Yargıtay Büyük Genel Kurul 1948/7 Esas 1949/7 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1948/7
Karar No: 1949/7
Karar Tarihi: 18.05.1949

(743 S. K. m. 578, 579, 904, 639)

Müşterek miras bırakan üzerinde kayıtlı bir gayrimenkulu yirmi yıldan fazla bir zaman fasılasız ve nizasız malik gibi elinde bulundurmuş olan mirasçının diğer mirasçılara karşı iktisap zamanaşımı iddiasında bulunup bulunamıyacağı hususunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 23.09.1947 tarih ve 2453/4683 ve Üçüncü Hukuk Dairesinin 22.12.1947 tarih ve 15579/12740 sayılı kararlarını havi ilamları arasında husule gelmiş olan içtihat ihtilafının çözümlenmesi ikinci Hukuk Dairesi Başkanlığının 13.05.1949 tarihli ve 2/1713 sayılı yazısı ile istenilmesine mebni uyuşmazlık konusunu teşkil eden ve zikri geçen ilam örnekleri çoğaltılarak dağıtılmış ve 20.04.1949 tarihine rastlıyan Çarşamba günü saat 9.30 da müzakerenin başlıyacağı Genel Kurul Üyelerine bildirilmişti.

Bugün toplanan Genel Kurula (ellidört) zatın iştirak ettiği görülerek müzakere nisabının tahakkuk ettiği anlaşılmakla Birinci Başkan Halil Özyörük'ün Başkanlığında müzakereye başlanacak uyuşmazlık konusu kağıtlar Birinci Başkan tarafından okunduktan ve olayın özeti anlatıldıktan sonra söz alan;

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Ben, kararımızın istinat ettiği maddeler üzerinde duracağım. Sonra da hadiseyi anlatacağım. Mecellenin maddesinden bahse lüzum yoktur. Zira, o madde emlake aittir. Arazi Kanununun zikri geçen maddesinin mahlul arazi hakkındaki hadisemize taalluku yoktur.

Arazi Kanununun yirminci maddesinde on senelik bir müruruzaman vardır. Bu iktisabı müruru zamandır. Burada tapu ile tasarruf olunan tabirinden maksat yollar ve meralar gibi umuma ait yerlerden ihtiraz içindir. Zira, umuma ait yerlerde müruruzaman yoktur. Vaktiyle Temyiz Mahkemesi bu Arazi Kanununun yirminci maddesi tapulu arazide cereyan etmez demişti, son zamana kadar böyle tatbik edildi. Medeni Kanunda iktisap müruruzamanı vardır. Görülüyor ki, hem Kanunu Medeni de, hem Arazi Kanununda iktisap müruruzamanı vardır. Bunlar hakkında Meriyet Kanununda da hüküm sevkolunmuştur. İktisap müruruzamanı eskiden on sene idi. Kanunu Medeniye göre eskiden geçmiş muteber bir müruruzaman varsa mütenasip mahsup olunacak mesela evvelce beş sene geçmiş ise Medeni Kanun zamanında on sene daha geçmekle iktisap müruruzamanı hasıl olacaktır. Fakat bu mahsup yapılabilmek için kanunun kabul ettiği müruruzaman eski kanunda da muteber olacaktır. Arzettim ki, eski kanuna göre kayıtlı arazide muteber bir müruruzaman yoktur, binaenaleyh 639 maddedeki yirmi sene hadisemizde Medeni Kanunun meriyetinden başlamak lazımdır. 578 de bir hüküm var. Miras sebebiyle istihkak davası sabit oldukta ilan... Bu madde ile 639 arasında mübayenet yoktur. 639 madde yirmi sene malik olarak tasarrufa 578 inci madde terekeden bir mala müstakillen varisim diye tasarrufa aittir. İşte her iki madde arasındaki fark budur. Üzerinde durduğumuz hadise de 639 uncu maddenin ikinci fıkrası mevzubahistir. Eskiden muteber bir müruruzaman olmadığından mahsup bahis mevzuu olamaz diyoruz.

Müddea aleyhler murisimiz Ahmet elli senedir tasarruf ediyor. Amcamızın çocukları 937 yılından beri müdahale ediyorlar. Gayrimenkul murisi evvel üzerinde kayıtlıdır. Hakim kendi hisselerine müdahale ediyorlar, tapuludur müruruzaman yoktur diye davayı reddediyor. Biz de eski kanun zamanında kayıtlı arazide müruruzaman yoktur. Medeni Kanunun meriyetinden sonra yirmi sene geçmemiştir diye hükmü tastik ediyoruz.

Birinci Başkan; Esas itibariyle tapulu olan yerde müruru zaman olmaz diye olan tevhidi içtihadın mesnedi nedir? Görülüyor ki, 1328 de verilmiş bulunan bu karar, hukuki bir mesnetten mahrumdur. İstanbul mülga Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesince ittihaz edilmiş bulunan karar, mahalli mahkemesinin ısrarı üzerine verilmiştir. Bu itibarla kanunu esasi hükümlerine göre Temyiz Mahkemesine tanınmış olan tefsir salahiyetinin kullanılması suretiyle verilmiş bir karar olmadığından esasen hükmü muta değildi. Bunu tefsiri bir karar olarak telakki mümkün değildir.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Ben ilmi vicdana hitap ediyorum. Bunlarda her kesin hakkı vardır. Bundan dolayı müruruzaman yoktur. Bu tapuya kaydı lazım arazii emiriyedendir.

Arazi Kanununun bu iki maddesi mutlak mıdır, değil midir? (Cemi ezmanda kayda karşı tasarruf iddiası mesmu değildir) iddiasını nereden çıkardık diye Vehbi hocaya sordum. Bu 1329 da verilmiş bir hissi karardır dedi. Biz emlakta iktisabi müruruzaman yoktur diyoruz, ben Kanunu Medeniden evel tapulu bir arazide mahlule diye oturmuşsam tabii benim namıma tescil edilir. Bunun mesnedi işittiğime göre meşrutiyetin ilanından sonra Amerikadan gelen Ermenilere bir cemile olsun diye çıkmış bir karardır. Talat paşa hatıratında Hüseyin Cahit Ermenileri müdafaa ettik diye beni itham ettiler diyor.

Yeni ahkama göre 639/6 mutlaktır. İster irs olsun ister iddia sebebiyle olsun tescil lazımdır. Diye birinci dairenin mütalaası vardır. Medeni Kanunun meriyetinden sonra 578 inci maddeye göre içtihadın tevhidine lüzum yoktur.

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Şimdiye kadar hiç bir daire hilafını düşünmedi. Kayda karşı müruruzaman olmaz denildi. Bunun hilafına düşünmeğe ne hakkımız vardır.

Hepimizin babadan, deden kalma arazimiz var, Temyizin bu içtihadına güvendik Medeni Kanundan itibaren 20 sene geçmeden dava açtık. Dünkü içtihada muhalif olarak ret mi edilecek?

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; 639 uncu madde gereğince murisin adına kayıtlı variste hüsnü niyet olsun olmasın, yirmi sene geçmesiyle tescil kabul edilir diyoruz. 328 tarihindeki kayda karşı tasarruf iddiası varit değildir, sözü ilmi midir, değil midir?

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Kanunu Medeniden evvel beş sene sonra on sene tasarruf etmişse burada müruruzaman vardır diyeceğiz. Ne için şimdiye kadar böyle demedik.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkam Sabir Erbil; Bir içtihat takarrür edebilir, olmaz ilmi olmazsa neye uyalım.

Beşinci Hukuk Dairesi Başkanı Y. K. Arslansan; Tapuda muris üzerinde kayıtlı bulunan gayrimenkule zilyet bulunan mirasçı diğer mirasçılara karşı iktisap zamanaşımı ileri sürdüğü surette Medeni Kanun yürürlüğe girmeden evvel mülga Arazi Kanununun yetmişsekizinci maddesi hükümlerince işlemiş olan hakkı karar süresinin tatbikat kanununun yirminci maddesi gereğince arazinin tapuda kayıtlı olup olmadığına göre mi, yoksa mutlak surette mi mütenasiben hesaba katılmak hususları anlaşmazlığın esas konusunu teşkil etmekte bulunmaktadır.

Birinci Hukuk Dairesinin son içtihadı da; Medeni Kanunun 639 uncu maddesinin ikinci fıkrası hükmü mutlaktır. Mirasçıların bu hüküm dışında tutulduğuna dair başkaca bir hüküm mevcut değildir. 639 uncu maddenin mutlak hükmünün mirasçılar arasında da uygulanması gerektiği merkezindedir. 3260 Esas 3358 Karar.

Anlaşmazlığın konusunu teşkil eden olayın aydınlanması bakımından yekdiğeriyle ilgisi bulunan miras sebebiyle istihkak davalarından bahis 578, 579 maddeler ile iktisabi zamanaşımına mütedair 639 uncu madde hükmünün mukayeseli bir surette birlikte tartışılmasını faydalı ve zaruri görmekteyim.

Miras sebebiyle istihkak davalarından bahis Medeni Kanunumuzun onaltıncı babının beşinci faslı hükümlerine göre kanuni veya mensup mirasçı sıfatiyle racih hakkı olduğunu iddia eden miras sebebiyle açtığı istihkak davasına karşı terekeyi kısmen veya tamamen elinde bulunduran hasım iktisabi zamanaşımına dayanamaz, zira İsviçre Medeni Kanunu projesini düzenleyen tanınmış hukuk bilgini Oygen Hoberin İsviçre Medeni Kanunu mucip sebepleri adlı eserinde ve Medeni Kanunumuzun 578 inci maddesinde açıklandığı üzere miras sebebiyle istihkak davalarında zamanaşımı ile iktisap kabul olunmamıştır. Ancak, 579 uncu maddede yazılı sürelerin geçmesiyle miras sebebiyle istihkak davası açmak hakkı düştüğü tasrih olunmuştur. Halbuki 639 uncu madde hükmü işbu maddede yazılı kayıt ve şartlar altında malik sıfatiyle nizasız ve fasılasız bir gayrimenkulu belirli süre içinde elinde bulunduranlara zamanaşımı sebebiyle tapuda kendi mülkleri olmak üzere tescilini istemek hakkını tanıyor. Binaenaleyh 578, 579 uncu maddelerde bahis konusu dava, takip olunacak usul, zamanaşımı ile 639 uncu maddedeki tescil istemi, takip olunacak, zamanaşımı mahiyetleri birbirinden tamamen ayrı ve gayrıdır. Kanun koyucusu miras sebebiyle istihkak davalarında Medeni Kanunun 905 inci maddesindeki esastan ayrılarak bu davalar için hakkı düşüren zamanaşımını kabul etmiştir.

Binaenaleyh varislik sıfatının tanınması, ölüme bağlı bir tasarrufun iptali bir mirasın kerhen ve hataen reddedilmesinin iptali gibi miras sebebiyle istihkak davaları hakkındaki Medeni Kanunun beşinci faslı hükümlerinin iktisap zamanaşımı ile bir güna ilgisi bulunmaması bakımından olayda uygulanamaz.

Muris uhdesinde kayıtlı bir gayrimenkule irs sebebiyle zilyet bulunan mirasçı 639 uncu madde hükmünden faydalanabilir mi? Medeni Kanunumuzun 633 üncü maddesi hükümlerince miras ile bir gayrimenkulu iktisap eden kimse tescilden evvel dahi ona malik olacağına ve 625 inci madde gereğince de mirasçı, ancak diğer mirasçıların hakları ile tevfik kabil oldukça müşterek şeyden istifade ve onu kullanacağına ve müşterek şeyde her bir paydaşın payı ve o şeyin her cüzüne cari ve şamil olmasına göre irs sebebiyle gayrimenkule el koymuş olan mirasçı diğer mirasçıların payını da malik sıfatiyle tasarruf ettiğini bir veçhile iddia edemez. Kaldı ki, mülga Arazi Kanununun yetmişsekizinci maddesindeki hakkı karar 639 uncu maddedeki zamanaşımı ile mahiyeten bir olmasına göre mülga Arazi Kanunu yürürlükte bulunduğu sırada bir kaç kardeşe müşaan intikal eden arazinin yalnız birisi tarafından on sene ziraat olunmasiyle hakkı karar sabit olamıyacağı Devlet Şurasının 16 Ocak 1322 tarihli kararı memleketimizin ihtiyacına daha uygundur. 639 uncu madde hükmü bu surette uygulanmak gerektir. Birinci ve Üçüncü Hukuk Dairelerinin son içtihatları memleketimizin sosyal bünyesine katiyyen elverişli değildir.

Bu mülahazalardan ötürü irs sebebiyle gayrimenkule zilyet olan mirasçı 639 uncu madde hükmünden faydalanamaz. İkinci Hukuk Dairesinin kararı kanun hükümlerine ve ihtiyacımıza tamamen uygundur.

İrs sebebinden gayri bir sebeple gayrimenkule zilyet bulunan mirasçı tabiatiyle 639 uncu madde hükmünden istifade edebilir.

Yalnız mülga Arazi Kanununun yürürlüğü sırasında yetmişsekizinci madde hükümlerince işlemiş olan hakkı karar süresinin hesabı bahis konusu olduğundan dairemizin Birinci ve Üçüncü Dairelerinin içtihatlarına aykırı olarak irs sebebiyle gayrimenkule zilyet bulunan mirasçının 639 uncu madde hükmünden faydalanamıyacağı yolundaki görüşünü muhafaza etmekle beraber mülga Arazi Kanununun yirminci maddesinin ıtlakı karşısında bahis konusu 328 tarihli temyiz kararı nazara alınamaz. Tapuda kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın mülga Arazi Kanununun yürürlükte bulunduğu sırada işlemiş olan sürenin tatbikat kanununun yirminci maddesi hükümlerince mütenasiben mahsup edilmesi lazım gelir mutalaasındayım.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Bir tevazün nazariyesi vardır. İki cümle var, iki cümle arasında tevazün olacak mütebayin olmıyacaktır. Arazii miriyede kayda karşı muteber müruruzaman yoktur buyuruldu. Sayın Kemal Arslansan 329 tarihli karar kanuna muvafık değildir, diyorlar. Böyle olunca arazii miriyedeki yirminci madde ve yetmişüçüncü maddedeki mutlak ıtlaka delalet eder. Demek ki, arazii emiriyede muteber bir müruru zaman vardır. Bir hakka malik olduğunu zan ile gelip dava etmek haline maksurdur. O birisi de mirasçılar arasındaki hale aittir. Bence kayıtlı kayıtsız arazii miriyede fark yoktur. Amma Devlet Şurası ve temyiz kararı vardır diyeceksiniz. 926 dan beri Birinci Dairenin içtihadı budur.

