Yargıtay Büyük Genel Kurul 1945/6 Esas 1947/21 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1945/6
Karar No: 1947/21
Karar Tarihi: 12.11.1947

(3780 S. K. m. 14, 54) (765 S. K. m. 97, 100, 110, 339)

1942 senesi mahsulünden Toprak Mahsulleri Ofisine olan hububat borcunu vermemek maksadıyla bir başka şahsa ait makbuzu tahrif ederek kullanmaktan suçlu Abdullah oğlu İdris Erdoğan'ın bilmuhakeme; Tahrif olunduğu iddia olunan makbuz muhteviyatının 4518 sayılı kanunun 1 ve 2 nci maddeleri mucibince affa dahil olduğu ve bundan dolayı yapılan tahrifin de mezkur kanuna göre binnetice affa dahil bulunduğu ve tahrifin mahza suçlunun hükümete olan borcundan kurtulması maksadıyla yapılmış bulunduğu anlaşılmasına mebni bahsi geçen kanunun 2 nci maddesince suçlu hakkında kanuni takibat icrasına mahal olmadığına dair Akşehir Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 07.02.1944 tarihli karar C. Savcılığının temyizi üzerine Yargıtay Birinci Ceza Dairesince incelenerek; 4518 sayılı kanunun neşri tarihinden evvel sahtecilik suçunun unsurları olan gerek tahrifin vukuu ve gerekse ızrar kabiliyetinin vücudu tahakkuk etmek suretiyle suç tekemmül eylemiş ve gerçi 1942 senesine ait hububat borçlarının istenilemeyeceği mezkur kanunun 2 nci maddesinde yazılı bulunmuş ise de; bir alacağın suçun tekemmülünden sonra bağışlanması suçun ortadan kalkmasını istilzam etmiyeceği cihetle yazılı şekilde karar verilmesi yolsuz olduğundan hükmün bu noktadan bozulmasına dair verilen 30.12.1944 tarih ve 903/3056 sayılı karar aleyhine C. Başsavcılığından vaki itiraza binaen Ceza Genel Kurulunca mahalli kararında gösterilen mucip sebeplere göre Birinci Ceza Dairesi kararının kaldırılmasına ve mahalli hükmünün tasdikine 10.04.1944 tarih ve 50/50 sayılı ilam ile karar verilmiş olduğu halde benzeri diğer bir olayda bu karara aykırı bir ekseriyetin hasıl olacağı anlaşıldığından bu arada hasıl olan uyuşmazlığın çözülmesi birinci Başkanlığın 26.04.1945 tarih ve 94/570 sayılı yazılariyle istenilmesine mebni uyuşmazlık konusunu teşkil eden ilam ile zikri geçen yazı örnekleri çoğaltılarak 05.11.1947 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9,30 da müzakerenin başlıyacağı Genel Kurul Üyelerine bildirilmişti.

Bugün toplanan kurula altmış zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Başkan Halil Özyörük'ün Başkanlığında tartışmaya başlanarak uyuşmazlık konusu kağıtlar okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;

Birinci Ceza Dairesi Başkanı Fuad Tuğcu: Şimdi okunan Ceza Genel Kurulu ilamından da anlaşılacağı üzere Ceza Genel Kurulu dairemizin noktai nazarını kabul etmiyerek Başsavcılık makamından vaki olan itiraz üzerine kararınızı kaldırdı ve makbuz üzerinde yapılan tahrifin de 4518 sayılı Af kanununun dairei şumulünde olduğunu kabul etti.

Biz bu karara rağmen diğer benzeri işlerin müzakeresi sırasında noktai nazarımızda devam ve sebat etmek lüzumunu hissettik. Bu kanunun ruhu 1942 senesinde hububat borcunu vermekle mükellef olanlardan tahsilat yapılamıyanların borçlarını afdan ibarettir. Yani Hükümet şahsi hakkından vaz geçiyor. Suç tekevvün ettikten sonra Hükümetin alacağından vaz geçmiş olması suçluluğu ortadan kaldırmaz. Dairemizin kararında isabet vardır dedi.

Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İbrahim Ertem: Sayın Fuad Tuğcu'nun beyan buyurdukları tediye halinin cürmiyeti izale etmiyeceği mütcarifedir. Cürmiyeti izale etmiyeceğinin ben de hararetli müdafiiyim; ancak buradaki durum umumi af mahiyetindedir. Bütün neticeleriyle affedilmiştir. Dava ve takip halinde olanlar da affa tabi tutuldular. Asıl fiilin tam bir affı umumi kanunu ile ortadan kaldırılması müvacehesindeyiz. Kanun Vazunın maksadı budur. İşi dar çerçeve dahilinde mütalaa etmek doğru olamaz.

Cevdet Baybura: Sayın İbrahim Ertem'in mütalaaları beni tatmin etmedi. Ortada bir sahtekarlık suçu var. Hükümet çıkardığı af kanunu ile buğdayı vermekten affediyor. Sahtekarlık suçundan affolunmaz. Müstahsil Hükümete ait borcunu kaçırırken memurlar takibe koyulsa ve mümanaat ederek memuru öldürse af kanunu bu katil fiilini de ortadan kaldırır mı? dedi.

Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem: Kullanmış olduğum kelimelere dikkat buyurmadıkları anlaşılıyor. Mütalaamı arz ederken rabıtai asliye ve alakai asliyeden bahsettim. Öldürmek keyfiyetinin bu affın şumulüne girmiyeceği gayet bedihidir. Alakai asliyesi ve rabıtai asliyesi olan suçlar affedilmiştir dedi.

Vehbi Yekebaş; Bendeniz de Sayın İbrahim Ertem'in fikirlerinden ayrılıp, kısmen Sayın Cevdet Baybura'ya iltihak edeceğim. Kanunlar tanzim olunurken yarın alacağı manaya dikkat edilmiyor. Af kanunlarında iki sistem vardır. Biri fiili mubah kılmak, biri de zecrinden feragat etmek, umumi af diye hikaye ettikleri af kanununda cürmü meşru kıldım diye bir ibare yoktur. Esasen bugün müzakeremizin mevzuu Ceza Kanununun 339 ve 342 nci maddelerinin tatbikini gerektiren suçlardan dolayı verilmiş olan cezalardır. Hükümet buğday borcunu affetmekle sahtekarlık suçu ortadan kalkmaz. Cürmiyet kalkmamıştır. Kalkmış olsa dahi sahtekarlık affedilmemiştir. Cezayı kaldırma başka, cürmü meşru kılma başkadır. Kanun tevile dahi müsait değildir.

Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Zahir Sencer: Sayın Vehbi Yekebaş'ın (al, cürmiyeti kaldırmamış, cezayı kaldırmıştır) yolunda ifade ettikleri fikre iştirak edemeyeceğim; çünkü evvelen af hükmedilmiş cezalara münhasır değildir. Derdesti takip ve ilerde takibat yapılacak suçlara da şamildir; bu itibarla cürmiyet ortadan kalkmış oluyor.

Saniyen: Bütün neticeleriyle ceza ortadan kalkdıktan sonra cürmüyetin berdevam olduğunu kabule imkan kalmaz.

Vehbi Yekebaş'ın koymak istedikleri kaideye esasından muhalefet etmekle beraber, bu konuda sayın İbrahim Ertem'in ileri sürdükleri noktai nazarda da hiç birleşemeyeceğiz! (ızrar kabiliyeti ve binaenaleyh suç unsuru kalmamıştır) diyorlar.

Izrar kabiliyeti bugüne göre değil, suçun işlenildiği güne göre gözetilmek icap eder. O gün ızrar kabiliyeti vardı ve suç tamam olmuştu. Belli başlı zararı oldukça uzun bir müddet halka eksik ve kötü vasıflı gıda aldırmaktı.

Bir iki misalle mukayese yapalım:

A - Orman idaresi, bir Devlet dairesidir; orada bir çok kimseler zimmetlerine para geçirmiş, ihtilas etmiş olabilirler. Devlet bu idareyi Devlet dairesi olmaktan çıkarıp (bütün hukuk ve vecaibi ile) bir anonim şirkete devrederse bu zimmet ve ihtilas sanıklarının yedikleri paralar Devlet malı olmaktan çıkacak mıdır? Şüphesiz ki, hayır.

B - Sümerbank sermayesinin suistimali de 3460 sayılı kanunun 43/2 ci maddesi gereğince zimmet, ihtilas sayılır. Hükümetin programında yazılı olduğu gibi bu müessese bütün bükük ve vecaibi ile bir anonim şirkete devrolunursa tahakkuk etmiş ve takibe başlanılmış olan zimmet, ihtilas suçları mevzusuz mu kalacak? Yani bugünkü zimmet ve ihtilas sanıkları şirketin alelade birer borçlusu haline mi geçecektir? Şüphesizdir ki, İbrahim Ertem arkadaşımız da bizimle beraber buna (hayır) diyeceklerdir.

C - Daha yakın bir misal olarak da mevzuumuzu teşkil eden sahtekarlığı ele alalım:

200 kilo buğday borçlu olan çiftçi, bunu ödemiş görünmek için 200 kiloluk makbuzu tahrif ederken bir fazla sıfır koyarak 2000 kilo yapmış olsun. Borç affedildi diye sahtekarlığı da mubah görürsek o adam bugün fazla ödediği iddiasiyle 1800 kiloyu istirdat için bir hukuk davası açarsa ne olacaktır? Şüphesiz ki, sahtekarlık ayakda duran bir suç halinde berdevam sanılacaktır.

İbrahim Ertem arkadaşımız, ağır cürüm olan sahtekarlığa (asli fiile müteferri suçların da aftan istifade edeceği) mütalaasıyla faraza bir ay hapsi müstelzim olan bir suçun feri tanımak yolundadırlar. Çocukların benim (ferimdir; amma hiç bir mütalaa beni beş yaşındaki çocuğumun eteğinden tutarak yürüyen bir feri yapamaz; ve dolayısıyla bir ağır cürüm hafif cürmün feri sayılamaz.

Birinci Ceza Dairesi Başkanı Fuad Tuğcu: Af Kanununun birinci maddesine verilen manaya itiraz ediyorum. Hangi fiil affa uğradı, hububatı vermemek fiili, işte affa uğrayan bu fiildir. Makbuz üzerinde yapılmış olan bir tahrif doğrudan doğruya Ceza Kanunu hükümlerini ihlal eder. Affın sahtecilik fiiline şümulü yoktur. Eğer buyurdukları gibi olsaydı, af kanununun mahkumlara da teşmili lazımdı. Bu kanun hangi mahkuma teşmil olunmuştur? Bilmiyorum; bunu iddia edeceklerini de zannetmiyorum. Af maksurdur ve münhasırdır. Sahtecilik buna dahil değildir ve bu fiilin o kanun ile alakası yoktur dedi.

Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem: Af kanunu kısmen mütalaa ile dar manada alıyorlar. Af kanunu kendi metninde ifade ettiği manaya göre cürmünü kaldırmıştır. Evet mahkumlarda tahliye olundu. Kanun mahkum olanların cezalarını da kaldırmıştır. Mahiyeti bakımından affı hususiye tahammülü olmıyan bir kanundur. İnfaz edilmiş bir suç dahi olsa ikinci bir suç işleyen fail hakkında tekerrüre esas olmaz. Meselemiz affı umuminin tesiratını tayinden ibarettir. Tediye ile alakası olmıyan misallerle kıyas yapılamaz. Asıl fiil affedilince bunun rabıtası bütün netayiciyle ortadan kalkmıştır. Katiller ve yangınlar hakkında misaller verilerek aksi manaya almak doğru olmaz. Am ve şamil bir kanundur. Sahtecilik suçunu affa uğrayan fiil meyanında sayarak bir içtihat tesis etmek ve affedilmiş saymak biz hakimlerin içtihadına ve Kanun Vazunın maksadına uygun olur.

Hususi Ceza Dairesi Başkanı Haydar Yücekök: Mükellef bulunduğu hububat borcunu kaçıran bir müstahsil, resmi mercileri iğfal ve sahte makbuz ile sahtecilik fiilini irtikap ederse Ceza Kanununa giren bir fiil tekevvün etmiş olur. Bundan dolayı tayin olunacak cezanın ademi infazı için cürmü ortadan kaldırılması ve suç olmaktan çıkarılması lazımdır. Bundan gayri ahvalde takibatın durmaması bir zarureti kanuniyedir. Türk Ceza Kanununun ikinci maddesi gayet açıktır. Hükümet Milli Korunma Kanununun 14 üncü maddesiyle kendisine tanınmış olan yetkiye dayanarak halk ve milli müdafaa ihtiyaçlarını karşılamak üzere müstahsilin hubübatına el koydu; aradan iki sene geçtikten sonra gerek tahsildeki müşkilatı ve müstahsillerin durumunu nazara, alarak Hükümet bu alacağından vazgeçti ve kaçıranları affetti ve 1942 senesinde el konmuş olan mahsullerin kaçırılmasına taalluk eden fiillere münhasır af çıkardı. Bu vesile ile işlenmiş olan Ceza Kanununun şumulüne dahil diğer suçları işleyenlerin affetmiştir demeye kanuni imkan yoktur.

Sayın İbrahim Ertem ne derse desin, ortada Türk Ceza Kanununun 78 inci maddesi vardır. Af Kanunu yalnız hububat borcunu kaçıranları affetmiştir. Bu vesile ile işlenen sahtecilik suçu affolunmamıştır. 1942 senesinde mahsulünu kaçıran bir müstahsilden Hükümet alacağını almak isteyen memur aleyhine müessir bir fiil işlenmiş olsa bugün şu af kanunu muvacehesinde hububatın tahsilinden sarfınazar olunduğu cihetle memurun vazife halinde telakkisi icap etmez diyebilir miyiz? Af Kanunu muhtevasına almadığı suçlara biz nasıl teşmil edebiliriz.

İkinci Ceza Dairesi Başkanı S. N. Akyollu: Affı umumi mahiyetindedir; ve infaz edilmeyen ceza hükümlerine de şümulü tabiidir. Tatbikatta bu cihete ihtilaf yoktur. Bu hususta Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı Sayın Bay İbrahim'in fikirlerine tamamen iştirak ederim; ancak, işin esasına gelince, 1942 senesi hububat borcundan mahkum olanlar veya hali takipte bulunanlar haklarındaki af, hiç bir veçhile hububat teslim makbuzlarını tahrif edenler hakkındaki takibata teşmil edilemez.

Bu fikir ve kanaati burada müdafaa eden arkadaşlar meseleyi kafi bir vuzuhla anlattılar. Ben bu cihetleri tekrar etmiyeceğim. Yalnız kendilerinin mutalaasına bir nokta ilave edeceğim:

Malumdur ki, sahtecilik suçunun tekevvünü için en esaslı unsur, yapılan tahrifin iğfal kabiliyeti bulunmasıdır. Şüphe yoktur ki, iğfal kabiliyeti olmıyan bir tahrif ile kimse aldatılamaz, aldatılamayınca umumi ve hususi bir zarar hasıl olmaz; ve bu suretle suç tekevvün etmez. Binaenaleyh iğfal kabiliyeti mevcut bir makbuzun tahrif edilmiş olması bahis mevzuu teşmil etmektedir.

Sayın Bay İbrahim buyuruyorlar ki, borç affedilmiş olmasına göre artık zarar unsuru bertaraf edilmiş demektir. Binaenaleyh sahtecilik suçunun tekevvünü de imkansızdır. Kendilerine cevaben şu noktayı arz edeceğim. Hadisemizde üç türlü zarar mevzuu bahistir. Bir kerre tahrif resmi evrak üzerinde işlenmiş olmasına göre, itimadı amme bu işten zarar görmüştür. Yani birinci derecede umumi bir zarar vardır. Bu zarar olduğu gibi yerinde durmaktadır.

Devlete ait hububat zararının af ile bertaraf edildiği hakkındaki itiraza arkadaşlar cevap verdiler. Buna ilave edebilecek bir cihet görmüyorum; ancak üçüncü bir fikir olmak üzere şu ciheti arz edeyim ki, makbuzun tahrifi suçu yalnız Devlet alacağına karşı işlenmiş bir suç değildir. Bu suç aynı zamanda o makbuzu yeren memura karşı işlenmiştir. Şöyle ki iğfal kabiliyeti olan bir tahrif ile memurun tesellüm etmediği bir kısım hububatın teslim edildiği iddiası hala yerini muhafaza etmektedir. Filhakika Devlet hububat borçlarını affetmiş ve fakat tahsil ettiklerini iadeyi taahhüt etmemiştir ve bu sebeple mevcut malların hesabını makbuzu veren memurdan isteyecektir. Elde iğfal kabiliyetini haiz bir makbuz bulunduğuna göre, önce bu memur sanık sıfatını alacak ve ceza takibine maruz kalacaktır. Yani memur zimmet ve daha doğrusu ihtilas suçu ile takip edilecektir.

Şu halde yalnız Devletin zararı değil meselenin bu cihetten de mütalaasiyle makbuzu veren memurun da zararının da hesaba katılması iktiza etmektedir. Devletin zararı bertaraf edilse dahi memurun gördüğü ve göreceği zarar olduğu gibi yerinde durmaktadır. Binaenaleyh sahtecilik suçunun unsurları mevcuttur; ve af muayyen, bir hedefe matuf olduğu, bu kısmı dışında kalan sahtekarlık suçuna kabili teşmil değildir.

Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Zahir Sencer; Cevdet Baybura buğday borcunu vermemek için adam öldürmeği misal getirdiler. İbrahim Ertem derhal (alakai asliye) yoktur dediler.

Daha yakın bir misal getireyim: Borcunu hükümete vermemek için harmanındaki buğday yığınını ateşleyen adamın (yangın ikaı) suçu tamamiyle buğday borcunu ödememeye matuf bir harekettir ve burada yangınla ödememek arasında sıkı bir alakai asliye vardır. Fakat cezası ayrı olduğu gibi yangın ikaı borcunu ödememekten büsbütün ayrı bir suçtur.

Buğday yığınını yakmakla, senet tahrif etmek arasında hiç bir fark yoktur. Aksine olarak da kendi buğdaylarını harmanda yakmakla denize dökmek arasında hiç bir fark olmadığı halde ikincisinin adi bir faal olmasına rağmen birincisi suçtur.

78 inci maddeyi dikkatle okuyalım: Bir suçu işlemek için yapılan ikinci suç 69 uncu madde ile içtimaa tabi müstakil bir suç olur. (Fer) vasfı altında birini, diğeri tarafından beledilmiş sayamayız.

Birinci Ceza Dairesi Başkanı Fuat Tuğcu: Mahkumların salıverilip verilmediğinden maksadını sahtecilik suçu dolayısıyla mahkum olanların salıverilmediğidir, aksi manada anlaşılmasın dedi.

Vehbi Yekebaş: Af kanunu cürmiyeti kaldırmış olsa dahi sahtekarlık suçu yine mahfuzdur. Bize gelen cürüm sahtekarlıktır. Milli korunma borcunu ödememek değildir. Sahtekarlığın Devlete ait hububat borcunu ödememek için yapılması işin mahiyetini değiştirmez. Büyük suç, küçüğe fer olmaz dedi.

Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İbrahim Ertem: Af kanunu sahtekarlığın unsurunu parçalamıştır Bu kanun zarara müessir oldu. İmkanı zarar üstünde duruyoruz. Siz bunu sahtekarlıktan muaheze edeceksiniz; fakat suçlu imkanı zarar olmadığını söylerse ne cevap vereceğiz. Af Kanunu Ceza Kanununun bir maddesi gibi oluyor. Maznuna af kanunu çıktı amma o zaman imkanı zarar vardı diyebilir miyiz? Af kanunu sahtekarlık suçunun tekevvününe müessirdir. Fiili müessir, yangın gibi misaller kıyası maalfarik olur.

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer: Olayda iki suç vardır. Birisi hububat borcunu ödememek, diğeri evrak üzerinde sahtecilik yapmaktatır. Hububat borcunu ödememek fiili affa uğramıştır. Bu affın sahtecilik suçuna da şümulü var mıdır? Meselesi hallolunmak icap eder. Fiiller arasında tam bir irtibat ve münasebet mevcut ise affın şümulü dahilinde olması tabii görülmek lazımdır. Olayda kıstas şudur: Birinci fiil olmasaydı ikinci fiil yani sahtecilik fiili meydana gelir miydi? Hububat borcunu vermemek cezayı mucip bir fiildi. Bu ceza ve cürmiyet sonradan neşredilen bir kanunla ortadan kalkmıştır. Esası kalkınca ona muntabit olan sahtekarlık suçu da kendiliğinden kalkar. Başkasına zarar ika etmemek şartiyle sahtekarlık suçu af kanunu muvacehesinde suç olmaktan çıkar. Sahteciliğin de affın şümulü dahiline girdiğinde tereddüt etmemek lazımdır.

Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Zahir Sencer: Dairemizin görevine giren suçlardan reşit olmayanı alıkoymak 430/2 nci madde ile cezalandırılmıştır. Bu suçta (velinin muvafakati olmamak) içtihaden takarrür etmiş bir unsurdur. Veli sonradan razı olursa bu muvafakat fiili suçluluktan çıkarmaz.

Keza İbrahim Ertem aleyhine bir sahte senet kullansam suç takemmül etmiş olur. İbrahim Ertem sonradan icraen tahsil ettiğim parayı bağışlamakla sahtelik suçunu ortadan kaldırabilir mi?

Veya aksine olarak İbrahim Ertem'in icrada derdesti takip bir alacağı var. Ben bir sahte ibraname kullanıyorum. Arkasından da İbrahim Ertem alacağını affediyor, ibraname sahtelikten, hareketini cezayı müstelzim olmaktan çıkacak mıdır?

Bay Fevzi Bozer bidayeten iyi bir kaide koydular. (Affedilen suç olmasaydı suç mahiyeti arz edemeyecek olan ikinci bir fiil fer sayılmak gerektir) dediler. Bu pek doğru bir kaide: fakat netice maalesef buna uymadı; çünkü, buğday borcunu ödememek bir suç olmasaydı bile ödenmiş gibi gösteren sahte vesika tek başına sahtekarlık teşkil ederdi ve dolayisiyle koydukları kaideye göre borcun affı sahteliği ortadan kaldıramazdı.

Fevzi Bozer, kendi buğday yığınını yakmaya mubah saydılar. Ceza Kanununun 369 uncu ve müteakip maddeleri bu telakkiye müsait değildir.

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer: Netice, arz ettiğim ölçüye münafi değildir; çünkü hadise hububat borcunu vermeyen bir kimsenin sahte makbuz ile verdiğini iddia etmesidir. Hububat borcunu vermemek suçtur; sahte makbuz kullanmak da suçtur; ancak hububat borcunu vermemekten mahkum olan şahıs affolunmuştur. Tetkik ve halli icap eden mesele bu affın sahtecilik suçuna şamil olup olmaması keyfiyetidir. Fikrimce şamil olmak lazım gelir; çünkü sahtecilik münhasıran hububat borcunu vermemek için yapılmış, doğrudan doğruya ona murtabit bulunmuştur; hububat borcunu vermemek fiili suç olmasaydı sahte makbuz kullanmak da suç olmazdı. Her iki fiil arasında bu derece bir bağlılık vardır. Birini diğerinden ayırmak mümkün değildir. Hububat borcunu vermemek için memuru öldürmek fiili buna benzemez. Sahtecilikde olduğu gibi hububat borcunu ödememek fiiliyle katil fiili arasında bar bağlılık yoktur.

C. Başsavcısı Kazım Berker: 4518 sayılı Af Kanununun mahiyeti ve şümulü derecesi hakkında sayın arkadaşlarımız gerekli açıklamalarda bulundular. Onun için maruzatım uzun olmayacaktır:

Bahsi geçen kanunun birinci maddesinde: (Milli Korunma Kanunu hükümlerine göre 1942 yılı hububat borçlarını ödememekten mahkum olanların cezaları bütün neticeleriyle birlikte affedilmiştir. Maznun olanlar hakkında da tahkikat ve takibat yapılmaz.)

İkinci maddesinde de: (1942 yılı hububat borçlarını ödemeyenlerden bu borçlar aranmaz) denilmektedir. Bu sarahata göre, hububat borcunu ödememek için yapılan sahtecilik suçunun affın şumulüne girmiyeceği şüphesiz görülmektedir. Af Kanununun dairei şumulünü daraltmamak ve sahtecilik suçunu da dairei şumulüne almak yolunda mütalaa ileri sürüldü. Af Kanununu bu kadar geniş bir tefsire tabi tutmaya salahiyetimiz yoktur. Kanunun borçların tahsili cihetine gidilmiyeceğine dair olan hükmü ise tamamiyle hukuki bir mahiyet arz eder. Bir alacaklıya karşı borçlu su tarafından ibraz olunan sahte bir makbuzun sahteliği sabit olduktan sonra alacaklının borçlusunu ibra etmesi halinde sahtekarlık sucunun ortadan kalkmayacağına göre kanunun ikinci maddesine dayanılarak hadisede zarar unsuru ortadan kalkmıştır denemez. Devletin hububat mükellefiyetinden dolayı alacağını aramayacağım demesi sahtecilik fiilini ortadan kaldırmaz. Hububat borcunu ödememek ika edilen yangın, katil ve cebir misallerini bir tarafa bırakalım, aynı maksatla tahsildara rüşvet teklifi sabit olursa, rüşvet suçu da mezkur af dolayısıyla ortadan kalkabilecek mi dir? Hiç bir zaman. Şu halde en doğru düşünce af kanunun sahtecilik suçuna şamil olamayacağını kabul etmek olduğunu beyan eyledi.

Birinci Başkan: Hububat borcunu ödememek maksadıyla muş tahsil sahte bir makbuz ibraz etmiş ve borcundan kurtulmak istemiş ve bununla istihdaf olunan gaye Devleti ızrardan ibaret bulunmuş ve suç tekevvün etmiş ve bu sırada ızrar meselesi bir af kanunu ile ortadan kalkmış fakat sahtekarlık unsuru mevcut ve baki kalmış ve bunlar birbirine merbut suçlardan bulunmamış binaenaleyh af kanunu mevridine maksur olmak ve suçlu sahtekarlıktan dolayı cezasını çekmesi lazım gelir demeleriyle: Sonuçta

4518 Numaralı Af Kanununun ne nevi suçlara şamil olduğu ve bu kanunun sahtecilik suçunun unsurlarından "umumi ve hususi zarar tevellüt edebilmek" unsurunu tadil edip etmediği hususlarının halli, mezkur kanun hükümleriyle Ceza Kanununun 2, 97, 100 110 ve 339 uncu maddeleri hükümlerinin memzucen mütalaasına mütevakkıf olduğundan keyfiyet bu yolda incelendi.

Milli Korunma Kanununun 14 üncü maddesi: Hükümete, halkın ve Milli Müdafaanın ihtiyacı olan her nevi madde ve yardımcı malzemeyi değer fiyatının tediyesi mukabilinde el koyarak almaya ve maksada göre tevzi etmeye ve satmaya ve ihtiyacı olanlara karsız vermeye salahiyet vermiş ve bu maddenin muhtelif bentleriyle de hakiki ve hükmi şahıslara bir takım mecburiyetler tahmil olunmuş ve hilafında hareket edenler Milli Korunma Kanununun 54 ve 55 inci maddeleriyle cezalandırılmıştır.

4518 numaralı Af Kanununun birinci maddesiyle, Milli Korunma Kanunu hükümlerine göre 1942 yılı hububat borçlarını ödememelerinden dolayı mahkum olanların cezaları bütün neticeleriyle birlikte affedilmiş borçlarını ödememiş olanlar hakkında da takibat yapılamayacağı tasrih kılınmıştır.

Af, mezkur kanunun gerek başlığı ve gerekse metni itibariyle 1942 yılına ait hububat borçlarını ödemediklerinden dolayı mahkum olanlara maksur ve muayyen bir fiile münhasır olup sahtecilik suçunun affın şümulü haricinde kaldığı zahirdir.

Gerçi sahtecilik suçu, hububat borcunu ödemek maksadıyla işlenmiş ve umumi aflarda, affedilen suçun işlenmesine ve ihzarına taalluk eden feri suçların da affedilmiş sayılması ceza hukuku bakımından muktazi bulunmuş ise de, resmi evrak üzerinde işlenen sahtecilik suçu ammenin idareye karşı olan itimadını selbeden müstakil ve ağır cezayı müstelzim bir suç olup hububat borcunu ödememekten doğan ve Milli Korunma Kanunu mucibince hapis cezasını istilzam eden bir suçun feri olamayacağına ve esasen suçlar arasında da her iki suçu tekvin eden anasırı müterekkibe noktasından irtibat ve alaka da mevcut bulunmamasına nazaran affın sahtecilik suçuna ceza nazariyatı itibariyle de şamil olmadığı aşikardır.

4518 numaralı kanunun ikinci maddesi hükmüne gelince: Bu maddenin hükmü, Hükümetin alacağım aramaktan vaz geçtiğini beyandan ibarettir. Borcunu vermemekten doğan suç cezai ve hukuki neticeleriyle birlikte affedilmiş olsa bile muayyen bir fille maksur olan bu af Ceza Kanununun 100 ve 110 uncu maddeleri mucibince şahsi hakkın istenmesine mani olamayacağı cihetle ikinci madde şahsi hakkın aranmaması maksadıyla tedvin olunmuştur.

