Yargıtay Büyük Genel Kurul 1966/18 Esas 1968/2 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1966/18
Karar No: 1968/2
Karar Tarihi: 07.02.1968

(818 S. K. m. 210, 270) (743 S. K. m. 197, 727, 729, 745)

Dava: Üzerinde intifa hakkı bulunan tasarruf mevduatına isabet eden banka ikramiyesinin kuru mülkiyet sahibine mi, yoksa intifa hakkı sahibine mi ait olacağı yolunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin iki ilamı arasında içtihat aykırılığı bulunduğu bildirilmiş, kararlar ve İkinci Hukuk Dairesi başkanının yazılı mütalaası kurulumuza tevdi edilmiş olmakla İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda durum görüşüldü:

Karar: Gerçekten Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 30.3.1962 gün ve 1768/1974 sayılı ilamı ile, (Miras sebebiyle intifa hakkına sahip kimsenin bankadaki kuru mülkiyete isabet eden ikramiyesinin kuru mülkiyet sahibine ve intifaının da intifa hakkı sahibine ait olacağı yolundaki) İstanbul Asliye Onuncu Hukuk Mahkemesi ilamı onandığı halde aynı kurulun 23.3.1964 gün ve 1501/1472 sayılı ilamiyla aynı konudaki diğer bir davada "banka ikramiyesinin tamamen intifa hakkı sahibine ait olacağı yolunda" Akhisar Asliye İkinci Hukuk Mahkemesinden verilen hüküm - ikramiyenin bankadaki kuru mülkiyetin neması olduğu mütalaasıyla onanmıştır.

İşbu iki ilam arasında içtihat uyuşmazlığı bulunduğu oybirliği ile kararlaştırıldıktan sonra işin esası konuşuldu, sonunda: her iki davada terekede intifa hakkı bulunan mirasçının hakkının ilişkin bulunduğu kısım bankaya çıplak sermaye sahibi hesabına yatırılmış, faizleri intifa hakkı sahibi tarafından alınagelmektedir. Bu tasarruf hesabına banka ikramiyesi isabet etmiştir. İntifa hakkı sahibiyle çıplak sermaye sahibi arasında ikramiye üzerinde ihtilaf çıkmıştır.

İntifa hakkı, bir şahsa başkasına ait bir malın veya sermayenin faydalanmasını sağlayan bir irtifak hakkıdır. Bu hak, şahsın hayatı ile bağlı olduğundan başkasına temlik edilemez. Aynı zamanda feri bir zilyetlik niteliğindedir. Asıl zilyedi kuru mülkiyet sahibidir.

Faiz, bir sermayenin belli zamanlarda getirdiği nemadan ve muntazam gelirden ibarettir.

İkramiye ise, miktar ve niteliği belli olmayan ve tamamen tesadüfe bağlı bankanın mevduatı teşvik için mevduat sahiplerine karşı kuraya iştirak ettirileceği yolundaki bir vaadin konusundan ibarettir ki ancak kurada isabet eden hesaba ödenir.

Miras hukukunda servet üzerinde intifa hakkı, servetin safi mahsulüne yani senelik gelirlerinden masraf ve mükellefiyetler çıktıktan sonra geri kalanı almak yetkisini verir. İntifada, faizler, temettü hisseleri veya muayyen zamanlarda eda edilen diğer ödemeler söz konusu ise, malik ile intifa hakkı sahibi arasında faydalanma süreleri bakımından tam bir ayrıntı yapmalarını gerektirir. İntifa yalnız hukuki semerelere sahip olma hakkını verir.

İkramiye, intifa hakkı sahibi ile banka arasında mevcut zımni bir sözleşmeden doğan fayda (gelir) sayılamaz. İncelenen ilamlara konu olan olayların niteliklerine göre, kuru mülkiyet bankaya ne mülk sahibi ve ne de intifa sahibi taraflarından konulmuştur. Mahkemenin yazdığı bir tezkere ile bankaya yatırılmış ve faizlerinin ölünceye kadar intifa hakkı sahibine ödenmesi bildirilmiştir. Bu takdirde intifa hakkı sahibinin banka ile ne açık ve nede zımni bir mukavelesi bulunmamaktadır. Olayda intifa hakkı sahibinin Medeni Kanunun 742. maddesi dairesinde alacağın kendisine temlikini yaptırdığı bankada kendi adına açılan hesaba yatırdığı ve nemalandırılmasını istediği, bankaya karşı alacaklı sıfatını kazandığı söz konusu yapılmadığı için bunun çözüm şekli genel kurulda tartışılmamıştır.

Genel kurul görüşmesi sırasında ikramiyenin, Medeni Kanunun 729. maddesinde yazılı faiz gibi kuru mülkiyetin ve sermayenin geliri olduğu ve bundan başka bir anlam taşımadığı, bu itibarla ikramiyenin tamamen intifa hakkı sahibine ait olması gerektiği ve olayın tahvilata çıkan ikramiye veya sermaye artışı sebebiyle ortaklara bedelsiz dağıtılan esham yönünden mütalaasının doğru olamayacağı ileri sürülmüştür.

Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu (Semereyi) genel olarak (tabii semereler) anlamına kullanmış (hukuki semerelere açıkça yer verilmemiştir. Bununla beraber Medeni Kanunun (729). maddesinde yazılı "faiz ile taksite bağlı diğer varidat" ibaresinden hukuki semerelerin kastedildiği anlamı çıkmaktadır. İsviçre Medeni Kanununda (semere) terimi ile tabii ve hukuki semereler birlikte kullanılmıştır. Bu semerelerle birlikte sağlanabilecek diğer faydalar kasdettiği zaman kanun (intifa) ve (faydalanma) terimlerini kullanmıştır.

(Medeni Kanun 197/1, 727, 742).

Kanununumuzun 745/1. maddesinde (gelir), Borçlar Kanunu 210/2, 270/2. maddelerinde yazılı (hasılat) terimleri (semere) dışındaki faydaları kapsamadığı kanısını vermektedir. Bu maddelerdeki "gelir ve hasılat" aynı anlamda "semere" karşılığı kullanılmıştır. Bu itibarla, 745/1 deki "gelir" terimine hukuki semere dışında sağlanacak faydaların da gireceği sonucunu çıkarmak mümkün değildir.

Hukuki semere, mevcut hukuki münasebetin belirli zamanlarda sağladığı bir gelirdir. Burada belirli zaman şartı esastır. 729. madde "taksite bağlı diğer varidat" deyimiyle bunu açıkça belirtmiş oluyor. Bu madde İsviçre metninden farklı alınmıştır. İsviçre Medeni Kanunu "belli devrelerde husule gelen diğer varidat.." demektedir. Metinler arasındaki farkın sebebi açıklanmamıştır. İsviçre metnine göre; belirli devrelerde meydana gelecek ibaresinde "daimi" bir gelirin kastedildiği anlamını çıkarmak daha kolaydır.

Banka ikramiyeleri faiz gibi "belirli" zamanlarda ve mutlaka beklenen bir fayda değildir. Taksite bağlı bir gelir mütalaası da mümkün olamaz. Banka, sadece tasarruf hesaplarını ikramiye keşidelerine katmak zorunluluğundadır. Fakat ikramiyenin çıkması tamamen bir tesadüfe bağlıdır. Bu takdirde gelir vasfını taşımaktan yoksundur. Hukuki semere olarak intifa kapsamına gireceği bu sebeplerle kabul olunmamıştır.

İntifa hakkı, mütemmim cüzülerden dahi faydalanma hakkını sağlar. İkramiye kuru mülkiyetin bir cüzü sayılabileceğinden intifa sahibinin bu cüzün gelirinden faydalanması en doğru ve adil bir çözüm olur.

Banka ile intifa sahibi arasında yapılmış bir anlaşmanın bulunmaması ve ikramiyenin hukuki semereden sayılamaması itibariyle kuru mülkiyetin bir geliri olarak kabulü ve intifa sahibinin ancak bunun gelirinden faydalanması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Sonuç: Üzerinde intifa hakkı bulunan tasarruf hesabına isabet eden banka ikramiyesinin kuru mülkiyet ve sermaye sahibine ve intifaının da intifa hakkı sahibine ait olması gerektiğine, 7.2.1968 günlü ilk görüşmede mevcudun üçte ikisini aşan oyçokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy