Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1951/9 Esas 1953/4 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1951/ 9
Karar No: 1953 / 4
Karar Tarihi: 01.04.1953

(765 S. K. m. 316, 503, 363, 324)

Kanunen rayici olmayan bir mal haline gelerek tedavül eden para olmak vasfını kaybeyleyen altın meskukat taklit ve tağyirinden dolayı Türk Ceza Kanununun 316. maddesinin tatbiki icap edip etmeyeceğihakkında Temyiz Birinci Ceza Dairesinden verilen 1.3.1947 tarihi ve 1184/429 sayılı karar ile yine bu dairenin 24.2.1949 tarih ve 241/277, 17.6.1949 tarih ve 1003/1232, 2.6.1950 tarih ve 1764/1411 sayılı kararları arasında ihtilaf ve mübayenet bulunduğu adı geçen daire reisliğinin 3.10.1951 tarih ve 193 sayılı yazısiyle bildirilerek bunun içtihatları birleştirme yoluyla tetkik ve halli istenilmiş ve karar örnekleri de gösterilmiş olmasına mebni yukarıda tarih ve numaraları gösterilen karar örnekleri Umumi Heyet Azasına tevzi edilmiş olmakla 18.3.1953 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9,30 da müzakerenin başlıyacağı Umumi Heyet Azalarına bildirilmişti.

Bugün toplanan Heyete elliyedi zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Reis Selim Nafiz Akyollu'nun Riyasetinde müzakereye başlanarak ihtilaf mevzuu ilamlar okunduktan ve hadise Birinci Reis tarafından izah edildikten ve yapılan tetkikte evvela kararlar arasında ihtilaf bulunduğu tespit olunduktan sonra söz alan;

Birinci Ceza Dairesi Reisi Bedri Köker: Türk Ceza Kanununun 316. maddesine göre açılan davalar üzerine sadır olan hüküm ve kararların temyizen tetkik mercii Birinci Ceza Dairesidir. Dairemizden 1949 senesine kadar çıkan kararlarda mezkur maddede yazılı para tabirine altın sikke ithal edilmemişken 1949 senesinden sonra altın sikke de para sayılmış ve daha sonraki kararlarda ise evvelki kararlarımız gibi 316. madde altın sikkeler hakkında tatbik edilmemiştir. Evvelki ve sonraki kararlarımızda arada çıkan kararlar arasında bu şekil ve surette ihtilaf zuhur etmiş ve içtihatları tevhide lüzum hasıl olmuştur.

Evvelki kararlarımız başka başka sebep ve saiklerle ittihaz edilmiş olan tevhidi içtihat kararlarına uygundur. Arada çıkanlar ise buna aykırıdır. 1949 senesinde evvelki içtihada muhalif şekilde karar verilebilmesi tevhidi içtihat heyetinden bir karar alınmadıkça kabil olmamak lazım gelirdi. Gerek tevhidi içtihat kararlarına aykırı olması ve gerekse teessüs etmiş bir karardan rücu edilmesi bakımlarından buna ihtiyaç vardı.

316. madde eski şekliyle yalnız milli parayı himaye ederkenn Cenevre anlaşmasından sonra bu anlaşmaya dahil Devletler gibi biz de yabancı paraları dahi himaye edebilmek için, bu maddenin şümulüne almış bulunuyoruz.

İş, bu maddede yazılı para tabirinin şümulünü tayin etmekten ibarettir. İlk ve son anlayışımıza göre para tabiri tedavülü kanunen mecburi olan paradır. Altın sikke bu vasfı haiz değildir. Bu sebeple de para sayılmaması lazım gelir ve böyle olunca da 316. maddenin şümulünden hariç kalır.

Bidayette insanlar malı mal ile değiştirmişler. Zamanla bu ayni mücadele ihtiyacı karşılamamış, müşterek bir mübadele vasıtası aranmış, bulunmuş ismine de para denilmiş. Para mal değil bir mübadele vasıtasıdır. Bugün de malı mala değişmek, malı mübadele vasıtası olarak kullanmak mümkündür, amma bu mübadelede kullanılan mala para demek mümkün değildir. Maddede ziynet altınları için müstakil bir hüküm vardır. Ziynet altınlarının para nevinden olduğu kabul edilmiştir. Buna göre bir sual varidi hatır olur. Altın sikke de ziynet manasında kullanılabileceğine göre bu mefhuma girer mi? Girmeyeceğine kanayiz. Bunlar ayrı ayrı şeylerdir. Bu olsaydı maddeye bu sarahatın ilavesine lüzum kalmazdı.

Altın sikkenin para nevinden olup olmadığı hakkında başka başka zamanlarda başka başka sebeplerle içtihatların tevhidine lüzum hasıl olmuştur.

1 - Temyiz kabiliyeti, mercii muhakeme, şekli ispat bakımlarından altın sikkenin para olmadığına dair,

2 - Altın sikke alacaklarının ilamsız icra yolu ile takip ve tahsili mümkün olup olmaması bakımından altın sikkenin para olmadığına dair.

3 - Altın alacaklarının hangi tarihteki kıymetiyle ödenmesi lazım geldiği bakımından altının para olduğuna dair,

Tevhidi içtihat kararları ittihaz edilmiş ve bunların kanunlarda bir değişiklik yapılmadığından meri ve muteber olduklarına şüphe caiz bulunmamıştır. Bu tevhidi içtihat kararlarında hakim fikir budur. Merkez Bankası Kanununda yazılı istikrar kanunu henüz çıkmamıştır. Bir mal gibi alınıp satılan, müstakar kıymeti olmayan ve zaman zaman değişen altın sikkeye para denemiyeceğinden bunun takliti suçlarında 316. maddenin tatbik kabiliyeti olmadığına ve maruz tevhidi içtihat kararlarına da uygun olan bu noktai nnazarımızda isabet bulunduğuna kaniiz. Karar Heyeti celilerinindir.

İkinci Ceza Dairesi Azası Baha Arıkan: Mevzu; Türk altınlarının taklidi bahsidir. Ceza Kanunumuzun 316. maddesi memlekette kanunen tedavül eden milli paraları taklit edenleri üç seneden oniki seneye kadar hapis ve bin liradan onbin liraya kadar ağır para cezasiyle tecziye etmektedir. Birinci Ceza Dairesi, Türk altınlarının artık tedavülde bulunan bir para bulunmadığını ve binaenaleyh Türk altınlarını taklit edenlerin bu madde ile cezalandırılamıyacağı reyinde bulunmuş heyeti umumiyede aksi mütalaa dermeyan etmiştir. Şimdi darphanede basılmış bulunan altınlar, halen kanunen tedavülde bulunan milli para mıdır? Değil midir? Meselesi mevzubahis olmaktadır.

Mesele fazla, tasavvur ettiğimizden daha fazla ehemmiyetlidir. Vereceğimiz karar, iktisadıyatımızı alakadar edeceği gibi, Türk harsını, Türk kültürünü, Türk medeniyetini, Türk tarihini de alakadar etmektedir. "Bir milletin parasının kıymetini söyleyiniz, o milletin hakiki kıymeti hakkında size malumat vereyim" sözü büyük bir vecizeyi ifade etmektedir. Meselenin haiz bulunduğu ehemmiyet ile mütenasip bir surette, belki biraz uzun sürecek olan maruzatım dolayısiyle peşinen affınızı dilerim.

Türk altınları hakkında söze başlarken bu bahsin tarihi hakkında kısaca bir hatırlatma yapmağı faydalı görüyorum. Osmanlı İmparatorluğunda ilk sikke Sultan Orhan zamanında Alaeddin Paşanın asker tanzimi sırasında darbedilmiş ve fakat Fatih devrine kadar yalnız gümüş sikke yapılmıştır. O vakte kadar mücavir Devletlerin Venedik'in ve Macaristan'ın Duka, Fluri altınları tedavül etmekteydi.

Fatih evaili saltanatta Duka ve Filoriler üzerine bir "Sah" damgası vurdurmak suretiyle bunların memaliki Osmaniyede tedavülünü sağlamış, bilahara, İstanbulunn fethini müteakip, yaldızlı namı ile ve altın sikke bastırmıştır, anı takiben Selim sali devrine kadar muhtelif Padişahlar zamanında eşrefi, cedidi eşrefi, Kırk altını şahı, zer mahbub, zer İstanbul, zincirli gibi namlar altında muhtelif altın sikkeler basılmış bulunmaktadır. Selim salis evaili saltanatda ayarları mütefavit kendileri bozulmuş olan bütün bu altın sikkeleri tevhit etmek istemiş ve hatta bu hususta Tatarcık abdullah Efendi namında bir zata bir de layiha kaleme aldırmış ise de; Malum olan vekayi dolayısiyle bu işe muvaffak olamamış ve mesele tanzimat devrine kadar aynı keşmekeş içersinde sürüp gitmiştir. Sultan Mecit evaili saltanatta, bir hükümdarlık hakkı olarak Mamduhiye altınlarını bastırmış fakat sikkeler arasında mevcut olan karışıklığın önünü alamamıştır. Tanzimatta diğer bütün şuabatı devlette olduğu gibi sikke vaziyetinin ıslahı hususu da nazara alınmış 1256 senesinde hazırlıklara başlanarak 1259 senesinde 100 kuruş karşılığı olann Mecidiye altını tedavüle çıkarılmıştır. bilahare Mecidiye tabirinin bildiğimiz gümüş sikke olan Mecidiyey alm olması dolayısiyle altınlara sadece mecit altını denilmiştir. Sultan Aziz, Sultan Hamidi sani, Sultan Reşat ve Sultan Vahdettin zamanlariyle Cumhuriyet devrinde de altınlar basılmış bulunmaktadır. Bu kısa, izahatı arzda maksadım her padişahın tahta çıkar çıkmaz ilk işiinn namınna sikke bastırmış ilduğunu izah içindir. Biraz sonra bu hususa temas edeceğim. Bu hususun bahis mevzuumuzda ehemmiyeti dekar bulunmaktadır.

Heyet Azasından bazıları, Tevhidi İçtihat Heyetinin 4.6.1941 tarih ve 1 numaralı ve 28.7.1941 tarih ve 28 numaralı ve 19.2.1947 tarih ve 7 numaralı kararları gereğince, altın sikkeye tedavül eden para denilemiyeceği ve meta hükmünde bulunduğu ve bu kararlarda zikredilen Merkez Bankası Kanununun 12. maddesinde yazılı istikrar kanunu çıkıp Türk lirasının tutarı tayin olununcaya kadar tevhidi içtihat kararlarına riayet mecburi bulunduğu ve altın sikkeyi Hükümetin haiz olduğu salahiyete istinaden darbetmiş olması da bugünkü durum muvacehesinde bunun tedavül eden para olduğunu kabul için bir sebep teşkil edemiyeceği ve nitekim piyasada bir meta gibi muhtelif fiyatlarla serbest alınır satılır olduğu ve bu sebeple altın sikkenin tedavülü mecburi para olmak vasfını kaybettiği cihetle altın sikkeyi taklit eden ve sürenler hakkında Türk Ceza Kanununun 316. maddesinin uygulannma kabiliyeti bulumadığı ve taklit altın sikkeyi sürenler hakkında yerine göre Türk Ceza Kanununun 503 ve 363. maddeleri hükümlerininn nazara alınması icap ettiği mütalaasında bulunmuşlardır.

Bu fikre muarız olanların kanaat ve mütalaaları ise aşağıda gösterilmiştir. Şöyle ki: Tevhidi içtihat kararları altın sikkenin para olup olmadığı hakkındaki mübayenetleri halletmiş değildir. Bu kararların mevzuu altın sikke olarak borçlanılan bir paranın tediye şekli ve 25 altın lira hakkındaki davanın temyiz kabiliyeti olup olmadığı ve 50 altın liralık davanın şahitle ispatı mümkün bulunup bulunmadığı ve 300 altın liralık davaların hangi mercice bakılacağı hususları hakkındaki içtihat ayrılıkları mali ve hukuki mevzuat nazara alınarak tevhit edilmiş ve bu arada altın sikkenin tedavüldeki durumundan ve Merkez Bankası Kanununun 12. maddesinde bahsi geçen istikrar kanunu meriyete vaz olununcaya kadar mezkur kanunun 37. maddesi hükmünce altın sikkenin kıymetininn zaman zaman bankaca tayin edileceğinden ve kanuni rayici olmayan misli bir mal sayılması lüzumundan da bahsedilmiştir.

Halen ihtilaf konusu olan hadiseler ise; altın sikkeyi taklit edenler ve taklit edildiğini bilerek sürenler hakkında Türk Ceza Kanunun 316. maddesinin uygulanması mümkün olup olmadığına mütealliktir; ve bugün altın sikkenin para olup olmaması noktasından tehaddüs etmiş olan ihtilafları halletmek mecburiyetinde bulunan umumi heyet, evvelce ferdin hukukunu tanzime matuf olan ve sonuç itibariyle adalet ve hakkaniyet esaslarına uygun olduğunda asla şüphe edilmeyen evvelki içtihatları birleştirme kararlarında gösterilen mucip sebepler ile kendisini mukayyet addetmemiş ve mukayyet addetmek için de kanui bir mecburiyet görmemiştir; çünkü, şimdiki halde müzakere konusu olan altın sikkenin takliti meselesi, ammenin itimadı aleyhinde işlenen bir suçun mevzuunu teşkil ede cezai bir hadisedir. Bu cezai hadisede de her şeyden evvel mevcut mevzuatın ve milli paranın taklit edilmesine dair ceza hükümlerinin ve ilgili maddedeki suç unsurlarının tetkik ve tayini icap eder. Madeni paralar arasında bulunan gümüş paranınn tedavülden kaldırıldığı, 2257 sayılı kanunun verdiği salahiyete müsteniden, Maliye Vekaletince 2.12.1935 tarih ve 3171 sayılı resmi gazetede ilan edilmiş olduğu halde altın sikkenin tedavülden kaldırıldığı hakkında hiç bir hüküm mevcut değildir. Bilakis altın sikkenin darbına devam edildiği bir emri muhakkaktır. Evvelce müttehaz tevhidi içtihat heyeti kararında bahsi geçen Merkez Bakası Kanununun 53. maddesinde aynen: (hükümet Merkez Bankası hesabına tenzilli tarife ile altın para darp eder) denilmek suretiyle altın para darbı hususunda Hükümete salahiyet verilmiştir. Bu maddede dahi; altın sikkenin (Para olduğu açıklanmıştır. Muhtelif zamanlarda sikke olarak bakılmış olan Hamit, Reşat, Vahit ve Cumhuriyet altınlarının kaffesi milli para vasfını muhafaza etmektedir. Mezkur Merkez Bankası Kanununun 53. maddesine karşı - diğer maddelerinde altın sikkenin tedavülden kalkmış olduğuna ve para evsafını kaybettiğine delalet edecek hiç bir hüküm mevcut bulunmamakta ve bilakis bu kanundaki hükümler - altın sikkenin para olduğunu teyit etmektedir.

En son olarak 8.8.1951 tarih ve 7879 numaralı resmi gazetede para olmak üzere altın sikkenin, darp edilmiş olduğu da yazılı bulunmaktadır. Sikke unvanı altında basılmış olan altının tedavülündeki mecburiyet hassası kağıt paranın fiilen mecburi tedavülü muvacehesinde güçlüklere uğramış ise de; muayyen kağıt para mukabilinde tedavül edebilmek hassasını muhafaza etmiştir.

Milli paranın takliti hakkındaki ahkamı cezaiyenin tetkik ve tahliline gelince:

Türk Ceza Kanunun 316. maddesinde ayenen (1 - Memlekette kanunen tedavül eden milli paralarla, yabancı memleketlerde tadavülü kanunları icabından olan paraları taklit eden,

2 - Zahiren daha yüksek bir kıymeti haiz göstermek için paraları tağyir eyleyen,

3 - Taklit veya tağyirde iştiraki olmaksızın taklit veya tağyir eden kimse veya mutavassıt ile anlaşarak taklit veya tağyir edilmiş olan paraları memlekete sokan veya muhafaza eden yahut her hangi bir suretle tedavüle koyan veya asıl fail ile tedavüle koyanlar arasında tavassutta bulunan,

4 - Tedavüle koymak maksadiyle taklit veya tağyir edilmiş olan paraları taklit veya tağyir eden kimseden veya bir mutavassıttan satın alan yahut her ne suretle olursa olsun alan,

Kimse üç seneden oniki seneye kadar hapis ve bin liradan onbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır. Milli ziynet altınları hakkında da bu madde hükmü tatbik olunur) denilmiş olmasına göre altın sikkenin tedavülü mecburi olmaması sebebine dayanılarak para olmadığı neticesine varılamaz. Her ne kadar bu madde metninde kanunen tedavülu mecburi olan tabiri mevcut değilse de; (Kanunen tedavül eden milli paralar) tabiri vardır. Bu tabire nazaran altın sikkenin tedavül kabiliyetinin mevcut olması para olması için kafidir. İktisadi sebeblerden dolayı kağıt paraya nisbetle altın sikkenin kıymeti arasındaki müvazenede - zaman, zaman fark hasıl olması, tedavül etmesine mani teşkil eylemez ve para vasfını kaybetmiş olduğuna da delalet etmez.

Devlet kasalarının da altın sikkeyi kabul etmesi icap eder ve kanunen tedavüle konulmuş olan altın sikke ancak yeni bir kanunla tedavülden kaldırılabilir. Ayrıca zıynet altını olarak basılan altınlar tedavül hassasını haiz olmadığı halde bunların takliti Türk Ceza Kanununun 316. maddesiyle cezai müeyyide altına alınmıştır. Bu vaziyette para olmak üzere basılmış ve mübadele mevzuu bulunmuş olan altınların mezkur madde hükmüne tabi tutulmaması büyük bir tenakuz olur ki; bu da Kanun Vazıına atf ve isnat olunamaz.

Altın sikkenin teklit edilmesi gibi mücerret muhafazası, memlekete sokulması da 316. madde hükmünce suçtur; ve bu kabil suçlar taklit edilmekle vücut bulur. Suçun tekevvünü için taklit edilen sikkenin piyasaya sürülmesi ve ahara satılması şart değildir.

Temyiz Mahkemesi Birinci Ceza Dairesi son içtihatında: Mukallet altın sikkelerin para evsafını kaybetmiş olmasından dolayı ancak piyasaya sürülmesi halinde dolandırıcılık veya Türk Ceza Kanununun 363. maddesinin şümulüne giren bir suç teşkil edeceğini belirtmiştir. Bu içtihata göre; altın sikkeyi taklit edip piyasaya sürmeyen veya muhafaza eden veya memlekete sokan kimselerin hareketleri tabi tutuldukları fiilyet itibarile - suç teşkil etmemesi ve yine daire içtihatına nazaran mukallet altın bizatihi memnu eşyadan bulunmadığından hadisede 5677 sayılı Af Kanununu 4. maddesinde zikrolunann müsadere hükümlerinin tatbik olunamaması ve mukallet altın sikkelerin sahiplerine iadesi lazım gelir. Bu kabul tarzı ise, mezkur 316. madde ile müteakip maddeler hükümlerinin tatbikine engel teşkil edeceğinden Devletin mali bünyesinde makus tesirler husulüne sebep olur.

Filhakika; altın sikkenin taklit edilmesi, bulundurulması, memlekete sokulması mezkur 316. madde ile suç sayıldığı için bir ceza mahkumiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa bile taklit altın mutlaka zapt ve müsadere edilir. Altı sikke milli para sayılmadığı takdirde ise, altı sikke bizatihi memu eşyada bulunmadığından vaziyete müdahale ve suçun mevcudiyetini kabul ve müsadere içi altın sikkenin piyasaya sürülmesini beklemek icap eder ki, bu hal; ammenin itimadını sarsar. Diğer cihetten Türk Ceza Kanununun 324. maddesinin paraların taklidine ve tağyirine mahsus alat ve vesaiti imal edenlere ve satın alarlara ve muhafaza edenlere ve ahara satanlara ve verenlere mahsus hükümleri de tatbik kabiliyetini kaybeder; ve böylece Kanun Vazıının maksadına tamamen münafi bir durum hasıl olur. Netice;

Yukarıda tafsil ve izah olunan sebepler; ve altın sikkenin kanunen tedavülden kaldırıldığı hakkında kanuni bir hüküm bulunmamasına ve iktisadi sebepler dolayısiyle zaman, zaman kağıt ve altın fiyatında farklar hasıl olması, altının tedavül kabiliyetini ve milli para olmak vasfını kaybettiğine delalt etmiyeceğine nazaran altın sikkeyi taklit edenler veya daha yüksek bir kıymeti haiz göstrmek için tağyir edenler ve bu kabil mukallet altınları bilerek memlekete sokanlar veya muhafaza edenler ve tedavüle koyanlar ve satın alanlar ve her ne suretle olursa olsun alanlar hakkında Türk Ceza Kanununun 316. maddesinin uygulanması icap ettiğine 1.4.1953 tarihinde üçte ikiyi geçen çoğunlukla karar verildi.



Full & Egal Universal Law Academy