Esasen resmi evrakta sahtecilik suçu, anasırı müterekkibesiyle işlenir işlenmez tamam olur; ve işlenen sahtecilik fiilinden umumi ve hususi bir zarar doğması muhtemel ise, sahtecilik suçu vücut bulmuş olur... .Hububatın teslim olunduğuna dair sahte makbuz tanzim edilmekle umumi ve hususi zarar doğabileceği ise tabiidir.

Suç işlendikten ve tamam olduktan sonra suçtan zarar görenin zararını talepten vazgeçmesiyle sahtecilik, suçunun ortadan kalkacağı mütalaa olunamaz. Nitekim hususi evrakta, sahte evrakın istimali ile tekemmül eder.

Bir alacak davasında davalı borcunu ödediğini defan dermeyan ve bu babta bir senet ibraz etse ve ibraz ettiği senedin sahteliği sabit olarak hakkında cezai takibat başladıktan sonra davacı alacağından vazgeçse, sahtecilik suçunun ortadan kalkmayacağı, müstekar içtihat cümlesindendir

4518 numaralı kanunun ikinci maddesinin hükmü de bu mahiyettedir.

Netice;

1942 yılına ait hububat borcunu ödememek maksadıyla resmi evrak üzerinde işlenen sahtecilik suçlarına, suçun işlenmesinden sonra neşredilmiş olan 4518 numaralı Af Kanununun şamil olmadığı Genel Kurulun 05.11.1947 tarihli oturumunda mevcudun üçte ikisini geçen çokluğu ile takarrür etmiştir.

AYKIRI GÖRÜŞ

İ. Ethem Ertem (3. C.D. Bşk.):

4518 sayılı kanunun birinci maddesinde (Milli Korunma Kanunu hükümlerine göre 1942 yılı hububat borçlarını ödememekten mahkum olanların cezaları bütün neticeleri ile birlikte affedilmiştir;

Maznunlar hakkında da tahkikat ve takibat yapılmaz) denildiği gibi ikinci maddesinde de (1942 yılı hububat borçlarını ödemiyenlerden bu borçlar aranmaz) denilmiştir. Bu kanunun umumi af mahiyetinde olduğunda şüphe eden yoktur. Umumi affın tesiratını alelade tediye hali ile karıştırmamak lazımdır. Evrakta sahtakarlık yapıldıktan sonra sahte evrakın taalluk ettiği paranın tediyesi hiç şüphesiz cürmiyeti kaldırmaz. Umumi afların tatbikatına taalluk eden umumi bir kaide vardır, (bir suç affedilince o suçun ihzarına veya icrasının kolaylaştırılmasına taalluk eden müteferri suçlar da affedilmiş sayılır.) Ceza müelliflerinin kabul ettiği bu kaide göz önünde tutulunca 1942 yılı hububat borcunu ödememek için evrakta sahtekarlık yapan bir şahsın fiilinin, 4518 sayılı kanunun şümulüne girdiğini kabul etmek icap eder. Sahteciliği yapan adamın fiilindeki suç unsurları bu af kanunu, ile mürtefi olmuş olur; çünkü;

Sahtecilik suçunun unsurunu teşkil eden (imkan zarar) unsurunu af kanunu kaldırmıştır. Umumi affın tesiratı o kadar geniştir ki umumi af, cezayı müstelzim bir fiili ortadan kaldıran muahhar bir kanuna muadil tutulmaktadır.

Affı umuminin tesiratı alelade tediye hali ile kıyaslanamaz.

1942 senesi hububat borçlanın ödememekten mahkum olanların cezalarını affeden ve maznun olanlar hakkında tahkikat ve tatbikatı durduran 4518 sayılı Af kanunun, bu borçtan kurtulmak için evrakta sahtekarlık yapanların fiilindeki suçluluk haline tesir etmiş ve sahtecilik suçunun unsurlarını kaldırmış olması itibariyle bu kabil sahtecilik suçlarının da affedilmiş olan suçlara aslı rabıtası ve alakası olduğundan af kanunun şümulüne dahil bulunmuş olduğu reyindeyim.


Full & Egal Universal Law Academy