Yargıtay Büyük Genel Kurul 1984/5 Esas 1985/1 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1984/5
Karar No: 1985/1
Karar Tarihi: 25.01.1985

(1086 S. K. m. 434)

Dava: Harca tabi olmasına karşın, mahkeme kalemince harç alınmadan temyiz defterine kaydedilen temyiz dilekçesi hakkında, temyiz süresi geçtikten sonra yapılacak işlem konusunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve 3. Hukuk dairesi ile 2. ve 4. Hukuk Daireleri'nin kararları arasında görülenayrılığı bulunduğu ileri sürülerek, içtihatların birleştirilmesi isteği, Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu'nca haklı bulunmuş ve konunun İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda görüşülmesine 27.12.1984 gün ve 117 sayı ile karar verilmiştir.

Gerçekten, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 12.5.1982 gün ve 1981/9-1180 esas, 1982/494 karar sayılı ilamında, yargı harcından bağışık olmayan DSİ. Genel Müdürlüğü'nden temyiz harcı alınmak üzere ve 3. Hukuk Dairesi'nin 9.2.1984 gün, 395 esas, 553 karar sayılı kararında da, hiç harç alınmadan temyiz defterine kaydedilen harca tabi temyiz isteklerine ilişkin dilekçe konusunda, tıpkı eksik harç alınma durumunda olduğu gibi, HUMY.nın 2494 sayılı Yasayla değişik 434/3. madde ve fıkrası uyarınca işlem yapılması gerektiği belirtilerek dosyanın geri çevrilmesine karar verildiği görülmektedir.

Buna karşılık, 2. Hukuk Dairesi'nin 16.9.1982 gün ve 6101 esas, 6872 karar sayılı ve 4. Hukuk Dairesi'nin 2.2.1984 gün ve 164 esas, 866 karar sayılı kararlarında, temyiz süresi içinde harç yatırılmadığı takdirde dava dosyasının dilekçenin reddi kararını vermeye yekili yerel mahkemeye gönderilmesi, görüşünün benimsendiği ve 4. Hukuk Dairesi'nce yerel mahkemece verilen temyiz dilekçesinin reddi kararının onandığı anlaşılmaktadır.

Görüşmeler sırasında, 4. Hukuk Dairesi'nin dosyadaki kararının onama niteliğinde, öbür kararların ise dosyanın yerel mahkemeye geri gönderilmesine ilişkin olduğu ve bu yüzden içtihatlar arasında aykırılık bulunmadığı görüşü, Büyük Genel Kurul'ca geri çevirme kararlarının da, Yargıtay'ın görüşünü yansıtan kararlardan oldukları ve kararlar arasında içtihat aykırılığının var olduğu gerekçesiyle üçte ikiyi aşan çoğunlukla benimsenmemiş, işin esasıyla ilgili görüşmelere geçilmiştir.

Görüşmeler sırasında kimi üyeler, (...HUMY.nın 434/3. madde ve fıkrasında harcın eksik yatırılması durumunda yapılacak işlem belirtilmekle birlikte, hiç yatırılmaması durumunda yasanın sustuğunu, temyiz edenin iradesine karşın, yasanın yanlış yorumu sonucu harcın alınmamış ve fakat dosyanın Yargıtay'a gönderilmiş olabileceğini, kusurun hakim ya da mahkeme kaleminin yanlış uygulamasından doğabileceğini, böyle bir durumda temyiz edenin bir kusuru olmadığını, tersi tutumun adalete aykırı düşeceğini, o yüzden yasadaki boşluğun yasanın anılan madde ve fıkrasıyla ve benzetme yoluyla doldurulması gerektiğini...) ileri sürerek Hukuk Genel Kurulu ve 3. Hukuk Dairesi'nin görüşünü paylaşmışlardır. 2. ve 4. Hukuk Daireleri'nin görüşlerini benimseyen Üyeler ise, (... uyuşmazlıkları sür'atle çözmek amacıyla HUMY.nun 434. maddesinin temyiz harcının yatırıldığı tarihte yasa yoluna başvurulmuş sayılmasını öngördüğünü, HUMY.ndaki hükmün; 492 sayılı Harçlar Yasasının, harcın yatırılmaması ya da eksik yatırılması durumunda isteğin reddedilemeyip yalnızca sonraki işlemlerin yapılmayacağını öngören 27. ve 127. maddelerine oranla özel nitelikte olduğunu, özel hükmün genel hükümden önce geldiğini, o yüzden harcın verilmemesi durumunda temyiz süresinin kesilmediğini, harç alınınca temyiz incelemesinin yapılacağını, temyiz harcının eksik alınmasına ilişkin bulunan HUMY.nın 434/3. madde ve fıkrasının aynı maddenin 2. fıkrasını dışlayacak biçimde yorumlanamayacağını, bunun yorum kurallarıyla sürati amaçlayan yasa koyucunun amacına ve ayrıca 6.2.1984 gün ve 7/3 sayılı olup davanın, dilekçesinin kaydı tarihinde değil, harcın ödendiği tarihte açıldığını benimseyen İçtihatları Birleştirme Kararına ters düştüğünü...) belirtmişlerdir.

HUMY.nın 2494 sayılı Yasayla değişik 434. maddesinin 2. ve 3. fıkraları birlikte incelendiğinde,harca tabi davalarda süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmesinin ve deftere kaydedilmesinin yanısıra, harcın da yatırılmasını zorunlu olduğu görülmektedir. Maddenin 3. fıkrasında eksik harç yatırıldığında yapılacak işlem belirtildiği halde, temyiz dilekçesi kaydedilmesine karşın, hiç bir harç yatırılmaması durumu çözüme bağlanmadığıiçin Hukuk Genel Kurulu ve Daireler arasında yukarıda özetlenen görüş ayrılığı çıkmış, yasadaki bu boşluk, Hukuk Genel Kurulu ve 3. Hukuk Dairesi'nce yargılama hukuklarında öncelikle geçerli bulunduğunda birleşilen benzetme (teşbih: analogie, kıyas) yoluyla çözülerek, bu konuda anılan maddenin 3. fıkrasının uygulanacağı düşüncesi geliştirilmiştir. Bu, hukuk düzenini boşluk kabul etmeyeceği ilkesinin doğal sonucudur.

Yargıtay 2. ve 4. Hukuk Daireleri'nin yasada boşluk bulunmadığı görüşü ise, yaşanan gerçeklere uymamaktadır. Nitekim, uygulamada, harca tabi olmasına karşın, hiç harç alınmadan temyiz dilekçesinin temyiz defterine kaydedildiği ve dosyanın aşağıdaki nedenlerle Yargıtay'a gönderildiği görülmektedir.

Birincisi, yasanın yanlış yorumundan kaynaklanmakta; örneğin, Sosyal Sigortalar Kurumu ve DSİ. Genel Müdürlüğü'yle ilgili davalarda yargı harcının alınıp alınmayacağı konusunda harç almakla yükümlü mahkemece duraksamalara gösterilmiş ve çoklukla olumsuz bir yorumla uygulamada bir süre, temyiz edenin harcı yatırmak isteğine karşın harç alınmamıştır.

İkinci neden de, mahkeme kaleminin harç almayı savsaklaması ve temyiz defterine dilekçeyi kaydetmesiyle ortaya çıkmaktadır. Harcın ödenmesi temyiz edenin kendi başına yapacağı bir işlem olmayıp yetkili görevlinin önüne gelen işlemi tamamlama görevinin sonucu, temyiz edenle birlikte ortaklaşa yapılması gereken bir işlemdir (Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliği m. 14). Temyiz edenin harç yatırmak istediği halde görevlinin almadığını belgeleyip kanıtlaması olanaksız derecede güç olmasına karşılık, görevlinin ilgiliden bu harca istediğini ve fakat ilgilinin yatırmadığını dilekçeye düşeceği bir yazıyla kanıtlanması daha kolay ve hatta görevi gereğidir. Ancak, bütün bunlar yapılmamışsa, kuşkusuz harcın yatırılmaması, yetkilinin görevini savsaklamasından kaynaklanmış demektir.

Yukarıda sergilenen yanlış yorum ya da savsaklama durumlarında, temyiz edene yükletilecek bir kusur olmadığı gibi, bunun da ötesinde temyiz edenin, aşıp üstesinden gelemeyeceği, hukuki deyimiyle, bir yenilemez yanılgı karşısında bulunduğu ve bunu temyiz edene yüklemenin adalet ve hukuka güven ilkeleriyle bağdaşmayacağı açıktır. Esasen, eksik harç yatırılmasını temyiz edene yükletilecek bir kusur ve yanılgı olarak görmeyen ve bunu verilecek ek bir süreyle çözen yasanın amaçsal (teleolojik) yorumu da, bunu gerektirmektedir. Çıkış ve varış noktalarının bu sentezinden, kullanılacak yorum aracı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır ki, bu da hiç harç yatırılmaması durumunda, HUMY.nın 434. maddesinin 3. fıkrasının benzetme yoluyla uygulanacağıdır.

Görülüyor ki, burada Yasanın 434. maddesinin ilk fıkrasını, onu yumuşatan öbür fıkralarından soyutlayarak katı kesinlemelere götürecek biçimde bir başına ele almak ve yorumda karşıt kavram yöntemini kullanmak yerinde değildir.

Ulaşılan bu noktanın doğal bi sonucu da, harcın hiç yatırılmaması durumunda Yasanın 434. maddesinin 2. fıkrası uyarınca temyiz davasının, dilekçenin deftere kaydedildiği tarihte açılmış sayılacağıdır. Temyizin harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı yolundaki düşüncenin bu yorumla ve sonuçla bağdaşması olanaksızdır. Zira, harcın yatırıldığı tarihte temyiz süresi akan zaman içinde esasen geçmiş olacağından, temyiz edene ek bir süre vermenin hiç bir yararı bulunmayacak, dahası anlamsız kalacaktır. Oysa, yasalar yorumlanırken, anlamsız sonuçlara ulaştıran yorumlardan kaçınmak zorunludur.

Temyiz davasının açıldığı tarihte ilgili olarak ulaşılan bu sonucun, dilekçenin mahkeme kalemindeki deftere kaydı tarihinde değil, harcın ödendiği tarihte davanın açılmış sayılacağına ilişkin 6.2.1984 gün ve 7/3 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararına aykırı olduğu görüşü de yerinde değildir. Zira, anılan içtihatları birleştirme kararı, davanın ne zaman açılmış v edilekçenin ne zaman kaydedilmiş sayılacağı konusuyla ilgilidir. Oysa, burada söz konusu olan sorun, eksik harç yatırana yasayla benimsenen uyarı ve ek sürenin, yanlışlıklı kendisinden hiç harç alınmayan temyiz edene tanınıp tanınmayacağıdır.

Bütün bu nedenlerle, harca tabi olmasına karşılık, harç alınmadan temyiz defterine kaydedilen temyiz dilekçeleri hakkında HUMY.nın 2494 sayılı Yasayla değişik 434. maddesinin 3. fıkrası benzetme yoluyla uygulanır. Bu durumda, temyiz isteği dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği tarihte yapılmış sanılarak temyiz harcının hesaplanıp temyiz edenden istendiği halde, temyiz süresi içinde ödemediği mahkeme kalemince belgelendirilmiş ise temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

Sonuç: Harca tabi olmasına karşın, mahkeme kalemince harcı hesaplanıp ilgilisinden istenmeden ve dolayısıyla harç alınmadan temyiz defterine kaydedilen temyiz dilekçeleri hakkında HUMY.nın 2494 sayılı Yasayla değişik 434. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen "eksik harç ödenmesi halinde yapılacak işlemde ilgili kuralın" benzetme yoluyla uygulanacağına ve bu durumda temyiz isteğinin, dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği tarihte yapılmış sayılacağına; ancak, temyiz harcının mahkeme kalemince hesaplanıp ilgilisinden istendiği halde süresinde ödenmediği belgelendirilmiş ise temyiz isteğinin reddi gerekeceğine, 25.1.1985 günlü ilk toplantıda üçte ikiyi aşan çoğunlukla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

USUL YÖNÜNDEN :

H.U.M.K.nun 434. maddesinin 2 ve 3. fıkraları gereğince harca tabi olduğu halde harcı yatırılmamış temyiz dilekçelerinde, temyizin harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağına ilişkin Yargıtay 4. Hukuk Dairesi içtihatları baştan itibaren harç alınarak görülen ve karar yerinde karar ve ilam harcı belirtilen hükümlere ilişkindir. Yüksek Hukuk Genel Kurulunun kararına konu olan olay ise 6200 sayılı Kanunun 49. maddesinin ilam ve karar harçlarını kapsadığı görüşünden hareketle baştanberi harç alınmadan görülen ve bu itibarla da hüküm yerinde belirtilmiş karar ve ilam harcı bulunmayan dosya ile ilgilidir. Bu bakımdan Hukuk Genel Kurulu kararı ile Yatgıtay 4. Hukuk Dairesinin kararı arasında içtihat uyuşmazlığı yoktur. Buna rağmen içtihat aykırılığı vatmışcasına konunun, Yargıtay Hukuk Dairelerinden oluşan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu yerine, Yargıtay Büyük Genel Kurulunda görüşülmesi, 2797 sayılı Yargıtay Kanunun 15. maddesi hükmüne aykırıdır.

ESAS YÖNÜNDEN :

Yüksek Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi arasındaki içtihat uyuşmazlığı harca tabi olmasına rağmen harç alınmadan tenyiz defterine kaydedilen temyiz dilekçesi hakkında H.U.M.K. nun 2494 sayılı Kanunla değişik 434. maddesinin 3. fıkrasındaki eksik harç ödeme ile ilgili kuralın kıyasen uygulanıp uygulanamayacağı, diğer deyişle hiç harç ödenmemiş durumlarda dahi temyiz tarihinin, temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt tarihi olarak kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Yüksek 3. Hukuk Dairesi, 434. maddedeki eksik harç ödenmesi haline ilişkin istisnai hükmün hiç harç alınmaması durumunda da uygulanması gerektiği ve temyiz tarihinin temyiz defterine temyiz dilekçesinin kaydedildiği tarih olduğu görüşündedir. Bu görüşe göre davanın harca tabi olup olmaması, temyiz tarihinin tespiti bakımından önemli değildir. Hiç harç yatırılmamış olsa dahi, temyiz tarihi, temyiz dilekçesinin, temyiz defterine kayıt tarihi olmalıdır. Yüksek 3. Hukuk Dairesi bu sonuca varırken Yasada boşluk olduğu ve bu boşluğun kıyas yoluyla doldurulması gerektiği görüşünden hareket etmektedir.

Kanunda bir mesele hakkında boşluk olduğunu söyleyebilmek için o mesele hakkında kanunda bir hüküm bulunmaması veya mevcut kanun hükümlerinin yorumu ile dahi, olayda uygulanır bir hüküm bulunmadığı sonucuna varılması gerekir. Türk Medeni Kanununun 1. maddesi hükmü gereği, "Kanun, lafziyle veya ruhiyle temas ettiği bütün meselelerde mer'idir". Diğer deyişle kanun, lafziyle ve ruhiyle meseleye uygulanabiliyorsa, kanunda boşluk bulunduğundan söz etmek mümkün değildir. Kanunda uygulanabilir hüküm bulunmadığını kabul edbilmek için ise, bir olayın sadece düz anlam itibariyle hiç bir hükmün kapsamına girmemesi yetmez; zıt anlam itibariyle de bir hükmün kapsamına girmemesi gerekir.

"Kanunda boşluk, onunla ilgili eleştirisel yargılara göre tespit edilemez. Belirli bir hukuki düşünceden veya zorunluluktan hareket edilince, kanunun şu veya bu hükmü kapsamamış olması bir kusur veya eksiklik olarak telakki edilebilir; Kanun, mevcut durumu ile tatmin edici veya olması gereken hukuka uygun görülmeyebilir. Bu Kanun koyucunun hatasından ileri gelebileceği gibi, sosyal ve ekonomik gelişmelerin etkisiyle de ortaya çıkabilir. bütün bu mülahazalar, Kanun ötesi (-extralegal) kriterlerdir; fakat Kanunun kendisinden çıkarılmış değerler değildir. Bu itibarla, bu gibi hallerde Kanun boşluğundan söz edilemez" (Bkz.Dr.Seyfullah Ediz, Medeni Hukuka Giriş ve Başlangıç Hükümleri, Ankara,1983/S.121).

Kanunda bir hukuki meseleye tatmin edici bir cevap bulunamıyorsa gerçek olmayan boşluk vardır ... Tatmin edici görülmeyen bir hükmü değiştirmek hakimin değil, Kanun koyucunun görevidir ... Bir hükmün uygulanması hakkın kötüye kullanılması teşkil etmedikçe hakim kanun hükmünü düzeltme yetkisine sahip değildir. (Bkz. Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman, Meden, Hukuk Dersleri, İstanbul 1975, S.74).

İçtihadı Birleştirmeye konu olan olayda uygulanacak hüküm vardır ve bunlar H.U.M.K. nun 434. maddesinin 2 ve 3. fıkralarıdır. Anılan hükmün 2. fıkrası açıkça "temyiz isteği... harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır" hükmünü getirmiştir. Bu suretle temyiz tarihi bakımından ana kuralın harcın yatırıldığı tarih olduğu kesin bir şekilde belirtilmiştir. 434. maddenin 3. fıkrasında ise, temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödeneceği belirtilmiş, ancak sadece harcın eksik ödenmiş olduğu duruma hasren bunun sonradan tamamlanmasına imkan verilmiştir. Görülüyor ki, Yüksek 3. Hukuk Dairesinin içtihadı birleştirme görüşünde de belirtildiği gibi; ana kural, temyiz isteği harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağıdır. Eksik harç yatırılmasına ilişkin hüküm ise, istisnai niteliktedir. İstisnai hükümler genişletilerek ve hele olayımızda olduğu gibi ana kuralı kaldıracak şekilde yorumlanamaz. Olayda kanun boşluğu olmadığı gibi, yorumu gerektiren bir durum dahi yoktur. Çünkü Kanunun bütününe hakim olan ilkelere ve kanunla güdülen amaçlara ters düşmedikçe; "bir metin okunur okunmaz anlaşılıyorsa, başka başka anlamlara imkan verecek, duraksamalar doğuracak nitelikte kapalı değilse, yoruma gidilemez" (Bkz. 27/3/1957 gün 1/3 sayılı; 10/5/1974 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları; Anayasa Mahkemesinin 27/9/1968 gün 336/29 sayılı kararı).

H.U.M.K.nun 434. maddesi hükmü 2494 sayılı Kanunla değiştirilmeden önce, açıkça kayıt tarihinin tenyize başlangıç olacağını kabul etmiş ve harcın yatırılması için mehil verilmesi yöntemini benimsemiştir. Oysa 2494 sayılı Kanunla, uygulamadaki aksaklıklar ve bunn davaların uzamasında bir araç olarak kullanılması nedeniyledir ki 2494 sayılı Yasa ile harca tabi işlerde temyiz isteğinin harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılacağı hükmü getirilmiştir. Değerli çoğunluk verdiği bu günkü kararla, mevcut hükmü adeta ortadan kaldırmış ve H.U.M.K.nun 2494 sayılı Kanundan önceki metnine yürürlük kazandırmıştır. Yukarda da belirtildiği gibi bu yasa koyucuya ait bir gürevdir.

492 sayılı Kanunun 27,32, ve 127 nci maddeleri ile Usul Kanununun 434. maddesinin 2 ve 3. fıkralarındaki "ödenme" ve "yatırılma" sözcükleriyle de açık ve kesin biçimde ifade olunduğu üzere, harç yükümlülüğü iş sahibi tarafından yerine getirilmesi yasal zorunluluk teşkil eden bir yükümlülüktür. Hal böyle iken, yükümlülüğünü memurun hatalı sonucu tam olarak yerine getiremiyenlere tanınan müsamaha hükmünün (madde 434//3), memurun kusuru dışında hiç harç yatıramayanlara da uygulanması, yasa hükmünün özünü ve amacını zedelemiş ve 434. maddesinin 2. fıkrasındaki "temyiz isteği harca tabi ise harcın yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır" biçimindeki emredici hükmü de yürürlükten kaldırılmış olmaktadır.

Yüce Büyük Genel Kurulun kabul tarzının götürdüğü sonuç, 6/2/1984 gün. 7/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına da tres düşmüştür. Çünkü anılan İçtihadı Birleştirme Kararının 2. bendin 1-6 paragraflarında açıkça dava açılma tarihi bakımından, harca tabi davalarda harcın ödendiği tarih kabul edilmiş ve bu günkü çoğunluk görüşünün kabul edilmediği belrtilmiştir. H.U.M.K. nun 178. maddesinde harca ilişkin bir hüküm bulunmadığı halde dava açılma bakımından kabul edilen bu ilkenin, H.U.M.K. nun 434. maddesinin açık hükmüne rağmen kabul edilmemiş olması kanımızca doğru olmamıştır.

2494 sayılı Kanunla H.U.M.K. nunla ve bu arada 434. maddede yapılan değişikliğin amacı işlerin daha çabuk, uzamadan sonuçlanmısının teminine yöneliktir. Yüce Büyük Genel Kurulun kabul ettiği bu günkü sonuç maddenin lafzı ve kanunun bütününe hakim olan ilke ve ruhla bağdaşır nitelikte değildir.

Gerek Harçlar Kanununun 1 sayılı tarifesinin III/1-e bendinde, gerekse 10/5/1965 gün 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi, temyiz harcı olarak nisbi harca bağlı kararlarda mahkeme kararında belirtilen alınmasına karar verilen nisbi ilam harcının 1/4 ü, maktu harca bağlı kararlarda ise maktu ilam harcının tümünün alınması şeklinde olacağından, davasını baştan beri harç yatırarak takip eden, bir kişi için temyizin harca tabi olduğunun bilinemiyeceği şeklindeki iddiaya,- nasıl ki temyiz süresinin otuz gün, karar tashihi süresinin onbeş gün olduğunu bilmiyordu diyemiyorsak- ağırlık vermek mümkün değlidir. Kanımızca böyle bir görüşün H.U.M.K. nun 434 maddesinin açık hükmü ve Harçlar Kanunu hükümleriyle de bağdaştırılmasına olanak yoktur. Bu nedenlerle değerli çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz. İçtihat uyuşmazlığının Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Kararı doğrultusunda birleştirilmesi gerektiği görüşündeyiz.



Full & Egal Universal Law Academy