Yargıtay Büyük Genel Kurul 1945/12 Esas 1946/5 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1945/12
Karar No: 1946/5
Karar Tarihi: 28.03.1946

(2004 S. K. m. 4, 16, 49, 50, 134, 349, 363, 364) (818 S. K. m. 231) (1086 S. K. m. 1) (1412 S. K. m. 1)

Dava: Ziraat Bankasına veya Emniyet Sandığına merhun olup 3202 sayılı kanun gereğince muvakkat ihalesi Banka veya Sandıkça, kati ihalesi de icra tetkik merciince yapılmış olan gayrimenkule ait satışın feshi isteğiyle ileri sürülen şikayetin incelenerek karara bağlanması Tetkik merciine mi yoksa mahkemeye mi ait olduğu hususunda Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 3.5.934 tarih ve 1089/1486 sayılı ilamı ile İcra ve İflas Dairesinin bunun tersi olan yerleşmiş içtihadı arasında meydana gelen aykırılığın tevhidi içtihat yoluyla halli İcra ve İflas Dairesi Başkanlığının 4.5.945 gün ve 321 sayılı tezkereleriyle istenilmesi üzerine adı geçen ilam ve müzekkere çoğaltılarak Genel Kurul Üyelerine dağıtılmıştı.

Müzakere için kararlaştırılan 6.2.946 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul Birinci Başkan Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilafın esasını teşkil eden noktalar Birinci Başkan tarafından anlatıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra söz alan :

İcra ve İflas Dairesi Başkanı A. Aytemiz : Evvel emirde hadiseyi ve iki dairenin birbirine aykırı kararlarını arzederek müdafaamı sona bırakacağım. Ziraat Bankası Kanununu tadil eden 1697 sayılı kanunun dördüncü maddesi Ziraat Bankasına ipotek edilen gayrimenkullerini satışına müteallik hükümleri ihtiva edip bunu ilga eden 3202 numaralı kanunun kırkıncı maddesi mezkur dördüncü madde hükmünü aynen ipka ederek onun yerine kaim olmuştur.

2004 sayılı İcra Kanununun bazı maddelerini değiştiren 3890 numaralı kanun yürürlüğe girinceye kadar Ziraat Bankasıyla bu hükümde tutulan Emniyet Sandığına ipotekli gayrimenkuller hakkındaki ihalenin feshi hakkındaki şikayetinin ret veya kabulüne dair kararların temyiz kabiliyeti kabul olunmamakta ve çünkü bazı istisnalar hariç merci kararlarının kesin olduğu dördüncü madde hükmü iktizasından olup tadilden evvel temyize tabi tutulan maddelerin sonlarında "merciin bu kararı kabili temyizdir" cümlesi yazılı bulunmakta ve Ziraat Bankasıyla Emniyet Sandığının ihalelerine müteallik maddede temyiz kabiliyeti hakkında bir fıkra mevcut olmadığından ve istisnalar da kıyas yolu kapalı olduğundan bu kabil kararların da temyiz kabiliyeti kabul olunmamakta idi. 3890 sayılı kanun yürürlüğe girinceye değin böyle devam edip gitti. Ve bundan sonra temyize tabi tutulan bütün kararlar bu kanunun 363. maddesinde toplandı. Ve dokuzuncu bendinde de ihalenin feshi hakkında ki şikayetlerin ret veya kabulüne dair kararların mutlak surette temyiz kabiliyeti kabul olundu ve Emniyet Sandığının ihaleye mütedair bulunan kararları da bu bendin şumulüne girdi.

Son bir işi incelerken Birinci Hukuk Dairesinin dairemiz içtihadına uymayan kararlarından bahsolundu. Celp ettiğimiz ve bir suretini de sunduğumuz ilamdan anlaşılacağı üzere Ziraat Bankasınca satılığa çıkarılan merhun bir gayrimenkul hakkında açılan davanın reddine dair verilen karar 30.Mayıs.1934 tarihinde Birinci Hukuk Dairesince onanmış ve araştırma üzerine elde edilen ve bir örneği sunulan Genel Kurulun 9.11.1932 tarihli bir kararında da Emniyet Sandığınca yapılan satışın feshi ve tescilin iptali hakkında açılan dava mahkemece görev bakımından reddedilmiş Birinci Hukuk Dairesi görevli gördüğü mahkemenin bu kararını bozmuş Genel Kurulca da murafaa yapılarak cebri arttırmalarda ihale anında mülkiyet intikal edeceğinden ve İcra Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra ihalenin feshine varan uyuşmazlıkların incelenmesinin icra tetkik mercilerine ait olduğundan bahsile mahkemenin ısrar kararı onanmıştır. Şu halde uyuşmazlık yalnız iki daire kararlarına münhasır olmayıp Birinci Hukuk Dairesiyle dairemiz içtihadına uygun bir surette karar vermiş bulunan Genel Kurul kararları arasında da mübayenet hasıl olmuştur.

Arzettiğim gibi son tadilden evvel merciin bu işlerde görevli olduğu bu hususlara mütealik kararların temyiz kabiliyeti kabul olunmamak suretiyle kapalı ve tadilden sonra da temyiz tetkikatına "tabi tutularak açık bir şekilde kabul edilmiş ve evvel ve ahir dairemizin içtihadı bu yolda olup bundan asla inhiraf edilmemiştir.

Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli: İcra ve İflas Dairesinin aralarında aykırılık bulunduğundan bahsile Yüksek Kurulunuza sundukları kararlar 934 veya 1932 tarihlidir; yani eski senelere aittir. Fakat ben işin safhalarının hatırladığım kadarını anlatacağım : Bizim memleketimizde imtiyaz sahibi olmak arkasından koşulan bir şeydir; Emniyet Sandığı da imtiyaz arkasından koşanların başında gelir. Evvelce Emniyet Sandığı "ben işlerimi nizamnameme göre yapıyorum" diyerek davalarına icra dairesinde değil mahkemelerde bakılmasını istedi. 932 de bir sebeple uzun teşrihatta bulunmuştum ve ekseriyetle şikayet mercii icra mercidir diye karar verilmişti. Emniyet Sandığı bu karardan memnun olmadı ve İcra ve İflas Dairesine geldi. O zaman biz dedik ki, yeni İcra ve İflas Kanununun ruhuna göre ihaleyi katiyeyi icra memuru yapacaktır ki mafevk mercie şikayet edilebilsin. Emniyet Sandığı bu kararı da beğenmedi ve Meclis'ten bir tefsir kararı istedi ki tefsir kararına göre de bu muameleyi icra reisi yapacaktır; Emniyet Sandığının nizamnamesine göre böyle olması lazımdır denildi.

Son İcra ve İflas Kanununa Emniyet Sandığı kırk ikinci maddeyi koydurmaya muvaffak oldu. Üzerinde durduğumuz bu konu hakkında Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin bir kararı daha mevcuttur: tefsir kararına göre madem ki, ihaleyi katiyeyi icra reisi yapacaktır o halde icra memurunun bunda bir işi kalmamıştır dedik; fakat bir hadise oldu; şöyle ki: İcra hakimi ihaleyi yapmış; bu ihale kararının feshi için doğrudan doğruya Yargıtaya baş vuruldu; yani mercie şikayet edilmedi. Fakat Yargıtay neyi nakzedecekti? Bu suretle adeta Yargıtay'ı tetkik, şikayet mercii yerine koymuş oldular. Yargıtay böyle şey olamaz dedi. Bunlardan sonra belki Birinci Hukuk Dairesi mahkemelerden verilen ihalenin feshi hakkındaki bir kararı onamıştır; bunu hatırlamıyorum.

Şimdi Sayın Başkan Abdullah Aytemiz demek istiyorlar ki ihaleyi yapmış; bunun hakkında mercie şikayet edilmiş. E. bu olur mu efendim? Yolsuzluk, hakkında onu yapana şikayet edilir mi? İlgililer doğrudan doğruya temyiz ediyorlar. Bu da kabul olunamaz. Zira şikayet yapılıp da bir karara bağlanmamıştır. İhale bir karar değil muameledir. Binaenaleyh kabili temyiz olamaz. İcra Kanunu icra yargıcına ihale görevini vermemiştir. İhale icra memurunun görevidir. Aksi halde ortada şikayet mercii kalmayacaktır. İcra Kanunu Yargıtayı icra tetkik mercii mevkiine indirmemektedir. Binaenaleyh daire işin rengini değiştirip de temyiz, kabiliyetini nasıl kabul etmiş anlıyamıyorum. Şikayet hakkında verilen kararlar Yargıtay'a gelebilir. Yargıtay merci olamayınca mahkemenin merci olması lazımdır. Emniyet Sandığının imtiyazı Yargıtay'ı mercii şikayet yapamaz; o mercii temyizdir;

Demeleriyle vaktin darlığına binaen müzakere gelecek oturuma bırakıldı. 6.2.946

( İkinci Oturum : 13.2.946 )

Söz alan :

Nuri Köni: İhtilaf konusu şudur: Ziraat Bankası Kanununun kırk altı ve kırk yedinci maddeleri icabı olarak Emniyet Sandığı tarafından satılan gayrimenkullerin ihalesinin feshi davası nerede görülecektir? Mercide mi mahkeme mi?

Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı kendi işlerinde imtiyaz sahibidir. Hiç icraya baş vurmadan ihbar yapar müddet verirler ve müddet sona erdiği zaman satış yaparlar. Kanun bu imtiyazı kendilerine vermiştir. Yargıcı adeta memur derecesine indirircesine yapılan bu satışları ona tasdik ettirmeyi amir olan da kanundur. Birinci Hukuk Dairesinden 934 veya 935 yılında merhum Bay Vehbi zamanında bir karar verilmiş. O kararda bu umumi hükümlere dahil olduğu için ihalenin feshi davalarına, mahkemeler bakmalıdır denilmiştir. Ben Birinci Hukuk Dairesinin son zamanlara ait 26.3. 941 tarihli bir kararında merhum Bay Vehbi zamanında olduğu gibi feshi ihalenin mahkemelerin görevi içinde olduğuna dair kayıt gördüm. Binaenaleyh Birinci Hukuk Dairesi müstakirren böyle düşünmektedir. Kanaatımca bu iş icra muamelesi değildir; icra işi değildir. Birinci Hukuk Dairesinin kararları doğrudur. Zira :

İki türlü icra vardır : a ) İlamlı; b ) İlamsız.

İcra ve İflas Kanununda "takibin muhtelif tarzları" adlı bir fasıl vardır. Davanın da muhtelif yolları vardır : Ceza, hukuk, ticaret davaları ve idari davalar gibi ki bunların hepsi ayrı ayrı mahkemelere gider. Gerçi konumuz olan iş de icra işi ise de İcra ve İflas Kanunu alanına gitmesi icap etmez. Tahsili Emval Kanunu alanına giren işler. Kaçakçılık Kanununa giren işler hep birer icra işi olduğu halde müsadere edilmiş Bulunan eşya o kanuna göre satılır; muameleleri o kanuna göre cereyan eder.