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Sayın Kemal Arslansan doğru söylediler. Miras sebebiyle olan istihkak davasiyle buranın mülkü değildir, şeklindeki tasarruflara aittir. Şimdi tapulu araziye karşı müruruzaman olmaması 326 da başlamıştır. O vaktin;

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Bir maslahat vardır. Toprakların rekabesi Devlete aittir. Nitekim Devlet arazii miriyede oğlan kız birdir dedi. Bunu Devlet der. Maslahattır. Bunu Devlet yapabilir. Fakat temyiz yapamaz. Kanunu Medeninin 639 uncu maddesi mutlaktır. Filhakika Kanunu Medeniye kadar Sivas, Eskişehir, İstanbul mahkemelerinde böyle değildi. Ben yirmi senedir zilyedim ey hakim tescil et derse, hakim ne diyecek? Başkasının uhdesinde mi kayıtlıdır, diyecektir?

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer; Alacak davalarında on sene geçince alacağın sukut edeceği bir kaidedir. Ancak, gayrimenkul davalarında bu kaide mutlak bir surette cereyan etmez. Tapulu araziye karşı mülkümdür diye tasarruf şartiyle zamanaşımı iddiası mesmudur, bu hüküm Medeni Kanunun 639 uncu maddesinden ve Arazi Kanununun yirminci maddesinden vazıhan anlaşılır.

Gayrimenkulu mülkümdür diye tasarruf eden kimse, tabii esbabı temellüten birine isnita edecektir. Şira ve hibe gibi. Varislerden biri gayrimenkule tasarruf etse bu tasarruf neye müstenittir? Şüphesiz şirkete müstenittir. Şirket ve hissedarlık sıfatiyle müşterek şeye tasarruf eden kimsenin zamanaşımı iddiası mesmu değildir, kanunun hükmü budur.

Birinci Başkan; Her iki daire arasında ihtilaf mevzuu olan işlerdeki gayrimenkuller tapuludur. İhtilaf edilen nokta Kanunu Medeninin meriyetinden sonra yirmi sene geçmesinde değildir.

Asıl ihtilaf, Medeni Kanunun meriyeti tarihine kadar geçen zamanın müruruzamana mahsup edilip edilmiyeceği keyfiyetidir. Mesele buradadır. Müstenasiben mahsuptan istifade etmek istiyorlar,

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer; Tasarruf; Medeni Kanun meriyetinden evvel veya sonra olsun müşterek şeye hissedar sıfatiyle tasarruf eden kimse zamanaşımı ile ona malik olamaz.

Tapulu arazide müruruzaman mutlak surette cereyan etmez Zaten temyizin bu hususta daha evvel kararları vardır.

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Ben bugün tapulu araziye karşı müruruzaman iddia edilebilir mi, iddia edilemez mi? diye soruyorum.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; 1515 numaralı kanun ve 639 uncu madde hariç ayni hak sicil ile doğar. Bunun bir iki müstesnası vardır. 639 ve 1515 numaralı kanundur. Kayda karşı Medeni Kanun Arazi Kanunundan daha hassastır. Arazi Kanunu hak tanır. Kanunu Medeni ayni hakları hatta icareyi dahi tapuya geçerse ayni hak olarak tanır, bunlar istisnalardır. 326 veya 327 tarihli temyiz kararı kanunu takyit ediyor. Buyurdular ki, maslahattır. Hazine üç sene tasarruf etmezse mahlul olur diyor on sene eker, biçerse al sana tapu diyor. Bu müktesep bir hakkı karardır.

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Bu istidlal müsadere alel matluptur. Ayni haklar tapuya tescil edilmezse doğmaz buyurdular. Bunun hikmeti nedir? Eski hukukta da ayni hak diyorlardı, o zaman da böyle idi.

Birinci Başkan; İhtilaf 578 ve 579 uncu maddelerle alakalı değildir.

Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı Fevzi Bozer; Sayın Himmet Berki ile aramızda bir ihtilaf yoktur. Bence kaide olarak ayna müteallik davalarda müruruzaman cereyan etmez. Ayın; menkul olsun gayrimenkul olsun müsavidir. Medeni Kanunun 701 inci maddesine göre bir menkulü beş sene mülkümdür diye tasarruf eden kimse, bunu isbat ederse onun mükliyetine itiraz olunamaz. Gayrimenkule gelince; gayrimenkul ya kayıtlı olur, ya kayıtsız olur. Kayıtsız olursa mülk hükmü cereyan etmez. Kayıtlı gayrimenkullerde behemehal mal mülkümdür diye tasarruf şarttır. Burada hadiseden anlaşıldığına göre mülkümdür diye tasarruf yok. Hissedarlık sıfatiyle tasarruf vardır. Bu gibi tasarruflar, diğer hissedarların hakkını ıskat etmemek lazım gelir.

Birinci Başkan; Dosyalar elimizde yoktur. İhtilafı şümullendirmeyelim. İki tarafın ihtilaf noktası şudur. Tapuda kayıtlı arazide müruruzaman cereyan etmiyeceğine dair olan temyiz kararına rağmen Arazi Kanununun yirminci maddesi hükmünün cari olup olmıyacağı keyfiyetidir. Arazinin rekabesine Devlet maliktir. Bugünkü prensibi Arazi Kanununun yürürlükte bulunduğu zamana teşmile imkan yoktur.

639 uncu madde hükmü açık ihtilafsız diyor, hasım da yok. Hatta burada bila hasım ve bila ilan tescil isteyeceğini tevhidi içtihat yoluyla hallettik. 639/2'de de ihtilaf ve niza yoktur. 579, 578, 577'de miras sebebiyle olan istihkak davaları nizalıdır. İkisini karıştırmamak lazımdır. Arazi Kanununun yirminci maddesinde on senelik bir müruruzaman kabul edilmiştir. Temyiz kararının ittihazına saik olan sebebi, maslahatın icabı olarak mülahaza buyuruyorlar. Halbuki Arazi Kanunu hükümleri sarihtir. Nasıl içtihat edildiğini anlıyoruz. Zararın neresinden dönülürse kardır.

Asıl nokta bu İstanbul Temyiz Mahkemesinin 326'da kanunun sarahatına rağmen ileri sürülen içtihadı bugün yine muteber midir? İhtilaf edilen nokta budur. Ona göre Üçüncü Hukuk veya ikinci Hukukun kararları mukayese edilecektir. İkinci Hukuk böyle bir müruruzaman yoktur. Medeni Kanunun meriyetinden itibaren yirmi sene geçmişse müruruzaman vardır diyor, Üçüncü Hukuk ise Kanunu Medeninin meriyetinden evvel de geçmiş zamanı mahsup ederiz diyor, ihtilafı bu suretle reyinize vazediyorum. Demeleriyle oylara başvurularak sonuçta, üçte iki oyçokluğu hasıl olamadığından gelecek oturuma bırakılması tensip kılındı. 20/04/1949

(İkinci oturum: 27.04.1949 Çarşamba)

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Hadisenin halli Medeni Kanun 638, 639 Arazi Kanununun maddesi bir de Meriyet Kanununun yirmidokuzuncu maddesine taalluk ediyor. İhtilafın menşeini arzedeceğim. 939 uncu maddeye göre bir kimse tapuda kaydı olmıyan veya tapu kaydından sahibi belli olmıyan bir gayrimenkule nizasız ve fasılasız yirmi sene tasarruf ederse müruruzamana müsteniden tescil isteyebilir. Ve bir de sahibi yirmi sene evvel vefat etmiş veya gaibliğine hükmedilmiş bir gayrimenkule aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi bu hakkı haizdir. Amma Kanunu Medeniden evvel de zaman geçmişse Kanunu Medeniden evvel geçen zaman mahsup edilir mi? Tatbikat Kanununun yirminci maddesinde eğer Kanunu Medeniden evvel muteber bir müruruzaman varidise geçen müddet mütenasiben mahsup edilir der. Eski kanunda muteber bir müruruzaman yoksa mahsup edilemiyecektir. Bizdeki hadise Kanunu Medeniden sonra onsekiz sene geçmiş Kanunu Medeniden evvel de on sene geçmiş mahsup edilecek midir?

Biz diyoruz ki, eskiden muteber bir müruruzaman var idiyse geçen müddet mahsup edilir, yoksa edilmez.

İstanbul Temyiz Mahkemesi tapulu araziye karşı müruruzaman olmaz diye içtihat etmişti. Ve bu Temyiz heyeti tefsir salahiyetine malikti. Sabık Kanun Kanunu esasının 117 adli kanunların tefsirini Temyiz Mahkemesine bırakmıştı.

Büyük Millet Meclisi bir maddei kanuniyeye ait tefsire muhalif karar veremediği gibi eskiden tefsir salahiyetini haiz olan Temyiz Mahkemesinin bu tefsiri hilafına karar ittihazına mahal yoktur. Ben düne kadar tapulu araziye karşı müruruzaman cereyan etmez, deyip de bugün dönmede bir maslahat görmüyorum.

Herkes temyizin bu müstekar içtihadına itimat etmiş ve buna göre hareketi muvafık bulmuştur. Binlerce davayı eski kanun zamanında müruruzaman olmaz diye reddettik. Bugün yapılıp yarın bozulan şeyler de zarardan başka bir fayda tasavvur olunamaz.

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Sayın Ali Himmet Berkinin buyurdukları tapusuz ise müruruzaman yetmişsekiz ve yirminci maddelerdeki müruruzamandır. Tapulu ise esasen iktisap müruruzamanı yoktur buyuruyorlar. Tefsir ipham için olur. Mücmelin beyanı icmali yapana aittir. Temyizin bu kararı tefsir değildir. Çünkü ipham yoktur. Tapuda kayıtlı olursa müruruzaman yok mu? Yani Mecellenin 1662 inci maddesiyle Arazi Kanununun yetmiş ikinci maddesi mucibince ne müruruzaman ne de sukutu hak yok mudur? Şüphesiz vardır. Temyizin 326 tarihli kararı tefsir mahiyetinde olamaz. Çünkü ipham yoktur. Dairenin kararını okursak esasen mirasçılar arasında müruruzaman yoktur şeklindedir.

Atıf Onan; Arazi Kanununun heyeti umumiyesi mütalaa edildiği takdirde bu kanunun tapuya değil zilyetliğe kıymet verdiği ve arazinin işletilmesini temin için bir çok müeyyideler vazolunduğu anlaşılmaktadır.

Hatta Arazi Kanununun eski yetmiş dört ve yetmiş beşinci maddelerinde müddeti sefer baid mahalde bulunup hayatı malum olan kimseye veya gaip bir şahsa murisinden araziyi intikal ettikte bizzat tasarruf etmez veya aharını vekil etmiyerek üç sene bila özür mütevaliyeten terki tatil ederse ol arazi müstehıkkı tapu olur denilmekte idi.

Mecellenin 1662 inci maddesinde on sene mürurundan sonra arazii emiriye davaları istima olunmaz der.

Tapulu arazide de zamanaşımının kabul edileceği kanun hükmü icabından olduğu ittifakla kabul edilmesine rağmen İstanbul Temyiz Mahkemesince ittihaz edilen karar ve tesis olunan bir içtihada ve bu içtihadın bir maslahata müstenit olduğuna dayanılarak kabulü arazide zamanaşımının tatbik edilemiyeceği ve bu içtihadın değiştirilmesine sebep bulunmadığı ileri sürülmektedir. Halbuki bu içtihadın değiştirilmesine en kuvvetli sebep kanuna aykırı olmasıdır, ve tevhidi içtihat müessesesinin kurulmasının en mühim sebeplerinden biridir. Kanun bir daire müstekar içtihadının değiştirilmesi icap ederse tevhidi içtihat kararı alınır diyor.

İçtihadın değiştirilmesi için sebep yoktur diyenler acaba kanunun açık emrine uymıyan bu içtihadın devamındaki sebebi nasıl izah ederler, bekası halkın ananesine ve ihtiyacatına uygundur diyecekler. Fakat bu kabulleri hakikat değildir. Çünkü, bu içtihat halkın ihtiyacına uygun olsaydı Medeni Kanunun 639 uncu maddesine bu içtihat tamamen aykırı olarak tapulu mallar hakkında bir iktisabı müruruzaman hükmü konmazdı. Kanuna muhalif olarak tesis edilen ve senelerce devam eden bir çok içtihatlar tevhidi içtihat müessesesince değiştirilmiştir. Altunla kağıt para arasında kanunen bir fark bulunmadığına 1515 sayılı kanun hükümlerinin mahkemelerde tatbik edilemiyeceğine tapusuz gayrimenkullerin zilyetliklerinin haricen ivaz mukabilinde devrolunamıyacağına dair müesses içtihatları değiştiren tevhidi içtihat kararları bu hususta zikredilebilir.

Evvelce namına tapu kaydı bulunan kimse on sene arazisini kullanmazsa zilyedinin hakkı kararı sabit olurdu. Şimdi bu hüküm yalnız tapusuz yerler veya vefat eden murisinden mirasçılarına intikal ettirilmeyen gayrimenkuller hakkında tatbik ediliyor. Ve Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra tapu kaydında adı yazılı berhayat kimselerin tapu kayıtlarının kıymetlerinin kalmadığı kabul edilmiş değildir. Bu itibarla Birinci ve Üçüncü Hukuk Dairelerince ötedenberi İstanbul Temyiz kararı tatbik edilmemektedir. Tapulu malda eski ve yeni kanunlardaki iktisap zamanaşımı tatbik olunmaktadır.

Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Şefkati Özkutlu; Konuşmanın konusu, Medeni Kanun yürürlüğe girmeden önce başlamış olan karar hakkının Medeni Kanunun kabul ettiği iktisap zamanaşımına mahsup edilebilip edilemiyeceği meselesidir.

Bütün içtihat meseleleri gibi bu da bir tefsir meselesidir. Medeni Kanunun sureti meriyet ve şekli tatbiki hakkındaki kanunun yirminci maddesiyle mülga Arazi Kanununun yirminci ve yetmişsekizinci maddelerinin tefsiriyle ilgili bir mesele.

Medeni Kanunun yirminci maddesinde: İktisap müruruzamanı meriyetinden itibaren yeni kanuna tabidir. Eski kanunun meriyeti zamanında dahi muteber bir müruruzaman başlamış bulunursa bu taktirde yeni kanunun meriyetine kadar geçen zaman bu kanunun kabul ettiği müruruzaman müddetine mütenasiben mahsup olunur diye yazılıdır.

Bu maddeyi uygulayabilmek için eski kanunların yürürlüğü zamanında Medeni Kanunca dahi muteber bir müruruzaman başlamış yani eski kanunlar zamanında başlamış olan zamanaşımının dahi iktisap zamanaşımı nevinden bir zamanaşımı bulunması gerekmektedir.

Bizde mülkiyeti ve tasarrufu kazandırıcı zamanaşımı nevinden olarak eski kanunlarda bulunan zamanaşımı Arazi Kanununun yirminci ve yetmiş sekizinci maddelerinde sözü edilen karar hakkı ve zamanaşımıdır.

Arazi Kanunu gereğince; Arazinin rekabesi yani mülkiyeti Devlete ait olup şahıslar onun kullanma ve intifa hakkını Devletten kanundaki şekil ve şartlar dairesinde iktisap etmektedirler. Araziye tasarruf edenler bir nevi kiracı sayılmaktadır fakat bu hak, bu tasarruf ve intifa hakkı hakikatte bir kiracılık hakkı değil bugünkü anlayışlı bir intifa hakkı sayılacak bir haktır. Çünkü, intifa hakkı zamanaşımı ile iktisap olunabilirse de, şahsi bir hak olan kiracılık hakkının zamanaşımı ile iktisap olunması mümkün değildir.

Medeni Kanundaki intifa hakkı hak sahibinin ölümüyle düştüğü halde arazinin tasarruf ve intifa hakkına malik olan kimsenin ölümüyle bu hak mirasçılarına geçmektedir. Mirasçı bırakmadan ölenlerin hakları ise mülkiyet hakkı sahibi olan Devlete geçip gayrimenkulun bütün hakları bu suretle Devlet üzerinde toplanmaktadır. Bundan sonra Devlet bu yerin intifa hakkını istediğine tefviz edebilmektedir. Bundan başka Devlet arazi nevinden olan bir yeri sırf mülk haline de koyabilmek hakkına da maliktir.

İntifa hakkı Devlet veya Devletin yetki verdiği kimseler tarafından tefviz olunduğu gibi bu hak, karar hakkı denilen on yıllık bir zamanaşımı ile de iktisap olunabilmektedir.

Arazi Kanununun yirminci maddesinde karar hakkı tabiri kullanılmamış ise de, yetmiş sekizinci maddesinde hem karar hakkı hem de zamanaşımı tabirlerinin kullanılmış olması Kanun Koyanın bu iki tabiri aynı manada kullandığını göstermektedir. Bundan, Arazi Kanunundaki zamanaşımının adi zamanaşımı olmayıp iktisap ettirici zamanaşımı olduğu neticesi çıkmaktadır. Merhum Haydar Efendi de, Cemalettin Efendi de bunu böyle anlamakta ve her iki maddedeki on senelik sürenin karar hakkı süresi olduğunu kitaplarında yazmaktadırlar.

Cemalettin Efendi şerhinde; sahife 477 şöyle diyor (...gerçi erbabı hukukumuzdan bazıları bu şekilde müddei mevkiinde bulunan amir için hakkı dava ve husumet kabul etmek istemezlerse de, bunun sebebi müruruzaman ile hakkı karar onlarca ayrı ayrı şeyler telakki ve hakkı karar yalnız arazii mahlulede cari zannedilmesinden ibarettir. Halbuki müruruzaman ile hakkı karar menşe ve mehnası itibariyle müttehit ve yetmiş sekizinci maddedeki (hakkı kararı sabit olup) (ve müruruzamana itibar olunmayıp) sözleri bunu müeyyit olup arazii emiriye ve mevkufede bila niza on senenin güzeranı makamı defide dermeyan edilmesine göre müruruzaman suretinde tecelli ve istimaı davaya mani ve mevkii iddiada bahsedilmesi itibariyle de hakkı karar şeklinde mütezahir ve bir hakkı tasarruf iktisabına badi olur ki, balada beyan edildiği veçhile Fransa Kanunu Medenisindeki müruruzamanda da hal böyledir. Diğer taraftan Arazi Kanununun yetmiş sekizinci maddesinin (fakat ol arazi mahlul olmuş iken) sözünden hakkı kararın ancak arazii mahlulede cari olacağını kabul, mezkur maddenin birinci fıkrasındaki ıtlakın - çünkü fıkrai mezkurede (Arazii emiriye ve mevkufe mutlak) olarak sevkedilmesine göre hem Arazii mahluleyi ve hem de bu tapu eşhas uhdesinde bulunan araziyi şamil bulunması iktiza - eylerse ve tapu mesalhi hakkındaki talimatın ikinci maddesine münafi olmakla o sözü bir kaydı ihtirazi değil, bir kaydı vukui telakki ve hakkı kararı gerek arazii mahlulede ve gerek esas eşhas uhdei tasarrufunda bulunan arazide müessir farzetmek Vazıı Kanunun maksadına muvafık olur».

Bay Abdurrahman Gücün de (Hukuk Davaları) adındaki eserinde Arazi Kanununun yetmiş sekizinci maddesinin Medeni Kanunun 639 uncu maddesinin muadili olduğunu aralarındaki farkın senelerin miktarında bulunduğunu söylemekte ve Tatbik Kanununun yirminci maddesi hükmünün karar hakkının bahis konusu olduğu yerlerde tatbik olunabileceğini bildirmektedir. Sahife 739.

Cemalettin Efendi eserinde karar hakkının Fransız Kanunu Medenisinde de mevcut olduğunu bunun hem mevkii defide hem de mevkii davada dermeyan edilmesinin caiz bulunduğunu (Sahife 475) yazmak suretiyle iki kanun arasında bu meselede bir hüküm birliği olduğunu göstermekte ve izah etmektedir.

Demek oluyor ki, Arazi Kanununun yirmi ve yetmiş sekizinci maddelerindeki zamanaşımı Medeni Kanunun 639 uncu maddesindeki iktisap zamanaşımının aynı olduğundan Medeni Kanundan önce başlamış olan karar hakkı Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra tamamlanabilir. Ve tamamlanmasına engel olarak kanuni bir hal yoktur.

Karar hakkı denilen kazandırıcı zamanaşımı hükmüne tabi gayrimenkuller yalnız tapu kütüğünde kaydı olmıyan arazi değildir, tapu kütüğünde kayıtlı olan arazide karar hakkı ile iktisap olunabilirler.

Bu iki kısmı arazi arasında bir fark yoktur. Bir fark bulmak ve görmek için sebep de yoktur. Çünkü karar hakkı ile şeyin tasarrufunu mülkiyetini iktisap ettiren sebep zilyetliktir. Bu esas dolayısiyledir ki, hükmen bir zilyedi bulunmıyan bir gayrimenkule o gayrimenkul tapu kütüğüne yazılmış ve yazılmamış bir gayrimenkul olsun fiili olarak el koyup onu arasız ve nizasız malik gibi on sene kullanmış olan kimse Arazi Kanunu hükmünce de o gayrimenkulu iktisap etmiş sayılmaktadır.

Hükmen veya hakitaten zilyedi mevcut olan bir gayrimenkule ise üçüncü bir şahıs ne kadar uzun bir zaman el koymuş bulunursa bulunsun o gayrimenkulun mülkiyetini iktisap edemez. Zira, bir şeyde iki kişinin asli olarak zilyet olması hali ancak ortaklık halinde tasavvur olunabilir. Böyle bir hukuki münasebet olmadan hakikaten veya hükmen zilyedi bulunan şeye el koymuş olan kimse o şeyi gaspetmiş veya feri olarak ona el koymuş bir kimse olabilir. Bunun üçüncü bir şeklini tasavvur etmek mümkün değildir. Hükmi veya hakiki zilyetlik devam ededururken o şeyi zilyetlik sebebiyle üçüncü bir şahsın iktisap etmesinin mümkün olamıyacağı kendiliğinden belli bir gerçektir.

Maruzatım bu kadar takdir yüksek heyetindir.

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Arazi Kanunu zamanında iktisabı müruruzaman vardı, bunda şüphe yoktur. Yetmişsekizinci ve yirminci maddelerdeki müruruzaman iktisap müruruzamanı idi. Kanunu esasideki tefsirden maksat kazai tefsirdir, buyurdular. Kazai tefsiri hukuk ilmi tayin eder. Bu Kanunu Esaside yer alamaz. Bunun kazai olmayıp teşrii olduğu 117 inci madde açıktır.

Teşkilatı esasiyede kazai tefsireden bahsedilmez. Teşrii tefsir salahiyetini haiz olan eski Temyiz Mahkemesi kararı karşısındayız. Daima böyle bir karar verdik, bu içtihat yanlıştır demedik.

Temyiz Heyeti Umumiye kararını okuyorum.

Bir de emlak hakkında bir karar okuyorum. İkisi de kayıtlı gayrimenkulde müruruzaman cereyan etmiyeceğine dairdir.

Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Şefkati Özkutlu; Sayın Himmet Berki, bir iki noktaya dokundular. Ben bu noktalar üzerinde çalışamadım. Fakat bir iki noktaya cevap vereceğim. Kanunu Esasiyi okudular. Kazai tefsiri Temyiz Mahkemesi yapar dediler, bu doğrudur. Kazai tefsiri yapan temyiz bundan dönemez diye bir hüküm okumadılar. Bugünkü temyiz de aynı kanunu tefsir edebilir. Buyurdular ki, maslahat böyle icap ettirir. Maslahatı biz de düşünerek maslahata bunu muvafık gördük. Madem ki; eski kanunda da bir iktisap müruruzamanı vardır. Bu müruruzaman bugünkü kanunla da tamamlanır. Ne mahzur var, tapuda kaydı olan arazide müruruzaman olursa kıyamet kopar denildi. Hayır kıyamet kopmaz. Eski içtihatçılar yirminci maddeyi tefsir ederken sahibi sağ olsa da müruruzaman olur dediler. Biz ise bunu bugün kabul etmiyoruz. Neden? Bugünkü kanuna mütenazır olması için. Çünkü tapuda, sağ olan adamın namına kayıt vardır. Eski kanun zamanında geçen zamanaşımının yeni kanun zamanında geçen müddete mahsup edilmesinde bir mahzur yoktur. 639 uncu maddenin elbette hikmeti vardır.

Tapudaki kayıttan maliki kim olduğu anlaşılamıyan veya sahibi ölmüş bulunan gayrimenkulu yirmi sene kullanan adama kanun mülkiyet hakkını veriyor. Demek ki, bunda bir içtimai menfaat görüyor. Bunun aksi artık düşünülemez.

Bedri Köker; Mülga İstanbul Mahkemesinin kurduğu bir içtihata burada tefsir ismi verilmektedir. Anayasa hukuku bakımından kazai ve kanuni tefsirleri ayırmak lazımdır. Eski kanunu Esaside gösterilen tefsir mercileri bugünkü Anayasamızdan önemlidir. Kanunu Esaside Temyiz Mahkemesine kanunların tayin manası cazifeler verilmiş ve esas kanun tefsiri parlamentoya, idari kanunların tefsiri şurayı Devlete, umumi kanunların tefsiri ise Mahkemei Temyize bırakılmış idi.

Bu sistem bugünkü Anayasada kabul edilmemiş ve kanuni tefsir yetkisi yalnız Büyük Millet Meclisine ait bulunmuştur.

Şimdi Kanuni tefsir ile içtihat arasındaki farkı belirtmek gerekmektedir. Bunlar birbirinden büsbütün ayrı şeylerdir. Kanunu Esaside kanunların tayin manası Temyiz Mahkemesine aittir, denilirken kasdedilen mana kanuni tefsir yetkisidir.

Bugünkü Anayasada böyle tabirler kullanılmamış olması mahkemelerin ve Yargıtayın kanunların manasını tayin yetkilerini kaldırır mı? Bugün içtihat kurmak için böyle bir sarahata ihtiyaç var mı?

Mahkemelerin ve bizim yaptığımız iş kanunların mana ve maksatlarını arayıp bulmak değil mi? Okunan ve muhaliflerimizin iddialarına mesnet saydıkları İstanbul Temyiz Mahkemesi kararları kanunu tefsir mahiyetinde ittihaz edilmiş kararlar değil sadece muayyen hadiseler hakkında verilmiş temyiz kararlarından ibarettir. Bizim verdiğimiz kararlardan farklı kararlar değildir. Bizi bu vadide verdiğimiz kararlar takyit etmediği halde aradan bu kadar sene geçtikten, kanunlarımız ve mülkiyet rejimi tamamen değiştikten sonra biz kendimizi kendi kararlarımızla bağlı saymaz ve içtihatları birleştirme sistemini de bunun için kabul etmiş iken eski Temyiz Mahkemesi kararına nasıl bağlı kalabiliriz.

Kanunun açık sarahatına uygun olarak teessüs etmiş olan içtihattan mahiyeti arzedilenden ibaret bulunan eski Temyiz kararma dayanarak ona bağlı kalarak ayrılmağa hiç bir zaruret yoktur.

Rifat Alabay; 117 inci maddenin temyize verdiği salahiyet kanuni tefsir mahiyetindedir. Acaba temyizden verilen her karar tefsir mahiyetinde midir? Bu noktayı araştırarak Kirkor'un tefsire ait bir kitabını buldum. Burada da bizde kuvvei kanuniye tarafından tefsir caiz değilse de, temyizin tefsiri mehakim için vacibül ittibadır, diyor. Bir davayı hal ve fasla müncer olmıyarak Mahkemei Temyizce bir tefsir yapılsa bu da vacibül ittiba olur. Hadise zımnında ise tefsir yapabiliriz, bu neticeye müncer oluyor.

Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem; Usul hakkında konuşacağım. Biz tefsir kararından dönüp dönmiyeceğimiz mevzubahis olduğu zaman sayın İhsan Ezgü tevehhuş ederdi. Bu noktai nazar daima ortaya atılmıştı. Acaba şimdiki Temyizin teşkilatı hakkındaki kanun bize bu hakkı veriyor mu? veriyor. Biz tefsir yapıyoruz. Mahkemeler için vacibil ittiba oluyor. Acaba tevhidi içtihat heyeti için vacibül ittiba mıdır? Evvelce kamu davası açılmazdan evvel dilekçe vermiş olanların kabulü hakkında mahkemece karar verilmemiş olsa bile hasıl olan fili vaziyet sebebiyle bu kabil kimselerin müdahil sayılacağı içtihat tevhidi suretiyle kararlaştırılmıştı. Aradan bir kaç sene geçtikten sonra; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 366 ncı maddesi sarahatına dayanılarak ve evvelce verilen karar bu madde sarahatına aykırı görülerek kamu davası açıldıktan sonra dilekçe vermek veya beyan zabtı tutturmak suretiyle müracaat edilmedikçe ve bu müracaatın kabulüne karar verilmedikçe; müdahil sıfatının iktisap edilemiyeceğine yüksek heyetçe karar verilmiştir.

Gönül arzu ediyor ki, bir madde tefsir edilirken zik zak olmasın ve değiştirilmemesi temenniye şayandır. Fakat; yeni arkadaşlar tevhidi içtihat kurulu azası sıfatiyle eski kararlar ile kendilerini bağlı tutmayabilirler. Esasen ortada verilmiş bir içtihadı birleştirme kurulu kakarı da yoktur. Biz eski Arazi Kanununun yetmiş sekizinci maddesinin tefsiri karşısındayız. Velevki yirmi sene aksine bir içtihat mevcut olsun. Biz bu maddeyi şimdi tam bir serbesti ile tefsir etmek yetkisine malikiz. Eski içtihat bir dava zımnında verilmiştir. Ve mucip sebebe dayanmamaktadır. 78 de de tapulu veya tapusuz denmeksizin mutlak bir ibare vardır. Üçüncü Hukuk Dairesinin kararında isabet olduğu reyindeyim.

Birinci Başkan; Tevhidi içtihat müessesesinin vermiş olduğu kararlar temyizin manevi şahsiyetine muzaftır. Ve temyiz daireleri için muta ve muteberdir. Kanuni müeyyide ile beraber şahsiyeti maneviyenin malı olan bu kararlara karşı heyeti terkip eden zevattan biri vaktiyle ben bu kararda bulunmamıştım. Bana aykırı geliyor diyemez. Eski ve yeni hukukta da bu böyledir. Durup dururken, hiç bir hadise yokken kararın şeklini değiştirenleyiz.

Hadiseye gelince; Bu hadise tarafların murislerinden intikal etmiş olan arazide bunlardan birisi müruruzaman haddine kadar tasarrufta bulunuyor. Medeni Kanunun 639 uncu maddesinde de ihtilaf yoktur. Yalnız ihtilaf zamanaşımı denilen müddetin hesabındadır. On senelik hakkı karar müddeti hesap edilemez. Zira eski İstanbul Temyizinin şöyle bir kararı var diyorlar. Diğer taraf hayır İstanbul Temyizinin bu kararı muta ve muteber değildir, zira; Arazi Kanununun ahkamı sarihası vardır. Bu sarahat karşısında muta olamaz. İstanbul Temyiz Heyeti Umumiyesinin verdiği karar herhangi bir hadisenin halli için verilmiştir. Kanunu Esası mucibince kanunların tefsiri temyize aittir. Fakat bir hadise zımnında verilen karar hiç bir zaman bu vasfı iktisap edemez. Başka söz isteyen var mı?

Vehbi Yekebaş; Temyiz Heyeti Umumiye kararı ve evleviyetle daire kararı layetegayyer midir, değil midir? Bu noktada maruzatta bulunacağım. Bana göre temyiz kararlarının, velevki tevhidi içtihat heyetinden sadır olsun, bir hatası zahir olursa hatada ısrar caiz değildir. Hatta hatalı bir karar vererek ondan rücu ne kadar doğru ise hatası zahir olan kararda da ısrar o kadar doğru değildir. Hatta bu neticeyi tesbit için idi ki, eski Mecelle hatası zahir olan zanna itibar yoktur derdi. Şu halde prensip itibariyle tevhidi içtihat kararından dahi rücu caizdir. Fransa temyizinin müttehaz kararlarından tevarüdü zaman dolayısiyle dönerek yeni içtihatlar tesis ettiği çok olduğu gibi bütün diğer memleketlerde de hukuki tekamül bu yolda vücut bulmuştur.

Tefsiri karar nedir ve rücu caiz midir? Tefsiri kararın nasıl verildiğini Sayın Başkan ve Rifat Alabay arkadaşımız izah ettiler. İlk önce işaret edeyim ki, hadise zımnında verilen kararlar tefsir değildir.

Peki! usulü dairesindeki müracaatlar üzerine vaki tefsirden rücu caiz midir? Bana öyle geliyor ki, tefsir kanuna mülhaktır. Kanunun değişmesi caiz oluyor da tefsirin değişmesi neden caiz olmasın. Tefsirin katiyetini, mütalaa buyuran arkadaşlardan bu sebepten dolayı ayrılıyorum. Kaldı ki, hukukun değişmemesi yüzünden çok zarar çektik. O itibarla tefsir her zaman tefsir salahiyetini haiz heyet tarafından yapılmak caizdir. Nitekim müdahale hakkındaki tevhidi içtihattan döndük. Bundan başka Arazi Kanunu zamanında geçen müddet mütenasiben mahsup edileceğine göre eskiden araziyi oniki sene tasarruf etmiş bir zilyet bugün müracaat ve tescil talep etse müruruzamanı eski kanuna göre mi hesap edeceğiz?

İkinci Hukuk Dairesi Başkanı Himmet Berki; Hangi mahzura binaen bundan dönüyoruz. Sayın Bayın dediği gibi ise Kanunu Medeniden evvel arazide on seneyi mütecaviz bir zaman tasarruf edilmiş ise buna ne denilecektir. Bizi içtihattan dönmeğe sevkeden zaruret nedir?

Üçüncü Hukuk Dairesi Başkanı Sabir Erbil; Bay Haydar tapuların nasıl yapıldığını biliyorum diyor. Tapuya bu kadar kıymet vermeğe lüzum yoktur.

Demeleriyle: Sonuçta;

Mirasçının mirasçıya karşı iktisap zamanaşımı definde bulunamaması, taraflar arasındaki davanın miras sebebiyle istihkak davası olması haline münhasır olup bir mirasçının öbürünün elindeki miras bırakandan kalma bir maldan dolayı adi şekilde açmış olduğu istihkak davasına bu yasağın şümulü bulunmadığı Medeni Kanunun 578 inci maddesinden açıkça anlaşılmaktadır. Mirasçılar silsilesi arasında bulunup ta kendisinden öncekiler mevcut olunca mirastan hisse alamayacak veya az hisse alacak olduğu halde mirasın tamamına veya hissesinden çok bir kısmına kendisini haklı görerek el koymuş olan mirasçı ile hakkı bu mirasçının hakkına racih olan mirasçı arasındaki ihtilafta Kanun Koyan iktisap zamanaşımı hükümlerinin uygulanmasını doğru bulmamış, bu ihtilafları adi ve Medeni Kanunun 579 uncu maddesinde yazılı zamanaşımına tabi tutmuştur.

Kanun Koyan bu düzenleme ile kendisinin önünde, racih hakka sahip mirasçı bulunmadığını sanarak iyi niyetle terekeye el koymuş olan mirasçıyı uzun bir zaman sonra meydana çıkaracak mirasçının açacağı istihkak davasiyle karşılaştırmamayı ve bu karşılaşma ihtimalini önlemek istemiş bulunmaktadır.

Bu düşünce dolayısiyledir ki, Kanun Koyan racih hakka sahip mirasçıya, hakkının racih olduğunu ve hasmının zilyet bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde ve her halde miras bırakanın ölümünden itibaren on yıl içinde miras sebebiyle istihkak davası açabilmek yetkisini vermiş, bu süreleri geçirmiş olanlara karşı zilyet olan mirasçıyı zamanaşımı müdafaasiyle silahlandırmıştır.

Bu hüküm yalnız dava edilenin değil, davacının da hakkını korumaktadır. Çünkü miras sebebiyle istihkak davasında da iktisap zamanaşımı yürüyecek olsaydı davacının iyi niyetli mirasçıya karşı menkul bir maldan dolayı beş yıl sonra dava açamaması gerekirdi. Halbuki, 579 uncu madde on yıla kadar davacıya dava açmak hakkını vermektedir.

Kötü niyetli zilyete gelince; Kanun Koyan burada da menkul ve gayrimekul farkı gözetmeksizin bunun hakkındaki davayı otuz yıllık bir zamanaşımına tabi tutmuştur. Kanunumuzun alındığı İsviçre Medeni Kanunundaki otuz yıllık iktisap zamanaşımı ile bu otuz hakkında bir hüküm bulunmamaktadır. Aksine olarak Mecellenin kule ait olması halinde tam bir ahenk mevcut bulunmaktadır. Çünkü, her ikisinde de iyi niyetlilik şart değildir. Fark menkulde kendini göstermektedir. Menkule kötü niyetle zilyet olan kimse hiç bir zamanaşımına bağlı olmaksızın onu kendisinden önceki zilyete geri vermeğe Medeni Kanunun 904 üncü maddesi hükmünce mecbur tutulduğu halde kötü niyetli mirasçıya miras sebebiyle istihkak davasının davacısına karşı otuz yıllık bir zamanaşımı müdafaasında bulunmak hakkı verilmiştir. Bunun da, dava edilenin büsbütün yabancı bir kimse olmayıp mirasçılar silsilesi arasında yer alan bir kimse olması dolayısiyle tanınmış bir hak olduğu açıktır.

Medeni Kanun, mirasçılık hususunda aralarında bir ihtilaf bulunmayan mirasçılardan birisinin tereke malı olmak üzere öbürünün elinde bulunan maldan dolayı açacağı istihkak davasını mirasçı olmıyan kimseler arasındaki istihkak davalarından ayırtetmemiştir. Yabancı kimseler arasındaki istihkak davaları hangi hükümlere tabi ise mirasçılar arasındaki adi istihkak davalarını da aynı hükümlere tabi kılmıştır. Bunlar için ayrıca bir hüküm koymamıştır.

Adi istihkak davalarında, dava edilenin ileri süreceği zamanaşımı iktisap zamanaşımıdır. Tarafların mirasçı olmaları, iktisap zamanaşımı müdafaasında bulunmalarına engel teşkil etmez. Bu husus Medeni Kanunun miras sebebiyle istihkak davasına ait onaltıncı babının beşinci faslıyla 638 ve 639 uncu maddelerinde toplanan hükümlerden açıkça anlaşılmaktadır. Görülüyor ki, Medeni Kanunda mirasçılar arasında zamanaşımı işlemiyeceğine dair bir hüküm yoktur. Medeni Kanundan önceki kanunlara gelince: Medeni Kanundan önceki kanunlarda hususi mülkiyet hükümlerine tabi gayrimenkuller, sırf mülk, vakıf arz, miri arz olmak üzere üç ad altında toplanmaktadır. Bu üç nevi gayrimenkulu idare eden kanun ve hükümler içerisinde mirasçılar arasında zamanaşımı işlemiyeceği hakkında bir hüküm bulunmamaktadır. Aksine olarak Mecellenin 1660 ıncı maddesinde mirasçılar arasında zamanaşımı işleyeceği açıkça yazılıdır. Arazi Kanununun Hakkı karar yani iktisap ettirici zamanaşımına taalluk eden yirminci ve yetmiş sekizinci maddeleriyle konulmuş hükümlerde mutlak olup tarafların sıfatlarından dolayı hiç bir kayıt ve şarta bağlanmış değildirler.

Medeni Kanunun 639 uncu maddesindeki iktisap zamanaşımı ile Arazi Kanununun yetmiş sekizinci maddesindeki zamanaşımı arasında, mirasçılar arasındaki davalarda müdafaa sebebi olarak ileri sürülebilmek noktasından uygunluk bulunup ayrılık bulunmadığı gibi diğer noktalardan da bu iki kanundaki iktisap zamanaşımları arasında bir uyuşmazlık mevcut değildir. Çünkü, Medeni Kanunda olduğu gibi Arazi Kanununda da vakıf veya miri bir araziyi nizasız ve fasılasız malik gibi on sene tasarruf etmiş olan kimse o arazinin tasarruf hakkını iktisap eylemektedir. İyi niyetli olmak şart değildir. Karar hakkı iddia edene karşı öbür tarafa kötü niyet iddiasında bulunmak hakkı tanınmamıştır.

Bu iki kanundaki iktisap ettirici zamanaşımları arasında uyuşmazlık bulunmaması dolayısiyle de Medeni Kanun yürürlüğe girmeden önce başlamış olan bir karar hakkı ile Medeni Kanundan sonra işlemiş olan iktisap zamanaşımının birbirine eklenmesi suretiyle iktisap zamanaşımı süresinin tamamlanmasına hiç bir engel yoktur.

Yukarıda yazılı düşünce ve sebeplerden dolayı miras bırakan üzerinde kayıtlı gayrimenkule ait olmak üzere mirasçıların birbirlerine karşı açacakları adi istihkak davalarında tarafların iktisap zamanaşımı müdafaasında bulunabileceklerine ve Medeni Kanun zamanında işleyen iktisap zamanaşımına Medeni Kanundan önce yürürlükte bulunan Arazi Kanununun yetmiş sekizinci maddesi gereğince başlayıp Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar işlemiş bulunan karar hakık süresinin Medeni Kanunun tatbikına dair kanunun yirminci maddesi hükümleri dairesinde mahsup olunabileceğine 27.04.1949 tarihinde salt çoğunlukla karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy