Yargıtay Büyük Genel Kurul 2000/2 Esas 2002/1 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 2000/2
Karar No: 2002/1
Karar Tarihi: 22.03.2002

(1479 S. K. m. 70, ek m. 5, ek m. 6) (6762 S. K. m. 4, 5/2, 18) (1086 S. K. m. 1, 2, 8) (5521 S. K. m. 1) (4389 S. K. m. 7/2) (YİBK 05.12.1977 T. 1977/4 E. 1977/4 K.) (YİBK 23.05.1960 T. 1960/11 E. 1960/10 K.) (YİBK 08.12.1982 T. 1982/4 E. 1982/4 K.) (YİBK 04.02.1959 T. 1957/13 E. 1959/5 K.)

Bağ-Kur Genel Müdürlüğü vekilleri, Yargıtay Birinci Başkanlığına verdikleri 11.9.2000 tarihli dilekçe ile; kurumlarının çalıştığı bankaların, kurum hesapları arasında yapılan havalelerde, havale edilen meblağları kurum hesaplarına süresi içinde geçirmeyip daha sonraki günlerde geçirmek suretiyle ve yıl sonlarında kurumun vadesiz mevduat hesaplarına eksik vadesiz mevduat faizi tahakkuk ettirmek suretiyle, kurum zararına neden olduğunu; kurum ile çalıştığı bankalar arasında yukarıda açıklananlar dışında meydana gelen uzlaşmazlıklar soncunda oluşan kurum zararının 1479 sayılı Kanunun ek 6. maddesinden doğan cezai şart ve diğer fer'ileriyle birlikte tahsili için Ticaret Mahkemelerinde açtıkları davada; Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesince uyuşmazlıkta iş Mahkemelerinin görevli olduğuna dair karar verdiğini, buna karşılık iş Mahkemelerinde dava açtıklarında Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesince uyuşmazlıkta Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin karar verdiğini, böylelikle Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi ile Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi arasında görevli mahkeme konusunda farklı kararlar bulunduğundan, kararlar arasındaki aykırılığın içtihatları Birleştirme yoluyla giderilmesini istemiştir.

Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu, 15.12.2000 tarih ve 108 sayılı kararıyla; Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi ile Onbirinci Hukuk Dairesi kararları arasında var olan ve süren açık bir görüş aykırılığı bulunduğundan, bu aykırılığın, Yargıtay içtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda giderilmesi istenilmiş, Yargıtay içtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunda Raportör üyenin açıklamaları dinlendikten sonra aynı konuda Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin de kararının mevcut olduğu belirlenmiş ve kararlar arasında aykırılık bulunduğu tespit edilmiştir.

İçtihatları Birleştirmenin Konusu; 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasına 2423 sayılı Yasa ile getirilen, Ek madde 6'dan doğan uyuşmazlıklarda hangi mahkemelerin görevli olacağı hakkındadır.

BAĞ-KUR'A ZAMANINDA İNTİKAL ETTİRİLMEYEN ALACAKLAR

1-Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri 1-Genel mahkemeler 2-. Özel mahkemeler olarak ayrılmışlardır.

Genel mahkemeler, bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe, Medeni Yargılama Hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidir.

Buna karşılık özel mahkemeler belirli kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belli çeşit uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir.

Genel mahkemelerle ilgili düzenlemeler esas itibariyle 469 sayılı ve 8 Nisan 1924 tarihli "Mehakimi Şer'iyenin ilgasına ve Mehakimi Teşkilatına Ait Ahkamı Muaddil Kanun" da yer almıştır. Bu yasanın 1. maddesi gereği her ilçede ve işi çok olan Nahiyelerde kurulan Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevleri HUMK 8. maddesinde ve bazı özel kanunlarda gösterilmiştir. Aynı yasanın 1. maddesi gereğince her ilçede ve il merkezinde kurulması kabul edilen Asliye Hukuk Mahkemesi, Sulh Hukuk Mahkemesinin yetkisi haricinde kalan bilcümle hukuk, ticaret davalarını görür. Yasanın 2. maddesi Asliye Mahkemesinin birden fazla dairelere bölünebileceğini kabul etmiştir. Birden fazla dairelere bölünmüş mahkemelerde bunlar arasındaki vazife bölümünü Adalet Bakanlığı tayin eder. İşte bu düzenleme doğrultusunda Asliye Hukuk Mahkemeleri yanında toplu mahkeme niteliğinde Asliye Ticaret Mahkemeleri kurulmuştur. Asliye Ticaret Mahkemeleri, Asliye Hukuk Mahkemelerinin daireleri durumundadır. TTK 5. maddesi gereğince ticari davalara bakmakla görevlidir. Ancak Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde ticari davalara da Asliye Hukuk Mahkemelerinde bakılır.

Özel mahkemeler ise özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davalara bakmakla görevlidir.

Özel mahkeme olan iş Mahkemeleri, bireysel ve toplu hak uyuşmazlıklarını çözmekle görevli hukuk mahkemelerinden birisidir, iş Mahkemeleri, davanın konusu, alacak veya tazminatın değerinin az veya çok olduğuna bakılmaksızın iş davalarına bakarlar, iş davalarının neler olduğu 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanununun 1. maddesinde ve bazı özel yasalarda gösterilmiştir.

Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişki bir görev ilişkisidir. Bu konuda duraksama yoktur. Görevle ilgili kurallar kamu düzenine ilişkindir. "Kural olarak Hukuk Yargılama Usulünde kazanılmış hak geçerlidir. Ancak bu kural görev konusunda uygulanmaz" (4.2.1959 T. 1957/13 E. 1959/5 K. sayılı içtihatları Birleştirme Kararından).

Ek Madde 6- BAĞ-KUR ile münasebeti olan bankalar; kurum adına tahsil ettikleri sigorta primlerini ve her ne nam altında olursa olsun Kuruma olan diğer borçlarını BAĞ-KUR hesaplarına on beş gün içerisinde ve tam olarak intikal ettirmedikleri takdirde, kurum ile olan anlaşmalarda ve diğer kanunlarda kayıtlı haklar saklı kalmak şartıyla ayrıca, gecikilen süreyle orantılı olarak, devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödedikleri faizi de kuruma öderler.

Uygulanacak faiz haddinin tespitinde anlaşmazlık halinde Merkez Bankasının bildireceği oran esas alınır.

Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi ve Yirmibirinci Hukuk Dairesi; Bir uyuşmazlığın Ticaret Mahkemelerinde görülebilmesi için mutlak veya nispi ticari dava olması gerektiği, hangi davaların ticari dava olması gerektiğinin TTK 4, 5/2 ve özel kanunlarda düzenlendiğini, bir davanın mutlak ticari dava sayılabilmesi için TTK 4. maddesinin 1-6 bentlerindeki davalardan olması, nispi ticari dava sayılabilmesi için de davanın her iki tarafının tacir olması ayrıca dava konusu uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekir. Uyuşmazlığın mutlak ticari dava olmadığı konusunda duraksama yoktur. Bankaların tacir sıfatı bulunmakta ise de Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün, sosyal güvenlik hükümlerini uygulamak üzere kurulmuş, bir kamu tüzel kişisi olduğu gözetildiğinde taraflar arasında çıkan uyuşmazlık nispi ticari dava sayılamaz. Öte yandan Bağ-Kur Kanunu 70. maddesi "bu kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların yetkili iş Mahkemelerinde görüleceği" hükmünü koyarak Bağ-Kur Kanunu uygulanmasından doğan uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin iş Mahkemesi olacağını özel bir kanunla düzenlemiştir. Uyuşmazlığın çözümünde özel kanun iş Mahkemeleri görevlidir ilkesini kabul etmiştir.

Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesi; 2423 sayılı Yasa ile kabul edilen ek 6. madde Bağ-Kur Kanununda yer almış ise de bu maddeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde tamamen TTK, BK hükümleri uygulanacağından sözü edilen davaların bir ihtisas mahkemesi olan Ticaret Mahkemelerince görülmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Şu durumda özel daire kararları arasında uyuşmazlık olduğu anlaşıldığından içtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunca içtihatların birleştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Mahkemenin görevi, kıyas veya yorum ile genişletilemez yahut değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (5.12.1977 Tarih E. 1977/4, 1977/4 K. sayılı içtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden).

Belirli bir dava hakkında görevli mahkemeyi tespit ederken ilk önce o davanın genel mahkemelerin mi, yoksa özel mahkemelerin mi görevine girdiği araştırılır. Özel mahkemelerin görevi genel mahkemelerin görevinden önce gelir. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt 1, 2001 sayfa 164).

Ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması, yoruma ilişkin temel bir kuraldır, iş Mahkemelerinin görevleri kendine özgü nitelik taşıdığı için görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması esastır. (23.5.1960 tarih 1960/11 E. 1960/10 K. sayılı içtihatları Birleştirme Kararı gerekçesinden) Ayrıca bu düşünce 8.12.1982 tarihli 1982/4 esas 1982/4 karar sayılı içtihatları Birleştirme Kararında da vurgulanıp benimsenmiştir.

Kurulda, dairelerin görüşleri arasındaki aykırılığın giderilmesinde yukarıdaki ilkeler ışığında ve genel mahkemelerle ilgili, yapılan açıklamalarda belirtildiği üzere Asliye Ticaret Mahkemelerinin, Asliye Hukuk Mahkemelerinin daireleri durumunda olması ve genel mahkemeler içinde yer alması nedeniyle içtihat aykırılığının, Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların, iş Mahkemesi ve genel mahkemelerden hangisinin görevli olduğu şeklinde sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır.

Bu bağlamda ticari iş, ticari dava kavramları üzerinde durmanın pratik anlamı kalmamıştır.

5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu gereğince, bir uyuşmazlığın iş Mahkemesinde görülebilmesi için taraflarının iş Kanununa göre işçi, işveren veya işveren vekili olması konusu itibariyle iş akdi (Hizmet Akdi) ve İş Kanunundan doğan hukuk uyuşmazlığı olması gerekir.

Bankalar Kanunu 7/2. maddesi, bir bankanın anonim şirket şeklinde kurulmasını şart koşmuştur. TTK 18. maddesinde ticaret şirketlerinin tacir sayılacağı kabul edilmiştir. Bu yasal düzenleme sonucunda bankaların tacir olduğu kuşkusuzdur.

Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ise; 1479 sayılı Yasa ile özel hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk bir kamu tüzel kişisidir. Tacir statüsünde olmadığı aşikardır.

İş Mahkemelerinin görev alanını belirleyen davanın taraflarının işçi, işveren veya işveren vekili, konusu itibariyle de uyuşmazlığın iş akdinden ve iş Kanunundan doğan hukuk uyuşmazlığı olmasını öngören kurallar ve bankalar ile Bağ-Kur'un statüleri gözetildiğinde taraflar arasında çıkan bir uyuşmazlıkta, ilke olarak iş Mahkemelerinin görevli olduğu kabul edilemez. Ne var ki Bağ-Kur Kanunu 70. maddesi "Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar yetkili iş Mahkemelerince veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür" düzenlemesini getirmiştir.

Yasanın bu hükmü muvacehesinde şayet bir uyuşmazlık Bağ-Kur Kanunu uygulanmasından kaynaklanıyorsa uyuşmazlığa iş Mahkemesinde bakılması gerekir, uyuşmazlık Bağ-Kur Kanunu uygulanmasından kaynaklanmıyorsa iş Mahkemesinde bakılması mümkün olmayacaktır.

Bu aşamada Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinin Bağ-Kur Kanunu uygulaması ile ilgili olup olmadığı ve ek 6. maddenin hukuki niteliği sorunu ortaya çıkmaktadır.

