Yargıtay Büyük Genel Kurul 1983/4 Esas 1983/5 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1983/4
Karar No: 1983/5
Karar Tarihi: 08.11.1983

(1086 S. K. m. 432/4)

Dava: Adapazarı Hukuk Hakimliği'nin 31.1.1983 günlü yazısı ile HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432. maddesi hükmünün Sulh Hukuk Mahkemelerinden verilen kararların temyizi halinde de uygulanıp uygulanmayacağı konusunda Yargıtay 3. ve 6. Hukuk Daireleri kararları arasında aykırılık bulunduğu ileri sürülmesi ve ayrıca Hukuk Genel kurulu ile 14. Hukuk Dairesi kararları arasında da aykırılık bulunduğunun Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nun 24.6.1983 gün ve 63 sayılı kararıyla benimsenerek söz konusu aykırılığın içtihadı birleştirme yoluyla giderilmesi istenilmekle; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda Raportör üyenin açıklamaları dinlendikten ve kararlar arasında aykırılğın varlığı saptandıktan sonra işin esası görüşülmüştür.

I - İçtihat Aykırılığının Giderilmesi İsteminde Dayanılan Kararlarda Beliren Görüşlerin Özeti

1) Hukuk Genel Kurulu'nun 23.2.1983 gün, 3-114/154 sayılı; 15.9.1982 gün, 6-785/774 sayılı; 16.6.1982 gün, 2-684/394 sayılı ve 3. Hukuk Dairesi'nin 6.11.1982 gün, 4577/4670 sayılı kararlarında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmünün Sulh Hukuk Mahkemelerinden verilen hükümlerin temyizinde uygulanacağı görüşü benimsenmiş ve anılan madde uyarınca işlem yapılması için dosyanın mahalline geri çevrilmesi hükme bağlanmıştır.

2) 14. Hukuk Dairesi'nin 4.10.1982 gün, 3274/5357 sayılı ve 3.2.1983 gün ve 6512/910 saılı kararlarında ise, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmü gözönünde tutulmadan yasal temyiz süresinin geçirilmiş bulunmasından dolayı doğrudan temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

3) Altıncı Hukuk Dairesi'nin 28.10.1982 gün, 9259/9512 sayılı; 28.12.1982 gün, 12793/12863 sayılı ve nihayet 13.9.1982 gün, 7497/7764 sayılı kararlarında da, HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmünün sulh hukuk mahkemelerinden verilen kararların temyizinde uygulanmayacağı görüşü benimsenmiş ve doğrudan temyiz dilekçesinin reddi hükme bağlanmıştır.

Şu duruma göre, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Özel Daire kararları arasında uyuşmazlık bulunmaktadır ve Yargıtay Kanununun 16 ve 45. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın (içtihat aykırılığının) giderilmesi gerekmektedir.

II - İçtihadı Birleştirme Konusu

Asliye Mahkemelerinden verilen hükümlerin temyizine ilişkin bulunduğu hususu gerek doktrinde ve gerekse uygulamada tartışmasız olan HUMK.nun 432. maddesinin 2494 sayılı Kanunla değişik 4. fıkrası aynen:

"Temyiz, kanuni süre geçtikten sonra yapılır veya temyizi kabil olmayan bir karar ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz isteminin reddine karar verir ve Yargıtay'a gönderme için yatırılan parayı kullanarak red kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder" denilmektedir.

Sözü geçen kanunun Sulh Mahkemelerinden verilen kararların temyizine ilişkin 2494 sayılı Kanunla değişik 437. maddesinde ise aynen:

"Sulh Mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresi sekiz gündür. Bu süre ilamın usulen taraflardan herbirisine tebliği ile işlemeye başlar.

433. madde, Sulh Mahkemesi kararlarının temyizi halinde de uygulanır" denilmektedir.

İşte, Sulh Hukuk mahkemelerinden verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyeti bulunmaması halinde mahkemece ne gibi bir işlem yapılacağı, başka bir anlatım ile Asliye Hukuk Mahkemeleri için yapılacak işlemin mahiyetini açıklayan HUMK.nun 432/4. maddesi hükmünün Sulh Hukuk Mahkemeleri tarafından da uygulanıp uygulanmayacağı İçtihadı Birleştirmenin konusunu oluşturmaktadır.

III - İçtihadı Birleştirmenin Gerekçesi

Görülmektedir ki, içtihadı birleştirmenen yukarıda özetlenen konusu yönünden uyuşmazlığın çözümü hükümlerin temyizinde kanun koyucunun Asliye ve Sulh Mahkemeleri yönünden ayrımı benimseyip benimsemediği ve dolayısıyla farklı hüküm tesis edip etmediği hususlarının açıklıkla belirlenmesine bağlı bulunmaktadır.

Şöyle ki:

A) Hemen açıklamak gerekir ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun hükümlerine karşı müracaat yollarını düzenleyen üçüncü babının "temyiz" başlığını taşıyan birinci faslı Asliye yada Sulh, bütün mahkemeler için uygulanacak hükümleri içeren ve ayrımı öngörmeyen bir bütünlük göstermektedir. Bu bütünlük aynı zamanda kanunun Asliye Hukuk Mahkemesine dayalı sisteminin kanun tekniği içerisinde ifadesinin de doğan bir sonucudur. Kanun koyucunun her iki mahkeme arasında uyum sağlamak istememesinin ve özellikle Asliye Mahkemesi için öngördüğü bir hususta Sulh Mahkemesi için ayırım düşünmesinin ciddi ve inandırıcı bir nedeni mevcut değildir. Her ne kadar bir kısım Üyeler 432. madde hükmünün bir istisna olduğu ileri sürerek bu hükmün Sulh Mahkemeleri için uygulanmaması gerektiğini savunmuş iseler de; bu düşünce yukarıda özetlenmesine çalışılan temel ilkenin ışığında çoğunluk tarafından uygun görülmemiş ve benimsenmemiştir.

B) Kaldı ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bütün mahkemeler için tek ve bir bütün oluştuduğu, ana mahkeme asliye hukuk ve ana muhakeme biçimi yazılı usulden ayrılan mahkemelerin ve onların özel yargılama usullerinin ancak birer istisna oluşturabileceği ve istisnaya ilişkin olarak kanunda açıkça yazılı olmayan hususlarda genel hükümlerin uygulanacağı doktrin ve uygulamada tartışmasız bulunan genel ilkenin gereğidir. Nitekim, kanunda açıkça öngörülmüş özel hükümler dışında, basit yargılama usulüne tabi dava ve işleri gören Sulh Mahkemelerinde de adi yazılı usul kurallarının uygulanacağı HUMK.nun 511. maddesinde açıkça öngörülmüş ve bu madde de 2494 sayılı Kanunla herhangi bir değişiklik yapılmamıştır. Öte yandan içtihadı birleştirmenin konusunu doğrudan ilgilendirmemekle birlikte HUMK.nun 473, Tapulama Kanununun 66 ve İİK.nun 364/2, 365. maddeleri hükümlerinin hukuk usulünün genel sistem ve yapısına uygunluk göstererek temel ilkeyi doğrulamaları da gözden uzak tutmamak gerekmektedir.

C) Yapılan görüşmeler sırasında bir kısım Üyelerce ileri sürülen görüşte, kanunun Sulh Mahkemelerinden verilen kararın temyizini düzenleyen 437. maddesinde 433. maddeye açık bir atfın yapıldığı, kanun koyucunun 432. maddenin Sulh Mahkemeleri yönünden uygulanmasını amaçlaması halinde de bu maddeye açık bir atfın yapılması gerektiği hususudur. Bu düşünce, 433. maddeye açık atıf yapılmamasının tadadi ve sınırlı bir yöntemin mutlak kabulü içinyeterli bulunmadığı gerekçesiyle Çoğunluk tarafından benimsenmemiştir. Bilindiği gibi HUMK.nun 494 sayılı Kanunla 433. maddesinde yapılan değişiklik ile "diğer bir yenilik olarak da katılma yoluyla temyiz, başka bir deyimle, karşı tarafa bağlı temyiz diyebileceğimiz bir müessese, karar düzeltilmesiyle ilgili 442. maddeye paralel olarak getirilmiş bulunmaktadır" (2494 sayılı Kanunun Hükümet tasarısı gerekçesi). İşte bu nedenledir ki, kanun koyucu tereddüt yaratılmaması ve ilk defa benimsenen yeni bir kanunun uygulanması için böyle bir açık atfı tercih etmiştir. Acaba, böyle bir açık atıf yapılmasa 433. madde hükmü Sulh Hukuk Mahkemelerince verilen kararların temyizinde uygulanmayacak mıydı? Nitekim, kanunun üçüncü babının temyizine ilişkin birinci faslındaki kendilerine atıf yapılmayan 427, 428, 429, 434, 435, 436 ve diğer çok madde Sulh Mahkemesi kararlarına vaki temyiz istemlerinde 2494 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce ve sonra kesin bir biçimde uygulanmakta değil midir?

D) 2494 sayılı Kanunla, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yapılan değişikliğin amacının davalara sürat kazandırılmasının yanı sıra Yargıtay Genel Kurul ve Dairelerinin iş yükünün azaltılmasını da kapsadığı gözden uzak tutulmamalıdır. Böyle bir amacın gerçekleştirilmesinde Yargıtay yönünden, Asliye Hukuk Mahkemelerince verilen kararların temyiz incelemesiyle görevli bazı dairelerin iş yükünün hafifletilmesi, buna karşılık Sulh Hukuk Mahkemelerince verilen kararların temyizi halinde görevli diğer dairelerin bu durumdan yararlanmamaları düşünülebilir mi?

E) Nihayet ayrımı öngören düşünce, bir yerde Sulh ve Asliye Hakimleri arasında kararların süresinde temyiz edilip edilmediği ya da kararın esasen temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığı hususlarında inceleme yetkisi yönünden farklılık ilkesini ortaya çıkarır. Çok büyük miktarları içeren bazı tahliye ya da ortaklığın giderilmesi davalarını hükme bağlayan Sulh Hakimlerine şekli açıdan böyle bir inceleme olanağı vermemek ve bazen çok daha basit bir davayı çözüme uluştıran Asliye Hakimine böyle bir hak tanımak kanunun yapısı ve genel sistematiği içerisinde açk bir çelişki sayılmayacak mıdır?

F) Öte yandan, bir kısım Üyelerce bir an için Çoğunluk görüşü kabul edilse dahi dava ekonomisi ilkesi ve başkaca nedenlerle HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmünün yerel mahkemece uygulanmadan dosyanın Yargıtay'a gönderilmesi durumunda dosya mahalline geri çevrilmeden gerekli incelemenin Yargıtay'ca gönderilmesi durumunda dosya mahalline geri çevrilmeden gerekli incelemenin Yargıtay'ca da yapılabileceği ileri sürülmüş ise de, bu husus halen Büyük Genel Kurulun gündeminde bulunen Esas: 1983/9 sayılı İçtihadı Birleştirmenin konusunu oluşturduğundan görüşülmesine ve tartışılmasına geek görülmemiştir.

O halde, bütün bu açıklamalar karşısında Sulh Hukuk Mahkemelerince verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde mahkemece HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmünün uygulanacağının kabulü gerekmektedir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Sulh Hukuk Mahkemelerinden verilen kararların yasal süre geçtikten sonra temyiz edilmesi veya temyiz kabiliyetinin bulunmaması halinde, mahkemece HUMK.nun 2494 sayılı Kanunla değişik 432/4. maddesi hükmünü uygulanması gerektiğine, 7.11.1983 günlü ikinci toplantıda üçte ikiyi aşan Çoğunlukla karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy