Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1955/20 Esas 1955/29 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1955/ 20
Karar No: 1955 / 29
Karar Tarihi: 14.12.1955

(743 S. K. m. 933)

Dava: 5602 sayılı Tapulama Kanununun yirmiyedi ve yirmidokuzuncu maddelerinin tatbikinde Temyiz Mahkemesi Hukuk Umumi Heyetine ait 2.2.1955 tarih 1/38 esas ve 36 karar sayılı ilamla Temyiz Birinci Hukuk Dairesine ait 17.5.1955 tarih 1955/3102 esas 2913 karar sayılı ilam arasında içtihat ihtilafı bulunduğu beyan ve işbu ihtilafın tevhidi içtihat yoluyla giderilmesi Ankara Avukatlarından Emin Halim Ergun tarafından Temyiz Birinci Reisliğine verilen 4.7.1955 tarihli dilekçede istenilmiş ve bahsi geçen ilamlar dilekçeye eklenmiş ve Birinci Reislikçe dilekçe ve ekleri ve alakalı Daire Reislerinin mütalaalarını muhtevi yazılar Temyiz Mahkemesi Büyük Tevhidi İçtihat Heyetine tevdi edilmiş olmakla yapılan müzakere sonunda:

Karar: Temyiz Hukuk Heyeti Umumiyesine akseden davada davacılar murislerinin tapu ile mutasarrıf bulundukları gayrimenkulün 5602 sayılı Tapulama Kanununun tatbiki sırasında hatalı olarak davalı adına tesbit edildiğini ve işbu tesbit kesinleşerek tapuya tescil işlemi yapıldığını ileri sürerek davalı üzerindeki kaydın kendi adlarına tashihini istemişlerdir. Mahalli mahkemesince davalı üzerindeki kaydın iptaline ve gayrimenkulün davacılar adına verasetteki hisseleri nispetinde tesciline karar verilmiştir. Temyiz Birinci Hukuk Dairesince tapulama muamelesine müddetinde itiraz edilmediği cihetle davalı lehine tesbit edilen vaziyetin katiyet kespettiği gözönünde tutulmadan davanın kabulü yolsuz görülmüş mahalli mahkemesinin hükmü bozulmuştur. Israr kararı üzerine Hukuk Heyeti Umumiyesince (Kadastro Heyetince yapılan tesbitin ilanından itibaren 30 gün içinde itiraz vukubulmıyan hallerde alakalıların umumi hükümler dairesinde vazifeli mahkemeye dava açmağa hakları olup olmadığının anlaşılabilmesi için 5602 sayılı Kanunun bu mevzu ile ilgili maddelerinin bir arada tetkiki icabeder. 5602 sayılı kanun kadastro heyetlerinin işlerini süratle neticelendirilmesini derpiş ve bu maksatla da bu heyetlerin bünyesine Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemelerini ithal eylemiştir. Yirmialtı ve otuzikinci maddeler hükümlerinden anlaşılacağı veçhile kanun kadastro heyetlerinin vazifelendirildikleri bölge veya birliklerde uzun müddet kalmamalarını ve tesbitin ilanından itibaren bir ay içinde vaki olacak itirazların hallini göz önünde tutmuş ve bu suretle de Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemelerinin vazifeleri hududunu tayin ve tahdit etmiştir. Kanunun yirmidokuzuncu maddesinin birinci fıkrasında tutanakların tapu kütüğüne geçirilmesinden sonra kadastro çapları ayrıca verilmek üzere tapu senetlerinin doldurulup birliklerinde ilgililere dağıtılacağı ve son fıkrasında da ölçü sebebiyle; sınırlara, mülkiyet haklarına veya diğer ayni haklara müteallik hiç bir itiraz veya davanın dinlenemeyeceği hususu kabul edilmiştir. Maddenin 2 inci fıkrasında ise kadastro ölçmelerine tutanak ve sicil muhteviyatının esas olacağı yazılıdır. Birinci fıkra yeknazarda sınırlara, mülkiyet haklarına veya diğer ayni haklara müteallik itiraz veya davanın artık dinlenemeyeceği esasının vazedildiği fikrini tevlit etmekte ise de; bu fıkra ile dinlenmemesi kasdedilen itiraz veya dava, fıkranın başında yer alan "Ölçü sebebiyle" mefhumu ile mukayyet bulunmaktadır. Bunun dışında yani ölçü sebebinden başka bir esasa istinat ettirilen sınır veya mülkiyet ihtilafının mesmu olacağı fıkranın tarzı tahririnden anlaşılmaktadır. Aksinin iltizamı ana kanunlarla teminat altına alınmış olan hakların ziyaını mucip olur. Esasen yirmidokuzuncu madde kendisine tapu senedi verilmiş olan kimsenin ölçü sebebiyle yeniden bazı itiraz ve davaya kalkışmasını önlemek için sevkedilmiştir. Bu hal haricinde lehlerine tescil yapılmış olan kimselerin veya üçüncü şahısların aynı haklara müteallik ihtilaflarının umumi mahkemelerde rüyetine mani olacak bir hükme kanunda yer verilmemiştir. Yanlış tahkika müstenit tapulama işleminin kesinleşmiş bulunması ve bahsi geçen fıkra hükmü asıl hak sahibinin umumi hükümler dairesinde tescilin tashihi yolunda bir dava açmasına mani olamaz) mütalaasiyle ısrar kararı varit ve muvafık görülmüştür.

Temyiz Birinci Hukuk Dairesine akseden davada; davacıların irsen hissedar bulunduktan gayrimenkuldeki hisseleri ketmedilmek suretiyle gayrimenkulün tamamının Tapulama Kanunu tatbiki sırasında Kadastroca davalılar adına tesbit edildiği ve ona müsteniden tapuya tescil olunduğu ileri sürülmüş, tescilin iptali ile hissei irsiyeleri üzerinden tapu kayıtlarının tashihi istenmiş, mahalli mahkemesince davanın esasına girişilmiş ve husumetin noksan tevcih edilmiş olması bakımından dava reddedilmiş, davacıların temyizi üzerine Birinci Hukuk Dairesince (5602 sayılı kanun mucibince tapulama muamelesine ihtilaflı gayrimenkullerin bulunduğu mıntakada tevessül olunduğu ve usulen tapuların tevzi edildiği ve müddetini geçirdiğinden umumi hükümlere tevfikan mahkemeye müracaat ettiğini davacı istidasında beyan etmiştir. 5602 sayılı kanunun yirmiyedi ve yirmidokuzuncu maddeleri mucibince davacının dava hakkı zeval bulduğu cihetle neticesi itibariyle hükmün doğru olduğu) belirtilerek mahalli mahkemesi kararı tastik olunmuştur.

Hukuk Heyeti Umumiyesi ilamiyle Birinci Hukuk Dairesi ilamı arasında içtihat ihtilafı mevcuttur. Şöyle ki: Heyeti Umumiye ilamında kesinleşen tapulama ve tescil işlemi muvacehesinde (Ölçü sebebiyle) alaka ve irtibatı bulunmıyan ve bilhassa üçüncü şahıslarla tehaddüs eden ihtilafların umumi mahkemelerde tetkik edilebileceği kabul olunduğu halde hususi daire ilamında 5602 sayılı Kanunun yirmiyedi ve yirmidokuzuncu maddelerinin bu gibi davaların dinlenmesine mani teşkil ettiği, kesinleşen tapulama işlemi muvacehesinde bütün dava haklarının zeval bulduğu kabul ve içtihat olunmuştur.

Tevhidi içtihat büyük heyetine dahil zevattan bir kısmı tarafından;

a) Kadastroca hendesi ve hukuki durumun tesbiti şeklinde cereyan eden iki muamelenin yekdiğerini tamamlayıcı mahiyette olduğu, kanunen tefriki kabil olamayacağı ve bu itibarla mesaha ve ayni hak tesbiti muamelelerine itiraz ve bunların iptali için tevessül olunacak kanuni yolların aynı usule tabi kılındığı;

b) 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanununda Medeni Kanuna muhalif hükümler mevcut olmadığı halde 5602 sayılı Tapulama Kanununda Medeni Kanuna uymıyan hükümlerin bulunduğu;

c) 5602 sayılı kanunla ne Medeni Kanunun ve ne de Usul Kanununun tadili düşünülmediği yalnız halkın tapu dairelerinde iş takibetmelerinin külfetli bulunması sebebiyle Medeni Kanuna uygun olarak yapmadıkları temlik muameleleri muvacehesinde o muamelelerin tasfiyesi için 5602 sayılı kanunda hususi hükümlerin sevkedildiği ve 1515 sayılı kanunun dahi tanziminde aynı sebep ve düşüncenin hakim olduğu;

ç) Medeni Kanunun amir hükümlerinin tadil veya ilgası bahis mevzuu olmadığından umumi hükümlere tevfikan rüyet edilecek bir davada 5602 sayılı kanunun istisnai hükümlerinin tatbik olunamayacağı, bahsi geçen istisnai hükümlerin mekan ve zaman itibariyle tahdit olunduğu şöyle ki; Kanunun tatbik sahası Vilayet ve Kaza Belediyeleri sınırları dışında kalan yerlerde hasredildiği gibi kanunun onbeşinci maddesi ile müddeti içinde bir itirazın vukuu takdirinde istisnai hükümlerin tatbikine imkan verildiği ve şu suretle zaman itibariyle kanunun tatbiki tahdit olunduğu;

d) Kanunun tayin ettiği müddet zarfında itiraza maruz kalmamış bulunan ayni hakların tesbitine dair tapulama tutanaklarının katiyet kesbedeceği ve keyfiyetin yirmiyedinci maddede belirtildiği, yirmidokuzuncu maddede de katiyet kesbeyleyen tutanaklara karşı hiç bir itiraz veya davanın dinlenmeyeceğinin kaydolunduğu;

e) 5602 sayılı kanuna müvazi olan 2613 sayılı kanunda Medeni Kanuna muhalif hükümler mevcut olmadığından o kanunda yukarıki bentte yazılı hükümlere müşabih hükümlerin sevkedilmediği, 5602 sayılı kanun umumi hükümlerden ayrıldığı için tatbik müddetinin tahdit ve nitekim otuzaltıncı madde ile tapulamadan mütevellit ihtilafların halli için tesis olunan mahkemelerin salahiyetleri dahi müddetle takyit olunduğu;

f) Kesinleşen tapulama muvacehesinde umumi hükümlere tevfikan ve umumi mahkemelere açılacak davaların kabulü takdirinde tapulama tutanaklarından bir çoğunun iğfali cihetine gidilebileceği ve çünkü umumi mahkemelerde Tapulama Kanununun gerek maddi hukuk bakımından ve gerek isbat şekline müteallik usul hukuku bakımından vazettiği istisnai hükümlerin umumi mahkemelerde tatbik edilemeyeceği ve mesela tapulama sırasında şahadetle tesbit edilen bir vakıanın umumi mahkemelerde münakaşasına girişildiği takdirde umumi hükümler muvacehesinde o vakıa şahitle isbat edilemeyeceğinden tesbitin iptali cihetine gidilmesi zarureti hasıl olacağı,

g) Tapulamada bir planın yapıldığı ve bu planın ölçüye müsteniden tanzim edildiği, gayrimenkul sınırının bu ölçü neticesinde tespit olunduğu, bu itibarla ölçme ve sınır kelimelerinin mutat ve lügat manalarına göre umumi heyet kararında işaret edilmiş bulunan ölçme sebebinden başka bir esasa istinat ettirilebilen bir sınır ihtilafının tasavvuru mümkün olamayacağı,

h) 5602 sayılı kanunun yirmiyedi ve yirmidokuzuncu maddeleri Hükümet teklifine nazaran Adliye Encümeninde daha vazıh olarak kaleme alındığı, bu meyanda yirmidokuzuncu maddeye son fıkranın eklendiği ve Meclis müzakerelerinde ayrıca bir mutalaa dermeyan olunmadığı;

İleri sürülerek yirmiyedi ve yirmidokuzuncu maddeler ve yukarıda yazılı mucip sebepler muvacehesinde hususi daire içtihadının muvafık olduğu mütalaa edilmiştir.

Tapulama Kanununun birinci maddesinde belirtildiği veçhile bu kanunun gayesi Vilayet ve Kaza Belediye sınırları dışında kalan bütün tapusuz gayrimenkul malların tapulanmasını, tapulu olanların ise kayıtlarının yenilenerek Kadastro planlarının vücuda getirilmesini teminden ibaret bulunmaktadır. Kanun bu hususu temin için gerek hendesi durumun tesbiti ve gerek hukuki durumun tayini bakımlarından basit ve hususi hükümler sevketmiş bulunmaktadır. Bu hükümlerden hiç biri müktesep hakları ihlal edici ve mevcut bir hakkın iptalini ve zevalini icabettirici karekter ve mahiyet taşımamaktadır. Tapulama zımnında vaki tesbitler ve o tesbitlere müsteniden ihdas olunan sicil kayıtları muvacehesinde mevcut hakkı ihlal olunan kimsenin umumi usulere tevfikan umumi mahkemelere dava açmak salahiyetleri ana kanunlarla ve bilhassa Medeni Kanunun 933 üncü maddesiyle teminat altına alınmıştır. O suretle teminat altına alınmış bulunan dava hakkının tapulama faaliyetleri dolayisiyle zeval bulduğunu kabul etmek için bu kanunda sarih bir hükmün sevkedilmiş olması icabeder. Kadastroca hendesi ve hukuki durumun tesbiti şeklinde cereyan eden muamelelerin gayri kabili tefrik olduğunu kanundan istihraç mümkün olmadığı gibi bu muamelelerden biri veya her ikisi yolsuz cereyan etmişse, aksine sarih bir hüküm bulunmadıkca, tapulamanın kesinleşmiş olması yolsuz cereyan eden muamelenin umumi mahkemelerde dava ve münakaşa konusu olmasına engel teşkil etmez. Tapulama Kanununun onüçüncü ve elllkinci maddeleriyle maddi hukuk bakımından Medeni Kanunun umumi hükümlerinden ayrılarak zilyet lehine bazı haklar tanıdığı gibi onbeşinci maddesiyle de vakıaların isbatı bakımından alakalılara geniş salahiyetler bahşedilmiştir. Bu kanunun mahal ve zaman itibariyle tatbik sahası tahdit olunmuştur. Şöyle ki: Kanunun bahsi geçen onüç, onbeş ve elliikinci maddelerinde yazılı hükümler ancak bu kanunun tatbik edildiği yerlerde kain gayrimenkullere ve tapulama zamanında uygulanabilir. Bu bakımdan bu kanuna bir tasfiye kanunu mahiyeti atfedilmek mümkündür. Ancak bir zaman ve mahalde bu kanunun bir gayrimenkulü tesir ve tatbik sahası içine almış bulunması o gayrimenkulün kanunun zaman ve mahal itibariyle tesiri dışına çıktığı takdirde artık istisnai hükümlerin o gayrimenkul hakkında tatbik edilemeyeceği neticesini tevlit edemez. Nitekim aynı mahiyette bir tasfiye kanunu olan 1515 sayılı kanun meriyete girdiği ilk senelerde ancak tapu dairelerince tatbik edilebileceği mahkemeye akseden işlerde umumi hükümler dairesinde tahkikat ve tetkikat yapılıp hüküm verilebileceği Temyiz Mahkemesince içtihat edilmiş olduğu halde 9.2.1944 tarih 4 numaralı tevhidi içtihat karariyle 1515 numaralı kanunun muhtevi olduğu hükümlerin hukuki mahiyet taşıdığı ve doğrudan doğruya mahkemelere müracatla dava veya defi zımnında dermeyan olunabileceği kabul edilmiştir. Aynı mahiyette olan 5602 sayılı kanunun istisnai hükümleri de hukuki mahiyet taşıması bakımından bu kanunu zaman ve mahal itibariyle tesiri altına giren gayrimenkuller hakkında umumi mahkemelerde ikame olunacak davalarda tatbik edilmek icap eder. Umumi mahkemelere dava ikamesine salahiyet tanındığı takdirde bir çok tapulama tespitlerinin umumi hükümlerin tatbiki vesilesiyle iptale maruz kalacağı bu itibarla tapulamadan kasdedilen gayenin ihlal edileceği endişesi varit değildir. Bir gayrimenkul hakkında tapulama sırasında maddi vakıalar yanlış tesbit edilmiş veya Tapulama Kanununun istisnai hükümleri hatalı olarak tatbik olunmuş ise umumi mahkemelerde gene Tapulama Kanununun istisnai hükümleri nazara alınarak tapulama tesbitinin zaman ve mekan itibriyle tesiri altında kaldığı gayrimenkul hakkında tapulamanın kanuna ve usule uygun şekilde cereyan edip etmediği münakaşa olunabilir. Zaman ve mahal itibariyle tatbik sahası mahdut olan kanun Tapulama Kanunundan ibaret değildir. Mevzuat içinde buna müşabih birçok misaller bulmak mümkün olduğu gibi Devletler hususi hukuku bakımından Ecnebi Kanununun tatbiki lazımgeldiği hallerde de buna mümasil hukuki meselelerle karşılaşmak mümkündür. Bu gibi ihtilaflarda ihtilaf konusu vakıanın zaman ve mekan itibariyle tabi bulunduğu kanun hükümleri ve hukuk kaideleri nazara alınarak niza halledilir. Bu itibarla aksi tezi müdafaa eden ve Tapulama Kanununun hususiyetine dayanan mütalaalar umumi ana kanunların teminatı altında umumi mahkemelere müracaat salahiyetini bertaraf edecek mahiyette görülmemiştir. Tapulama Kanununun yirmiyedinci maddesine dayanan mütalaaya gelince; Filhakika tapulama tesbiti yapıldıktan sonra ve aynı birlikteki tesbitler ikmal edilince keyfiyet birlikte 30 gün müddetle ilan olunur. 30 günlük itiraz müddeti içinde bir guna itiraz sebketmediği takdirde tutanak Kadastro Müdürü tarafından tastik olunarak kütüğe geçirilir. İşbu 30 günlük müddetin mahiyeti üzerinde tevakkuf etmek lazımdır. Birinci hukuk dairesi bu müddeti bir sukutu hak müddeti gibi mütalaa etmiş ve 30 gün içinde itiraz etmeyenlere ait dava hakkının zeval bulduğunu kabul eylemiştir. Kanunda geçen bir müddetin bir hakkı izale edecek veya bir hakkın sukutunu mucip olacak mahiyette bulunması için kanunda açık bir hüküm sevkedilmiş olmak lazımdır. Tapulama Kanununda ise 30 günlük müddetin o mahiyette olduğunu kabule müsait bir hüküm mevcut değildir. Kanun tapulama sırasında birçok ihtilafların çıkabileceğini ve bu ihtilafların umumi mahkemelerde halline kalkışılması takdirinde bir tarafdan tapulama işlerinin gecikeceğini ve diğer taraftan umumi mahkemelerin ellerinde bulunan diğer davaların gecikmesine sebebiyet vereceğini derpiş ederek tapulama sırasında tehaddüs edecek ihtilafların halli için hususi ve mahdud salahiyet ve vazifeyi haiz mahkemeler tesis etmiştir. Ve bu mahkemelerin tapulama birliklerinde ve gayrimenkul başında gezici olarak vazife görmelerini ve bu mahkemelerde görülecek işlerden dolayı hiç bir resim ve harç alınmamasını kabul eylemiş bu suretle tapulama sebebiyle tehaddüs edecek ihtilafların hallinde umumi usul hükümlerinden ayrılarak alakalılara kolaylık sağlamıştır. Nitekim 2613 sayılı kanun dahi o şekilde hususi mahkemeler teşkilini derpiş eylemiş ve ancak 5572 sayılı kanun ile o mahkemeler kaldırılmış fakat o mahkemelerde görülen işler hakkındaki usuli ve istisnai hükümler mahfuz tutulmuştur. Tapulama Kanununun ihdas ettiği mahkemelerin faaliyet sahasını ve zamanını tahditteki isabet aşikar bulunmaktadır. Yirmiyedinci maddede derpiş edilen 30 günlük itiraz müddeti hususi mahkemenin salahiyetini tahdit eden bir müddetten ibarettir ve keyfiyet yirmiyedi ve otuzikinci maddelerin mütalaasından açıkca anlaşılmaktadır. 30 günlük müddet içinde itirazın vukuu yirmiyedinci maddede tahdiden belirtildiği şekilde tapulama tutanaklarının Kadastro Müdürü tarafından onanmaksızın Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemesine tevdii neticesini tevlit eder. Bu müddet içinde itiraz vukubulmamış ise tapulama tutanağı müdür tarafından onanarak kütüğe geçirilir. Şu halde müddeti içinde itirazın ademi vukuu ancak alakalının Gezici Arazi Kadastrosu Mahkemesine müracaat etmek ve o mahkemenin tabi olduğu harç ve resimden muafiyet, daha basit bir muhakeme usulüne tabi tutulmak gibi kolaylaştırıcı usul hükümlerinden faydalanmak hakkını iskat eder. Yoksa bu hal umumi mahkemelere müracaat ile dava ikame etmek hakkına mani olamaz. 30 günlük müddetin dava hakkını zevale uğratacak bir müddet olarak kabul edilmesi keyfiyeti otuzikinci maddenin (Hakimin birlikte bulunduğu esnada kendisine yapılacak itirazları hükme bağlar) yolundaki cümlesiyle telif edilemez. Şöyle ki; bir şahıs lehine vaki tapulama tesbiti ve bu tesbite diğer bir şahsın müddetinde vaki itirazı üzerine gezici Hakimin birliğe gittiği ve orada o gayrimenkul hakkında tetkikat yaptığı sırada üçüncü bir şahsın Hakime itirazda bulunması takdirinde bu itirazın müddetine bakılmaksızın Gezici Hakim tarafından halledilmesi otuzikinci madde ile emredilmiştir. 30 günlük itiraz müddeti bu kanun tarafından sukutu hak müddeti olarak kabul edilmiş olsaydı itiraz müddetinden sora ve Hakimin birlikte bulunduğu esnada kendisine yapılacak itirazları, o hakkın sukut etmiş olması bakımından, tetkiki salahiyet ve cevaz vermezdi. O türlü mütalaa kanunun maddeleri arasında ahenksizlik tevlidine müncer olur. Kanunun yirmidokuzuncu maddesine gelince; Filhakika bu maddede (Ölçü sebebiyle; sınırlara, mülkiyet haklarına veya diğer ayni haklara müteallik hiç bir itiraz veya dava dinlenmez) şeklinde bir fıkra sevkedilmiştir. Hükümetin teklifinde bu fıkra (Kadastro ölçmelerine tutanak ve sicil muhteviyatı esas olup bu işler alakalılara yeniden itiraz hakkı bahşetmez) şeklinde iken (İddia dinlenmez) ibaresinin daha şamil bir mana taşımasını temin bakımından (Dava dinlenmez) şeklinde değiştirildiği mucip sebebine dayanılarak Meclis Adalet Komisyonunca kanunda yazılı şekilde kaleme alınmıştır. Adalet Komisyonunun bu fıkrada başka bir değişiklik yapmak istemediği ve Hükümet teklifindeki manayı muhafaza eylediği raporların tetkikinden anlaşılmaktadır. Bu fıkra müstakil bir madde değildir, yirmidokuzuncu maddenin 3 üncü fıkrasını teşkil etmektedir. Bu itibarla fıkrayı kendisine tekaddüm eden fıkralarla birlikte mütalaa etmek ve manalandırmak lazımdır. Şöyle ki: Yirmisekizinci maddede itirazsız olarak düzenlenmiş ve Kadastro Müdürü tarafından onanmış tapulama tutanaklarının birlik itibariyle sıra numaralarına göre kütüğe geçirileceği ve kütüklerin Müdür tarafından imzalanacağı yazılı olup yirmidokuzuncu maddede tutanakların tapu kütüğüne geçirilmesinden sonra, kadastro çapları ayrıca verilmek üzere, tapu senetleri doldurulup birliklerinde ilgililere dağıtılacağı ve kadastro ölçmelerine tutanak ve sicil muhteviyatının esas olacağı kabul edilmiş ve münakaşa konusu olan fıkra bu hükmü takip etmiş bulunmaktadır.

Kanunun ondokuzuncu maddesinde belirtildiği üzere tapulama tesbiti sırasında tapulama tutanağına gayrimenkulün krokisi eklenir. İşbu krokinin tanzimi ilan ve onamaya tekaddüm eder. Tesbit işlemi kesinleşince tapulama tutanakları ve krokisi esas ittihaz edilerek kütükler tanzim olunur. Alakalılara tapu senetleri doldurulup birliklerinde dağıtılır. Kadastro çaplarının tanzimi büroda uzunca müddet çalışmağa mütevakkıftır. Çaplar tutanakdaki kroki ve ona müsteniden tesis olunan sicil muhteviyatı nazara alınarak mesaha, tanzim olunacaktır. Tapulama tutanağına ekli krokinin tanzimi büyük masraf ve külfetlere vabeste olduğu için kanun bu külfet ve masrafların tekerrürüne meydan vermemek mülahazasiyle 3 üncü fıkrayı sevketmiş bulunmaktadır. Bu fıkranın (Kadastro ölçülerine tutanak ve sicil muhteviyatı esas olur.) yolundaki 2 inci fıkrayı takip etmesi (Ölçü sebebiyle) diye başlaması kanunun derpiş ettiği ve yukarıda işaret edilen mülahazayı belirtmektedir. Bu itibarla bu fıkranın diğer fıkralarla birlikte mütalaası ve bilhassa ölçü sebebine bağlanmış bulunması muvacehesinde doldurulup birlikte kendisine tapu senedi verilen alakalının ölçü sebebine bağlanması mümkün olan itiraz ve davasının dinlenmemesini temin için bu fıkranın sevkedilmiş olduğu neticesine varılmaktadır. Tapulama tutanağı gerek hendesi ve gerek hukuki bakımlardan hatalı olarak tanzim edilmiş ise müzakereye mevzu olan ilamlarda olduğu gibi hakiki hak sahibinin umumi mahkemelere başvurmasına ve sicil kaydının tashihini talebetmesine bu fıkra hükmü engel olamaz. Bu itibarla:

Yanlış tahkika müstenit tapulama işleminin kesinleşmiş bulunması asıl hak sahibinin umumi mahkemelere tescilin tashihi yolunda dava açmasına mani olamayacağı yolundaki hukuk heyeti umumiyesi kararının musib ve bahsi geçen kanuna uygun bulunduğuna 14.12.1955 tarihinde üçte ikiyi geçen ekseriyetle karar verildi.

AYKIRI GÖRÜŞ

V. Ardahan, E. Tüzemen

Medeni Kanun ve mezkur kanunun 910 uncu maddesine müsteniden neşrolunan Nizamname Tapu kütüklerinin ölçüye müstenit plana göre tanzim edilmesini kabul etmiştir. Kütüklerin bu esas dairesinde hazırlanması için de 2613 sayılı kanun kabul olunmuştur. Ancak memleketimizdeki bütün gayrimenkuller için bu kanun dairesinde kütükler tanzimi çok uzun zamana ve külliyetli masrafa mütevakkıf olduğundan vilayet ve kazaların belediye sınırları haricinde kalan tapusuz gayrimenkullerin tapuya rabtı, tapulu olanların kayıtlarının da yenilenmesi ve planlarının tanzimi maksadiyle 5602 sayılı kanun mevkii meriyete konulmuştur. Tapu kütüklerinin en kısa bir zamanda ihzari suretiyle ötedenberi uzayıp gitmekte olan gayrimenkul ihtilaflarını bertaraf etmek gayesini güden bu kanunla Medeni Kanunun aynı haklara mütedair hükümlerine aykırı bir çok kaideler kabul edilmiştir. Ayrıca tapulama sırasında tehaddüs edecek ihtilafların mahallinde halli için de hususi mahkemeler "Gezici Arazi Kadastro Mahkemeleri" ihdas olunmuştur.

Tetkikinde de görüleceği üzere, 5602 sayılı Kanun, tapulama işinden alakalıların haberdar olmaları ve bu suretle hakların ziyaa uğramaması için altı, yedi, onbir ve yirmialtıncı maddeleri ile, tapulama muamelesinin muhtelif safhalarında, muhtelif şekillerde ilan yapılmasını derpiş etmiştir.

Tapu kütüğünün tanzimine esas olan ve ne gibi hususları ihtiva edeceği ondokuzuncu maddede izah olunan tutanaklar, yirmialtıncı maddede yazılı şekilde yapılacak ilandan itibaren 30 gün içinde itiraz edilmemesi halinde, yirmiyedinci madde gereğince Arazi Kadastro Müdürü tarafından tastik ve yirmisekizinci maddeye göre kütüğe geçirilmekte, itirazlı tutanaklar ise yine yirmiyedinci maddeye göre ihtilafın halli için hakime tev olunmaktadır. İtirazsız tutanaklar kütüğe geçirildikten sonra yirmidokuzuncu madde gereğince tapuları alakalılara dağıtılmaktadır. Fenni şekilde ölçü işinin ve planların bilahare yapılacağı ve çapların bilahar verileceği ve yirmidokuzuncu maddenin ikinci fıkrasiyle otuzuncu maddeden anlaşılmaktadır.

Tutanak muhteviyatı kütüğün tanzimine esas teşkil ettiği ve ilan müddeti içinde itiraz edilmemesi takdirinde katileşerek kütüğe geçirildiği ve buna müsteniden de alakalılara tapu senetleri verildiği için, sonradan planların tanzimi gayesiyle yapılacak ölçü işleri vesile ittihaz edilerek evvelce tutanağının tanzimi sırasında veya tanziminden sonra 30 günlük ilan müddeti içerisinde itirazda bulunmamış olan kimselerin itiraz ederek tapulama muamelelerinin uzamasına ve iptaline meydan verilmemeleri için de yirmidokuzuncu maddenin son fıkrası ile ölçü sebebiyle, yani ölçü vesilesiyle; sınırlara, mülkiyet haklarına veya diğer ayni haklara müteallik hiç bir itiraz ve davanın dinlenememesi esası kabul edilmiştir. Kanunun bu sarih hükmü muvacehesinde alakalıların yirmialtıncı maddedeki 30 günlük itiraz müddetinden sonra umumi mahkemelerde tespite itirazla dava ikame edebileceklerinin kabulüne imkan yoktur. Bunun hilafının kabulü hem kanunun açık hükmüne, hem de yukarıda izah olunan gayesine aykırı düşer ve binnetice gayrimenkul ihtilaflarının ve bunlardan mütevellit davaların şimdi olduğu gibi ilerde de uzayıp gitmesini intaç eder. 2613 sayılı kanunda 5602 sayılı kanunun yirmidokuzuncu maddesine mümasıl bir hüküm mevcut olmadığı içindir ki, mezkur kanuna göre yapılan kadastro tesbitinin katileşmesinden sonra da alakalılar tesbitin hatalı yapıldığı iddiası ile dava açabilmektedirl ancak; bu davalar mahkemelerce 2613 sayılı kanuna tevfikan değil umumi hükümlere tebean tetkik ve rüyet olunmaktadır.

5602 sayılı Kanunun ihtilafların çözülmesine mütedair dördüncü bölümündeki maddeler bu kanunun sadece "Gezici Arazi Kadastro Mahkemeleri" tarafından tatbik edilebileceğini kabul etmektedir. Yalnız otuzaltıncı maddesinde kadastro işlerinin bir bölgede bitmesinden altı ay sonraya kadar hükme bağlanmamış davalara ait dosyalarla, temyizen bozularak geri yollanacak dava dosyalarının mahalli Asliye mahkemelerince bu kanun hükmüne göre tetkik ve halledileceği yazılı bulunmaktadır ki bu davalar da 30 günlük itiraz müddeti içinde açılmış davalardır. Alelumum umumi mahkemelerin 5602 sayılı kanunun tatbiki suretiyle hüküm vermeleri bu maddelerde derpiş olunmamıştır. Umumi mahkemelerin 5602 sayılı kanunu tatbik etmeleri mevzuubahis olmayınca da 30 günlük itiraz müddetinden sonra umumi mahkemelerde açılacak davalarda Medeni Kanun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun delillere mütedair hükümlerinin tatbiki iktiza edecek bunun neticesi olarak da mezkur kanunun umumi hükümlerden inhiraf eden kaidelerine uyularak yapılmış olan muamelelerin iptali yoluna gidilmesi iktiza edecektir ki, bu da Vazu Kanunun bu kanunla güttüğü gayeye aykırı düşer.

Temyiz Teşkilatına mütedair 1221 sayılı kanunun Temyiz Dairelerinin vazifelerini gösteren ikinci maddesinin yedinci hukuk dairesinin bakacağı işleri tadat eden fıkrası... 2613 sayılı kadastro ve Tapu Tahriri Kanununun tatbikinden mütevellit ihtilaflar ile 5602 sayılı kanunla teşkil edilen Gezici Arazi Kadastro Mahkemeleri tarafından verilecek hüküm ve kararların 7 inci Hukuk Dairesi'nce tetkik ve rüyetini kabul etmektedir. Malum olduğu üzere, Vazu Kanun, içtihat ihtilaflarını önlemek gayesiyle, aynı neviden olan işlerin Temyizin aynı dairesinde tetkik ve karara bağlanmasını derpiş etmiştir. İşte bunun içindir ki 2613 sayılı kanundan mütevellit ihtilaflara mütedair hükümleri tetkikle, ister sulh ister asliye ister 5572 sayılı kanuna tevfi vazifelendirilen mahkemeler tarafından verilmiş olsun, 7 inci Hukuk Dairesini vazifeli kılmıştır. 5602 sayılı kanun ise yalnız bu kanunla vazifelendirilen mahkemeler tarafından tatbik edileceği içindir ki, 1221 sayılı kanunun ikinci maddesinde bu mahkemelerden verilen hüküm kararların 7 inci Hukuk Dairesince tetkik ve rüyet edileceği yazılmıştır. Aalelumum 5602 sayılı kanunun tatbikinden mütevellit ihtilaflar hakkında mahkemelerce verilecek hüküm ve kararlardan bahsedilmemiştir.

Yukarıda arz ve izah olunan sebeplerden dolayı 5602 sayılı kanunun yirmialtıncı maddesindeki 30 günlük müddetin bir sükûtu hak müddeti olduğu, bu müddetin mürurundan sonra tapulamanın hatalı olduğu iddiasiyle dava açılamayacağı kanaatındayız. Bu sebeple de ekseriyetin noktai nazarına muhalifiz.



Full & Egal Universal Law Academy