Bağ-Kur Kanunu ek 5. maddesi, Bankaların kuruma olan her türlü borçlarını zamanında ödenmesini amaçlamakta olup, aksi halde sözleşmeden ve diğer yasalardan doğan haklar saklı kalmak kaydıyla gecikilen süreyle orantılı olarak bir yıllık vadeli mevduat faizinin de ödenmesini asıl alacağa ilaveten fer'i bir talep olarak istenebileceğini kabul etmektedir. Kurum ile ilişkisi olan bankalar kuruma olan yükümlülüklerini zamanında yerine getirirse fer'i bir hak olan 6. maddenin uygulanması da söz konusu olmayacaktır. Buna karşılık bankalar, kuruma olan borçlarını zamanında ödemezlerse; kurum sözleşmeden ve yasalardan doğan haklarını talep etmekle birlikte ayrıca ek 6. maddedeki"... gecikilen süreyle orantılı olarak, devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödenen faizi de" ayrıca isteyebilecektir. Diğer bir deyişle ek madde 6. Bağ-Kur ile bankalar arasındaki tüm ilişkileri düzenlememiş, taraflar arasındaki sözleşmelerden ve kanunlardan doğan hakları ayrık tutmaktadır. Gerek Onuncu Hukuk Dairesi gerekse Onbiririci Hukuk Dairesi ek 6. maddede ki düzenlemenin ceza-i şart niteliğinde fer'i bir talep olduğunu kabul etmektedir (11. HD. 95/1253 E. 95/2503 K. ve 3.4.1995 tarihli kararı 11. HD. 1997/1530 E. 1997/2549 K. sayılı ve 7.5.1997 T. Kararı 10. HD. 1999/7055 E. 1999/9655 K. 30.12.1999 T. Kararı 10. HD. 1999/2798 E. 2000/1744 K. 21.3.2000 T. Kararı).

Ek 6. maddenin Bağ-Kur Kanunu uygulaması ile ilgili olup olmadığı konusunda öğretide yasa koyucunun bu konuda herhangi bir ayrım gözetmediği görüşü baskın olarak ileri sürülmektedir.

Madde, hiçbir ayrım gözetmeksizin bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıkların iş Mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görüleceğini belirttiği için bu konuda davanın taraflarının taşıdıkları sıfatın önemi bulunmamaktadır. Bir uyuşmazlık şayet bu kanunun uygulanmasından doğmaktaysa, uyuşmazlığın tarafları Kurum ve Bağ-Kur sigortalısı olması dahi, uyuşmazlığın çözüm yeri iş Mahkemesidir. (Mustafa Çenberci -Turgut Uygur Bağ-Kur Kanunu Şerhi 1997 sayfa 290 - Orhan Yalçınkaya Bağ-Kur Kanunu Açıklamalar, Kararlar ilgi Mevzuat 1999 sayfa 273)

Hukuk Genel Kurulu 20.1.1965 tarihli 534/42 sayılı kararında; Gerçekten herhangi bir yasanın uygulanmasından doğan dava demek o yasanın herhangi bir hükmünün uygulanmasından doğan dava demektir sonucuna varmıştır.

Netice itibariyle öğretide ve uygulamada, Bağ-Kur Kanunu 70. maddesinde yer alan "Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar yetkili iş Mahkemelerince görülür" hükmünün yasa metninde yer alan herhangi bir hüküm ile yasanın ek ve tadillerinde yer alan hükümlerin uygulanmasından doğan uyuşmazlıkları kapsadığını kabul etmektedir.

Hal böyle olunca münhasıran fer'i bir talep olan Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddedeki "...gecikilen süreyle orantılı olarak devlet bankalarının asgari bir yıllık mevduat faizi" talep edildiğinde bundan doğan uyuşmazlıkların çözümünde görevli mahkeme iş Mahkemeleri olduğu sonucuna varılmıştır.

2- Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ile bankalar arasındaki ilişkide, Bağ-Kur Kanunu ve ek 6. maddesinin uygulanması söz konusu olmayan durumlarda görevli mahkeme hangisidir?

İş Mahkemeleri, iş davaları ile özel kanunlarında iş Mahkemelerinde bakılacağı kabul edilen davalara bakmakla görevlidir. Şayet bir davayı iş davası olarak nitelendirmek mümkün olmaz ve özel kanunlarında da uyuşmazlığa iş Mahkemesinde bakılacağı öngörülmemişse uyuşmazlığın çözümünde esas olan genel mahkemelerin görevli olmasıdır.

İçtihatları Birleştirmeye konu daire kararları incelendiğinde; bankalar ile Bağ-Kur arasındaki temel uyuşmazlıkların, kuruma ait primlerin, cezaların tahsili, hesaplara intikali, eksik faiz tahakkuku ve faiz oranları ile ilgili yapılan sözleşmeler ile bankacılık işlemlerinden kaynaklandığı, diğer bir deyişle bankalar ile kurum arasındaki temel ilişkinin Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve diğer kanunlar ile taraflar arasındaki özel sözleşmelerden kaynaklandığı görülmektedir.

Bankaların tacir sıfatı taşıdıkları, buna karşılık Bağ-Kur Genel Müdürlüğünün kamu tüzel kişisi olduğu konusunda duraksama yoktur.

Hal böyle olunca uyuşmazlık bu kapsamda (Bağ-Kur Kanunu ve ek 6. madde uygulanması söz konusu olmayan durumlarda) ele alındığında ne Bağ-Kur Kanunu hükümleri ne de iş Mahkemeleri Kanunu kapsamında kalan bir uyuşmazlık söz konusu olmayacaktır. Özel mahkemelerin görevli olduğu açıkça kabul edilmeyen durumlarda genel mahkemelerin görevli olacağı kuralı gereğince genel mahkemelerin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

3- Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ile bankalar arasındaki ilişkide, Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinin başka uzlaşmazlıklarla birlikte uygulanması halinde görevli mahkeme hangisidir?

Yukarıda açıklandığı üzere Bağ-Kur Kanunu ek madde 6 daki gecikilen süreyle orantılı olarak mevduat faizi istendiğinde, iş Mahkemelerinin görevli olduğu, sadece temel ilişkiyi oluşturan sözleşme ve diğer yasalardan doğan haklarını başkaca bir husus katmadan istenmesi halinde genel mahkemelerin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Bağ-Kur Kanunu ek 6. madde fer'i bir hak (talep) olduğundan taraflar arasında temel bir uyuşmazlığın bulunması gerekir. Kurum, temel uyuşmazlıktan doğan hakkını tek başına dava edebileceği gibi; fer'i bir talep olan ek 6. maddedeki gecikilen süreyle orantılı olarak devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödedikleri faizi ile birlikte de isteyebilir.

İşte bu durumda uyuşmazlıkta hangi mahkeme görevli olmalıdır?

Görev kurallarının kamu düzeni ile ilgili olduğu, bunun doğal sonucu olarak genel mahkemelerin görevine giren bir uyuşmazlık özel mahkemelerde görülemeyeceği gibi, özel mahkemelerin görevine giren bir uyuşmazlığın da genel mahkemelerde görülemeyeceği konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur.

Ancak aynı davada birbiri ile bağlantısı nedeniyle birleştirilmesi gereken davalarda, uyuşmazlığın bir kısmı için genel mahkemelerin, bir kısmı için özel mahkemelerin görevli olması halinde davaya hangi mahkemede bakılacağı konusunda düşünce birliği olduğu söylenemez.

Bir kısım yazarlar "işlerin daha çabuk ve daha az giderle sonuçlanmasını sağlamak gibi düşüncelerle iş Mahkemelerinin görev alanı dışında kalan uyuşmazlıkların eğer bu mahkemelerde görülen iş uyuşmazlıkları ile bağlantısı varsa davaların birleşmesi çevresinde anılan mahkemede (iş Mahkemesi) bakılması gerektiği görüşünü ile sürmüşlerdir. Çünkü bu durumlarda davalı veya davacı genelde işçidir, işçinin iş Mahkemeleri Kanunundan yararlanması esasen yasanın izlediği amaçtır. Fakat dava arkadaşlığı durumunda işçi olmayan kimsenin bu nimetten faydalanması için bir sebep yoktur" düşüncesindedir.

İş Mahkemesinin görevine giren bir uyuşmazlık ile genel mahkemenin görevine giren bir uyuşmazlığın iş Mahkemesinde birleştirilmesinin gerekçesi olarak taraflardan birisinin işçi olması ve yasa koyucunun işçiyi iş Mahkemeleri Kanunundan faydalandırmayı amaçladığı gerekçesi ile bu sonuca varılmıştır. Aynı düşünce sahipleri işçi olmayan kimsenin iş Mahkemeleri Kanunundan yararlanmasını da genel ilkeye ve yasa koyucunun amacına aykırı olduğunu kabul etmektedir.

Oysa içtihatları Birleştirmeye konu uyuşmazlığın taraflarının işçi-işveren ilişkisi içinde olmadığı, diğer bir deyişle her iki tarafında işçi olmadığı aşikardır. Bu nedenle yukarıda belirtilen, yasa koyucunun işçiyi iş Mahkemeleri Kanunundan faydalandırmayı amaçladığı gerekçe ve kıstası ile bu uyuşmazlıklarda iş Mahkemelerinin görevli olduğunu söyleyemeyiz.

Öte yandan Bankalar ile Bağ-Kur arasında yapılan sözleşmelerde prim, ceza v.s. tahsilinde ek madde 6 daki düzenlemelerin dışında değişik hükümler getirilmektedir. Taraflar bu sözleşme hükümleri ile bağlıdır. Şayet banka sözleşme hükümlerini yerine getirmezse öncelikle sözleşmedeki yaptırımlar uygulanacak buna ilaveten ek 6. maddede kabul edilen "... gecikilen süreyle orantılı olarak devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödediği faizi" de kuruma ödeyecektir.

Diğer bir deyişle banka sözleşmeden ve kanunlardan doğan yükümlülüğünü yerine getirmediğinde Bağ-Kur, önce asli edimin yerine getirilmesini isteyecek ayrıca Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddedeki fer'i edimi isteyecektir.

Yukarıda açıklandığı üzere Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesi ceza-i şart niteliğinde fer'i bir taleptir. Ceza-i şartın fer'i nitelikte bir talep olup, asıl borcun doğumuna bağlı olması nedeniyle, asıl borcun geçersizliği halinde cezai şartın da geçersiz olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır. Bu durumda usul hükümleri ve görevli mahkeme yönünden de asıl borçta görevli olan mahkemeyi fer'i talep yönünden de görevli kabul etmek usule ilişkin yasal düzenlemelere uygun düşer Nitekim 8.12.1982 tarihli 1982/4 E. 1982/4 K. sayılı içtihatları Birleştirme Kararında da vurgulandığı üzere çoğu kez her dava gerçekte temel bir uzlaşmazlık etrafında ikinci derecede davacıklardan oluşur. Böyle bir durumda görev belirlenirken davacıklardan herhangi biri değil temel uzlaşmazlık gözönünde tutulmalıdır. Temel uzlaşmazlık yanında başka başka mahkemelerin görev alanına giren ikinci derecede uzlaşmazlıkların bulunması göreve etkili olmamalıdır. Bankalar ile Bağ-Kur arasındaki temel uzlaşmazlık Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Bankalar Kanunu gibi yasalar ile özel yapılan sözleşmelerden doğmakta olup, genel mahkemelerin görevli olduğu temel uzlaşmazlıktan dolayı kurum lehine bir hak doğması halinde Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinin uygulanması söz konusu olacaktır.

Bu durumda Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinin başka uzlaşmazlıklarla birlikte görülmesi halinde genel mahkemelerin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

4- Kurulda yapılan görüşmelerde, Bağ-Kur Kanunu ek 6. maddesinden kaynaklanan uyuşmazlıkta iş Mahkemelerinin görevli olduğuna ilişkin Onbirinci Hukuk Dairesi ve Yirmibirinci Hukuk Dairesi görüşünü benimseyen düşünceler üzerinde de durulmuştur.

İş Mahkemelerinin görevli olduğunu savununlar gerekçelerinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK 4, 5/2 maddesi kapsamında kalan nispi veya mutlak ticari dava olmadığını bu nedenle Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunun kabul edilemeyeceğini belirtmişlerdir.

Gerçekten, Bağ-Kur kamu tüzel kişisi olup, tacir sıfatının bulunmaması, nedeniyle uyuşmazlığın nispi ticari dava olarak kabulü mümkün olmadığı durumlar ile temeldeki uyuşmazlığın mutlak ticari dava olmadığı durumlarda Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Ne var ki Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin iş bölümü (iş alanı) ilişkisi olması ve resen (kendiliğinden) gözetilemeyeceği ilkesi yanında kurulda içtihat aykırılığının genel mahkemeler ile iş Mahkemelerinden hangisi görevli olduğu şeklinde giderilmesine karar verildiğinden uyuşmazlığın ticari dava olup olmaması sonuca etkili görülmemiştir.

Ek madde 6 nın Bağ-Kur Yasasında yer alması ve aynı yasanın 70. maddesi gereğince iş Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesine gelince; Kurulda yapılan müzakerelerde Ek Madde 6 dan doğan hakkın fer'i bir talep olması ve münhasıran dava konusu edilmesi halinde, Bağ-Kur Kanunu 70. maddesi gereğince iş Mahkemelerinin görevli olacağı benimsenmiş ancak sözleşmelerden ve diğer yasalardan doğan bir hakla birlikte dava edilmesi halinde asıl uyuşmazlıkta genel mahkemelerin görevli olması nedeniyle fer'i talep yönünden de asıl mahkemenin görevli olacağı ilkesi nedeniyle karşı görüş genel kurulca benimsenmemiştir.

Sonuç: Bağ-Kur Yasasının ek madde 6 da yazılı, Bağ-Kur ile münasebeti olan bankalar, kurum adına tahsil ettikleri sigorta primlerini ve her ne nam altında olursa olsun kuruma olan diğer borçlarını Bağ-Kur hesaplarına on beş gün içinde ve tam olarak intikal ettirmedikleri takdirde, gecikilen süreyle orantılı olarak devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödedikleri faizi de kuruma öderler maddesi uyarınca Bağ-Kur'un sadece bankadan faiz talep etmeleri için açılacak bu tür davalara iş Mahkemelerinde bakılır.

Bağ-Kur ile münasebeti olan bankalar, kurum adına tahsil ettikleri sigorta primlerini ve her ne nam altında olursa olsun kuruma olan diğer borçlarını Bağ-Kur hesaplarına on beş gün içinde ve tam olarak intikal ettirmedikleri takdirde kurum ile olan anlaşmalardan ve diğer kanunlarda kayıtlı haklarından doğan alacaklarını, tazminatlarını başkaca bir husus katmadan istemeleri halinde veya bu alacakları ve tazminat talepleri ile birlikte gecikilen süreyle orantılı olarak devlet bankalarının asgari bir yıllık vadeli mevduata ödedikleri faizi ile birlikte dava yoluyla talep etmeleri halinde bu tür davalara genel mahkemelerce bakılır.

İlk iki toplantıda 2/3 çoğunluk, üçüncü toplantıda da gerekli yarıdan bir fazla çoğunluk sağlanamadığından 22.3.2002 tarihli dördüncü toplantıda oyçokluğu ile karar verildi.



KARŞI OY YAZISI

Anayasa'nın 142. maddesi, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usullerinin, kanunla düzenleneceğini öngörmüştür. 37. maddesinde ise, hiç kimsenin, kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkartılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Mahkemelerin görevlerinin yasa ile belirlenmesi yolundaki Anayasa kuralı karşısında, mahkemelerin görevlerini kıyas veya yorumla belirlenmesi mümkün değildir.

Bankalar ticari bir işletmedir, özel yasalarına göre anonim şirket olarak kurulurlar. Ticaret hukuku bakımından tacir oldukları konusunda kuşku yoktur.

Bağ-Kur ise, özel hukuk hükümlerine tabi, mali ve idari bakımdan özerk bir kamu tüzel kişiliğidir. Tacir değildir, kurum ticari bir işletme niteliğinde değildir. Bir davanın ticari dava sayılması için iki unsurun bir arada bulunması gerekir: Her iki tarafın tacir olması, ihtilafın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili bulunması.

Bir tarafın tacir, fakat diğer tarafın esnaf, kamu kuruluşu veya başka bir kişi olması halinde dava, ticari dava sayılmaz. Taraflar tacir olsa dahi, davanın konusu, ticari işletmeleriyle ilgili olmazsa, o dava da ticari dava sayılmaz. TTK.nun .21. maddesinin 2. fıkrası hükmü nisPi ticari davalarda uygulanmaz. Taraflardan yalnız biri bakımından ticari dava sayılan bir ihtilaf karşı taraf için ticari dava sayılmaz.

Banka tacir olsa bile, Bağ-Kur tacir değildir. Bağ-Kur resmi bir kuruluş olup, ticari işletme niteliğinde değildir. Bu nedenlerle de, 1479 sayılı Kanun'un Ek-6. maddesinden doğan bir uyuşmazlık, ticari bir dava olarak görülemez. Tarafların yalnız birisinin ticari işletmesi ile ilgili istisna, kar, satış gibi sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar, ticari davaya vücut vermez. Başka bir deyişle, taraflardan yalnız birisinin ticari işletmesini ilgilendiren bu tür sözleşmeler, her ne kadar TTK.nun 21/2. maddesi uyarınca diğer taraf için ticari iş sayılırsa da, bu durum davanın TTK.nun 4/1. maddesine göre ticari dava sayılmasını gerektirmez.

Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesi, daha önce Bağ-Kur teşkilatı tarafından yapılmakta olan Bağ-Kur primlerini tahsilinin, Devlet bankaları aracılığı ile yapılabilmesine olanak veren bir hükümdür.

Bu hükümle, Bağ-Kur'la sözleşme yapan bankalar, Bağkurlulardan tahsil edecekleri primleri 15 gün içerisinde Bağ-Kur hesabına intikal ettirilmesi ve aksi halde Bağ-Kur'un neler talep edebileceği 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesinde düzenlenmiştir.

Biraz daha yakından bakacak olursak,

Bağ-Kur bu yasa ile prim tahsil ve 15 gün içerisinde hesaba intikal ettirme "Asli Edimi" ni talep edecek, bunun yanında faiz, cezai şart, munzam zarar gibi "tali edimlerini" de talep edebilecektir.

Burada dikkat edilirse bir asli edim, bir de buna bağlı olan tali edim vardır. Tali edimlerin gündeme gelmesi, ancak asli edimin yerine getirilmemesine veya eksik olarak yerine getirilmesine bağlıdır.

Daha da genel bir ifade ile, asıl norm, primlerin Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesinin öngördüğü sürede Bağ-Kur hesabına intikalidir.

Bir mahkemenin görevi asli edime bağlıdır. Tali edimler mahkemenin görevini belirleyemez, istemleri varsa, davaya kıdem tazminatına bakmakla görevli mahkeme bakar. Orman işgal davalarında ayrıca tazminat faizi istenirse, davaya Ticaret Mahkemesi'nde bakılmaz. SSK. primleri yanında gecikme faizi istenirse dava dosyası Ticaret Mahkemesine gönderilmez? Borçlar Kanunu genel hükümleri, özel olsun genel olsun bütün mahkemelerin uyguladığı hükümlerdir, iş Mahkemeleri de, Ticaret Mahkemeleri de, Tapulama Mahkemeleri de, hatta şahsi hak talebi halinde Ceza Mahkemeleri de bu hükümleri uygulamaktadırlar. O sebeple, uygulanacak kanun, 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesi ve bu maddenin uygulama görevini İş Mahkemelerine veren 70. maddesidir.

Yüksek Onuncu Hukuk Dairesi, Bağ-Kur Yasası'nın 24. maddesine göre, Bağ-Kurlu sayılan Anonim, Kolektif, Adi Komandit, Komandite, Komanditer, Limited, ( Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandite Şirketlerin komandite ortakları ve yönetim kurulu üyelerinin, sigortalı sayılması ve tesPiti davalarına bakarken görev konusunda herhangi tereddütleri olmadığı gibi, ticaret hukukunun önemli müesseselerinden olan .. bu şirketlerde ortak, ortaklık sıfatının devamı, kurucu ortak ve pay devri konularında çok değerli kararlar oluşturmaktadırlar. Elbette Yüksek Daire haklıdır. Bunlar ticaret hukukunun müessesesi olmasına rağmen Bağ-Kur Yasası'nda düzenlenmiş olan tali, yani, Bağ-Kur ortaklığının belirlenmesinde yan konulardır.

Somut uyuşmazlıklar bakımından anlaşmalara da değinecek olursak;

Bağ-Kur ile Devlet bankaları arasında yapılan sözleşmeye taraflarca konuşan isim, işbirliği Protokolü'dür. Bu protokoller tamamıyla Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesinde öngörülen kriterlere göre düzenlenmiştir.

Kapsam maddesinde, bankalarca, primlerin tahsili, Bağ-Kur'ca, üyelerine tahsis edilen sigorta aylığının ödenmesi, Bağ-Kur'un genel yönetim giderlerinin ödenmesi ve sağlık giderlerini karşılaması gibi görevleri yerine getirilecektir.

Tediye ve tahsilat konularında ise tamamıyla Bağ-Kur'un direktifleri doğrultusunda, işlem yapılacağı öngörülmüştür.

Ve nihayet banka, protokolün 7. maddesine göre, "protokol gereğince yapılan tahsilat ve ödeme, virman ve havalelerde ve benzeri işlemlerde masraf, komisyon veya her ne nam altında olursa olsun böyle bir ücret alamayacaktır."

Bu protokol Bağ-Kur'un tahsilat ve ödeme birimlerini kapatıp, bu görevleri bankaya devretmesinden başka bir şeyi açıklamaz.

Bu aşamada çoğunluğun görüşüne dayanak yaptığı yasal düzenlemelerden olan Bankalar Yasası'na değinmek gerekir:

Öncelikle, Bankalar'ın uygulamalarından doğan her dava ticari dava değildir.

Örneğin, banka ile yapılan hizmet sözleşmelerinden doğan davaların temyiz incelemesi yüksek Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nce yapıldığı gibi; sair uyuşmazlıklar da davacının sıfatına ve çekişmenin niteliğine göre diğer Sosyal Güvenlik Hukuku ile ilgili yüksek dairelerce incelenmektedir.

Bankalar Yasası'nın bankadan ne amaçladığına gelince, Prof.Dr. Seza Reisoğlu, Bankalar Kanunu Şerhi adlı kitabında şöyle diyor;

"Bankalar, halktan kaynak temin eden, temin ettikleri bu kaynakları kendileri veya kaynak sahibi adına kullanan kuruluşlardır. Bankalara ilişkin düzenlemeler iki temel amaca dayanmaktadır. Bunlardan birisi bankalara tevdi edilen tasarrufların korunması, diğeri ise toplanan kaynakların etkin bir şekilde ekonominin ihtiyaçlarına uygun olarak kullanılmasıdır. (Bkz. Bankalar Kanunu Şerhi Ankara 2000, Sayfa 11.)"

Bağ-Kur'luların primlerinin toplanması veya Bağ-Kur tarafından iştirakçilere ödenecek paralar, bankanın mevduatı niteliğinde de değildir. 4491 sayılı Bankalar Kanunu'nun 10. maddesi mevduatı şöyle tarif ediyor:

"Bu kanunun uygulamasında, yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya ivaz karşılığında istendiğinde, belli bir vadede iade edilmek üzere para kabulü mevduat sayılır."

Bağ-Kur Yasası'nın Ek-6. maddesi ile bankalara tek taraflı kanundan doğan prim tahsil yetkisi verilmiştir. Bu, banka mevduatı veya kredi sözleşmesi değildir. Zaten çekişmenin dayanağı olan Bağ-Kur ile banka arasında yapılan sözleşmenin adı da bilinçli bir şekilde "işbirliği Protokolü" olarak isimlendirilmiştir.

Banka, Bağ-Kur Yasası'nın koyduğu yasak gereğince topladığı parada hiçbir şekilde tasarruf edemez. Bu paralar kısa ve uzun vadeli kredilere konu olamaz. Bu faaliyetinden dolayı banka her ne nam altında olursa olsun masraf, komisyon ve benzeri ücret talep edemez.

Kısacası, ortada Bankalar Yasası'nın öngördüğü ne bankacılık hizmeti, ne de mevduat sayılacak veya bankacılık faaliyetleri cümlesinden olan bir iş ve işlem vardır.

Banka ile Bağ-Kur arasındaki ilişkiyi düzenleyen, koşulları koyan ve bunlara uyulmaması halinde normatif kuralları belirleyen yasa Bağ-Kur Yasası'dır ve uyuşmazlık sadece ve sadece bu yasadan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, Bankalar Kanunu uygulanmaz.

Yüksek Onuncu Hukuk Dairesi'nin Sayın sözcülerinin önemle üzerinde durdukları diğer kanunlara ve bunların uygulanması ve görev kurallarına ilişkin bilimsel görüşler ise şöyledir; Prof.Dr. Baki Kuru HUMK. adlı kitabın 1. cildinin 164. sayfasında şöyle diyor:

"...Belirli bir dava hakkında görevli mahkemeyi tespit ederken ilk önce, o davanın genel mahkemelerin mi, yoksa özel mahkemelerin mi görevine girdiği araştırılır. Özel mahkemelerin görevi, genel mahkemelerin görevinden önce gelir. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer."

Yine Prof.Dr. Baki Kuru kitabının 2. .cildinin 1498 ve sonraki sayfalarında uyuşmazlık konusu çekişme hakkında şöyle diyor:

"...Davacı, davalıya karşı birden fazla talebini aynı davada birleştirebilir. Yani birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açabilir. Buna objektif dava birleşmesi denir. Bu halde, görevli mahkeme taleplerin toplamına göre belirlenir."

Objektif dava birleşmesi için birlikte açılan davalar (talepler, alacaklar) arasında herhangi bir bağlantı bulunması gerekli değildir.

Bir özel mahkemenin (mesela iş Mahkemesi'nin) görevine giren dava genel mahkemede başka bir dava ile birlikte açılamaz.

Buna karşılık, iş Mahkemesi'nin görevine giren bir dava ile Asliye Mahkemesi'nin görevine giren bir dava, iş Mahkemesi'nde birlikte açılabilir. Başka bir deyimle, objektif dava birleşmesinde birleştirilen taleplerden biri iş Mahkemesi'nin görevine girmekte ve birleştirilen taleple arasında bağlantı varsa bu taleplerin tamamı için özel mahkeme durumundaki iş Mahkemesi görevlidir.

Objektif dava birleşmesinde, birleştirilen talepler mahkemece birlikte incelenir ve birlikte karara bağlanır. Fakat bu talepler birbirinden bağımsızdır. Davacı bu taleplerden birinden feragat edebilir. Diğerine devam edilmesini isteyebilir. Davalı da bunlardan birini kabul edebilir. Mahkeme her talep için ayrı ayrı inceleme yapıp, karar verir..."

Onuncu Hukuk Dairesi ile 11. Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlığa neden olan Bağ-Kur Yasası'nın Ek 6. maddesinin gerekçesi ise şöyledir.

"Bağ-Kur adına prim tahsil ve kurumun vermekte olduğu kredilere aracılık eden ve mevduatı bulunan bankalar, Kurumun alacaklarını anlaşmalarda öngörülen süreler içinde ve zamanında Kurumun hesaplarına intikal ettirmeden aylarca beklemektedir. Bu durumda Kurum primlerini zamanında vadeli hesaplara aktaramamakta, fonlarını değerlendirmemekte ve hatta likidite durumunu dahi takip edememektedir. Dolayısıyla Kurum büyük maddi kayıplara uğramakta, ayrıca bankalarla devamlı ihtilaf içinde bulunmaktadır.

Bu madde ile getirilen ek madde 6 ile, Bağ-Kur hesaplarına zamanında intikal ettirmeyen alacaklar nedeniyle Kurumun uğrayacağı kayıpların telafisi sağlanmaya çalışılmaktadır."

Gerekçede, kanun koyucu açıkça, bankalar, kurumun alacaklarını anlaşmalarda öngörülen sürelerde hesaplara intikal ettirmiyorlar, kurum büyük kayıplara uğruyor, bankalarla devamlı ihtilaf içinde bulunuyor. Ben, bu madde ile kurumun uğrayacağı kayıpları telafi edeceğim" diyor. Bu amaçla da davaları, temyiz süresi 8 gün olan karar düzeltme yolu olmayan, temyiz incelemesi süresi 2 ayla sınırlı olan ve sulh teklifi yapma imkanı olan iş Mahkemelerini görevlendiriyor.

Lakin ne gariptir ki, Sosyal Güvenlik Hukuku'nun güvencesi olması gereken Onuncu Hukuk Dairesi, Bağ-Kur'da kanun koyucunun saptadığı sorunlar yoktur, davaların uzun bir yargılama sürecinden geçmesinde bir sakınca da yoktur düşüncesini savunabiliyor.

Sosyal Güvenlik Hukuku'na ilişkin davalar ile iş Mahkemeleri'nin görevlendirilmesi, son derece bilinçli ve Sosyal Güvenlik Kurumları'nın bir an önce mali olanağı kavuşması amacıyla düzenlenmiş hükümlerdir.

Bankalar tahsil ettikleri primleri ve diğer borçları 15 gün içerisinde Bağ-Kur hesaplarına intikal ettireceklerdir.

Bunu yapmazlarsa Bağ-Kur, banka aleyhine açacağı davada, Borçlar Kanunu ve 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu'nun kendilerine verdiği hakları talep edebilecektir. Bu davalar aynı Kanun'un 70. maddesi uyarınca iş Mahkemeleri'nde açılacağı hüküm altına alınmıştır.

Yüksek Onuncu Hukuk Daire sözcüleri, Bağ-Kur Yasası'nın değişmesi için girişimler olduğunu açıkladılar. Bu yasama organının sorunudur. Hakim kararını, tasarı veya teklife göre değil, yürürlükteki yasalara göre verir. O nedenle, bu husus konumuzun dışındadır.

Bağ-Kur Kanunu'nun 70. maddesinin açık hükmü karşısında, Ek 6. maddesinin uygulanmasından doğan davaları, birleşen taleplere göre tasnife tutmanın, içtihatlara bir çözüm getirmek yerine, yeni ve daha büyük problemler yaratacağını, esasen böyle bir saptamanın Usul Yasası'nın ana prensiplerine ve Yargıtay kararlarına aykırı olacaktır.

Sonuçta, 1479 sayılı Bağ-Kur Yasası'nın 70. maddesi hükmü ortada iken Genel Kurul sayın çoğunluğun Ek-6. maddeden kaynaklanan davaların bir kısmının Genel Mahkemeler'de, bir kısmının ise iş Mahkemeleri'nde bakılmasına yol açan görüşlerine ve bu tür uygulama ile yeni içtihat aykırılıklarına yol açabilecek bir hukuki sonuca katılmamız mümkün olmadığından karşı oy kullanmış bulunuyoruz.

KARŞI OY AÇIKLAMASI

2.9.1971 gün ve 1479 sayılı "Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu" bağımsız çalışanların sosyal güvenliğini sağlamak üzere yürürlüğe konulmuştur. Bu amaçla oluşturulan ve kısaca "Bağ-Kur" diye anılan kuruluş, mali ve idari bakımdan özerk bir kamu tüzelkişisi olup, Yasanın 15. maddesinde sayılan gelirleri ile işlevini yerine getirmektedir. Gelirleri arasında, ön planda "sigortalı sayılanların ödeyecekleri primler'e yer verilmiştir. Aynı yasanın 16. maddesinde de ödenmiş primlerin ve diğer karşılıkların işletilmesine ilişkin özel ve ayrıntılı kurallar öngörülmüştür.

Bağ-Kur Yasasının kabul edilip yürürlüğe konulduğu 1974 yılından 1981 yılına kadar geçen sürede, Bağ-Kur adına prim tahsil eden ve kurumun vermekte olduğu kredilere aracılık eden ve mevduatı bulunan bankaların, Kurumun alacaklarını zamanında Kuruma intikal ettirmedikleri, bunun sonucunda da, Kurumun büyük kayıplara uğradığı ve bankalarla uyuşmazlıkların ortaya çıktığı tespit edilmiş olduğundan bu olumsuz duruma son vermek amacıyla, 6.3.1981 tarih ve 2423 sayılı Kanunla Bağ-Kur Kanunu'na Ek 6. madde eklenmiştir. Bu yeni düzenleme ile, bankaların kurum adına tahsil ettikleri primleri ve Kuruma olan diğer borçlarını Bağ-Kur hesaplarına onbeş gün içinde intikal ettirmeleri, ettirmedikleri takdirde de gecikilen süreyle orantılı olarak asgari bir yıllık mevduata ödedikleri faizi Kuruma ödemeleri öngörülmüştür.

İçtihatları birleştirmeye konu ek 6. maddeden kaynaklanan tüm uyuşmazlıkların, aynı Kanunun 70. maddesi uyarınca iş mahkemelerinde görülmesi zorunludur. 70. madde, "Bu Kanunun uygulanmasından doğan uyuşmazlıklar, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür." demek suretiyle bütün tereddütleri giderecek bir düzenleme öngörmüştür. Davanın konusunun sadece cezai şart niteliğindeki faize veya faizle birlikte alacak isteğine ilişkin bulunmasının sonuca bir etkisi olduğu düşünülemez. Zira ek 6. madde, her türlü alacağın bankalar tarafından Bağ-Kur hesaplarına intikal ettirmeleri için onbeş günlük süre öngörmekle, Bağ-Kur için yaşamsal önemi olan özel bir düzenlemeye yer vermiştir. Buna uyulmaması durumunda da gecikilen süreye endeksli bir cezai şart söz konusu olmaktadır. Bu konuda ayrıca belirtmek gerekir ki, özellikle primlerden kaynaklanan alacakların Bağ-Kur hesaplarına intikal ettirilmemesi sonucu, hem ödenmiş primlerin hem faiz alacağının ödettirilmesine ilişkin davaların uygulamada sıkça açıldığı görülmektedir. Bu durumda, sorunun genel mahkemelerin görevli olduğu biçimde çözüme kavuşturulması, yasal düzenleme ile açık bir çelişki oluşturur.

Açıklanan nedenlerle;

Faiz alacağının fer'i nitelikte olduğu düşüncesiyle alacak isteği ile birlikte genel mahkemede görülmesi gerektiği sonucuna varılması düşünülemez. Bu konuda ayrıca belirtilmelidir ki, özel mahkemenin görevine giren dava, genel mahkemede başka bir dava ile birlikte açılamaz. Salt faiz isteği iş mahkemesinin görevine girdiğine göre, bunun uygulanmasına yol açan alacak isteminin de, birlikte ayni mahkemede açılması kadar doğal birşey olamaz. Bu konuda öğreti görüş birliği içindedir.

Açıklanan nedenlerden dolayı, ek 6. maddeden kaynaklanan tüm davaların iş mahkemelerinde görülmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Full & Egal Universal Law Academy