Emniyet Sandığı kendi işlerinde doğrudan doğruya mahkemeye gider; icranın semtine bile uğramaz, İcra ve İflas Kanununa göre yapılan satışları ise icra tetkik merciine gider. İcra işlerinde Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı borçluya ne ödeme emri yollar ve ne de diğer muamelelerini İcra ve İflas Kanununa göre yürütür; o kendi kanununu tatbik eder. O halde bu şekilde gelişen bir dosya nasıl olur da İcra İflas Dairesine gidebilir. Emniyet Sandığı kuvveti delillerle tetkik hakiminin ise bakmasını ileri sürüyorsa da dayandığı deliller zannedildiği kadar "kuvvetli değildir. Tatbikatta bunun misalleri çoktur. Yargıtay Başkanları hakem işlerine bakıyorlar; bu bir vazifeyi munzammadır. İşte tetkik hakiminin bu alanda gördüğü iş de bir vazifeyi munzammadır. Vazifeyi munzamma koca bir teşkilatı arkasından sürükleyemez. Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay Başkanları kömür havzasındaki kıymetleri hakem sıfatiyle tayin ediyorlar. Bu işleri mezkur teşkilatların diğer başkan ve üyelerini ilgilemez. Tevhidi İçtihat Genel Kurulunda mahkemenin verdiği muvakkat haciz kararları takip hukukuna aittir diyerek bunları tetkik görevi İcra ve İflas Dairesine verildi. İflas kararını da asliye mahkemesi verir ve İcra İflas Dairesinde tetkik olunur; çünkü takip hukukundadır.

Sayın muarızlarımız bir noktayı söylemediler. Emniyet Sandığı Kanununa ait bir nizamname vardır; orada sarahat olmayan yerlerde umumi hükümler tatbik olunur denilmektedir. Sayın muarızlar umumi hükümlerden maksat İcra ve İflas Kanunu hükümleridir dediler. Hayır; hukuk alanında umumi hükümler tabiri alem olmuştur ve buradan umumi mahkemelerin tatbik ettiği kanunları tenavül eder. İlamsız icra usulü meriyete girmeden evvel bu işler için mahkemelere gidiliyordu. İlamsız icra usulü kanunumuza girdi ve şu madde bu arada yer aldı ( İcra ve İflas K.nun 134. maddesini okudular ) Binaenaleyh artık bu kabil maddeler Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin görevi dışındadır. Maruzatımı teyit edecek olan üç-dört maddeyi okuyacağım. ( İcra ve İflas K.nun 42, 47, 48, 49. maddelerini okudular ). İşte kırk dokuzuncu madde bu işleri İcra ve İflas K.nun çerçevesi dışına çıkarmaktadır.

Y. Kemal Aslansan: 3202 sayılı Ziraat Bankası Kanunu ile İstanbul Emniyet Sandığı Nizamnamesi hükümleri dairesinde bu müesseselerin ipotekli alacaklarının istifasını teminen rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibi sonunda muvakkat ihaleleri banka ve sandıkça ve kati ihaleleri de icra hakimleri tarafından yapılmakta olan gayrimenkuller hakkındaki ihalenin feshini alakalılar şikayet yoluyla icra tetkik merciinden istemek ve tetkik merciince bu hususlara mütedair olarak verilen kararlar aleyhine temyiz yoluna gidilmek mi yoksa umumi hükümler dairesinde dava açılmak mı lazım geleceği hakkındaki düşüncelerimi açıklayabilmek için evvel emirde 1929 tarihinde İsviçrenin "Para Borcu için Takip ve İflas" hakkındaki federal kanundan iktibas olunan 1424 Sayılı İcra ve İflas Kanunumuzdan sonra bu hususi ve istisnai hükümlerin ne suretle kanuni mevzuatımızda tekrar yer bulduğu hakkında toplu malumat vermeyi işin aydınlanması ve çözülmesi bakımlarından lüzumlu ve faydalı görüyorum.

İcra ve İflas Kanunumuz hükümlerince rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takiplerinde gayrimenkullerin alıcı uhdesine ihalesi icra memuru tarafından yapılır. Alakalılar ihalenin feshini şikayet yoluyla icra tetkik merciinden isterler. Tetkik merciinden bu hususta verilen kararlar 1424, 2004, 3890 saydı kanunlar uyarınca temyizi kabil bulunmaktadır. 1930 senesinde yürürlüğe giren Ziraat Bankası hakkındaki 444 sayılı kanuna ek 1697 sayılı kanunun dördüncü maddesine, İcra ve İflas Kanununun gayrimenkullerin satışı hakkında kabul eylediği usul ve esaslara aykırı olarak 28/Nisan/1330 tarihli mülga icra Kanunun 105. maddesi esaslarına göre Ziraat Bankasına ipotekli gayrimenkullerin satışı hakkında bir hüküm koymuştur. Bu madde uyarınca Ziraat Bankasına ipotek irae olunan gayrimenkullerin muvakkat ihalesi hakkında bankaca ve kati ihalesinin de icra reisi tarafından yapılması gerekmektedir. 1424 sayılı kanunun tadili sırasında 1697 sayılı kanunun dördüncü maddesinde yer bulan bu istisnai usul ve hüküm iktisadi mülahazalarla 2004 sayılı kanunun kırk dokuzuncu maddesiyle teyit edilmiş ancak bu istisnai hüküm Ziraat Bankası ile Emlak ve Eytam Bankalarına hasredilmişti.

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu emriyete girdikten sonra Adalet Bakanlığınca 1697 sayılı kanunun dördüncü maddesinde icra reisi tarafından yapılacağı yazılı kati ihalenin feshi emrinde alakalılar evvela şikayet yoluyla tetkik merciine gitmek mi? Yoksa doğrudan doğruya temyiz yoluna gidilmek mi? lazım geleceği noktası üzerinde bihakkın durularak yetkili Yüksek Temyiz İcra ve İflas Dairesinin mütalaası alındıktan sonra bahis konusu 1697 sayılı kanunun dördüncü maddesiyle icra reisine bırakılan işbu vazife kazai olmayıp sırf idari mahiyette olması itibariyle icra reisi tarafından yapılmış olan kati ihalelerin feshini alakalıların evvel emirde tetkik merciinden istemleri ve tetkik merciinden bu hususta verilecek kararlardan sonra temyiz yoluna gidilmesi İcra ve İflas Kanununun esas prensiplerine uygun düşeceği ve bu suretle alakalılar derece teminatından da bırakılmamış olacaklar düşüncesiyle tefsir yoluna gidilmiş ise de bu istisnai usulü İstanbul Emniyet Sandığının ipotekli alacaklarına da teşmil eden 3202 sayılı Ziraat Bankası Kanununun yürürlüğe girmesiyle tefsir mevzuu ortadan kalkmış olduğundan tefsir talebinin sonuçsuz kaldığını öğrendim.

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun kırk dokuzuncu maddesinde rehin mukabilinde yapılan ödünç verme işlerinde Medeni Kanun ile Ziraat ve Emlak ve Eytam Bankalarının hususi kanunlarında paraya çevrilmeye müteallik olarak mevcut hükümlerin mahfuz olduğu gösterilmek suretiyle kabul ve teyit olunan istisnai usul ile memleketin zirai istihsaliyle imarında önemli rol alan bu müesseselerin ipotek mukabili verdikleri ödünç paraların süratle tahsilini temin istihdaf edilmiş olmasına göre 3202 saylı kanunun kırkıncı maddesi ile istanbul Emniyet Sandığı Nizamnamesinin otuz sekizinci maddesindeki "şikayet halinde umumi hükümler cereyan eder" fıkrasının İcra ve İflas Kanununun esas prensipleri gözönünde bulundurulmak suretiyle üç müessesenin lehine tefsir olunması icap eder. Nizamnamenin otuz sekizinci maddesinde kullanılan umumi hükümlerden maksut İcra ve İflas Kanunu hükümleridir.

Binaenaleyh icra memurlarına mevdu bulunan ihale işinin icra hakimi tarafından yapılması ihalenin mahiyetinde hiç bir fark tevlit etmez. İcra hakiminin yaptığı ihalede -icra memurunun yaptığı ihaleler gibiidari bir işlemdir, kazai değildir. Bu itibarla icra hakiminin yaptığı kati ihalelerden dolayı doğrudan doğruya temyiz yoluna gidilmek doğru olmaz. Alakalılar evvel emirde şikayet yoluyla tetkik merciine başvurmaları ve ancak tetkik merciinden verilecek karar üzerine temyiz yoluna gitmeleri İcra ve İflas Kanununun esas prensiplerine uygun düşer. Bu suretle alakalılar derece teminatından da mahrum kalmamış olurlar.

Netice : Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra reisi tarafından yapılan ihaleler takip hukukuna müteferri bir işlem olmak itibariyle dava mevzuu olamaz. Temyiz İcra ve İflas Dairesinin kararı İcra ve İflas Kanununun hükümlerine tamamen uygundur.

Aziz Yeğer: Doğan içtihat uyuşmazlığında düşüncemiz ve iddiamiz hukukun bir ana kaidesine dayanır "kanunsuz vazife olmaz" uyuşmazlıkları çözmeye izinli olan ve bu suretle kaza hakkını haiz bulunan mahkemelerin "iş görme" hak ve mükellefiyetleri kanun ile tayin olunur. Bu ana kaideyi hukuk ve ceza ve icraya ait bütün kanunlarımızda en başta görürüz.

HUMK.nun birinci maddesinin ilk fıkrası ( Mahkemelerin vazifeleri teşkili mehakim kanunu ile muayyendir. )

CMUK.nun birinci maddesi ( mahkemelerin vazifesini kanun gösterir ).

İcra kanununda da teşkilata vazife tevcihine ve tayine dair maddeler vardır. Arzedeceğim.

Vazife meselesi mahkeme teşkilatıyla tamamiyle ilgilidir. Teşkilat kanunlarıyla kaza mercilerinin, mahkemelerin nerelerde ve nasıl kurulacakları bildirilirken görecekleri işleri de bildirmek, göstermek genel olarak gözetilen bir usuldür. Onun için vazife beyanları teşkil kanunlarında bulunur. Vazifenin usul kanunlarında söylenmesini münasip görenler, müdafaa edenler de vardır. Bizde vazife beyanı teşkil kanununa bırakılmıştır.

295 tarihli Mehakimi Nizamiye Teşkilatı Kanunumuz, 469 sayılı Mehakimi Şeriyenin İlgasına Ve Mehakimin Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun ile değişikliğe uğramıştır. Üzerinde durmaya mahal yoktur. Sonra bu 469 sayılı kanunun birinci maddesi 825 Sayılı Ceza Kanununun Mevkii Meriyete Vazına Müteallik Kanunun yirmi beşinci maddesiyle değiştirilmiştir. Bu maddede de ( Türkiye Cumhuriyetine evvela; salahiyet derecesi kanun ile muayyen Sulh Mahkemeleri, saniyen, bulundukları kazanın namiyle anılan ve bir reis ile iki azadan terkip olunan Asliye Mahkemeleri vardır. Bunların fevkinde Temyiz Mahkemesi bulunur ) deniyor. Sonra diğer kanuni mevzuat ile asliye mahkemelerinin teşekkül tarzı başka surete intikal etmiş ve tek hakim ile kurulması kabul ve tensip olunmuştur. Yine 469 sayılı kanununun üçüncü maddesi sözü geçen 825 sayılı kanunun yirmi altıncı maddesiyle değiştirilmiştir. Bu maddede ( Asliye mahkemeleri, sulh mahkemelerinin salahiyetleri haricinde kalan bilcümle hukuk, ceza, ticaret davalarını usul ve kanuna tevfikan kabili temyiz olmak üzere görür ) diye yazılıdır.

Teşkil kanunumuzun son şekli olan bu hüküm, asliye mahkemelerinin hukuk, ceza, ticaret işlerinde vazifesini bildirir. Bu vazife kısa ve toplu olarak sulh mahkemelerinin vazifeleri dışında kalan bütün hukuk münazaalarıdır. Bir asliye hukuk mahkemesinin vazifesini tayinde kısa düstur, genel kaide budur. Bu esas hükümden eğer mevcut ise özel kanun hükümleriyle ve istisnai surette vazife alınır. Böylece vazife alınmış oldukça az kudretli asliye mahkemelerinin vazifeleri; iş görme kudretleri alınan vazife mahiyeti kadar daralır. Eğer böyle bir vazife ayıran ve alan açık ve istisnai bir hüküm yoksa mahkemenin asıl vazifesine hiç halel gelmemiştir. Vazifesi tam ve bakidir.

İcra Kanununun teşkilata ve bunların vazifelerini tayine dair olan hükümlerine gelince; Bu kanunun birinci maddesinde ( Her asliye mahkemesinin kaza dairesinde lüzumu kadar icra dairesi bulunur. Her icra dairesinde bir icra memuru ile lüzumu kadar katip, mübaşir ve müstahdem bulunur ) deniyor. Bu madde icra dairesi kurumunu bildirir. Bu kurumun başında icra memuru vardır. Kanunun ikinci maddesi; yukarıdaki birinci madde hükmüne muvazi olarak her asliye mahkemesinde lüzumu kadar iflas daireleri bulunacağını yazar. Kanunun dördüncü maddesi ( icra ve iflas dairelerinin muamelelerine karşı yapılan şikayetler ile itirazların tetkik merci, mahkeme reis veya hakimi -Not: şüphesiz bu hakimler yanlarında bu daireler bulunan asliye mahkemesi reisi ve hakimidirler"ve bulunan yerlerde müstakil icra hakimleriyle muavinleri veyahut kanun mucibince bu vazife kendilerine verilmiş olan hakimlerdir. ) diyor. Bu maddeler hükmüne göre her asliye mahkemesinde icra işleri için bir icra dairesi vardır. Ve sonra bunların muamelelerine karşı bir şikayet ve itiraz mercii olarak maddede sayılan hakimler vardır. Bu hakimler kuruluna kanun ifadesiyle tetkik mercii de denir. Bunlar icra kovuşturmalarını yürütecek kurullardır.

Bundan sonra sıra vazifeye gelir. İcra dairelerinin vazifelerini kanun bütün hükümleriyle bildiriyor. Bir icra müracaatı olunca İcra memuru ne yapar. İşi nasıl neticelendirir. İcra kanunu baştan aşağı bunu söyler, izaha mahal yok.

Tetkik merciine gelince; Bu merciin toplu olarak vazifesini kanunun onaltıncı maddesi belirtir. Bu maddede ( kanunun halini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesna olmak üzere icra ve iflas dairelerinin yaptığı muameleler hakkında kanuna muhalif olmasından veya hadiseye uygun bulunmamasından dolayı tetkik merciine şikayet olunabilir. Şikayet bu muamelelerin öğrenildiği tarihten yedi gün içinde yapılır. Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikayet olunabilir ). denir. Buna göre tetkik merciinin vazifesi; kısaca icra dairelerinin muamelelerine karşı vukubulan şikayet ve itirazları tetkiktir. Bu şikayet ve itirazlar içinde kanunun hallini mahkemeye bıraktığı hususlar müstesnadır.

Gerek asliye mahkemelerinin ve gerek icra hakimlerinin esas vazifelerini bu suretle hulasaladıktan sonra üzerinde uyuşulamıyan meseleye geliyorum. Bunu layikiyle açıklayabilmek için önce İcra Kanununun gayrimenkul satışlarında normal olarak kabul ettiği usul ve muameleyi gözden geçirmek icap eder.

Bir alacağın tahsilini temin için bir gayrimenkul haczolunursa önce el koyma, kıymet takdiri ve arttırma ilanı gibi gerekli muameleler yapılır. Arttırma günü ve saati geldiğinde İcra Kanununun 129. maddesi beyanı veçhile arttırma yapılır. Ve gayrimenkul en çok arttırana ihale olunur. Bu ihaleyi yapan icra memurudur ihaleyi icra memurunun yapacağını 134. madde daha açık bildirir. Bu maddede aynıyla ( icra dairesi tarafından gayrimenkul kendisine ihale edilen alıcı o gayri menkulün mülkiyetini iktisap eder. İhalenin feshi yalnız tetkik merciinden şikayet yoluyla istenebilir ) diye yazılıdır.

Maddedeki icra dairesi sözünün delaleti, yukarıda icra Kanununun ikinci maddesinin ayniyle nakl olunanın beyanından aşikar olur ki icra memurudur. Bu hükümler icabınca icra memuru ihaleyi yapar. Ve icra memurunun yaptığı ihalenin feshi tetkik merciinden şikayet yoluyla istenilebilir. Tetkik merciinin bu husustaki vazifesi ancak icra memurunun yaptığı bir ihalenin bozulması için bir şikayet vaki olunca onu incelemektir. Tetkik merciinin gayrimenkul malların ihale kararlarının feshine veya fesih talebinin reddine müteallik kararları yine kanunun 363. maddesinin dokuzuncu bendi mucibince temyiz olunabilir.

Arzolunan bu usul ve muamele tarzı İcra Kanununun hükümlerine dayanan normal bir satış usulü ve inceleme halidir.

Şimdi bir de Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı için kabul olunan satış usulüne bakalım. Buralardaki satış usulünü İcra Kanunu usullerinden farklı görürüz. 3202 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Kanununun kırk altıncı maddesi mucibince İstanbul Emniyet Sandığı, gayrimenkuller ile menkul mal ve kıymetler terhini mukabilinde yaptığı ikrazattan mütevellit alacaklarını takip ve paraya çevirme hususlarında borçlunun gayri merhununa müracaat hali umumi hükümlere tabi olmak kaydiyle Ziraat Bankası Kanununun kırk, kırk üç ve kırk beşinci maddelerinin istisnai hükümlerinden istifade eder. Merhun gayrimenkul malların borç ödenmemesinden dolayı paraya çevrilmesinde Ziraat Bankasınca nasıl bir usul takip olunuyorsa Emniyet Sandığı da o usulden faydalanır.

Ziraat Bankasının, bir alacağın tahsili için yapacağı merhun gayrimenkul satışını; Ziraat Bankası Kanununun kırkıncı maddesi nizamlar. Bu maddeye göre Bankaya ipotekle temin edilmiş bir alacağın vadesi geldiğinde borcun ödenmesi için borçluya ve kefiline otuz günlük bir ödeme ihbarnamesi gönderilir. Tebliğ olunur, ihbarnamenin tebliğinden başlamak üzere otuz gün içinde borç ödenmezse ipotekli gayrimenkul el koyma ve kıymet takdiri muamelesine tabi tutulmaksızın Banka tarafından bir buçuk ay müddetle açık arttırmaya çıkarılır. Alıcı çıkmazsa veya umulan pey borcu tamamiyle kapamazsa arttırma müddeti onbeş gün daha uzatılabilir. Müddet bitince Bankaca-talibine muvakkaten ihale edilir. Veya icabında tefevvüz olunur. Bundan sonra Banka borçluya on beş günlük bir ihbarname gönderir. Borcu ödemeye davet eder. Ve eğer borç ödenmezse kati ihale kararı verilmek üzere evrakı icraya vereceğini bildirir. Bu ihbar üzerine yine borç ödenmezse evrak mahalli icra dairesine verilir. İcra hakimi üç gün içinde karar vermeye mecburdur. Hakim kati ihale kararı verirse artık bir daha borçluya ihbarname gönderilmez. Doğrudan ipotekli gayrimenkulun talibi namına tescili tapuya bildirilir.

Tamamiyle kanun beyanı olan bu usule göre Ziraat Bankası alacaklarından dolayı arttırma muameleleri Bankada olur. Muvakkat ihale usulü var. Bu da Bankaca yapılır. Yalnız kati ihale için evrak icraya verilir. Kati ihaleyi yapan icra hakimidir.

Yukarıda beyan olunan icra kanunu hükümlerince takip olunan bir borçlu hakkında gayrimenkul satışında ihaleyi yapan icra memurudur. Ziraat Bankası, Emniyet Sandığı işinde ise icra hakimidir.

İcra kanununa göre, icra memurunun yaptığı kati ihaleye karşı bu ihalenin feshi tetkik merciinden istenecektir. Fakat Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı alacakları için merhun gayrimenkul satışlarında, hakimin vereceği kati ihale kararının bir takım sebeplerle bozulması istenilirse bu, kimden istenilecek buna kim karar verecektir. Mesele buradadır. Yüksek Yargıtay İcra Dairesi; Emniyet Sandığına merhun bir gayrimenkulun paraya çevrilmesinde icra hakiminin verdiği, kati ihale kararına karı vukubulacak fesih talebi ve şikayetlerinin yine aynı hakim tarafından görülmesi icabedeceği ve Yüksek Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi de bu kabil taleplerin bir dava konusu olarak asliye mahkemelerinde hal ve tetkik olunmak gerektiği içtihadındadırlar. İçtihat uyuşmazlığı bu noktadadır.

Bu uyuşmazlığın, halli suretine ait düşündüklerime gelince; Yukarıda arzolunduğu üzere uyuşmazlığın halli için kanunların asıl vazife hükümlerine bakılmak gerektir. Bir kerre genel bir kaide ile bütün ihtilafları görmeye kudretli bir asliye mahkemesi vardır. Sulh mahkemelerinin vazifeleri dışında kalan bütün hukuk ve ceza ve ticaret işlerinin asliye mahkemelerinde görülmesi 825 sayılı kanunun yirmi altıncı maddesi hükmü icabıdır. Özel kanunlarla asliye mahkemesinin bu genel vazifesinden bir vazife ayrılmış ve alınmış bulunursa ayrılan vazife mahiyetinde bu mahkemenin vazifesi kısalır.

İcra tetkik mercii, icra kanunu hükümlerine göre icra memurunun verdiği katı ihale kararları aleyhindeki şikayeti görecektir. İcra Kanununun on altıncı ve 134. maddeleri bu ciheti bildiriyor. Bu halde incelenmesi gereken nokta acaba, asliye mahkemesinin genel vazifesinden üzerinde uyuşulamıyan hususa ait bir vazife ayrılmış ve diğer bir mercie verilmişmidir. Bunun cevabı uyuşmazlığı çözmeye yeter. Görüyoruz ki, icra işlerinde icra memurları kararlarına karşı bir şikayet mercii kurulmuştur. İcra memurlarının ihale kararları aleyhindeki şikayetlerin bir dava konusu yapılarak asliye mahkemesine arzına artık imkan yoktur. Mahkemeden bu vazife, alınmış icra tetkik merciine verilmiştir. Fakat icra hakiminin verdiği kati ihale kararları aleyhindeki şikayet yine kendi göreceği hakkında ne icra kanununda ve ne de diğer bir kanunda bir hüküm ve beyan yoktur. Bu halde bu noktada asliye mahkemeleri vazifesinden bir şey alınmamıştır. Asliye mahkemesinin genel, vazife formülü içinde kabil ihtilaf da dahildir.

Hulasa edilince; Ziraat Bankasına ve Emniyet Sandığına ipotekli gayrimenkul hakkında icra hakimi tarafından verilen kati ihale kararının feshi için vukubulacak talep ve davaları görecek kanun hükmü ile belli ve selahiyetli bir merci vardır. Böyle bir fesih davasının asliye mahkemesinde görülmesini bildiren rey bir kanuna dayanır. Fakat merci hakiminin ihale kararı aleyhindeki şikayete yine aynı hakimin bakması keyfiyeti bir kanuna dayanmaz. Kanunsuz bir vazife tevcihi olur. Halbuki esas kaide vazife vermede ve kabulünde mutlaka ve her halde kanuni bir beyan olması ve ona dayanılması gerektir.

Şimdi Sayın Başkan Fuat Hulusi Demirelli, beyan buyurdukları için Yargıtay İcra Dairesinin kararları arasında görülen diğer bir ihtilaf konusu hakkında maruzatta bulunacağım. Fakat bu ihtilaf yüksek kurula arzedilmemiştir.

İhtilaf olunan husus şudur; Ziraat Bankası veya Emniyet Sandığı tarafından ipotekli gayrimenkul satışlarında muvakkat ihaleden sonra borçluya onbeş günlük ihbarnamenin tebliği üzerine bazı borçlular şu veya bu sebeple kati ihalenin yapılmaması için icra hakimine başvuruyorlar. İcra hakimi müracaat sebeplerini varit görmiyerek kati ihaleyi yapıyor. Borçlu bu kati ihalenin bozulmasını Yargıtay İcra Dairesinden istiyor.

Yüksek Yargıtay İcra Dairesi tarih ve numarası belli bir ilamında İİK.nun 363. maddesinin dokuzuncu bendi mucibince gayrimenkul malların ihale kararlarının feshi veya fesih talebinin reddi kararlarının temyiz kabiliyeti olup bu mahiyette olamayan ve tetkik merciince ittihaz edilmiş olan kati ihale kararları aleyhinde vaki temyiz tetkikatı talebi kabule şayan olmadığından bu talebin reddine karar vermiş ve yine Yüksek Daire tarih ve numarası belli diğer bir ilamında muvakkat ihalenin tasdikine dair olan kati ihale kararı aleyhindeki temyizi kabul ederek bazı sebeplerden dolayı temyiz olunan bu kararın bozulmasına karar vermiştir.

Fikrimce bu iki karardan ilki İcra Kanununun 363. maddesinin dokuzuncu bendine tamamiyle uygun olarak doğru bulunmuş ve diğeri arzolunan kanun maddesi hükmüne uyar görülmemiştir.

Bununla beraber bu cihet, halde Yüksek Kurula arzedilmiş değildir.

Yüksek Kurula arzolunan uyuşmazlık hakkında düşüncelerimin özeti, icra hakiminin verdiği kati ihale kararının feshi talebinin bir dava konusu olarak asliye mahkemesine arzı ve o mahkemede görülüp incelenmesi icap edeceğidir.

Şimdilik maruzatım bundan ibarettir.

Ticaret Dairesi Başkanı H. Demirelli: Sayın arkadaşlarla sonuçta birleşiyoruz. Yalnız bazı ufak ayrılıklar var. Geçen oturumda biribirine aykırı ilamlardan bahsetmiştim. Bu işler 932 den beri bir kaç safha geçirdiği için 932 tarihli Hukuk Genel Kurulu ilamı bu gün doğru görülüyor; ki o ilamın gerekçesi o gün için sakattı. Bu gün Ziraat Bankası ve Emniyet Sandığı müesseselerine ait kanundaki hükümler biribirine benzemiyor. Şu itibarla ki Medeni Kanuna göre rehin mukabilinde ödünç para vermek Hükümetin izin verdiği müesseselere aittir. 932 senesinde bu hüküm mevcut değildi. Gayrimenkul satışlarında Asliye mahkemesi Birinci Başkanı amirdi ve ihaleyi o yapardı. Çünkü o zaman evvelce yapılmış olan ihaleler hiç bir hüküm ifade etmiyordu; zira mülkiyeti nakletmiyordu. İşte bugün Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası bu eski alışkanlığa istinan ediyorlar. 1424 sayılı kanun ise bu görevi icra memuruna veriyor. Binaenaleyh artık bu imtiyazın kıymeti yoktur, dediysek de anlatamadık. Sanki ihaleyi mahkeme başkanının yapması onlara bir menfaat temin ediyormuş gibi ısrar etmekte devam ediyorlar. Esasen Emniyet Sandığı ihale yapamaz. Sonradan çıkan kanunla Emniyet Sandığının imtiyazı gene kabul olundu.

Evvelce İcra Kanuna göre ihalenin feshi talebi şikayet yoluyla merciie giderdi. Bugün ise Birinci Hukuk Dairesinin kararı daha doğrudur. Zira ihalenin feshi işi yargıca yaptırılmaktadır. Onun hakkında vuku bulacak şikayetin aynı yargıç tarafından tetkik olunacağı hakkında kanunda bir sarahat yoktur. İşte karar bu netice sebebiyle bugün doğru olarak kabul olunmaktadır. İhalei muvakkate mülkiyeti nakletmez. Bugün ihaleyi umumiyetle icra memuru yapar ve memurun muamelesine karşı vaki şikayet merciie yapılır; diğerinde ise durum böyle değildir. İhaleyi Emniyet Sandığı değil icra yargıcı yapar ve bunun muamelesine karşı artık mercii şikayet yoktur, mercii dava vardır ki orası da mahkemei asliyedir. İşte ben neticeye bu şekilde iştirak ediyorum.

Ş. Özkutlu : Burada rehnin satılması mevzuubahistir. Rehnin satılması şahsi bir muamele değildir. İntizamı ammeye taalluk eder. Kanunu Medeniye göre menkul bir rehni kendisine rehnedilen şahıs satamaz. Evvelce de bu kaide bir intizamı amme işi olarak kabul ediliyordu. Binaenaleyh Emniyet Sandığı Kanununa böyle bir hüküm konulması amme intizamına ve hukuk prensiplerine uygundur. O kanunda ihaleyi yapmak ödevi icra yargıcına verilmiştir. Bu iş idari bir makama da verilebilirdi. Fakat vazukanun icra yargıcına vermeyi daha münasip görmüştür. Şayet başka bir makama verse idi mesele kalmayacaktı.

İcra yargıcı ihaleyi yapmakla mülkiyet derhal nakledilmiş olmaz. Aradan beş gün geçmeden iş henüz muallaktadır. İlgili bu süre içinde itiraz edebilir ve itirazı kabul olunursa ihale yapılmış olmaz. Bunun için bu muamele icra hukukunda sayılarak adliye mahkemelerine değil icra hukukuna bırakılmıştır. Çünkü burada satın alan şahıs mahkemeye gitmek zorunda değildir. Zira talibin elinden artık onun olan bir hak alınmış değildir. Ona pey akçesini iade eder ve bir yanlışlık olmuş derler. Kanunlarda bu kararın mahkemeler tarafından kaldırılacağı hakkında bir hükme rastlamıyoruz. Mahkeme icra yargıcının fevki değildir. Onun fevki olsa olsa Yargıtay olur zira burada icra yargıcı yargıç sıfatıyla bir karar vermiştir.

A. Yeğer: Sayın Bay Şefkati Özkutlu'ya cevap vermek istiyorum: İcra yargıcının kararı için bir mafevk aradılar ve bu arada kanunda sarahat yoktur, bu işleri Yargıtay görebilir ve bir yol lazımdır dediler. Kanaatımca bu mütalaalar pek isabetli olamaz. İcra ve İflas Kanunu mercii kararları katidir. Bu durumda denilemez ki kati ihale kararları aleyhine Yargıtay'a müracaat edilsin. İcra ve İflas Kanununa göre ancak gayrimenkullerin ihalesinin feshi veya fesih talebinin reddi hakkındaki kararlar kabili temyizdir; meselemizde ise bu kararlar yoktur; binaenaleyh temyiz yolu kapalıdır. Sonra burada mafevklik yolundan gitmeye de mahal yoktur ve kanunlarımızda bunun misalleri vardır. Bundan başka asliye mahkemeleri sulh mevaddı hariç olmak üzere bütün ihtilaflara bakabilir. İcra ve İflas Kanunu bu genel vazife formülünden bir işi çekip kendisine almış değildir.

Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli : Sayın Bay Şefkati Özkutlu'ya bir iki kelime ile cevap vermek istiyorum : Bu işi icra yargıcı yapmıştır; asliye mahkemesi onun mafevki değildir dediler. Şayet icra yargıcı ihaleyi tetkik mercii sıfatiyle yapmış olsa idi mütalaalarında haklı bulunurlardı. Fakat burada bir ihale muamelesi yapmıştır. Binaenaleyh bu muamelenin yolunda veya yolsuz olduğu hakkında asliye mahkemesine gitmekte bir mahzur yoktur. Maalesef bu kanun o yargıcı icra memuru derecesine indirdiği için İİK.nun 363. maddesi icabı temyiz yolu kapalı bulunduğu müddetçe asliye mahkemesine -ki burada amm ve şamil olarak o görevlidirgitmekten başka yol yoktur.

Ş. Özkutlu : Efendim burada icra yargıcı karar vermektedir ve bunu tetkik mercii hakimi sıfatıyla verir. Yaptığı bir muamele değildir. Kanun koyucu rehnin satılmasını amme hizmetinden addetmiş ve mürakabesini o yargıca vermiştir. Onun kararı hakkında şikayet ancak mafevkine yapılır; yoksa asliye mahkemesine gidilemez. Ortada bir dava konusu yoktur.

Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer : Sayın Bay Fuat Hulusi Demirelli, Aziz Yeğer ve Nuri Köni'nin mucip sebeplere dayanan mütalaalarından sonra sükut edecektim; fakat sayın Bay Şevkati Özkutlu ve Yusuf Kemal Aslansan Sayın Başkan Fuat Hulusi Demirellinin mütalaalarını desteklediler; görüşüme aykırı düştüğü için kısaca konuşacağım: Efendim biz bazen bir maddeden bir fıkra yakalayıp onun üzerinden gidiyoruz; umumu kül olarak nazara almıyoruz. Ziraat Bankası K.nun kırkıncı maddesinde şu hüküm vardır ( okudular ). İşte mütalaalarının bu fıkraya dayıyoruz ve bütün bu muamelatı icra takip hukuku içine sokuyoruz. Bu olamaz. İcra ve İflas Kanunu bunu kendi muamelatından hariçte bırakmıştır.

İcra ve İflas Kanununu kül olarak nazara alırsak gözümüze sırasıyla 349, 363 ve 364. maddeler çarpar. Bunlara göz yumamayız. İcra ve İflas Dairesinin hangi kararlara el koyacağı kanunda tadat edilmiştir. Şayet takip hukukuna aittir diyerek bunun temyize tabi olup olmadığını arayacaksak kanunun tadadına bakmamız icap eder. Zira mevzuatımızda ayrıca bir sarahat yoktur. 364. maddede "bu kanuna göre" denilmektedir. Konumuz olan ihale ise "bu kanuna göre" yapılmış değildir. Bir takım muameleler olmuş; bunları kim murakabe edecektir? Bunun murakabesini mahkemelere vermekten başka çare yoktur. Aksi halde tatbikatta pek çok güçlükler doğacaktır. Rehinin satılarak paraya çevrilmesinde borçlu borcu olmadığı iddiasında bulunursa bunu merci tetkik eder ve karar verir. Temyiz edilir, borç taayyün eder, dosya mahalline gider ve merhun ihaleye çıkarılır. Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası Kanununa göre bu dereceler nasıl temin edilecektir? Rehin verdiği malın satılığa çıkarıldığını öğrenen şahıs ben bankaya borcumu ödedim veya faizi fazla aldınız dense Ziraat Bankası ben durumu tetkik ederim der, fakat bir ay sonra merhunu müzayedeye koyar. Adam gene baş vurur amma onu oyalarlar; müzayede yapılır ve üç gün içinde satış için icra hakimine verilir. Artık borcumu ödemiştim veya faiz fazla alınmıştır yolundaki defileri icra dinlemez. Binaenaleyh bu durumlar için halka hakkıyla teminat verilmek lazımdır.

Bunlardan başka üçüncü şahıslar meselesi de vardır. Emniyet Sandığı veya Ziraat Bankası benim malını ipotekli mal diye müzayedeye çıkardı. Bu durumda ben nereye gideceğim? İcra ve İflas K.a göre icra memuruna giderim o da mercide sevkeder. İyi ama, bu yol icra memurunun yaptığı işlerde caridir. Halbuki konumuz Ziraat Bankasının işidir. Binaenaleyh Birinci Hukuk Dairesinin kararı musiptir; Yargıtay İcra ve İflas Dairesi bu konuda görevli değildir.

N. Köni: Sayın Başkan Şemsettin Temizer güzel izah buyurdular. Ben kırk dokuzuncu maddeyi huzurunuzda tamam olarak okudum. Çünkü buna mecburum. Sayın Başkan Fuat Hulusi Demirelli'ye bir iki kelime ile cevap vermek isterim : Kırk dokuzuncu maddeyi bir kere daha okuyacağım. Okurken, yukarıda da söylediğim gibi maddeyi tayyedemem. Maddede hangi hükümler bulunuyorsa o hükümler mahfuzdur; fazlası değil.

Avrupa'da hususi müesseseler bile icra işleri yaparlar, neden olmasın? Binaenaleyh bunu bizde Ziraat Bankasının da yapması gayritabii bir şey değildir. Ziraat Bankasına verilmiş olan imtiyazı burada münakaşa edemeyiz. Biz kanunu tatbik etmekle mükellefiz. Kanunda sulh yargıcına da bu nevi yetkilerin verildiği yerler vardır. Binaenaleyh Birinci Hukuk Dairesinin merhum Bay Vehbi zamanında vermiş olduğu kararı daima müdafaa edeceğim. O kararda icra yargıcına bu görev bir vazifei munzama olarak verilmiştir, deniliyor. Bugün durum değişmiş değildir. Ziraat Bankası K.nun bir iki maddesinde değişiklik yapılmışsa da kanun olduğu gibi durmaktadır. Her ihtilaf aslolarak mahkemeyi gider : takip hukuku müstesna, bir yoldur. Aslolan hakkı dava etmektir.

Y. K. Aslansan : Geçen celsede tafsilen izah eylediğim üzere bu istisnai icra usulü üç müessesenin ipotekli alacaklarının süratle tahsilini temin gayesiyle kabul edilmiş olmasına göre 3202 sayılı Ziraat Bankası Kanununun kırkıncı maddesiyle İstanbul Emniyet Sandığı Nizamnamesinin otuz sekizinci maddesi hükmü gayeye uygun bir surette yorumlanmak icap eder. Tefsir kaideleride bunu amirdir. İhtilaf konusu bir dava mevzuu olabilir mi? İİK.nun 134. maddesinde ihalenin feshi yalnız tetkik merciinden istenebileceği gösterilmiştir, ihaleyi yapanın sıfatı ihalenin feshi hakkında kanunda gösterilen merciinin değişmesini gerektirmez. Hakimlerin reddine mütedair usul hükümlerine göre nasıl hakimin reddi hakkında ileri sürülen sebepler diğer hakim tarafından incelenerek karara bağlanıyorsa olayda da icra hakiminin yaptığı ihale, o yerde hakim mütaaddit olduğu takdirde diğer hakim ve teşkilat müsait olmadığı yerlerde yetkili kılınacak hakimler tarafından tetkik ve karara bağlanabilir.

Von Owerbek'in lisanımıza çevrilmiş olan ( İcra ve İflas Kanunu Şerhi ve Esasları ) eserinde ihalenin feshi ( ve böylece iktisabın feshi ) mahkemede dava ikamesi suretiyle değil ancak İcra ve İflas Kanunu noktasından yapılacak şikayet ile olacağı ve 134. maddemize tekabül eden İsviçre İcra ve İflas Kanununun 136. maddesinde jöger dahi bu görüşü teyit etmektedir.

İhalenin feshi keyfiyetinin dava yoluyla halledilebileceği esasının kabul edilmesi sürat gayesine de aykırıdır. Zira icra işi ile davanın tabi olduğu merasim yekdiğerinden ayrı ve farklıdır. İhalenin feshi İİK.nun 134. maddesi hükümleri dairesinde tetkik mercii ve Temyiz İcra ve İflas Dairesince tetkik edildiği surette işin azami iki üç ay içinde neticelenmesi mümkün bulunduğu halde dava yoluna gidildiği takdirde işin adi usulü muhakemeye göre görülerek karara bağlanması diğer temyiz dairelerinde. Temyiz, İcra ve İflas Dairesi gibi işin çabuk sonuçlandırılamaması ve hükmün bir kaç defa nakza maruz kalması gibi hal ve şartlar işin senelerce uzamasını intaç edebilir. Bu suretle bu müesseseler paralarını senelerce işletmekten mahrum kalırlar;

Netice : Bugünkü mevzuatımıza göre ihalenin feshi takip hukukuna müteferri bir icra işidir, bir dava mevzuu değildir. İhaleyi yapanın sıfatı bir icra işini dava mevzuu kılamaz mütalaasındayım.

Söz alan Aziz Yeğer : Sayın Başkanımız Abdullah Aytemiz'in mütalaalarına birkaç noktada cevap vermek istiyorum. Sayın Başkan, Emniyet Sandığı Nizamnamesinin otuz sekizinci maddesi son fıkrası beyanını nakilden sonra İİK.nun 134. maddesi ( ihalenin feshinin merciden şikayet yoluyla ) istenebileceğini yazıyor, Halbuki mahkemeye şikayet yoluyla gidilemez. ( Şikayet yoluyla isteme ) sözü ve nizamnamede ( şikayet halinde umumi hükümlerin ceryan edeceği ) beyanı Emniyet Sandığı işinde kati ihale kararına karşı fesh talebinin yine icra merciince halli lüzumunu açıklamaya yeter. Şikayet ile mahkemeye gidilemez buyurdular. İcra Kanununun 134. maddesinde rastladığımız şikayet yoluyla fesih istenilebilir sözü maddenin açık beyanı veçhile icra memurunun kati ihale kararına karşı merci Hakimliğine yapılacak fesh talebini bildirmek için kullanılmıştır. Müsaadenizle maddeyi okuyorum. ( Okudular ). Buradaki ihale icra memurunun ihalesidir. Şikayette bu memurun kararı aleyhine yapılan şikayettir. Merci Hakimi kati ihale kararını verince bu karar aleyhine mahkemeye yapılacak şikayet bir dava konusu olur. Şikayetin adına dava deriz. Bu sebeple tetkik merciine şikayet yoluyla gidilir sözü bizim üzerinde uyuşamadığımız meseleyi halletmez ve bu meselenin halline yarar bir delil ve mesnet olmaz.

Sonra buyurdular ki, yargıca arz olunacak ihalenin feshi talebi icra muamelelerinin isabetsizliği sebebiyle vukubulur. Yargıcın yapacağı incelemelerde icra muameleleri hakkında olur; kendi fiilini değil, icra muamelesini, inceleyecek olan yargıca ihalenin feshi talebiyle müracaat caizdir.

Sayın Başkanın bu görüşüne uyamıyorum. Çünkü Yargıç, bütün icra muamelelerini inceledikten ve kanuna uyarlığını gördükten ve kabul ettikten sonra kati ihale kararını verir bundan sonra vukubulacak müracaat, yargıcın doğruluğunu kabul ettiği icra muamelelerine dayanan kararı hakkında olur, diğer ifade ile icra muamelelerinin doğru görülüp kabul olunması aleyhine olur. Emniyet Sandığı işinde borçlu icra muamelelerine karşı şikayetini kati ihale kararı verilmeden önce kendisine tebliğ olunan son on beş günlük ödeme ihbarnamesi zamanında icra yargıcına müracaatla da yapılabilir. Kati ihale kararının ikinci defa incelenmesi görevini kanun açıkça kendisine vermiş olmadıkça icra yargıcı Asliye mahkemesinin genel vazifesinden bir kısmını üzerine alarak ilk verdiği karar hakkında, yeniden incelemelerde bulunamaz.

Sayın Bay Yusuf Kemal Arslansan'da icra muameleleri hakkında şikayetin mahkemeye değil mercie yapılmak icap ettiğini ve kanunumuzun aslı olan İsviçre İcra Kanunu şarihlerinden Owerbekr şerhinde de bu hususların yazılı olduğunu söylediler. Buna cevabım :

Kanunumuzu İsviçre kanunundan aldık, orada olduğu gibi icra kovuşturmalarında İcra memuru kararlarına karşı olan şikayeti mahkemeye değil ayrıca kurmuş olduğumuz İcra yargıcına yapıyoruz. Bu usul kanunumuzda mevcuttur. Bunun için bu konuda şerh beyanından yardımsamaya lüzum ve ihtiyaç yoktur. Şayet bizde olan Emniyet Sandığının ayral ( istisnai ) hali gibi İsviçre Kanununda icra merciinin verdiği kati ihale kararı aleyhinde vukubulacak müracaatlar için de mahkemeye gidilmez yine aynı mercie müracaat olunur diye bir hüküm ve bu hükmü izah eden bir şerh var ise bunu bilmemiz faydasız olmaz.

Yine sayın arkadaşımız Tetkik merciinin yaptığı bu iş bir icra muamelesidir. Bunda hep beraberiz. Karar değildir. İcra muamelesi oluncada merci yaptığı bir muameleyi tekrar kendisi inceleyebilir diyorlar.

Bu düşünceye uyamıyorum. Bir defa icra yargıcının verdiği ihale kararı, kanun beyanı veçhile adı üstünde ( kati ihale kararı ) dır. Banka alacağı için ipotekli gayrimenkulun paraya çevrilmesinde yapılan muameleler şüphesiz bir icra işidir. Bunların bir icra işi olması bizim üzerinde uyuşamadığımız meseleyi çözmeye bir delil ve dayanak olmaz.

Yine arkadaşımız mahkemeye gidilirse iş uzar, icra işleri çabuk bitirmek gerektir diyorlar. Bu nokta bizi hiç ilgilendirmez. Biz kanunun doğru tatbikini sağlamakla görevliyiz. Çabukluk namına görev yöneltilemez.

Fikrimce Sayın Bay Osman Nuri'nin evvelki oturumda söylediği gibi ihalenin feshi için, mahkemelerde açılacak davalar sonunda verilecek kararın Yargıtay İcra ve İflas Dairesinde incelenmesi icap eder. Bununla beraber bu nokta uyuşmazlık konusu değildir. O halde üzerinde durmaya mahal yoktur.

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer: Efendim bu işin mahkemeye arzı hakkındaki mütalaalara iştirak ediyorum. Yalnız bir noktaya işaret etmek istiyorum: Ziraat Bankasına ve Emniyet Sandığına imtiyaz verilmiştir diyorlar. Bilakis bu onlara kanunen verilen ve yapabilecekleri muameleleri tahdit eden bir keyfiyettir. Çünkü kanun esas itibariyle onlara ihale ve müzayede muamelelerini kendilerinin yapması noktasında imtiyaz vermiştir. Yoksa muamelelerini icra yargıcına tasdik ettirmeleri bir imtiyaz değildir; bilakis imtiyazlarını tahdittir. Aksi halde bütün muamelelerini kendileri yapacaklardı. Rahmetli Sayın Bay Vehbi kararında bu icra yargıcı için bir vazifei munzammadır diyor. Evet öyledir. Bu bir kontroldur. Başkasına da ( vali, defterdar, kaymakam gibi ) verilebilirdi.

Birinci Başkan Halil Özyörük : Vaziyet o kadar basit değildir. Kanun bu müesseselere doğrudan doğruya ihalei katiye kararını vermek yetkisini tanımıştır. İcra safhası bir kül halindedir. İcra görevinden bir kısmını Ziraat Bankasına veya Emniyet Sandığına vermeye devlet niçin mecbur olmuştur? Bu durum prensip itibariyle doğru değildir; fakat olmuştur. İcra yargıcı yapılan ilk safhalarda bir yolsuzluk görürse ihale kararını tasdik etmiyecektir. Aksi halde bir otomat durumuna düşmüş olur.

Arkadaşlarının mesele üzerinde biraz daha tenevvür etmeleri için müzakereyi gelecek oturuma bırakıyorum.

13.2.946

( Üçüncü Oturum : 20.2.946 )

İcra ve İflas Dairesi Başkanı A. Aytemiz: İlk oturumda Sayın Fuat Hulusi Demirelli'nin Genel Kurul kararında çokluk arasında kendilerinin de imzaları bulunduğu halde sert ifade ve tabirlerle söze başlaması doğrusu beni hayal sükutuna uğrattı. Kendilerinin bizim safta söz söyleyeceklerini zannediyordum. İki tarih arasında değişiklik ve muhtelif safhalar olduğundan o zamanki ve bu seferki mütalaasının doğru ve yerinde olduğunu buyurdular. Çok kesin bir dil ile diyebilirim ki iki devre arasında en küçük bir değişme yoktur. Hadise kanun aynı her iki mütalaanın doğru olması tasavvur olunamaz. Müspet ile menfi bir araya gelmez. Yalnız söylemekten kendimi men ve zapt edemeyeceğim. Bir fark varsa o da eski karar verilirken Sayın Fuat Hulusi Demirelli İcra ve İflas Dairesi Başkanı idi. Son karar sırasında Birinci Hukuk Dairesi ve makûs mütalaanın yürütüldüğü şu anda da Ticaret Dairesi Başkanıdırlar. İşte fark bundan ibarettir.

Esasa gelince; 3202 sayılı kanunun kırkıncı maddesi hükümlerini müsaadenizle arz edeyim. Ziraat Bankası'nın ve bu hükümde addedilen Emniyet Sandığının ipotekli zirai alacağı vadesi hululünde ödenmezse borçlu bir ihbarname ile borcun ödenmesine davet olunur. Otuz gün içinde ödenmezse gayrimenkul bir buçuk ay müddetle açık artırmaya çıkarılır. Alıcı çıkmazsa bu müddet on beş gün daha uzatılır. Müddet sona erince Bankaca talibine muvakkat ihalesi yapılır. Ve medyuna bir ihbarname gönderilerek onbeş gün içinde borcunu ödemezse kati ihale yapılmak üzere keyfiyetin icra dairesine tevdi edileceği bildirilir. Bu müddet geçtikten sonra kati ihalenin icrasına karar vermek üzere icra dairesine verilir. İcra Hakimi üç gün içinde karar vermeye mecburdur. Bu karar aleyhine alakalılar tarafından şikayet edilirse yani bozulması istenirse şikayet yolu ile Mercie mi yoksa dava suretile mahkemeye mi baş vurmak lazımdır. Kuvvetini kanundan alan Emniyet Sandığı Nizamnamesinin otuz sekizinci maddesinde yukarıda yazılı hükümler sayıldıktan sonra son fıkrasında şikayet halinde umumi hükümlerin cereyan edeceği, beyan edilmiştir. Burada umumi hükümlerden İcra ve iflas Kanununun umumi hükümleri maksuttur. Çünkü Ziraat Bankasının bu maddesi cebri satışlara mütealliktir. Ve hususi hükümlerdir. Cebri satışlar için vaz olunan hükümler İcra ve İflas kanunundadır. Ve kırk dokuzuncu maddesinde de Ziraat ve Emlak ve Eytam Bankalarının hususi kanunlarında paraya çevirmeye müteallik olarak mevcut olan hükümlerin mahfuz olduğu yazılıdır. Umumi hükümlerden İcra ve İflas Kanunundaki hükümler kastedilmiş olunca hadisede bu kanunun 134. maddesinin tatbiki zaruri olur. Bu maddeyi aynen okuyorum. ( İhalenin feshi yalnız tetkik merciinden şikayet yoluyla istenebilir. ) Bu madde gereğince ihalenin feshi talebinin incelenmesi icra tetkik merciine ait olması pek tabiidir. 363. maddenin bu hususa müteallik dokuzuncu bendi de aynen arzediyorum. ( Gayri menkul malların ihale kararlarının feshine veya fesih talebinin reddine dair olan merci kararları kabili temyizdir. )

Muarızlarını İcra Tetkik mercii verdiği kararı nasıl bozabilir diyorlardı. Ve bunun doğru olamayacağını ileri sürüyorlar. Bir mahkemenin kendi kararını tetkik edip bozması ve yerine başka bir karar verebilmesi mevzuatımıza da aykırı olmak şöyle dursun bilakis yer bile almıştır. Tashihi karar yolu ve tahkim kanunu bu kabildendir. Tashih talebi kabul edildiği surette Yargıtay eski kararını kaldırır yeni bir karar verir. Keza Tahkim kanunu gereğince bir ay içinde itiraz edilen karar tekrar incelenir. İtiraz varit görülürse bozulur ve yeniden bir karar verilir. Şu halde icra tetkik merciinin kendi kararını tetkik edip alakalının şikayeti varit görülürse kati ihaleyi bozup ortadan kaldırması caiz ve mevzuatımıza uygundur. Aykırı değildir. Bununla beraber burada kendi muamelesini bozmak ve kararını kaldırmak da bahis mevzuu olamaz. Çünkü şikayet olunan muameleler İcra Tetkik Hakimi tarafından yapılmış değildir. Kırkıncı maddedeki muameleleri yapan icra memuru yerine geçen Ziraat Bankası veya Emniyet Sandığı memurlarıdır. Bunların muamelelerine karşı vaki şikayetler tetkik olunarak yerinde görülürse kati ihale kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. Şu halde Merci Hakimi kendi muamelesini değil başkalarının yaptığı işi inceleyecektir. Şikayet yerinde görülürse ihale kendiliğinden kalkmış olur. İİK.nun 133. maddesinde bedeli verilmezse icra memurluğunca ihalenin fesholunacağı yazılı olduğu halde Emniyet Sandığı Nizamnamesinin bir maddesinde bedel verilmezse ihalenin kendiliğinden ortadan kalkmış olacağı beyan olunmuştur. Nizamnamenin bu maddesine, kıyasen esası çürükse ihale kendiliğinden düşer feshe bile hacet kalmaz. Filhakika İcra Hakimi'nin verdiği kati ihaleler aleyhine temyiz yoluna müracaat olunamaz diğer ihalelerde de böyledir. İcra memurluğunun ihale kararı temyiz edilemez. Şikayet üzerine Merciden verilen kararlar temyiz tetkikatına tabidir. Şu halde Emniyet Sandığı ve Ziraat Bankası İhalelerinde evvel emirde merciie hitaben şikayet olunmalıdır. Demek oluyorki merciin kararını kabili temyiz bir hale getirmek alakalıların elindedir.

Hulasa : Emniyet Sandığı Nizamnamesinin otuz dokuzuncu maddesi veçhile şikayet vukuunda umumi hükümlerin cereyan edeceğine ve İcra ve İflas Kanununun kırk dokuzuncu maddesinde Emlak ve Ziraat Bankalarının satışa müteallik hükümlerinin mahfuz tutulacağına ve umumi hükümlerden satış için mevzuu hükümler maksut olup 134. maddesinde de ihale kararlarının yalnız şikayet yoluyla merciinden istenebileceğine ve 363. maddenin dokuzuncu bendinde de bu kabil kararların temyiz tetkikatına tabi tutulmasına ve Yargıtay İcra ve İflas Dairesinin teşkilinden sonra merci kararlarına karşı Umumi mahkemelere baş vurma usul ve yolları kapanmış olmasına göre Emniyet Sandığı ile Ziraat Bankası satışlarına karşı yapılacak şikayetin incelenmesi keyfiyeti İcra Tetkik merciinin görevi içindedir.

Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer : Sayın Başkan Abdullah Aytemiz kırk dokuzuncu maddenin kendi görüşlerini müeyyit olduğunu söylediler. Madde aynen şöyledir. ( Okudular ). Yani bu kanunların hükmü mahfuzdur ve üst tarafı İcra ve İflas Kanununa tabidir dediler. Halbuki kırk yedinci madde şöyle der ( okudular ). Bu da gösterir ki, kırk dokuzuncu maddedeki "mahfuzdur" sözü İcra ve İflas K.nun hiç şumulüne girmez demektir. Bundan başka "umumi hükümler" sözü bir hukuki tabirdir; bunu duyunca biz derhal ahkamı umumiyeyi hatırlarız.

Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli: Efendim kanuni; hukuki tartışmalarda hakikate varmak çok güçtür. Hakikati kanuniyeyi sadakatle arayan şahıs memnun edip edemediği zevatın düşünüşlerini ilk plana alamaz. Ben de kırk dokuzuncu maddeyi anlamak hususunda Sayın Bay Abdullah Aytemiz'le birleşiyorum.

İcra yargıcının şu üzerinde durduğumuz görevi munzam bir görevdir deniliyor. En son satış, hangi müesseseye ait olursa olsun, icra dairelerinde yapılır. Belki Sayın Bay Şefkati Özkutlu'yu gücendireceğim amma bu idari değil kazai bir muameledir. Cebri satış kazai bir muameledir; çünkü onunla mülkiyet müşteriye geçer. Sayın Bay Aziz Yeğer'in fikrine tamamen iştirak ediyorum.

Sayın Bay Abdullah Aytemiz benim daire kararını gayri makul ve gayrimantıki olarak tavsif ettiğimi söylediler. Ben bu vasıfları daire kararına değil kanun nescine atfetmiştim. Bu iş bazı merhaleler geçirmiştir. Dedikleri gibi hiç değişmemiş değildir. İcra yargıcı, hatta icra memuru, ihaleyi katiye kararını gözü kapalı vermez. Mütekaddim muameleleri ve bunların Emniyet Sandığı Nizamnamesine uygun olup olmadığını tetkik eder. Emniyet Sandığı bu ihalei katiye işini icra memuru değil icra yargıcı yapacaktır dedi. Bu kanunda da yer aldı. İşte ben buna gayri makul ve gayri mantıkıdır diyorum. Sizlerce de öyle değil midir?

Acaba Ziraat Bankası K.nun 110. maddesi durumu değiştirmiş midir? Bu maddede ihaleyi katiyeyi icra yargıcı yapar ve hususi hüküm olmıyan yerlerde umumi hükümler cereyan eder deniliyor. Buradaki umumi hükümlerden maksat İcra ve İflas K. değildir. Çünkü İcra Yargıcı kararını mütekaddim muameleleri tetkik ederek vermiştir. Artık bundan dönebilir mi? Aksi hali kabul etmek bu yargıca senin tetkikatın hatalıdır demektir. Bunun için ancak bir sarahati kanuniye lazımdır. Yoksa bunun kararı hakkında maffevk bir mercie şikayette bulunmak lazım gelecektir. Zaten madde böyle anlaşılmaktadır. Aksi takdirde kanunda temyiz edileceği kaydı bulunmazdı. Peki yargıç ihaleyi yapmazsa ne olacak? Bu yapmamaya karşı nereye şikayet edilecek? Gene o yargıca mı? Hayır. Bu artık Yargıtay'a gelir. Fakat bunun da temyiz kabiliyeti yoktur. O halde gene icra yargıcına mı gidecektir. İşte bu durum gayri makul ve gayri mantıki olur. Ortada mercii kalmayınca mercii kül olan mahkemeye gitmek zarureti vardır ve mahkeme her türlü itirazatı dinlemeye mecburdur.

Y. Kemal Aslansan : Ziraat Bankası K.nun kırkıncı maddesi İcra ve İflas K.na göre tefsir olunur. Bu bir icra işidir ve mezkur kırkıncı madde bunu yargıca tahmil etmiştir. İcra İflas sarihleri bunun bir icra işi olduğunu kabul ediyorlar ve mahkemeye gidilemez diyorlar ( ilgili şerhten bir kısım okudular ). Kırkıncı madde o işi icra yargıcına gördürüyor ki bundan maksadı mahkeme ile yani icraya gitmeden parayı tahsildir. Fakat bu suretle üçüncü şahıslar için bir teminat kademesi azalıyor demektir. Ayni zamanda icra yargıcı bir icra memuru derekesine düşürülmüştür ki bu suretle yargıcın yaptığı iş artık bir muameledir. Şayet banka veya sandığın bu muamelesine karşı mahkemeye gidilecek olursa orada adi usulü muhakeme cari olacağından iş daha fazla sürüncemede kalır ve onun aleyhine bir netice hasıl olur. Binaenaleyh icra yargıcının bu muamelesi İcra ve İflas K. prensiplerine göre kabili şikayettir; bunu aynı derecedeki bir yargıç tetkik eder ve bu suretle netice Ziraat Bankası K.nun kırkıncı maddesinde güdülen gayeye varmaz. Bu bir icra işidir; mahkemeye gitmez.

Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı N. Z. Sencer : Sayın Bay Kemal Aslansan bu bir icra işidir dediler. Evet bu bir icra işidir. Ben ayni zamanda kırk dokuzuncu madde hususunda Sayın Başkan Şemsettin Temizer'in fikirlerine de iştirak ediyorum. Kırk dokuzuncu madde şöyledir ( okudular ). Burada mahfuzdur denilmekle bu faslın haricindedir denilmek istenilmiştir. Kırk yedi ve Kırk sekizinci maddeler de okunursa görülecektir ki, kırk dokuzuncu maddenin demek istediği budur ( okudular ) kırk yedi, kırk sekiz ve kırık dokuzuncu maddeleri bu faslın istisnaları olarak kabul etmek lazımdır. Merciin kendisinden olan şikayeti tetkike hakkı yoktur; mahkemeye gidilecektir. Eğer bu bir icra işi ise mahkemeye dava yoluyla değil de şikayet yoluyla gidilmek icap edecektir ki, bunu kabul edecek bir kimse yoktur zannederim. Ziraat Bankası Kanununu ve Emniyet Sandığı Nizamnamesi icra yargıcına bir görev veriyor; fakat bunu bir yargıç sıfatiyle veriyor; icrası sıfatiyle değil. Bunu sulh yargıcına da verebilirdi. Fakat icra yargıcının icra işleriyle daha fazla meşgul bulunduğu düşünülmüştür.

Gelelim şikayete : On altıncı madde şöyledir ( okudular ). Bu maddede "İcra hakiminin muamelelerinden dolayı" deniliyor. Binaenaleyh muamele başkasınındır. Biz şayet icra yargıcı bunu memur sıfatiyle yapmıştır dersek o zaman aykırılığa düşmüş oluruz. Çünkü burada ikisi de ayni kimsedir. On altıncı maddede önümüzde dururken icra yargıcının muamelesinden dolayı icra merciine şikayet imkansızdır. İkinci imkansızlık maddi olarak mevcuttur. Ancak bazı büyük illerde icra yargıcının ayarında bir yargıç daha bulunabilir. Kazalarda acemi bir muavin bulunsa bile bunun icra yargıcının muamelesini tetkik etmesi pek doğru olmaz.

Ne yapacağız? Kanun bir imtiyaz vermiştir; fakat Ahmet'in, Ali'nin malını elinden koparmak için değil. Bu sadece takip edilecek yol itibariyle verilmiş bir imtiyazdır. Üçüncü şahıslara zararlı olmaması için mahkemeye müracaat etmek lazımdır ve bunun temyiz yeri de İcra ve İflas Dairesi değildir.

Nuri Köni: Evvela bir noktayı teshih etmek isterim. Ben bu iş mahkemeye gider deyince bunun mercii temyizi İcra ve İflas Dairesidir demedim; yanlış anlaşılmış. Haczi ihtiyati hakkında verilmiş olan karar İcra ve İflas dairesine gelir. Kanun Ziraat Bankasına ve Emniyet Sandığına ipotekli işlerde bir imtiyaz vermiştir; yani icra muamelelerine yapmak yetkisi alacaklıya verilmiştir. Yalnız kati ihaleyi yapmak görevi tetkik merciinde bulunan zata verilmiş, icra yargıcına değil. O yargıç İcra ve İflas Kanununa değil yapılan muameleler Ziraat Bankası K.nun kırkıncı maddesine uygunmudur diye tetkikatta bulunacaktır. Bu bir vazifeyi munzammadır. Yani icra yargıcı, burada vazifeyi asliyesinden tecerrüt ediyor.

Sayın Bay Kemal Aslansan kırk dokuzuncu maddede aykırılık buluyorlar ve işi tekrar İcra ve İflas Kanununa sokuyorlar. Bunlar telif edilebilir mi? Emniyet Sandığının imtiyazı ipotekli işlerdedir. Diğerlerinde bizim gibi işini icra dairelerinde gördürür. Sayın Başkan Şemsettin Temizer ve Necmettin Zehir Sencer izah ettiler : Kırk yedi, kırk sekiz ve kırk dokuzuncu maddeler bu kanuna dahil olmayan hükümleri şamildir. Komisyon bu maddeleri tayyetmişken Maliye Bakanlığı -tabir caizsebir atmaca gibi müdahale ederek bu maddelerle ilgilendi ve ihya etti ve neticede Adalet Bakanlığı kaybetti. Denilecek ki, Eytam Bankasında bu imtiyaz yoktur. Elbette. Çünkü o Adalet Bakanlığına bağlıdır. Adalet Bakanlığı icra teşkilatına hürmet göstererek Eytam Bankasına fazla bir imtiyaz vermemiştir. Geçen oturumda ben bu hususu söylemek istememiştim.

Emniyet Sandığının imtiyazı yalnız kati ihale vermek kararının icra tetkik yargıcında bulunmasıdır. Fakat Tahsili Emval Kanununa, diğer cezai ve mali kanunlara göre yapılacak muamele ve satışları gene icra dairelerinde yapılmaz. Ne yapalım? Kanun böyle istemiş.

İsviçre'de noter gibi bazı nim resmi müesseselere icra salahiyeti verilmiştir.

Bir icra muamelesinde icra kanunu tatbik edilmiyorsa o işte ahkamı umumiye tatbik olunur. Bir misal vereyim : Hukuk M. U. K.nun 571. maddesinde satış muamelesi için sulh yargıcının bir memur tayin edeceği yazılıdır ve burada icra kanunu tatbik olunur. Burada sulh yargıcı bu iş için bir katibi tayin etse o icra memuru olur ve kazai iş görür. Onun yaptığı muamelelerin kontrolü kendisini tayin eden sulh yargıcına aittir; mercie değil. Ve mercii temyizi de İcra ve iflas Dairesidir. Çünkü burada İcra ve İflas Kanunu tatbik olunmuştur. Ziraat Bankası o icra işlerini ziraat bankası memuru olarak görür; netice de umumi mahkemelere gider. Umumi kanunlar yanında İcra ve İflas Kanunu hususi bir kanundur. İcra Kanunu tatbik olunmamışsa o muamele bizim bildiğimiz icra muamelesi değildir ve umumi mahkemelerde tetkik olunur.

Ş. Özkutlu : Mesele bu muamele bir icra muamelesi midir noktasında toplanıyor. Bir şahıs borcunu vermezse bunu ödettirmek elbette bir icra işidir. Alacaklı alacağını cebren alamaz; kazai yola müracaat eder. Konumuzda ipoteğin satılması üzerinde durmaktadır. Bunun satılması bir icra muamelesidir. Ve bu kuvvei kazaiyeden olan işlerdendir. Kanun bu işi Ziraat Bankası veya Emniyet Sandığı yapsın demiştir. Peki yaptı amma onun muamelesi mülkiyeti müşteriye nakletmiş değildir; tescil yapılmış olması lazımdır. İhaleyi katiye kararını da icra yargıcı verir ve bu işi bir icra yargıcı sıfatıyla yapar; alelade bir şahıs gibi değil. Şayet muamelelerindeki aksaklıklardan sorumluluğu mevzuubahis olursa o zaman da bir icra yargıcı gibi cezalandırılır; alelade bir şahıs gibi değil.

Bu yargıcın kararına karşı şikayet olunabilir. şikayet mercii acaba mahkeme midir? Borçlar Kanununun 231. maddesinde bu şikayetin icra tetkik yargıçlığı tarafından tetkik olunacağını söylemektedir. Mahkemece değil. Bunlar bir icra işi ise Borçlar Kanununun şu maddesini de çiğneyerek mahkemeye gidilecektir dememiz doğru olmaz. İcra yargıcının kararları aleyhine daima onun yukarısına müracaat edilir. Mahkeme kaideten iki fert arasındaki ihtilafı halleder. Yoksa bir memurun memuriyet görevi icabı yaptığı muameleleri tetkik etmez. Biz icra kanununu alırken vergilerin tahsilini bu kanun şümulünden istisna ettik. Sonradan Ziraat Bankasına da bir yetki verildi ki bu suretle icra işlerinde alacaklıya bir imtiyaz tanınmış oldu. O bütün muameleleri yapacak, ihaleyi katiye kararını da hakime verecektir.

Ticaret Dairesi Başkanı F. H. Demirelli: Efendim ben Sayın arkadaşlarımla ayrıldığım ve birleştiğim noktaları tespit etmek isterim : Ziraat Bankası Kanununa göre gereken muameleler yapıldıktan sonra ihaleyi katiye kararını veren icra yargıcı Ziraat Bankasının icra memuru derecesine düşmüş değildir. O devletin icra memuru olur, alacaklının değil. Sayın Bay Şefkati Özkutlu bu işe kazai vasfını vermekle o noktada kendileriyle birleşmiş olduk. Yalnız şu noktayı tekrar etmek isterim : Mülkiyeti nakleden muamele icra yargıcının ihalei katiye kararıdır; İhalei muvakkate kararı mülkiyeti nakletmez. Borçlar Kanununda bir madde buldular. Evet cebri işlerde merci icra merciidir. Fakat Ziraat Bankası Kanununun kırkıncı maddesi muvacehesinde artık Borçlar Kanununun bahsettikleri maddesinin hükmü kalmamıştır. Peki amma efendim anlamıyorum : Bu taassup niçin? Mahkeme kendisine itimat etmek kabil olmayan bir yer midir? Mahkemeye gidilirse ne kaybedebilir? Mahkeme herkes için açıktır ve en emin yerdir.

Birinci Başkan Halil Özyörük : Meselenin her noktası aydınlanmış bulunduğu için uzun uzun konuşacak değilim. Yalnız geçen oturumda da söylediğim gibi kanun vazu bazı hususi teşekküller statüsünde bir takım istisnai hükümler kabul etmiştir; bunları hususi hükümlere tabi tutmuştur. Bu arada halen, konumuz olan meselede de muvakkat ihaleyi hususi teşekküller yapıyor; kati ihale kararını da icra yargıcı veriyor. Bu ya eski kanunumuzdaki alışkanlıktan veya İcra ve İflas Kanunundaki bu hususa ait sarahatten ileri gelmiş olabilir. Ne sebeple olursa olsun bir gayrimenkul üzerinde bir kimsenin tasarruf hakkını nezetmek sonucuna varan bir kararda yargıcın işe karışması çok doğrudur. Burada yargıç tarafından verilecek kararın temyiz kabiliyeti bulunmadığı noktasında İcra ve İflas Kanununu sarihtir. O icra yargıcı sıfatıyla bu kararı veriyor. Binaenaleyh bunun tetkikini tekrar icra yargıcına bırakma kanunun sarih bir hükmüyle olur. Netice olarak mahkemeye gitme daha doğru olur gibi görünüyor. Karar Yüksek Kurulunuzundur.

Neticede;

İcra ve İflas Kanununun 134. maddesine göre "icra dairesi tarafından gayrimenkul kendisine ihale edilen alıcı o gayrimenkulün mülkiyetini iktisap etmiş olur ve ihalenin feshi yalnız tetkik merciinden şikayet yoluyla istenebilir". Maddenin bu hükmü icra memuru tarafından yapılan ihaleler hakkındadır. Bu kanunda tetkik mercilerinin kararlarına karşı şikayet yolu mevcut olmayıp ancak bunlardan bazılarına karşı temyiz yoluna gidilebilir. Mercii kararlarından temyizi kabil olanlar 3890 sayılı kanunun 363. maddesinde tahdidi surette sayılmıştır. Bu maddenin dokuzuncu bendide ihalenin feshi hakkındaki şikayetlerin ret veya kabulüne dair olan mercii kararlarının temyiz kabiliyeti kabul olunmuşsa da, maddenin hiç bir bendinde tetkik merciinin yapacağı gayrimenkul ihalesine karşı temyiz yoluna gidilebileceği yazılı değildir. Zaten bu kanuna göre tetkik mercii ihale yapmaz. İhaleye karşı şikayet vukubulursa bunu inceler ve temyizi kabil olmak üzere ihalenin feshine yahut şikayetin reddine karar verir. Ancak Emniyet Sandığına rehin edilmiş olan gayrimenkullerin satışı 3202 sayılı kanunun kırkıncı maddesiyle teyit olunan hususi bir usule tabidir. Buna göre o gibi gayrimenkullerin kesin ihalesi icra memuru tarafından değil, icra tetkik mercii tarafından yapılmak lazım geliyor. Merci bu ihaleye karar verirken hiç bir şikayetin kabul veya reddi durumunda değildir. Borçlu tarafından müracaat vukubulmasa da, muamele tetkik mercii tarafından incelenir ve arttırma ve saireye müteallik olarak hususi kanununda mevcut olan hükümlerin yolunda uygulanmış olduğu görülürse ihaleye karar verilir, aksi takdirde Emniyet Sandığının ihale talebi reddolunur. Merciin bu hususdaki kararı ihalenin feshi yahut fesih talebini mutazammın şikayetin reddi mahiyetinde olmayıp gayrimenkulun alıcıya ihalesinden ibaret olduğu için İcra ve İflas Kanununun yukarıda zikri geçen 363. maddesini dokuzuncu fıkrasının çerçevesi içine sokulamaz. Bunun temyiz olunabileceği hakkında o maddede bir hüküm bulunmadığı açık bir gerçek olmakla beraber bizzat merciin bir karar ve muamelesi olduğu ve kanunun hiç bir hükmünde tetkik merciinin kararlarına karşı şikayet yoluna gidileceği yazılı bulunmadığı için buna karşı şikayet de edilemez. Şayet merciin bu kararından şikayet edilirse kanunda böyle bir yol bulunmadığından şikayet reddedilir. Mercii bu hususdaki kararı yukarıda beyan edilen sebepten dolayı temyizi kabil kararlardan da olmayınca ancak umumi hükümler dairesinde mahkemeye arzedilecek bir dava üzerine incelenip düzeltilebilir. Bu nun aksini kabul etmek, merciin Emniyet Sandığına rehinli gayrimenkulü yollu yolsuz ihale etmesine karşı başvurulacak bir yer bırakmamak ve bu gibi ihaleleri yolsuz da olsa kati saymak olur ki, elbette tecviz edilemez. Mahkemeler umumi merci olup her türlü davaya bakmakla görevlidirler. Meğer ki, kanunlarda hilafına bir dava mercii tayin edilmiş ve mahkemenin görevi kaldırılmış olsun. Nitekim icra memurlarının yaptıkları ihalenin feshi mahkemeden istenemez. Çünkü, İcra ve İflas Kanununun yukarıda bahsi geçen 134. maddesinin sarahati buna manidir. Fakat Emniyet Sandığına rehinli gayrimenkulun ihalesi icra memuru tarafından yapılmayıp tetkik merciinin kendisi tarafından yapıldığı ve bu husustaki merci kararına karşı İcra ve İflas Kanunu şikayet veya temyiz yolu açmamış bulunduğu için dava vukuunda mahkemenin genel hükümler dairesinde görevi baki kalmıştır. Zaten Ziraat Bankası Kanununda da umumi hükümler açıkça mahfuz tutulmuştur.

Sonuç: Yukarıda beyan edilen sebeplerden dolayı, Emniyet Sandığın merhun bir gayrimenkulun ihalesine dair icra tetkik merciinden verilen karara karşı aynı mercie şikayet veya Yargıtayın İcra ve İflas Dairesine temyiz yolu ile müracaata kanuni imkan olmayıp o gibi ihalelerin feshi ancak dava yoluyla mahkemeden istenebileceğine ve mahkemelerin bu husustaki davalara bakmakla görevli olduklarına oyların üçte iki nisbetini geçen çokluğuyla karar verildi. 20.2.1946

Full & Egal Universal Law Academy