Yargıtay Büyük Genel Kurul 1966/13 Esas 1967/4 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1966/13
Karar No: 1967/4
Karar Tarihi: 05.06.1967

(5383 S. K. m. 56, 57, 90, 92, 97, 106, 107, 129)

T.C. Devlet Demiryolları 7. işletme Müdürlüğü Hukuk Müşaviri Avukat Sami Alaçam tarafından 3/4/1963 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanlığına verilen dilekçede, TCDD. nın, gümrüklü eşyanın muhafazasına mahsus ambar ve ardiyelerinde bekletilen ve kanuni süresi içinde çekilmemesi sebebiyle gümrük idaresince tasfiyeye tabi tutularak satılan eşyanın satış bedelinin ardiye ücretini karşılamaması halinde aradaki farkı umumi hükümlere göre eşya sahibinden isteyebilip isteyemeyeceği hususunda Yargıtay Ticaret Dairesinin 15/11/1955 ve 25/12/1962 tarihli kararları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu ileri sürülmüş, aykırılığın içtihadı birleştirme yoluyla giderilmesi istenmiş, dilekçe ve sözü edilen daire ilamları Birinci Başkanlık tarafından Yargıtay içtihadı Birleştirme Hukuk Kısmı Genel Kuruluna tevdi edilmiştir. Bu kurulca dairenin her iki kararı arasında birbirini tutmazlık bulunduğu cihetle içtihadın birleştirilmesi gerektiğine oyçokluğuyla karar verildikten sonra işin esasına geçildi:

1- Yargıtay Ticaret Dairesinin 15/11/1955 tarih ve 6437/ 7435 sayılı ilk ilamında (5383 sayılı Gümrük Kanununun 92 inci maddesine göre işletmeler bu maddede yazılı şartlar dairesinde antrepo açabileceklerdir. Kanunda, bu antrepolarda kalan eşyanın ardiye ücretlerinden dolayı sahiplerine müracaatı ve ardiye sahiplerinin hususi mevzuata göre tahakkuk eden ücretlere müteallik mütalebe haklarını bertaraf eden bir hüküm mevcut olmadığı gibi, 90 inci maddede gümrüklü eşya ardiyelerindeki malların ardiye ücretlerinden bahsedilmeyerek bunların yalnız gümrük vergisi ve para cezalarından dolayı teminat olduğu zikredildikten sonra bilhassa 106 inci maddesinde işletmelerle eşya sahipleri arasında ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümlerin uygulanacağı tasrih edilmiştir. Kanunun 129 uncu maddesinde aranmaması lazım gelen meblağın davacı işletmenin özel mevzuatına göre talep hakkı bulunan, ücretler olmayıp. Gümrük idaresine ait gümrük vergisiyle sair vergiler bulunduğu hadisenin mahiyeti, alakalı kanun maddelerinin topluca ve birlikte tetkikinden anlaşıldığı, bu itibarla davacının istediği meblağın miktar bakımından tahkiki ile elde edilecek sonuca göre hüküm verilmek gerekirken aksine yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığı) gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Ticaret Dairesinin 25/12/1962 tarih ve 2522/4524 sayılı ikinci ilamında ise 5383 sayılı Gümrük Kanununun 92 inci maddesi davacı Devlet Demiryollarının antrepo açabileceğini belirtmiş ve kanunun bu hükmüne dayanılarak dava konusu çimentoların konulduğu antrepo ve sundurma gümrük işleminin de yapılmasını temin için açılmıştır. Ayrıca, 4301 sayılı Kanunun 7/c maddesi bilhassa İskenderun limanı için Devlet Demiryollarına gümrük muamelesine tabi eşyanın konulmasına mahsus ambar ve sundurmalar tesis ve işletilmesi vazifesini inhisar şeklinde yüklemiştir. Bu duruma göre davacı idarenin açmış olduğu antrepo ve buna bağlı sundurma tamamen gümrük idaresi rejimine tabi olmak gerekir.

