Yargıtay Büyük Genel Kurul 1956/3 Esas 1956/11 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1956/3
Karar No: 1956/11
Karar Tarihi: 11.06.1956

(1086 S. K. m. 427, 520, 529)

Dava: Temyiz Mahkemesi Ticaret Dairesinin 4.12.1950 tarih 5015/5333 sayılı ve 15.10.1954 tarih 7942/84609 sayılı ve 19.10.1955 tarih 4423/2014 sayılı ve Hukuk Umumi Heyetinin 7.11.1951 tarih ve 126/109 sayılı kararları arasındaki içtihat ihtilafının halli Ankara Barosunda kayıtlı avukat Cafer Tayyar Tüzelin talep ve müracaatına binaen Birinci Reislik makamınca istenmekle toplanan Tevhidi İçtihat Büyük Heyetinde yapılan müzakerede; Ticaret Dairesinin ilk iki kararı arasında mübayenet mevcutu olduğu, fakat dairenin bu iki kararı ile usulün 520 inci maddesinin tatbikine taalluk eden üçüncü kararı arasında ve bu kararla Hukuk Umumi Heyeti kararı arasında hiç bir mübayenet mevcut olmadığı anlaşıldığından iş, Hukuk Kısmı Umumi Heyetine tevdi edilmiştir.

Hukuk Kısmı Umumi Heyetinde yapılan müzakere nitecesinde aşağıdaki karar verilmiştir.

Ticaret Dairesinin 4.12.1950 tarihli kararı ile, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 529 uncu maddesi hükmüne müsteniden Mahkeme reisi tarafından verilmiş olan tahkim müddetinin uzatılması hakkındaki kararın temyizi kabil olduğu içtihat edilmiş olduğu halde 15.10.1954 tarihli kararla tahkim müddetinin temdidi hususunda vukubulan talep üzerine mahkeme reisi tarafından verilen kararın temyizi kabil olmadığı içtihat edilmiştir. Yekdiğerine mübayin olduğu büyük heyetce de müşahede edilmiş olan bu kararlardan sonuncusu, kanunun ruh ve maksadına daha uygun bulunmaktadır. Şöyle ki : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesinde, Sulh Mahkemelerinden verilen ve değeri elli lirayı geçmeyen alacak davaları müstesna olmak üzere ancak Asliye ve Sulh Mahkemelerinden verilen nihai kararlar aleyhine temyiz yoluna müracaat edilebileceği tasrih edilmiştir. Halbu ki; 529 uncu maddeye müsteniden verilen kararlar Asliye veya Sulh Mahkemesi kararları olmayıp Mahkeme Reisi veya Hakimi tarafından verilen kararlardır. Madde metninde (Mahkeme Reisi) tabiri yanında (Hakim ) tabirinin de kullanılması her yerde Toplu Asliye Mahkemelerinin bulunmayışındandır. Binaenaleyh (Hakim) tabiriyle Asliye veya Sulh Mahkemesi kasdedilmiş olmayıp toplu mahkemedeki Mahkeme Reisinin salahiyetini haiz olan Hakim kasdedilmiştir. Nitekim kanunumuzun mehazı olan Neuchhatel Usul Kanununun 484 üncü maddesinde (Hakim) tabiri kullanılmamış bu babtaki kararların Kanton Mahkeme Reisi tarafından verileceği tasrih edilmiştir.

Kanun Mahkeme Reisi veya Hakimi tarafından verilecek olan bu kararların temyizi kabil olup olmadığı hususunda her hangi bir hüküm sevk etmemiştir. Böyle olunca işin mahiyeti icap ettirmedikçe bu kararların temyizi kabil olmadığının asıl olduğu kabul edilmek gerekir. Filhakika işin mahiyeti bu kararların temyizi kabil olmamalarını icap ettirmektedir. Zira, temdit talebinin kabul veya reddi tamamiyle Mahkeme Reisinin veya Hakiminin takdirine terkedilmiştir. Nitekim ilmi noktai nazar da bu görüşü teyit etmektedir (Sabri Şakir Ansay - Hukuk Yargılama Usulleri -beşinci bası 1954 sahife 403).

Meselenin hususiyeti bakımından 427 inci maddenin kıyasen tatbik edilmesinde de bir zaruret ve faide mülahaza edilmemiştir. Zira, Mahkeme Reisi veya Hakimi tarafından verilecek bahis mevzuu kararlar 427 madde anlamında nihai kararlar değildir.

Sonuç: Netice; Tahkim müddetinin uzatılması talepleri üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 529 uncu maddesinde müsteniden Mahkeme Reisi veya Hakimi tarafından temdit talebinin kabul veya reddine dair verilen kararların temyizi kabil olmadığına, ve Ticaret Dairesinin bu yoldaki son içtihadının kanuna uygun bulunduğuna 23 Mayıs 1956 tarihinde yapılan ilk müzakerede üçte iki ekseriyet hasıl olmadığından 6 Haziran 1956 tarihinde yapılan ikinci müzakerede mevcudun mutlak ekseriyetiyle karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy