Yargıtay Büyük Genel Kurul 1966/4 Esas 1966/3 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1966/4
Karar No: 1966/3
Karar Tarihi: 04.05.1966

(1412 S. K. m. 305, 406, 407, 408)

Dava: Gıyabi hükmün tebliği giderinin muhakeme giderine katılıp katılamayacağı hakkında Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesinin 3.4.1965 gün ve 2018/2772 sayılı kararı ile Dördüncü Ceza Dairesinin 15.12.1965 gün ve 7944/8211 sayılı kararı arasında içtihat aykırılğı söz konusu olması dolayısiyla Birinci Başkanlığın 9.3.1966 gün ve 1116 sayılı yazısı ili (İçtihadı Birleştirme Ceza Bölümü Genel Kurulunca) işin bir karara bağlanması istenmiş, bu husustaki ilam örnekleri tevdi edilmiş bulunduğundan, ilamlar ve ilişikleri okundu, bahse konu ilamlar arasında içtihat aykırılığı olduğuna oybirliği ile karar verildikten sonra işin esası görüşüldü:

Karar: Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 406 ncı maddesinde (hükümler ve kararnamelerle tahkikatın düşmesine dair olan kararlar muhakeme masraflarının dahi kime tahmil olunacağına tayin eder. Masrafların miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi lazım gelen paranın miktarını hakim veya reis tayin eder...), 407 nci maddesinde (mahkumiyet halinde hukuku amme davasının hazırlanması masrafları da dahil olmak üzere bütün masraflar mahkuma tahmil olunur...) diye yazılı bulunmuş, karşılıklı hakaret davası, şahsi davadan vazgeçme, şahsi dava üzerine beraat gibi hallerde muhakeme giderinin ne suretle ve kime yükleneceği bahsi geçen kanunun 410, 412, 413 ve diğer maddelerinde gösterilmiştir. Şu halde icabında giyabı hükmün tebliğe yalnız mahkumiyet halinde sanık için değil şahsi davacı ve hatta 414 üncü madde dolayisiyle müdahil için de bahse konudur. Diğer yönden Türk Ceza Kanununun 39 ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 408/2 nci maddeleri gereğince müşterek fail olmak üzere mahkum olanlar muhakeme masraflarından birbirine müteselsilen kefil olarak sorumlu oldukları gibi sanık hakkında ceza kararnamesi ile karar verilmiş Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 305 inci maddesinde yazılı olduğu üzere mahkumiyet kesin hükme ilişkin de olabilir.

