Yargıtay Büyük Genel Kurul 1960/13 Esas 1960/15 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1960/13
Karar No: 1960/15
Karar Tarihi: 04.07.1960

(5521 S. K. m. 1) (1475 S. K. m. 57) (818 S. K. m. 332)

Dava: İşçi Sigortaları Kurumu tarafından 4772 sayılı İş Kazaları ile Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanununun 37. maddesine dayanılarak işverenlere karşı açılan davalara bakmakla 5521 sayılı kanunla kurulmuş olan İş Mahkemelerinin mi, yoksa umumi mahkemelerin mi vazifeli oldukları konusunda Temyiz Mahkemesi Dördüncü Hukuk Dairesinin 14.1.1958 tarih ve 11675/171 sayılı kararı ile 22/12/1958 tarih, 10254/8306 sayılı kararı arasında içtihat aykırılığı olduğu bildirilerek bunun içtihadı birleştirme yoluyla giderilmesi adı geçen daire başkanlığının 11.7.1959 tarih ve 99 sayılı yazısı ile istenilmiş olmakla Temyiz Mahkemesi İçtihadı Birleştirme Hukuk Kısmı Genel Kurulunca, kararlar arasında birbirini tutmazlık olduğuna, oybirliği ile karar verildikten sonra işin esası incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: 4772 sayılı kanunun değişik 37. maddesi hükmü ile, iş kazası veya meslek hastalığının işverenin veya işveren vekilinin kastından veya İş Kanununun işçilerin sağlığını koruma ve iş emniyeti hükümlerine aykırı hareketinden, yahut suç sayılan diğer fiilinden veyahut sigortalının işyerine ait işler dışında çalıştırılması yüzünden doğmuş olması halinde İşçi Sigortaları Kurumuna sigortalıya veya hak sahibi kimselere yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarı ile, gelir bağlandığı takdirde bu gelirlerin sermaye değerlerini işveren veya vekilinden istemek hakkı tanınmıştır.

İşçi Sigortaları Kurumuna tanınmış olan bu dava hakkı netice itibariyle (sigortacı durumunda bulunan İşçi Sigortaları Kurumunun sigortalı işçinin veya onun ölümü sebebiyle yardımından mahrum kalan ve sigorta kanunu gereğince sigorta tarafından kendilerine tazminat ödenen kimselerin işverene karşı Borçlar Kanunu veya İş Kanunu gereğince açabilecekleri tazminat davalarına) halef olma esasına dayanmaktadır; yani İşçi Sigortaları Kurumu bu davasını geçirdiği iş kazası veya tutulduğu meslek hastalığı neticesi zarar gören işçiye ve işçinin ölümü halinde hak sahiplerine, zararlarına karşılık ödediği veya ödeyeceği paraların tazmin ettirilmesi için, onlar yerine geçerek açmaktadır.

Adli sigortalarda sigorta şirketlerinin sigortalıya ödedikleri paraların tazmini için zararın doğmasına sebep olanlar aleyhine açtıkları davalara ilişkin 22.3.1944 tarih ve 9 sayılı içtihadı birleştirme kararında bu hukuki esas, yani halef olma esası benimsenmiş bulunmaktadır ki o içtihadı birleştirme kararına esas olan kanun hükümleriyle aynı mahiyette bulunan hükümler, bugünkü Türk Ticaret Kanunununda dahi vardır (Türk Ticaret Kanunu madde 1301).

İşçi Sigortaları Kurumu tarafından işçinin veya hak sahiplerinin uğradıkları zararlardan sorumlu olanlara karşı açılacak davaların tabi olduğu müruruzaman müddetiyle ilgili 31.3.1954 tarih ve 18/11 sayılı içtihadı birleştirme kararında da İşçi Sigortaları Kurumunun, ödediği tazminat nispetinde sigortalının yerine geçtiği yani onun kanuni halefi olduğu açıkça kabul edilmiştir.

