Yargıtay Büyük Genel Kurul 1960/15 Esas 1960/7 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1960/15
Karar No: 1960/7
Karar Tarihi: 02.05.1960

(743 S. K. m. 639)

Dava: Tapuda yazılı bir gayrimenkulün bir parçasının nizasız ve fasılasız yirmi yıl süre ile ve malik olarak zilyet bulunan kimsenin Medeni Kanunun 139. maddesinin ikinci fıkrası hükmünce o parçanın kendi adına tescilini istemeyeceği, Temyiz Mahkemesi Hukuk Umumi Heyetinin 5.12.1956 günlü ve 7/24 esas, 97 karar sayılı ilamiyla kabul edildiği halde Yedinci Hukuk Dairesinin 8628 esas, 8427 karar sayılı ve 13.7.1959 günlü ilamiyla aynı durumda olan kimsenin tescil isteğinde bulunabileceği esası benimsenmiş ve böylece kararlar arasında birbirini tutmazlık meydana gelmiş olduğunun bildirilmesi üzerine iş, İçtihadı Birleştirme Büyük Heyetine yollanmış olmakla heyetçe kararlar arasında bir birini tutmazlık bulunduğuna karar verildikten sonra mesele incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: 1 - Medeni Kanunun (fevkalade iktisabi müruru zamana ait) 639. maddesinin ikinci fıkrası hükmünce, tapuya yazılı olup da maliki kim olduğu sicilden anlaşılamayan veya malikinin 20 yıl önce olmuş veyahut 20 yıl önce malikinin gaipliğine hükmü verilmiş bulunan bir gayrimenkule malik olarak 20 yıl süreile aralıksız ve nizasız zilyet bulunmuş olan kimse, o gayrimenkulün kendi adına tescilini hakimden isteyebilir. Uyuşmazlık konusu mesele, zilyedin tapuda yazılı yerin ancak bir parçasına zilyet olması halinde dahi bu hükümdeki zilyetlik şartının gerçekleşmiş sayılıp sayılmayacağı meselesidir.

2 - Yedinci Hukuk Dairesi, 1515 sayılı kanuna göre yahut Medeni Kanunun 650 veya 651. maddeleri gereğince veya belli gayrimenkulden ayrılacak bir parçanın satışının vaadi sebebiyle açılan temlik ve tescil davalarında, gayrimenkulden ayrılması ifrazı mümkün kısımlar üzerinde hüküm verildiği gibi burada da tapuya yazılı gayrimenkulün ifrazı mümkün bir parçası üzerindeki zilyetlik sebebiyle o parça hakkında Medeni Kanunun 639. maddesi gereğince tescil kararı verilmesine engel bulunmadığını kabul etmektedir. Yedinci Hukuk Dairesince, Medeni Kanundaki tapuya yazılı gayrimenkulün bir birlik, bir teklik arzetmesi esası, gayrimenkulün bir parçası üzerinde ipotek ve mükellefiyetle takyit gibi muamelelerin yapılamaması cihetlerinde tesirini göstermektedir ve bu esasın hadisemizde tatbik yeri yoktur.

Hukuki Umumi Heyeti kararında tapuda yazılı gayrimenkulün bir bütün bir kül teşkil ettiği cihetle bundan ayrılması (ifrazı) mümkün bir parça üzerinde zilyet bulunan bir kimsenin o yerin Medeni Kanunun 639. maddesi gereğince kendi adına tescilini isteyemeyeceği esası benimsenmiştir.

3 - Her şeyden önce Medeni Kanunumuz bakımından gayrimenkul ve tapuya kayıtlı gayrimenkul sözlerinden ne anlaşılmak gerektiği araştırılmalıdır. Medeni Kanunun 632. maddesine göre bu şeyler gayrimenkuldür: 1 - Arazi, 2 - Tapu kütüğüne başlı başına ve sürekli olmak üzere yazılmış bulunan aynı haklar, 3 - Madenler. Medeni Kanunun 633. maddesi, gayrimenkul mülkiyetini edinmek için tapu kütüğüne yazılmış olmayı şart kılmaktadır. Nihayet, Medeni Kanunun 910. maddesinde tapu kütüğünün gayrimenkuller üzerindeki hakların durumunu gösterdiği ve bu kütüğün nasıl tutulacağının nizamname ile bildirileceği ve arazinin, madenlerin, gayrimenkul üzerindeki başlı başına ve sürekli aynı hakların tapu kütüğüne gayrimenkul olarak yazılacağı bildirilmiştir. Uyuşmazlık konusu gayrimenkul, ne maden, ne de bir gayrimenkul üzerindeki sürekli ve daimi ayni haktır; bu gayrimenkul, arazidir, topraktır. Tapu Sicilli Nizammesinin 4. maddesi gereğince tapu siciline arazinin yazılması için, planın tespiti ile kütükte sahife açılması ve orada arazinin vasıflarıyla hukuki hallerinin gösterilmesi şarttır. Bundan başka nizamnamenin 6. maddesinin birinci fıkrasında da (her bir gayrimenkul, tapu kütüğünde müteselsil numara taşıyan bir sahifeye başına kaydolunur) denilerek ayni esas teyit olunmuştur. Bu hukuki esaslara ve üzerinde durduğumuz gayrimenkul çeşidinin arazi olmasına göre tapuya yazılı gayrimenkul demek, tapu kütüğünde tek bir sahife üzerine yazılı yer parçası demektir. O halde Medeni Kanunun 639. maddesinin 2. fıkrasındaki tapu da yazılı gayrimenkul sözünü tapuda yazılı yerin bütünü olarak anlamak ve ancak o gayrimenkulün bütünü üzerinde zilyetlik durumunun gerçekleşmesi halinde zilyedin tescil davası açabileceğini kabul etmek, kanunun lafzına uygun bulunmaktadır.

4 - Görüşmeler sırasında, Medeni Kanunun 639. maddesinin 20 yıllık zilyedi malik sayarak fiili durumun hukukileşmesini hedef tutması karşısında lafza dayanan tefşirin kanunun ruhuna aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu görüş doğru değildir. Medeni Kanun, gayrimenkule ilişkin ayni haklara ve hususiyle mülkiyete temel olarak zilyetliği değil tapu kütüğünü kabul etmiştir; fakat sadece 639. maddede zilyetliğe de bir dereceye kadar değer tanımıştır. Bu itibarla burada tapu kütüğüne bağlılık prensibiyle zilyetlik prensibini beraberce göz önünde tutmak zaruridir. Bunun neticesi olarak da 639. maddenin 2. fıkrası hükmünün tapuya bağlı gayrimenkullerin tapu kayıtlarının düzeni bozulmaksızın zilyetlikle iktisabını mümkün kılmak gayesiyle konulmuş olduğunun kabulü gerekmektedir. Gerçekten, bir parçanın zilyetliği ile gayrimenkulün o parçası üzerinde mülkiyet hakkının kazanılacağının kabulü halinde, tapuda birçok yapraklar açılarak bir çok gayrimenkullerin kaydı yapılacak ve böylelikle tapu kayıtlarında bir takım düzensizlikler meydana gelecektir ve buna rağmen ilk malik toprağın bir parçasında malik olarak kalacaktır. Yine bir parça üzerinde zilyetliğin mülkiyet sebebi parçalanması gibi bir mahzur dahi doğuracaktır. Bu sebeplerle varılan netice, kanunun ruhuna da uygundur.

5 - Yedinci Hukuk Dairesinin görüşünü haklı göstermek üzere dayandığı hukuki esaslar dahi bir konuda varılan neticeyi haklı göstermekten uzaktır. Bir defa 1515 sayılı kanun, Medeni Kanunun hükümleriyle erişilemeyecek neticeleri gerçekleştirmek üzere konulmuş özel bir kanundur. Onun şu veya bu şekilde tatbik olunması, ana kanun olan Medeni Kanunun tatbikinde bir dayanak olamaz. Medeni Kanunun 651. maddesi, yapının taştığı toprak parçasının temlikine açık hükmüyle müsaade etmektedir. Zaten burada temlik olunacak toprak parçası esas toprağa katılacağı cihetle sadece tapudaki plan ve ölçüler değişecek ve bu itibarla tapu kayıtlarında herhangi bir karışıklık söz konusu olmayacaktır. Medeni Kanunun 650. maddesinin tatbikinde sadece yapının kapladığı toprağın temliki mümkün olduğu kabul edilse bile temlik isteyen kimse iyi niyetli olduğu cihetle bu hal şekli haklı görülebilir. Halbuki Medeni Kanunun 639. maddesinin tatbiki için tescil davası açanın iyi niyetli olması kanunun aradığı şartlardan değildir ve bu bakımdan her iki durum birbirinden farklıdır. Nihayet, malikin dileği ile bir gayrimenkulün birkaç gayrimenkule ayrılması mümkün olduğu cihetle ifrazı mümkün bir parçanın, satışının vaat edilmesi halinde de tescil davası açılabilmesi malikin rızasıyla borç altına girmiş bulunmasının neticesidir. Halbuki iktisabi müruruzamanda eski malikin rızası söz konusu değildir.

Sonuç: Tapuya bağlı bir gayrimenkulün Medeni Kanunun 639. maddesi gereğince zilyet adına tescilinin istenebilmesi için onun tamamının zilyedi bulunmak gerekeceğine ve tapuya bağlı bir gayrimenkulün bir parçasına zilyet bulunan kimsenin sadece o parçanın kendi adına tescilini isteyemeyeceğine, 18.4.1960 günlü ikinci toplantıda mutlak ekseriyetle karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy