesindeki (Yaşar) tabiri yaşamağa mecburdur manasını ifade etmez. Çünkü bu bahisteki ahkamdan hiç birisi ahkamı amireden değildir. İntizamı ammeyi alakadar etmeyen sırf hususi ve hukuki hükümlerden ve ahkamı müfessiredendir. Nitekim hilafı mukavele olunacağı muhaliflerim tarafından da kabul edilmektedir.

Bu bahsi şerh ve tefsir eden Virjil Rosel (Borçlar Kanununun nazariyatında) 779. sahifede ve kaydı hayatla bakmayı tarif eden 511. maddesinin izah ve tefsiri sırasında, (alacaklı isterse borçlu ile birlikte bir hanede oturur, dilerse ayrıca bir müessesede de oturabilir) demektedir. Bu mehbasde (meüessese) tabiri kaydı ihtirazı olamıyacağı şüphesiz olduğundan (müessese) tabiri herhangi bir pansiyon ve ev kelimeleriyle değiştiğinde hüküm değişmez. Rosel'in bu mütalaası hilafına hiç bir şarihin şerhinde sarih bir mütalaa yoktur. Çünkü bu bahiste (yaşar) kelimesinin ahkamı amire ve kat'iyeden olacağı hiç bir şarihin fikir ve hayalinden geçmemiştir. Bazı arkadaşlarımız. bunu karı kocanın birlikte yaşamak mecburiyetine kıyas ettiler. Bu kıyası maalfariktir. Çünkü karı koca ayrı yaşayacaklarını mukavele etseler bile bu mukavelenin hükmü yoktur. Zira karı kocanın bir yerde oturması ve aile hükümleri intizamı amme için müessestir. Halbuki bahsimiz hukuku hususiye ve bir akdi muavazaya taalluk eder. Alacaklı ve borçlunun ayrı yaşamaları hakkında mukavele daima muteberdir.

O halde vahdeti sükna mecburiyeti nereden çıkıyor? Dedilerki bu (yaşar) sözü aktin mevzuunu gösteren maddede yazılmıştır. Böyle delaletlerle mükellefiyetler tahmil etmenin hukuki prensipler meyanında yeri olamaz.

Fuat Hulusi; Borçlar Kanununun neşrinden sonra yapılan bakma akitlerine aittir. Gelini ile imtizaç edemiyor diye bir başka yere gitmek değil, aktin feshini ve irada tahvilini ister.

Aktin mevzuu böyle olunca mukavelede bulunmadıkça başka yerde bakıp meslemeğe mecbur edilemez. Borçlar Kanununun bu sarahatı karşısında başka türlü içtihatta bulunmak caiz değildir.

Ali Rıza; Asıl ihtilaf alacaklı bensenin evinde oturmam diyebilirmi? Şu kanuna göre diyemez.

Şefkati; Sayın Cevat ve Ali Rıza'nın ifadelerine göre mukavelenin tefsiri için bir karine gördüklerine kani oluyorum. Halbuki kanun sarihtir, demeleriyle reye müracaat neticesinde ekseriyetle atideki karar ittihaz olunmuştur:

Borçlar Kanununun 514. maddesine göre alacaklıyı borçlusunun ailesi uzuvlarından biri gibi bu aile içinde ve Kanunu Medeninin aile reisliği hakkındaki hükümleri dairesinde yaşatıp gözetmekten ve ancak alacaklının sıhhi bir müessesede tedavisine ihtiyaç halinde müessesenin masraflarını ödemekten ibarettir.

Sonuç: İki taraf hilafını mukavele etmiş olmadıkça kanunun bu hükmü cereyan eder. Yoksa alacaklı kendisi ayrı bir evde yaşayıp borçluyu o evde kendisini beslemeğe mecburÖlünceye kadar bakma aktinin mevzuu edemez. Borçluyu böyle bir mecburiyete tabi tutmak, tarafların hususi mukaveleleri icabı değilse, kendisine kanun hükmü haricinde fazla külfet tahmili demek olur. Binaenaleyh borçlu alacaklıyı aile içine davet ettiği halde alacaklı borçlunun kendisine ihtiyarile oturduğu ayrı bir evde yiyecek ve sarie göndermek suretiyle bakmakta kusur ettiğini ileriye sürerek akti feshedemez. Şayet borçlu ile bir arada yaşamakta devamın borçlunun kusuruyla kendisi için çekilme bir hale geldiği iddiasında ise yapacağı şey kanunun 517. maddesine istinatla aktin feshini yahut hayat kaydı ile irade tahvilini talep ve dava etmekten ibarettir. Fesih dava edilmiş olur ve hakim tahmil olunan mükellefiyete muhalif hareket olunmasından naşi mukavelenin icrasına devam etmek çekilmez bir hale geldiğine kanaat hasıl ederse mukaveleyi dava veçhile fesh veya alacaklıya hayat kaydıyla bir irat tahsis eder. (27.12.1939)


Full & Egal Universal Law Academy