İşverenin İş Kanununun 57. maddesine dayanılarak işçinin sağlığını korumak üzere alınabilecek tedbirler hakkında çıkarılmış bulunan tüzüklere aykırı davranmış olmasından ve bu tüzüklerde hüküm bulunmayan hallerde dahi işverenin Borçlar Kanununun 332. maddesi gereğince alması gerekli tedbirleri almamış bulunmasından doğan cismani zararların tazmini davaları, iş aktine aykırı hareketden doğan tazminat davalarıdır. İşçinin işyeri dışında çalıştırılmış olmasından doğan veya işveren veya vekili tarafından kast ile zararlandırılmış bulunmasına dayanan tazminat davaları ise yine iş aktine aykırı davranmadan doğan davalardır. Zira iş veya hizmet akti hükümlerince işverenin işçiyi akitle kararlaştırılandan başka bir iş görmeye mecbur tutması ve cismani tamamiyeti üzerine akit il dahi ihtimam etmekle mükellef bulunduğu bir kimsenin cismani tamamiyetini isteyerek halele uğratması akte aykırı bir davranış teşkil eder. Nitekim İş Kanununun 15 ve 16. maddelerinde bu gibi hallerin fesih için haklı sebep sayılmış bulunması dahi bu görüşü haklı göstermektedir. Bu gibi durumlarda işçinin açacağı tazminat davası Borçlar Kanununun 96. maddesine dayanır.

818 sayılı Borçlar Kanununun hizmet akti bölümünde yer alan 332. maddesinde Türk Ticaret Kanununun Meriyet ve Tatbik Şekli hakkındaki 6763 sayılı Kanunla eklenen fıkra ile de işverenin gerekli sıhhi çalışma yeri temin etmemesi, herhangi bir kazayı önleyecek tedbirleri almaması neticesi işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşılık isteyecekleri tazminatın akte aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olacağı esası kabul olunmuştur. Şu hale göre İşçi Sigortaları Kurumunun geçirdiği iş kazası veya tutulduğu meslek hastalığı sonunda ölen işçinin yakınlarına ödediği veya ödeyeceği paraların tazmini için işveren aleyhine açtığı davanın hukuki dayanağı, işçi ile işveren arasındaki iş aktinden ibaret bulunmaktadır.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun birinci maddesinin birinci fıkrası İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş aktinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile iş mahkemeleri vazifelendirmiştir. Yukarıda da açıklandığı gibi, İşçi Sigortaları Kurumu tarafından 4772 sayılı kanunun 37. maddesi gereğince işverene karşı açılan davalar halefiyet esasına yani işçi ile işveren arasındaki iş aktine dayanılarak açıldığına göre, bunlara bakmakla iş mahkemelerinin vazifeli olduğunun kabulü gerekir. Sözü geçen maddenin "işçi ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş aktinden veya iş kanunundan doğan hukuk uyuşmazlıkları..." şeklinde yazılmış olması kanun icabı işçiye veya işçinin yakınlarına halef olan İşçi Sigortaları Kurumunun işveren aleyhine işçi ile işveren arasındaki İş Kanunu ile düzenlenen iş aktine dayanarak açtığı davaların iş mahkemelerinin vazifeleri dışında kaldığı neticesine varılmasını gerektirmez. Maddedeki "işçi" tabiri üzerinde durarak bu davalara umumi mahkemelerde bakılabileceğinin kabulü hukukun umumi kaidelerine, ezcümle, bir akitte aktin taraflarından birisine halef olmanın doğurduğu neticelere aykırı düşer.

Şu cihet dahi önemle belirtilmelidir ki halef olma esası, sadece maddi hukuk bakımından değil, usul hukuku bakımından da bütün neticelerini doğurur ve bilfarz iş aktinin doğan bir alacak davasını, işçinin mirasçıları işverene karşı ancak iş mahkemesinde açabilirler. Nihayet, iş mahkemelerinin iş aktinden doğan münasebetlerden çıkan davaların bu konularda özel bilgiye sahip mahkemelerde görülmesi amacıyla kurulmuş olduğu gözönünde tutulunca halef olma sebebiyle iş aktine dayanılarak açılacak davaların iş mahkemelerinde görülmesinin kanunun gayesine de uygun düştüğü sonucuna varılır.

Sonuç: 4772 sayılı kanunun değişik 37. maddesine göre iş Kanununa tabi sigortalı işçinin veya İş Kanununa tabi sigortalı işçinin ölümü ile onun yardımından mahrum kalanların halefi olarak İşçi Sigortaları Kurumunun işverene karşı açacağı tazminat davalarında iş mahkemelerinin vazifeli olduğuna, 29.06.1960 günlü ilk toplantıda üçte ikiyi aşan ekseriyetle karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy