Yargıtay Büyük Genel Kurul 1944/19 Esas 1945/4 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1944/19
Karar No: 1945/4
Karar Tarihi: 28.02.1945

(1086 S. K. m. 178, 179, 423, 473)

Dava: Tahriri tebligata tabi olan asliye mevaddında şifahen vaki olan ve zapta geçen talep üzerine vekalet ücreti hükmedilip edilemeyeceği hususunda Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 27.6.1941 tarih ve 1812/1663 ve Ticaret Dairesinin 18.2.1944 tarih 43-1250/420 sayılı kararlarını havi ilamları arasında hasıl olan tezat ve mübayenetin halli Birinci Başkanlığın 18.5.1944 tarih ve 4/42 sayılı yazısiyle istenilmiş olmakla ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar teksir olunarak Genel Kurul Üyelerine dağıtılmıştı.

Müzakere için tayin olunan 7.2.1945 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul Birinci Başkan Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilafın esasını teşkil eden noktalar hulasaten Birinci Başkan tarafından izah edildikten sonra söz alan:

Ticaret Dairesi Başkanı Fuat Hulusi Demirelli: Mahkeme tarafların istememiş olduğu bir şeyi hüküm altına alamayacağı gibi asliye mahkemelerine istekler ve iddia neticileri ancak yazılı şekilde yani dilekçe ile bildirilmek lazım gelir. Vekalet ücreti isteği de bu yazılı usule bağlıdır. Hadiseler hakkındaki usul para isteği demek olan avukat ücreti isteği hakkında uygluanamaz. Hatta bir taraf dava veya karşı davada bulunduktan sonra avukat göndermişse bunun ücretini ancak asliye mahkemesine verip bir örneğini diğer tarafa tebliğ ettireceği bir dilekçe ile istemelidir. Başka hallerde ilk dilekçe ve layihada bu isteğin bulundurulması gereklidir. Dilek neticeleri yalnız dava zamanına kadar olanlarla bağlı olmayıp mesela bir paranın tahsil olununcaya kadar işleyecek faizi ve vekilin ücreti davanın başında istenebilir. O zaman istenmemişse sonradan bunların istenmesi dava edilen parayı artırmak demek olur ve diğer tarafın muvafakati olmaksızın dinlenemez. Hadiselerde de karşı davacı avukatı için ücret istediğini dilekçesinde bildirmemiş ve yargılama sırasında ağızdan talepte bulunmuştur. Diğer tarafın buna muvafakat ettiği de zabıtlarda yazılı değildir.

Faiz ve masraflardan yalnız dava zamanına kadar olanların asıl dava edilen şeye veya değerine katılması ve sonraki faiz ve masrafların bu hesap dışında bırakılması yalnız mahkemelerin yetkisini yani vazifeyi tayin bakımındandır. Zaten usulün birinci maddesinde yalnız bunların katılacağının gösterilmesi dava zamanından sonrakilerinin de istenmiş olabileceğini gösterir. Öyle olmasa bunların katılmıyacağını ve yalnız dava zamanına kadar olanlara bakılacağını söylemeye hacet görülmezdi. Gerçi avukat ücreti de yargılama masraflarındansa da bu sadece bir pusula ile tayin edilmeyip yargılamaya ihtiyaç gösterir. Bundan dolayıdır ki öteden beri asliye mahkemelerine vekalet ücreti isteği yazı ile bildirilegelmiş ve zamanında dilekçe ile bildirilmeyen istekler kabul olunmamıştır. Ayrıca ayni mahkemede dava açılarak istenmesi ise daima mümkündür.

Her iki tarafın haklarına uygun olan bu şeklin değiştirilmesi iç in bir sebep görülemez.

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer: Yazılı tebligata tabi olan ve vekil marifetiyle takip olunan asliye işlerinde davayı kaybeden taraf kendiliğinden vekalet ücretile mesul olmaz. Mahkeme tarafından karar verilmek lazımdır; mahkemece karar verilmek için talep edilmesi şarttır. Bunda ihtilaf olunmuyor. İhtilaf sözlü yapılan ücret talebinin mesmu olup olmıyacağı hususundadır. Usul kanunumuza göre vekalet ücreti mahkeme masrafların cümlesindendir. Umumiyetle mahkeme masraflarına hükmedilebilmek için bunun dava dilekçesinde yahut layihada talep edilmesi icap ettiğine dair kanunda bir kayıt ve sarahat yoktur. Zaten taraflara böyle bir mecburiyet de yükletilemez. Çünkü mahkeme masrafları çok defa dava açıldıktan sonra belli olur; yahut vekil dava esnasında tutulmuş olabilir.

Dava dilekçesinde ne gibi kayıtların bulunması lazım geldiği Usulün 179. maddesinde gösterilmiştir ki o da şunlardır:

1- Vakıalar

2- Hukuki sebepler

3- İddia ve müdafaa

4- Cevap müddetinden ibarettir. Görülüyor ki vekalet ücreti hakkında bir kayıt yoktur. Vekalet ücreti; vakıa olmadığı gibi iddia ve müdafaa da değildir. Çünkü iddia ve müdafaa; esasa ait iddia ve müdafaa demektir. Bunun vekalet ücreti gibi teferrüata şumulü yoktur.

Kanunumuzda talebin yazılı olacağına dair bir kayıt olmadığı gibi kanun için bir süre de tayin olunmamıştır. Binaenaleyh davanın önünde veya sonunda şifahen de talep olunabilir. Hele dava dilekçesinde yahut layihasında mahkeme masrafları istenmişse vekalet ücretini hükmolunmak için ayrıca talep şart değildir. Çünkü (mahkeme masrafları) tabirinde ücreti vekalet de dahildir. Evvelce dairemizin içtihadı bu merkezde idi. Heyetin değişmesiyle içtihat da değişmiştir. Dairemizin kararları arasında da ihtilaf vardır; içtihatların birleştirilmesi zaruridir. Bu hususta sözlü talebin kabulü kanununun ruh ve maksadına ve maslmahata daha uygun olur fikrindeyim. Takdiri yüksek heyetinize aittir.

Şefkati Özkurtlu: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bir maddesinde müddeabih gösterilmiştir. Ücreti vekalet müddeabih değildir. Dava dilekçesinde veya cevap layihasında ücreti vekaletin gösterileceğine dair kanunda bir kayıt da yoktur. Zaten bizim memleketimizdeki şekle göre bu imkansızdır. Çünkü bizde davayı vekil ile takip ettirmek mecburiyeti yoktur. Davacı veya karşı taraf isterse bir kaç oturum sonra vekil getirebilir. Kanunda vekil geldiği oturumda tahriri olarak ücret talebinde bulunacaktır diye bir kayıt da mevcut değildir. Zaten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu mahkeme masraflarına ücreti vekaleti de dahil etmek suretile bunu halletmiştir. Yalnız şifahi olarak istenebilir mi meselesi kalıyor. Usul kanununun 426. maddesi şöyle der (okudular) Binaenaleyh masraflar bir pusla ile hakimden talep edilince hükmedilecektir. Nihayet 426. maddeye uygun bir talep edilince hükmedilecektir. Nihayet 426. maddeye uygun bir talep mevcutsa ücreti vekalete hükmetmek lazımdır. Burada bir kaç kalem olan masrafları hakime kolaylık olsun diye bir pusla ile göstermek mevzuubahistir, mesele budur.

Bir kısım işler vardır ki onlarda haksız çıkan taraf suiniyeti sebebiyle vekalet ücretini karşı taraftan isteyebilir. Fakat bunlar hadise şeklinde hallolunur. Bu gibi hadiselerde eğer taraflar oturumda hazırsa şifahen halledilir ki bu tarz usule de aykırı değildir. Taraflardan biri ben buraya yirmi liraya geldim, beş gün kaldım, şu kadar masraf ettim diye şifahen beyanda bulunur ve bunları isteyebilir. Bunların muhakkak dilekçede gösterilmiş olması şart değildir. Dilekçenin mevzudiyeti yalnız kanunda yazılı hallerde şarttır. Kanunda her talep tahriri şekilde vaki olmalıdır yolunda bir kayıt görmüyoruz. Çünkü arzettiğim masraflar henüz arzuhalin verildiği tarihte tahakkuk etmemiştir, meçhuldür. Dilekçeyi veren kimse bunların ne olacağını ve miktarını da o zaman bilmemektedir. Evet mahkeme pulları ve diğer sabit ve belli masraflar münazaalı değildir ve bellidir, fakat yukarda gösterdiğim masraflar böyle değildir.

Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Cevat Gücün: Kanun ücreti vekalete masarifi muhakeme demişse de bir şeyin bir şeye benzemesi bütün hükümlerde ayni mukadderata tabi olmalarını icap ettirmez. Ücreti vekalet ve masarifi muhakeme mahiyet itibariyle farklıdır. Bazı zevat ücreti vekalet dava esnasında tahassul edeceği için başlangıçta talep edilmezse de olur diyorlar. Fakat kanun dava esnasında tahassul eden şeyler için bazen dilekçe vermek mecburiyetini koymuş bazen de şifayi olabileceğini göstermiştir. Mesela mahkeme ortasında vuku bulan feragat gibi. Fakat bu masarifi muhakemeye girer.

Her dava vekalet ücreti ve yol masrafları yapılmasını icap ettirmez. Binaenaleyh ücreti vekaletin masarifi muhakeme sayılması -ki bu takdirde şifahi talep kaifidir- sebebiyle taraflar bunu şifahen de isteyebilecektir. Kanaatıma göre Ticaret Dairesiyle Dördüncü ve Birinci Hukuk Daireleri ayni fikirdedir ve ihtilaf mevcut değildir.

Aziz Yeğer: Kanaatımca halihazırdaki ilamlar arasında ihtilaf mevcut değildir; eğer başka kararları mevcutsa onlar hakkında bir şey söyleyemem.

Dördüncü Hukuk dairesi Başkanı Fevzi Bozer: İhtilaf mevcuttur ve halli zaruridir.

Osman Nuri Köni: Kanaatımca müzakeremizde üc nokta üzerinde durulmaktadır:a) Dilekçede masraflar talep edilmemişse hakime verilecek masraf puslası üzerine bunlara hükmetmelidir. b) İstidada talep yoksa ücreti vekalet şifahen istenebilecekmidir, c) Madem ki mahkemeden her şey tahriri olarak istenecektir, o halde burada da vaziyet aynı mıdır.

Davanın başında ücreti vekalet hakkı henüz taayyün etmemiştir denemez. Dava tarihinde artık hakkı talep gelmiştir. Bunu istemenin zamanıdır. Zira o hak davanın lazımı gayri mufarıkıdır, ondan ayrılamaz. Davanın başında bu hak gayri muayyendir, bunun için esnayı muhakemede şifahen istenebilir denemez. Çünkü böyle anlaşıldığı takdirde o hak yargılamanın ortasında da henüz taayyün etmemiştir ve vekil henüz istihkak kespetmemiştir diye düşünmek pekala mümkündür.

Feragattan bahsettiler: Feragatın şifahen yapılabilmesini kabul edebilirim çünkü o karşı tarafı ilzam eden bir hukuki müamele değildir. Fakat ücreti vekalete hükmetmek halinde karşı taraf ilzam edilmiş olacaktır.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Şemsettin Temizer: Hukuki sahada tahaddüs eden ve halli lazım gelen her mesele kanunun sarahatına dayanılarak halledilmek lazımdır. Binaenaleyh görüştüğümüz mevzuda da bu şekilde hareket edilmelidir. Evvela bunu halledelim: Acaba masarifi muhakeme müddeabih midir? Şayet masarifi muhakeme müddeabih olarak kabul edilmiş bulunsa idi rüyeti sulh mahkemelerine ait bulunan 300 liralık bir alacak davasında müddei dava dilekçesinde mevzuubahis alacağın masarifi mahakeme ile birlikte tahsilini istediği takdirde dosya vazifesizlik kararı ile asliye mahkemesine sevk edilmek icap edecekti. Halbuki böyle yapılmamaktadır. Çünkü dava açıldıktan sonra tahakkuk edecek mahkeme masrafları ve harçlar müddeabihten madut değildir.

Bundan başka malumu aliniz masarifi muhakeme tabiri toplu bir mefhumu ihtiva eder. İçinde muhtelif kalemler mevcuttur. Kanun bütün bu kalemleri masarifi muhakeme tabiri altında toplamış bulunuyor ki sebebi ihtilaflara mahal verilmemesidir. HUMK.nun 423. maddesinde bahsettiğim bu kalemler sıralanmıştır (maddeyi okudular) "Görülüyor ki bir no.lu bentte sayılan masraflar için artık ayrıca talebe lüzum yoktur. Çünkü bunlar doğrudan doğruya mahkeme kalemine yatırılmış ve mahkeme tarafından sarfolunmuş bulunmaktadır. İkinci bentte bahsolunan şahitlerin yevmiyesini de taraflar evvelemirde kaleme tevdi eder ve mukabilinde makbuz alırlar, bunlar da öyledir." İşte okuduğum şu altı kalem masarifi muhakeme mefhumuna dahildir. Sonra bir maddemiz daha var: (426) madde (maddeyi okudular). Burada kanun hakimi muhtar bırakmamış, kati bir hükümle hakime vazife yüklemiştir. Binaenaleyh masarifi muhakemeye hükmetmek hakim için kanunun emrettiği bir vazifedir, hakim bunu resen tetkik edecektir. Şefkati bey ef.nin buyurdukları gibi yapılan masraflara ait pusla hakime verilecek ve hakim de bunlara hükmedecektir; ve buna mecburdur. Nasıl ki kanunun masarifi muhakemeden saydığı ilam harcının hepsine de resen hükmetmektedir.

Bu noktada bir meselenin halli karşısında bulunuyoruz:

Acaba masarifi muhakemeye hükmedebilmek için talep şartmıdır, şartsa tahriri şekilde mi yapılmalıdır? Yüksek Ticaret Dairesinin noktai nazarı veçhile ilk cevap layihasına bu talebin dercedilmesi elzem midir?

Malumu alileri mahkemenin safahatı esnasında öyle hadiseler ortaya çıkabilir ki bunlar başlangıçta akla bile gelmemiştir, davadan sonra olmuştur. İşte sonradan tahaddüs eden bu vakayı, hadiseler hakkındaki usul ve ahkama göre, halledilmek lazımdır ve böyle yapılır. Daha ileri gideyim ve meselenin müşahhas bir şekilde izahına yardım eder düşüncesiyle bir misal vereyim: Mesela bir para davasında müddeialeyh ilk oturumlar da akla gelebilen birçok müdafaalarda bulunmuş. Beşinci oturumda ise "ben parayı müddeiye ödedim" diye bir makbuz ibraz ediyor. Bu ödeme davadan sonra tahaddüs etmiş bir vakıadır. Müddeialeyh cevap layihasında bundan bahsetmemişti diye bu ibrayı kabul etmiyecek miyiz? Ederiz. Karşı taraf da "müdafaa tevsi edilmiştir, nazara alınmamalıdır" definde bulunamaz. İşte yargılama esnasında bu ve buna benzer hadiseler zuhur edebilir. Yargılamanın kaç oturumda sona ereceği başlangıçta belli değildir. Devamı müddetince de keşif masrafları, şahitlerin yövmiyeleri, davacının yol masrafları ve şayet bir otele inmişse bu sebeple yaptığı masraflar mahkeme masrafları arasında bahse mevzu olacaktır. Bunlar daima hadise şeklinde hallolunur. Kanun bunun usulünü göstermiştir.

Başka mevzua dayanılarak yapılan itiraza gelince:

(HUMK.nun Doksan üçüncü maddesini okudular) Osman Nuri Beyenfendi kanunun feragati sırf tahriri şekle tabi tutmamış olmasını bunun karşı tarafı ilzam eden bir hukuki muamele bulunmaması sebebine istinat ettirerek doğru buluyorlar. Yani diğer tarafı ilzam edecek şeylerin tahriri olması gerekli olduğuna delil olarak gösterdiler. Halbuki doksan üçüncü madde yalnız feragatin değil kabulün de taraflar hazır olunca şifahen olmasını kabul etmektedir. Feragat ve kabul de karşılıklı iltizamı tazammun eden bir hukuki tasarruftur. Demek ki bir taraf için iltizami bir tasarruf diğer tarafa ilzami bir hak ve salahiyet verir. Bizim Hukuk Usulümüzde sulh hakkında hususi bir hüküm vazedilmemiş olmasına göre müddei ve müddeialeyh hakimin huzuruna gelseler ve davacı dese ki: "hasmım iddiamı şu şekilde kabul ediyor ve ben de bu şekilde karşısında davamdan vaz geçiyorumu". Hasmı da aralarında kararlaştırdıkları şekli kabul ettiğini söylese ve bunlar zapta geçirilse şu beyana kıymet vererek şulhü kabul ediyoruz. Bu sarih hükümler karşısında sonradan tahakkuk ve tebeyyün edecek olan hususlar da evvelemirde cevap layihasında gösterilmeli ve tahriri olarak talep edilmelidir diyen Ticaret Dairesi ilamı kanaatımca her yönden doğru değildir.

Şifahi talep şeklini de kanunda görüyoruz:

Şayet masrafları müddei kalem kalem ayırmışsa bunu pusla halinde hakime verir; yok öyle değil de son oturumda bir avukat tutmuş ise avukat müdafaasını yaptıktan sonra "masarifi muhakemenin de hüküm altına alınmasını talep ediyorum" derse artık hakime verilecek bir pusulaya da lüzum kalmaz. Hakim avukatlık ücret tarifesini açar ve ona göre vekalet ücretini hükmeder.

Y.Kemal Aslansan: Efendim bendeniz bu münakaşamızda iki nokta üzerinde durmak lazım gelir kanaatındayım:

1) Asliye mahkemesinde vekalet ücreti şifahi olarak istenebilir mi, yoksa tahriri talep şart mıdır?

2) Bir de Ticaret Dairesinin ilamında bir mesele var: Ücreti vekalet cevap layihasında talep olunmamışsa bilahare istendiğinde hükmedilecek midir?

Kanaatımca ücreti vekalet cevap layihasında talep edilmemişse mahkeme buna hükmetmez. Fakat bilahare verilen dilekçede gösterilmişse hükmedilmelidir. Gerçi bilahare istendiğinden müdafaa tevsi olunmuştur denebilir ama gene müsamehakar olmalıdır. Davacı evvelce vekil tutmamış bir kaç oturum sonra vekil getirmişse ben bunu nazara alırım; öteki taraf da burada tevsi mevcuttur diyemez.

İkinci nokta: Masarifi muhakeme istenmemişse mahkeme buna resen hükmetmez. Zira bu benim şahsi hakkımdır. Harç ise kanunla gösterilmiştir. Bu bir. İkinci ise Usul Kanununun 426. maddesi mucibince bir liste vermeden mahkeme resen masarifi muhakemeye hükmedemez. Ben istemeden masrafların nevi ve cinsini mahkeme ne bilsin?

Kanaatımca asliye mahkemesinde her talep tahriri olmalıdır. Sulh mahkemesinde ise şifahi usul meridir. Tevsii müdafaa var var mı yok mu meselesini mahkeme halleder. Binaenaleyh asliye mahkemesinde yazılı talep muhakkak şarttır. Harç işi başkadır.

İhtilaf konusu meseleyi teşkil eden meseleyi iki bakımdan incelemek iktiza eder:

1- Asliye mahkemelerinde vekalet ücreti hükmolunabilmek için yazılı bir talep şart mıdır? Yoksa zapta geçen mücerret bir talep kafi midir?

2- Vekalet ücreti ilk cevap layihasından istenmeyipte sonradan istenildiği surette hükmedilmeye mevzuatımız cevap vermişmidir?

HUMK.nun ikinci babında gösterildiği üzere asliye mahkemelerinde -kanunda gösterilen haller müstesna olmak üzere- yazılı muhakeme usulü cari olmasına göre her talep gibi bu hususa mütedair talebin de yazılı olması şarttır. Binaenaleyh sözlü muhakeme usulü cari olan sulh mahkemelerinde olduğu gibi mücerret zapta geçmiş olan bir talep katiyyen kafi değildir.

3- Evvela vekili ile davayı takıbetmiyen taraf sonradan vekili ile davayı tabıbetmek zaruretinde kalabileceğine ve HUMK.nun 426. maddesinde yazılı taraflarca yapılan muhakeme masrafının miktarını gösterir müfredat puslası ancak tahkıkat ve muhakemenin sonunda verilebileceğine göre olayda iddiayı genişletmek bahis konusu olamayacağından ilk cevap layihasında istenmeyip sonradan verilen dilekçeler veya müfredat pusulalariyle istediğinde bu talebin nazara alınması usuli hükümler icabındandır. Nitekim Temyiz Ticaret Dairesinin müstekar içtihadı da bu merkezdedir.