Gümrük idarelerine gelen mallar üzerindeki her türlü vergi, resim ve ambar ücretlerinin malı takip edeceği ve hatta bunlara karşı mal sahibinin terk hakkı bulunduğu gümrük rejimi ve Gümrük Kanununun 90 ve 129 uncu maddeleri hükmü iktizasından bulunduğu) gerekçesiyle ve içtihadı birleştirme konusu teşkil etmeyen sair sebeplerle, ardiyecilik ücretinin tahsiline ilişkin hüküm bozulmuştur.

Ticaret Dairesinin sözü geçen kararlarında belirtilen esaslara göre ihtilaf Devlet Demiryolları İşletmesinin gümrüklü eşyanın muhafazasına mahsus ardiyelerinde bekletilen ve süresinde gümrük resmi ödenerek çekilmemesi sebebiyle gümrük idaresince, Gümrük Kanununa tevfikan, satılan eşyanın elde edilen satış bedelinin ardiye ücretini karşılamaması halinde Devlet Demiryolları İşletmesinin ardiye ücretini umumi hükümlere göre ve kendi tarifeleri gereğince eşya sahibinden isteyebilecek midir, yoksa, bu ardiye ücreti eşyanın bedeliyle mahdut olup onu takip mi edecektir? şeklinde ortaya çıkmaktadır.

2- Ticaret Dairesinin 25/2/1962 tarihli ikinci kararında (gümrük idarelerine gelen mallar üzerindeki her türlü vergi, resim ve ambar ücretlerinin malı takip edeceği esası kabul edilmiş ve buna, mal sahibinin terk hakkı bulunması, gümrük rejimi ve Gümrük Kanununun 90 ve 129 üncü maddeleri dayanarak olarak gösterilmiştir. Hâlbuki:

a) Kararda istinat edilen Gümrük Kanununun 90 inci maddesinde, ardiye ücretleri için açık bir hüküm sevkedilmemiştir. Bu madde gümrük denetlemesi altında bulunan yerlerdeki eşyaya ait gümrük vergisi ve para cezalarına ilişkin (bulunmaktadır.

Gümrük Kanununun 129 uncu maddesi ise: müddetinde gümrük resmi ödenmediğinden dolayı gümrük idaresince satılan eşya bedelinin bu maddede sayılan beş grup alacak arasında nasıl taksim edileceğini göstermekte ve sayılan alacaklardan yalnız 5 inci bentteki para cezaları hakkında (satış bedeliyle karşılanamadığı takdirde ayrıca kovuşturma yapılır) denildiği halde diğer alacaklar için böyle bir sarahat mevcut olmaması sebebiyle 14 üncü bentlerde gösterilen alacakların malın satış bedeliyle mukayyet olduğu manası çıkmaktadır. Ancak; ihtilaf konusu olan ardiye ücreti alacağı, 129 uncu maddede açıkça yazılmamış olduğu gibi, maddenin 1 numaralı bendinde bildirilen hammallık, yükleme, ambarlama ve benzeri hizmet karşılığı alacaklar mefhumuna da dahil bulunmamaktadır. Zira, ardiye ücreti eşyanın ardiyeye giriş ve çıkış tarihleri arasında ardiyede, ardiyecinin mesuliyeti altında, kaldığı müddete ait bir ücret olduğu ve 129/1 maddede söz konusu edilen ambarlama hizmeti karşılığı alacağın ise, eşyayı ambara koyma; istif etme ve ambarda yer değiştirme gibi ambar hizmetleri karşılığı bir ücretten ibaret bulunduğu bu mefhumların tatbikat alanında ifade ettikleri anlam ve Gümrük Kanunun yazılış tarzından ve 106, 107 ve 129 uncu maddeleri hükümlerinin birlikte tetkik ve manalandırılmasından anlaşılmaktadır. Nitekim tatbikat alanında Devlet Demiryolları İşletmesince ambar ve ardiyelerinde tatbik edilmekte olan deniz yoluyla gelen eşya hakkında liman ve iskeleler tarifesi ve 517 ve 524 numaralı tarifelerde ambarlama yerlerindeki hammaliye, istif, montaj, demontaj, yer değiştirme gibi ambar hizmetlerinden ayrı ayrı ücretler alındığı gibi eşyanın ardiyede kaldığı gün ve ton başına ayrıca bir ücret, yani ardiye ücreti, almakta olduğu bu tarifelerin tetkikinden anlaşılmaktadır ki, bu suretle tatbikat alanında ardiye ücretinin ambar hizmetlerinden alınan ücretten ayrı telakki edildiği tebarüz etmekte ve Gümrük Kanununun 107 inci maddesinde de (gümrükçe işletilen antrepolara konacak eşyadan alınacak ardiye, hammallık ve açıcılık gibi hizmet karşılığı ücretlerin Gümrük ve Tekel Bakanlığınca tespit olunacağı yazılmak suretiyle ardiye ücretinin, hammallık ve açıcılık gibi ambar hizmetleri ücretlerinden ayrı sayılmış olduğu görülmektedir.

Keza Gümrük Kanununun hükümet tasarısında, kanunlaşan metnin 129 uncu maddesine tekabül eden 141 inci maddenin 2 numaralı bendinde açıkça (ardiye ücreti) tabiri yer almış iken geçici komisyonca bu ardiye ücreti ibaresi tasarıdan çıkarılarak yerine 129 uncu maddenin 1 numaralı bendine (hammallık, yükleme, ambarlama ve benzeri hizmet karşılığı alacaklar) ibaresi konulmuş ve ayrıca tasarıya, hükümet teklifinde mevcut olmayan (işletmelerle eşya sahipleri arasında ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümler uygulanır) esasını ihtiva eden 106 inci madde ilave edilmiş ve tasarı bu haliyle kanunlaşmıştır. Kanun koyucunun, 106. inci maddeyi sevketmek suretiyle ardiyecilik ücretini, umumi hükümlere tabi kıldığı ve bu suretle 129 uncu maddenin 1 numaralı bendinde sayılan alacaklardan saymadığı belirmektedir. Kanun koyucunun, 106 inci madde ile ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümlerin uygulanacağı esasını açıkça koyduktan sonra 129 uncu maddenin 1 numaralı bendiyle bu esasa aykırı olarak ardiye ücretini bu bentteki alacaklar arasına ithal etmeyeceği tabiidir. Esasen kanunun, ticari faaliyetlerde bulunan işletmeleri gümrüklü eşyanın konmasına mahsus antrepo ve sundurmalar tesis ve işletmesiyle vazifelendirirken, bu işletmelerce bir çok masraflar ihtiyarı suretiyle işletilecek bu antrepolara konan eşyanın ardiye ücretini, eşyanın satış bedeliyle tahdit ve ona bağlı tutacağı da düşünülemez.

b) Eşya sahibinin eşyayı terk hakkına gelince: Gümrük Kanununda eşyanın terk edilmesi halinde terkin sonucu 129 uncu maddenin son fıkrasında satış bedelinin alacaklara dağıtıldıktan sonra kalan miktarı, gümrüğe terk edilen veya terk hükmünde sayılan eşyaya ait ise irat kaydolunur denilmek suretiyle gösterilmiş olup Gümrük Kanununda eşya sahibinin mücerret terk ile bütün kanuni sorumluluklardan vareste kalacağı hakkında bir kayıt mevcut olmadığı gibi yukarıda a bendinde açıklanan esaslardan çıkan sonuç karşısında eşya terkinin, işletmenin eşya sahibinden ardiye ücretini umumi hükümlere göre istemesine engel olacağı da kabul edilemez.

c) Kararda mesnet olarak gösterilen gümrük rejimine gelince:

Gerçekten Gümrük Kanununun 56, 57 ve 92 inci maddeleri ve 6186 sayılı Kanunun 3 üncü ve 6301 sayılı Kanunun 7 inci maddeleri uyarınca Devlet Demiryolları İşletmesine gümrüklü eşyanın konulmasına mahsus ardiye ve sundurma gibi yerler açıp işletme vazifesi verilmiş ve bu işletme, Gümrük Kanununun 97 inci maddesi hükmünce antrepolara konan eşyanın miktarı üzerinden gümrük idaresine karşı mesul tutulmuş, 99 uncu maddesiyle bu antrepolar gümrük kontrolüne tabi kılınmış ve 100 üncü maddesiyle de antrepolarda, eşyanın en çok bekleme müddetleri belirtilerek buna uyulmaması halinde 126 ıncı madde hükmünün tatbik olunacağı kabul edilmiş bu suretle bu antrepo ve sundurmalar gümrük idaresi rejimine tabi kılınmış ise de bu hükümlerden gümrüklü eşyaya ait ardiye ücretlerinin malı takip edeceği hususunda bir kayıt bulunmadığı gibi Gümrük Kanununun 106 ıncı maddesiyle, işletmelerle eşya sahipleri arasında ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümlerin uygulanacağı esasının açıkça konulmuş olması muvacehesinde, gümrük rejimi icabı, gümrüklü eşyaya ait ardiye ücretinin malı takip edeceği sonucu çıkarılamaz.

Yukarıdan beri açıklanan esaslar karşısında ardiye ücreti, 129 uncu maddenin 1 numaralı bendinde açıkça yer almadığı gibi bu bentte gösterilen (hammallık, yükleme, ambarlama ve benzeri hizmetler karşılığı alacaklar) terimine de girmediğinden, eşyanın satış bedeliyle sınırlı ve ona bağlı olduğu kabul edilemez; 106 inci madde ile konulan, işletmelerle eşya sahipleri arasında ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümlerin uygulanacağı yolundaki esas Devlet Demiryolları İşletmesine, ardiyecilik münasebetinden doğan gümrüklü eşyaya ait ardiye ücretini umumi hükümler uyarınca eşya sahibinden istemek hakkını bahşeder. Gümrük Kanununun 107 inci maddesinde sadece gümrükçe işletilecek antrepolara konan eşyadan alınacak ardiye, hammallık ve açıcılık gibi hizmetler karşılığı ücretlerin Gümrük ve Tekel Bakanlığınca tespit edileceği açıklanmış olup Devlet Demiryolları İşletmesi tarafından işletilecek antrepolarda alınacak ücretler hakkında bir hüküm sevkedilmemiş olduğundan bu hususta, Devlet Demiryolları İşletmesinin 6186 sayılı Kuruluş Kanununun 12 inci maddesi uyarınca yapılacak ücret tarifelerine göre ardiye ücreti isteyebileceğinin kabulü gerekir.

Sonuç: Gümrük Kanununun 106 ncı maddesiyle, işletmelerle eşya sahipleri arasında ardiyecilik münasebetlerinde umumi hükümlerin uygulanacağı esası kabul edilmiş ve ardiye ücreti alacağı, Gümrük Kanunu'nun 129 uncu maddesinin 1 numaralı bendinde açıkça yer almadığı gibi bu bentte gösterilen (alacaklardan da sayılmamış olduğu cihetle Devlet Demiryolları İşletmesinin, gümrüklü eşyanın muhafazasına mahsus yerlerinde bekletilen gümrüklü eşyaya ait ardiye ücretini umumi hükümler uyarınca ve kendi tarifeleri gereğince eşya sahibinden isteyebileceğine; bu ücretin eşyayı takip etmeyeceğine ve, eşyanın satış bedeli ile tahdit olunamayacağına ve bu itibarla Ticaret Dairesinin 15/11/1955 tarihli ilk içtihadının kanuna uygun bulunduğuna ilk görüşme ve oylamada üçte iki oy çoğunluğu elde edilemediğinden 05.06.1967 günü yapılan İkinci görüşme ve oylamada hazır bulunanların oyçokluğuyla karar verildi.

AYKIRI GÖRÜŞLER

Ö. Göncü, C. Poyrazoğlu, Ş. Altan, O. Tokcan, R. Kabanlı, İ. Gaffaroğlu, H. Edgü, M. Zafir, N. O. Akçakayalıoğlu, H. S. Ünür, S. Kurtuluş, H. Karamüstantikloğlu, K. Terzioğlu, İ. K. Malatyalıoğlu, A. N. Ozanalp, M. Akan, E. Şener, A. S. Çebi, N. Kejanlıoğlu O. F. Palabayık:

İkinci karar doğrudur. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy