Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 2013/6
Karar No: 2013/6
Karar Tarihi: 21.01.2013
(2709 S. K. m. 138) (4721 S. K. m. 5) (2802 S. K. m. 93/A) (6100 S. K. m. 46, 47, 48, 49) (1086 S. K. m. 573, 575, 576)
Taraflar arasındaki tazminat davasında yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca;
“Davacı; davalı ...Ş ile aralarındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık nedeniyle açmış olduğu davada verilen ilk hükmün Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nce kısmen bozulması kısmen temyiz itirazlarının reddi nedeniyle 51.518.286.000 TL alacağının kesin hüküm haline geldiğini, bu aşamadan sonra verilen hükümler gerek Özel Daire’ce gerekse Hukuk Genel Kurulu’nca bozulmuş ise de, kesin hüküm haline gelen bu alacağının hiçbir yargısal hükümle ortadan kaldırılamayacağını, ancak borçlu aleyhine giriştiği icra takibinde borçlu Kurumun alacağın kesinleşmediğini ileri sürüp icra takibini durdurduğunu, bu nedenle hükmü veren Asliye Ticaret Mahkemesinden aldığı 05.05.2008 tarihli kesinleşme şerhine istinaden icra müdürlüğünce talebi üzerine borçlu Kuruma 13.05.2008 ve 17.06.2008 tarihli muhtıraların gönderildiğini, ne var ki borçlunun talebiyle aynı mahkemece 27.05.2008 tarihinde kesinleşme şerhinin tümden kaldırılmasına karar verildiğini, akabinde borçlunun İcra Mahkemesinde şikayeti üzerine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimlerince söz konusu muhtıraların hukuka aykırı olarak iptaline karar verildiğini ve bu kararların ihbar olunan Daire Başkan ve Üyelerince onandığını; kesinleşme şerhinin kaldırılması yönündeki belgeye dayanılarak takibin durdurulması ile ödeme istemine dair icra müdürlüğünce çıkarılan muhtıraların iptal edilmesine dair, ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2010 gün ve E:2008/766 K:2010/1039 sayılı kararı ve bu kararın onanmasına dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 21.06.2011 gün ve E:2011/158 K:2011/12925 sayılı onama kararının, yine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.01.2009 gün ve E:2008/598 K:2009/33 sayılı kararı ve bu kararın onanması ile karar düzeltme isteminin reddine dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 10.07.2009 gün ve E:2009/8096 K:2009/15437, 25.02.2010 gün ve E:2009/22157 K:2010/4302 sayılı kararlarının, ayrıca takibin durdurulmasına dair ara kararlarının yasaya aykırı olduğunu; dolayısıyla bu hukuksuzluğun tespit edilmesi için Türk Medeni Kanunun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde dava açma mecburiyeti doğduğunu ileri sürerek; alacağını almasına engel olarak kişilik haklarına saldıran davalıların bu saldırılarının hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesini ve davalı Bankanın hukuka aykırı taleplerini yerine getiren hakimler nedeniyle Devletin sembolik olarak 1000 TL manevi tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ...Ş. Genel Müdürlüğü vekili, davacının gerçek dışı itham ve iddialarda bulunarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde müvekkiline husumet yöneltmek suretiyle T.C Devletinden tazminat talep etmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu savunarak, davanın usul ve esasa ilişkin nedenlerle bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, öncelikle görev konusu üzerinde durulmuş ve dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmiş bulunan ...... Bankası A.Ş yönünden bu davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılması olanağının bulunup bulunmadığı tartışılarak şu sonuca ulaşılmıştır:
Dava dilekçesinde davacı; ilk derece mahkemelerince yasaya aykırı olarak verilen ara kararları ile nihai kararlar ve bu nihai kararların onanması ve karar düzeltme taleplerinin reddi yönünde temyiz mahkemesi sıfatıyla verilen kararlar nedeniyle kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek, ilgili Hakimleri ve ... ve Devlet’i hasım göstermek suretiyle, davalı ...Ş’ne karşı her türlü talep, tazminat ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, Türk Medeni Kanunu’nun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde hukuka aykırılığın tespiti ve davalı Hazine’den tazminat isteminde bulunmuş ve davalı ... aleyhine açılmış bulunan dava tefrik edilmiştir.
Her ne kadar eldeki davada davacı, davalı ...Ş’ nden tazminat isteminde bulunmamışsa da, tefrik edilen davada zorunlu ihbar sıfatıyla yer alan hakimlerin aldıkları kararların hukuka aykırılığının tespitini talep etmiş olduğu, dolayısıyla hakimlerin sorumluluğuna dayandığı anlaşılmakla; bu durum öncelikle, hakimlerin sorumluluğuna ilişkin davaların, sorumluluk sebepleri, görevli yargı mercii ve tarafları da gözetilerek, öteden beri yargılama usulünün arz ettiği özelliklerin açıklanmasını gerektirir:
Hemen belirtilmedir ki; genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı Kamu Tüzel Kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise, onların kişisel kusurlarına tabi tutulmuştur. Hakimlerin Anayasa teminatı (m.138/1-2) altında bulunan bağımsızlığı, idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hakimler yönünden uygulanmasına olanak vermez.
Yargı yetkisinin özellikleri, hakimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira, yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hakimlerin diğer Devlet Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Şu da belirtilmelidir ki; adaletin gerçekleşmesi, Hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hakimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hakimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Bu düşünceden hareketle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Hakimin bağımsızlığı kadar, tarafsızlığını da güvence altına almak amacı ile onun Hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.
Hakimlerin sorumluluğu mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ila 576. maddelerinde tahdidi olarak düzenlenmiş olup; burada önemle vurgulanmalıdır ki, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun hakimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, dava sebepleri, görevli merciler ve yargılama usulüne dair 573. ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan, kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi olanaklı değildir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında da anılan usul hükümleri sıralanarak, "...Kanun bu gibi davalarda dava sebeplerini tahdit etmiş, görevli mercileri özel suretle belirtmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulmasını emretmişti