Adliye harç tarifesi kanunda gösterilen ilamları harçlarını mahkeme resen nazara alır. Fakat HUMK.nun 423. maddesi gereğince muhakeme masrafları cümlesinden bulunan vekalet ücreti dilekce veya müfredat pusulası ile tahkikat ve muhakeme sonunda istenmedikçe hükmolunamaz.

Şefkati Özkutlu: Talep vakıalara müstenit olur; vakia yoksa talep olamaz. Feri talepler dahi mahkemenin her halinde dermeyan olunabilir. Hatta faizleri bile böyle kabul edenler vardır. Kanun hadiseleri saymaz. Esasa dair hükme tesir edecek mesele hadisedir.

HUMK.nun 413. maddesine göre harç ve masarifi muhakeme ayni şeylerdir. Şimdi farzedelim ki davacı dilekçesinde hiç bir şey talep etmemiş. Mahkeme yargılama esnasında resen bir keşif yapmak lüzumu görmüş ve bunun masrafını davacıdan almış. Davacının tek işim görülsün de masraflar bana ait olsun şeklinde bir talebi de mevcut değil. Bu vaziyette hakim mahkeme masraflarını ve harcının kime tahmil edecektir? Elbette haksız çıkan tarafa. Kanun bu hususlarda sarihtir, bu hükümler intizamı ammedendir. Binaenaleyh bu noktalar üzerinde tereddüt etmemelidir. Mahkeme sırasında (evvelce istenmediği halde) istenilen masraflar nazara alınmaz demek pek ileri gitmek olur. Şayet masraf eden taraf bunları tevsik edecek müstenidat, geliş ve gidişine ait liste vs. göstermezse o zaman hükmedilmez başka.

İcra İflas Dairesi Başkanı Abdullah Aytemiz: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun tadilatı sırasında nazara alınıp bir madde ile teyit edilmiş bulunan bir teamül var; o da: Temyiz tetkikatı yapılırken esasa müessir olmıyacak surette bir noksan görülürse bundan dolayı karar bozulmaz. Yerine göre mucip sebeyleri ıslah edilerek tasdik edilir. Hadisede temyiz olunan kararı, Temyiz Dördüncü Hukuk Dairesi, müddeaaleyh vekili vekalet ücretini şifahen talep eylediği halde bu hususta bir karar verilmemesinden, Ticaret Dairesi ise cevap layihasında istenmediğinden dolayı bozmuştur. Dördüncü Hukuk Dairesinin nakız kararından anlaşıldığna göre vekalet ücretinin şifahen talep edilmesi kafi olup yazılı bir şekilde olması şart değildir. Eğer daire bunu kast ve böyle içtihat etmemiş olsaydı neticesini doğru görerek tasdik ederdi. Şu halde iki daire kararları arasında içtihadın birleştirilmesini istilzam eder tam bir mübayenet mevcuttur. Bu ihtilafın halli zaruridir. Esasa gelince; tahriri tebligata tabi davalarda cevap layihasında dermeyan edilmesi mecburi olan hususlar asıl davaya karşı olan iddia ve müdafaalardır. Müddeialeyh vekilinin vekalet ücreti ise dava ikamesinden sonra tedricen tahassul eden ve muhakemenin sonunda istihkak kespedilen bir alacaktır. Müddeialeyh vekil tayinine mecbur olmadığından ve muhakeme sırasında vekilin kendiliğinden çekilmesi veya müvekkili tarafından azledilmesi ihtimal dahilinde olduğundan muhakemenin her devresinde istenebilir. Ve bunun cevap layihasında talep edilmemiş olması tetkikine mani teşkil etmez. Esasen tahriri tebligat külfetli bir iştir. Kanunda sarahat olmıyan yerlerde işin kolay tarafı aranılmalıdır. Nitekim HUMK.nu bazı hallerde şifahi talebi kabul etmiştir. Diğer taraf hazır ise şifahen ıslah yapılabileceği gibi vicahi muhakemelerde feragat ve kabul mahkeme huzurunda şifahen de olabilir.

Hulasa; tahriri tebligata bağlı işlerde yazı ile beyan edilmesi şart olmıyan vekalet ücreti ağızdan istenebilir. Dördüncü Hukuk Dairesinin içtihadı sürat ve maslahata daha uygundur. Demelerile;

Sonuçta ; Mahkemelerce bir hakkın yargılanması için ilk şart istek olduğundan hüküm ile korunması istenilen her hak gibi vekalet ücretinin de hükme bağlanması için önce istenmesi lazımdır. Esas itibariyle Yargıtay Hukuk Dairelerince bu lüzumda ihtilaf olunmamakta ve yalnız Asliye Mahkemelerinde görülmekte olan davalarda bu isteğin sözlü olabilip olamıyacağında ihtilaf edilmektedir.

HUMK.nu, bir hakkın alınması ve temini için dava açmada ve gereken bütün muameleleri ifada yazılı veya sözlü olmak prensiplerini kabul etmiş ve altıncı babını teşkil eden kısımlarda baştan 473.maddede sözlü muhakeme usulünün sulh mahkemelerinde ve kanunun açıkça bildirdiği hallerde asliye mahkemelerinde cari olacağını beyandan sonra sıra ile bu usulde tahkikatın nasıl yapılacağını ve hadiselerin ve sübut delillerinin inceleme ve kabul tarzlarını ve muhakeme ve hüküm suretini göstermiş ve bu konu dışında kalan ve asliye mahkemelerinin görevine giren davalarda ise yazılı muhakeme usulünün uygulanacağını ikinci babının belli fasıllarında açık ve etraflı olarak bildirmiştir.

Sözü geçen bu babın ilk (178). maddesi, arzuhallerin mahkeme kalemine kaydı ile davanın açılmış olacağını beyan etmekte ve sonra gelen 179. maddesi de, arzuhallerin ihtiva etmesi icap eden kayıtları sayarken önce iddianın müstenidi olan bütün vakıaların sıra ile açık ve kısa olarak yazılması ve sonra hukuki sebeplerin hulasasının ve daha sonra da açıkça iddianın ne olduğunun bildirilmesi lüzumunu göstermektedir. Vakıalardan ve hukuki sebepleri hulasadan sonra gelen bu açık iddia sözünün anlamı kanunun doksan bir ve doksan ikinci maddelerinde netice-i talep tabiriyle ifade olunan şey, yani asıl yargılanması istenilen husus ile buna ek mahkeme masrafları ve vekil ücretleri ve meselüa bir para alacağında faiz ve saire gibi isteklerdir.

Sözlü muhakeme usulü dışında yazılı muhakeme usulünün uygulandığı davalarda 179. maddenin beyanı veçhile vekalet ücreti isteğinin de yazılı olması tabii bir sonuç ve icap olur. Karşı davalarda da hüküm böyledir.

Aynı babın On ikinci faslında; İlgililere ne sebep ve suretlerle yükletileceği genel bir kaide altında bildirilen mahkeme masraflarının neler olduğu 423. maddede sayılırken şahitleri ve mahkemede diğer hazır bulunanların seyahat ve ikamet masrafları ve yevmiyeleri ve vekil ücretleri de gösterilmiş ise de; bunlar aynı maddede bildirilen ilam harçları ve pul paraları vs. gibi mutlak surette alınması, hususi kanunların emir ve icabı olan masraflar mahiyetinde olmadığından ve bu kabil ücretleri alıp almamak ilgililerin arzu ve ihtiyarlarına bağlı bulunduğundan vekil ücretinin mahkeme masrafları arasında sayılmış olması yukarda yazılı sebeplerle açıkça istenmesi lüzum ve icabından hak sahibini kurtarmaz.

Sonuç: Yukarda beyan ve izah olunan mucip sebeplerden dolayı Asliye mahkemelerinde görülen ve yazılı muhakeme usulüne tabi bulunan dava ve karşı davaların vekil ile takiplerinde vekalet ücretinin usulü dairesinde arzuhal ile istenmesi lüzumuna 7.2.1945 Gününde Üçte İki Oyçokluğu ile karar verildi


Full & Egal Universal Law Academy