Şu suretle giyabi hükmün tebliğe giderinin yükletilmesi gerek sanık, şahsi davacı, müdahil olmak bakımından, gerek hükmün beraat, mahkumiyet veya düşme gibi şekillerde sonuçlanması bakımından muhtelif safhalar arz eder. Bu durumda ilgili olarak kanun yollarından birine müracaat eden taraf, bu müracaatı geri almasından veya reddolunmasından ileri gelen giderleri ödemek zorunluluğunda bulunduğu ve kanun yoluna müracaat edenin talebi kısmen kabul olunmuş ise mahkeme münasip gördüğü veçchile giderleri taksim edeceği, 415 inci madde iktizasındandır. Şüphesiz kanun yoluna müracaat gıyabi hükümlerde bu hükmün tebliği ile mümkündür. Hükmün tebliğe dolayısiyla ve bundan sonra yapılacak işlemlerden doğan giderlerin yükletilmesi müracaat sonucunda verilecek kararlarda bahse konu olacaktır. Şu izahattan anlaşılacığı üzere hükümde ancak peşinen ödenen masrafların, diğer bir deyimle (tahakkuk etmiş) bulunan masrafların (posta masarafları dahil) hükmün sonucuna ve mezuuna göre tayin ve iras edilmesi gerekir. 406 ncı madde mevzuunda bu husus, (... hasılı Hazineden peşinen ve mahkumlardan tahsiline karar verilen mebaliği tazammun eder) ve keza 408 inci madde dolayısiyla (bu maddenin zikrettiği masraflar bilfiil icra olunmuş olan masraflardır) diye ifade edilmiştir. (Ceza Muhkemeleri Usulü, Üçüncü kitap, 1953, Prof. Baha Kantar.) (Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu - Baha Arıkan - 1951) Şurasını belirtmek icap eder ki hükmün tesis ve tefhimden sonra giyabi hükmün tebliğinden ileri gelen ve Hazineden peşinen ödenmiş bulunan tebliğ giderinin ayrı bir kararla tahsili mümkün olduğu gibi gıyabi hükmün bozulması halinde yapılan tebliğ giderinin tahakkuk etmiş olması itibariyle bozma üzerine yeniden verilecek hükümde bu giderin, hatta dosyanın Yargıtaya yeniden verilecek hükümde bu giderin, hatta dosyanın Yargıtaya gidip gelme giderinin yeni hükümde muhakeme giderine katılması ve hükmün mevzuuna ve sonucuna göre gereken tarafa yükletilmesi lazımdır. Burada bahse konu olan muhakemenin hisafhalarına göre bazan miktarı dahi belli olamıyacak veya bir tebliğ yapılmadığı halde sonradan yapılacak tebliğ dolayısiyla kaydedilen giderin hükmün tesisi sırasında tahakkuk etmiş bulunan muhakeme giderlerine katılıp katılamayacağıdır. Gerçekten gıyabi hükün tebliği muhtelif safhalar arz edebilir. Kanuni ve usulü bir mani olmadığına göre sanık mahkeme kalemine başvurarak gıyabi hükün kalemden kendisine tebliğini sağlayabilir veya bir suretini isteyerek posta ile tebliğ edilmeden usulü dairesinde gıyabi hüküm, şartlarına uygun surette temyiz edilmiş olabilir. Keza gıyabi hükümden sonra adresini değiştirmiş, bir ecnebi memlekete gitmiş veya ikametgahı tespit edilemediğinden tebligatını ilan yoluyla yapılması lüzumu hasıl olabilir. Görülüyor ki, bazı halde sanık fazladan tebliğ gideri ödemek zorunluluğunda kalacak, bazan da hüküm ve kararda yazılı tebliğ giderini, gerçek ödenen tebliğ gideri karşılayamayacaktır. Bu durum mesela muhakeme giderlerinin yükletilmesi gereken bir davada şahsi davacıyı kapsayabilir. Diğer yönden muhakeme giderlerine taalluk eden hüküm ve kararlara karşı itiraz ve temyiz yoluna başvurmak mümkündür. (Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Şerhi, - Rifat Taşkın - 1939) Esasen hükümdeki muhakeme giderlerinin de temyizinin kabil olduğu kökleşmiş temyiz içtihadı cümlesinden olduğu gibi bu cihet 25.5.1935 gün ve 7 sayılı içtihadı birleştirme kararı mealinden de anlaşılmaktadır. Ayrıca tahakkuk etmiş bulunan muhakeme giderlerinin hüküm ve kararda tayin, tespit ve iraesenin icap eylediği ve iletilmesi takdirinde kazanılmış hak teşkil edeceği hususu da ihtilaflı bulunmamaktadır. Nitekim muhakeme giderlerinden madut bulunan avukatlık ücretinin sonradan ayrı bir dava konusu olamayacağına dair olan 29.5.1957 gün ve 4/16 sayılı içtihadı birleştirme kararı da bir yönden mezkur mütalaayı teyit eylemektedir. Yukarıdan beri izah kılındığı üzere gıyabı hükmün tebliği giderinin hüküm sırasında muhakeme giderine katılması ve sanığa yükletilmesi takdirinde sanık lehine veya aleyhine bir sonuç verecektir ki her iki hal dahi hukuk kuralına uygun düşmiyecektir. Diğer bir husus da aynı suçtan müşterek fail olmak üzere mahkum olanlara muhakeme giderlerinin birbirine müteselsilen kefil olmak üzere yükletilmesi kanuni zorunluluğunun nazara alınması gerekir. Henüz ödenmiş ve tahakkuk etmemiş bir giderin müteselsil tahsile tabi tutulması muhakeme giderlerine ait Ceza Muhakemeleri Usulü hükümlerine uymamamktadır. Bu sebepler ve haller, izah kılınan usul mahzurlar, gıyabi hükmün tebliğ giderinin, hüküm tarihinde tahakkuk etmiş bulunan diğer muhakeme giderlerine önceden katılamayacağını ve diğer bir deyimle hükmün tefhimine kadar yapılan muhakeme giderlerinin hükümle birlikte belirtilmesi ve hükümden sonra yapılacak giderlerin ayrı nazara alınması icap ettiğini göstermektedir.

Sonuç: Yukarıda yazılı hal ve sebeplerle ve bu sebeplere göre, 1 - Hükümden önce yapılmış olan muhakeme giderlerinin hüküm fıkrasında gösterilmesi lazım geldiğine, bu giderlerin hükmün temyizinde nazara alınabileceğine ve hükmün kesinleşmesi halinde sonradan ikmali bahse konu olamayacağına 2 - Gıyabi hükümlerin tebliğ giderleri gibi hükümden sonraya ilişkin giderlerin bu giderler yapıldıktan sonra hakim veya mahkeme başkanı tarafından Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun muhakeme giderlerine ilişkin hükümleri çevresinde itirazı kabil olmak üzere karar altına alınması gerektiğine 2.5.1966 gününde ilk toplantıda oybirliği ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy