Yargıtay Büyük Genel Kurulu 1965/3 Esas 1965/3 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Büyük Genel Kurulu
Esas No: 1965/ 3
Karar No: 1965 / 3
Karar Tarihi: 14.06.1965

(743 S.K. m. 7, 108, 109, 123) (1086 S. K. m. 290, 295)

Dava: Medeni Yasanın 88 ve sonraki maddelerinde evlenme aktine ilişkin olarak yer almış bulunan hükümlerine göre, aktin geçerli bir nitelikte meydana gelebilmesi için evlenecek kişilerin resmi kimliği bulunan bir memur önünde bu amaca uygun irade bildiriminde bulunmalarının yeterli olup olamayacağı konusunda Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 2. Hukuk Dairesi ilamları arasında içtihat aykırılığı bulunduğu bildirilmiş ve içtihadın birleştirilmesi yoluyla bu aykırılığın giderilmesi istenilmiş olmakla, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Kurulunda ilamlar arasında birbirini tutmazlık bulunduğuna oybirliği ile karar verildikten sonra durum incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 1 - Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9.11.1964 gün ve 438/D-1-453 sayılı ilamında; evlenme aktinin geçerli olarak meydana gelebilmesi için, evlenecek kişilerin sadece irade bildirimlerini (beyanlarını) yetkili memur önünde açıklamaları yeterli olmayıp memurun da, sorularına karşı ilk aldığı olumlu bildirimleri evlendirme defterine yazdıktan sonra aktin doğuşunu sağlamak için kendi iradesini açıklaması ve akti tamamlama bakımından da defteri imzalaması şart olup bunun yapılmamış olması halinde aktin geçerli bulunamayacağı görüşü benimsenmiştir.

Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 29.5.1936 gün ve 2081-2936 sayılı, 9.7.1940 gün ve 982-2722 sayılı ve 19.1.1943 gün ve 1515-243 sayılı ilamlarında evlenmenin geçerli olabilmesi için tarafların evlenme memuru önünde rızalarını bildirmeleri yeterli olup bu halin deftere yazılarak imza altına alınması gibi yönlerin sadece şekle ait merasimden ibaret olduğu ve bunun yapılmaması ile Medeni Yasanın 105, 109 ve 123. maddeleri hükmünce aktedilmiş bulunan evlenmenin tamamlanmasına engel olamayacağından dolayı aktin feshine hükmolunamayacağı açıklanmıştır.

2 - Yurdumuzda evlenme aktini yapacak yetkili memur, kentlerde belediye başkan veya bunun evlenme işleriyle görevlendirdiği kimse, köylerde ise muhtardır (M.K. 108). Yetkili memur, evleneceklerden her birine, birbiriyle evlenmek isteyip istemediklerini sorarak alacağı olumlu karşılıklar üzerine evlenmenin her ikisinin rızalarıyla aktedilmiş olduğunu bildirir (M.K. 109).

Yasanın bu iki maddesinin hükümleri, evlenme aktinin niteliği bakımından soru ve cevapla kurulu sözlü bir akit niteliğinde bulunduğunu göstermektedir. Nitekim, 4.11.1929 gün ve 30/19 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu kararında dahi Medeni Yasa hükmünce evlenme aktine, belediye başkanı veya bunun evlenme işlerini yapmaya izinli bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre, sözlü başına evlendirme memuru yetkisini taşımakta olup evlenme işlerini yapmaya izinli bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre, sözlü bir akit niteliğini taşıyan bu hukuki işlemde, evlenecek kişilerin yetkili evlendirme memuru önünde bu amacı güden ve birbirine uygun irade bildiriminde (beyanında) bulunmaları kişiliğe sıkı sıkıya bağlı hukuki bir işlem olan bu aktin esaslı unsurunu teşkil etmektedir. Bu esaslı unsur dışında yasa koyucu, daha bir takım şekil şartlarını öngörerek niteliklerini belirtmişse de bu şartlar ikinci derecede bir önem taşımakta olup yerine getirilmemeleri halinde evlenme akti geçerliliğini yitirmez. Nitekim Medeni Yasanın (şekil noksanı) başlıklı 123. maddesinde, (Belediye reisi veya vekili veya köylerde ihtiyar heyeti huzurunda aktedilmiş olan evlenme, kanuni şekillere riayet edilmemiş olması sebebiyle fesholunamaz) denilmektedir. Evlenme aktinin tarafların rızalarının birleşmesiyle meydana gelmesi, gerek İslam Hukukuna, gerekse Kilise Hukuku ilkelerine de uygun düşmektedir. O hukuklara göre de evlenme akti din adamlarının yapacağı bir işlemle değil, tarafların birbirine uygun rızalarını bildirmeleriyle meydana gelmektedir. Medeni Yasa, bu bakımdan bir değişiklik getirmiş değildir. Demek ki bugünkü Medeni Yasanın uygulanmasında da, az önce yapılan açıklamalara göre, evlenecek kişiler, yetkili evlendirme memuru önünde irade bildiriminde bulunmalarıyla evlenme aktine varlık kazandırırlar. O halde, yetkili memurun, sorusuna karşı taraflardan aldığı bu olumlu bildirimleri evlendirme defterine yazıp altını imzalaması ve evlenenlerle tanıklara imzalatması, yahut evlenmenin tamamlanmış olduğunu taraflara imzalatması, yahut evlenmenin tamamlanmış olduğunu taraflara imzalatması, yahut evlenmenin tamamlanmış olduğunu taraflara söylemesi, sadece düzenleyici nitelikte olan bir şekil işleminden başka bir şey değildir ve bu bakımdan, evlenmenin geçerli sayılmasını sağlayacak birer şart olarak kabul edilemez ve dolayısıyla bu aktin nüfus sicilline kaydedilmemesi bile onun geçerli olmasına engel sayılamaz. Bu ilke, Medeni Yasanın birinci maddesi hükmünce, yasaların yorumunda göz önünde tutulması gereken hukuk bilimi alanında da benimsenmiştir.

a - Curti et Forrer'in Medeni Kanun şerhi kitabından tercüme olunan ve Adalet Bakanlığınca 1930 yılında İstanbul Cumhuriyet Matbaasında basılan "Şahsın Hukuku Aile Hukuku" başlıklı birinci cildinin 201. sahifesinde yer alan (merasimin şekli) başlıklı İsviçre Medeni Yasasının 117. maddesine karşılık olan Medeni Yasamızın 109. maddesi altında ve öncelikle 202. sahifesinin başında (3) rakamı ile başlayan yazıda aynen "ahvali şahsiye memuru tarafından vaki beyan, evlenme aktinin tekemmülü için elzem unsurlardan biri değildir. Evlenme akti, karı ve kocanın memur tarafından sorulan suallere müspet cevap vermeleriyle inikat eyler. Binaenaleyh evlenme akti, sonuncu olarak cevap veren nişanlının muvafakatını bildirdiği zaman münakit olur." denilmektedir.

b - İstanbul Üniversitesi Medeni Hukuk ve Roma Hukuku Ordinaryüs Profesörü Dr. Andreos B. Schwarz tarafından yazılmış olup Dr. Bülent Davran tarafından çevrilmiş bulunan ve 1942 yılında İstanbul'da Ülkü Matbaasında basılan "Aile Hukuku I" başlıklı kitabın bu konu ile ilgili 103. sahifesinde, "nişanlıların, birbiriyle evlenmeye matuf müterafik rızalarını evlendirme memurunun önünde beyan etmeleriyle evlenme vücut bulur." denildikten sonra, 105. sahifesinde de, "bu tanzim tarzına teferrü eden ameli netice şudur: Şayet iki nişanlı da muvafakat cevabı verir, fakat evlendirme memuru beyanda bulunmadan nişanlılardan biri ölürse, vefat eden, karı veya koca sıfatıyla ölmüş olur." denilmektedir.

c - Zürih üniversitesi Profesörü Dr. A. Egger tarafından yazılan ve Dr. Tahir Çağa tarafından çevrilerek 1943 yılında İstanbul'da Kenan Matbaasında basılan "Medeni Hukuk Şerhi Aile Hukuku" kitabının 99. sahifesinin (5-b) kenar başlıklı iştirakin tarzı yazısında, "ahvali şahsiye memurunun akte iştiraki, evleneceklerin her birine sual tevcihi ve verecekleri cevapları telakkiden ibarettir... Bundan anlaşılmaktadır ki, evlenme ahvali şahsiye memurunun zaruri olan iştirakine rağmen, eskiden olduğu gibi, evleneceklerin mukavelesiyle vücut bulmaktadır ve memurun evlenmenin aktedilmiş olduğunu "müeyyit beyanatı, nikahın bir müteberiyet şartı da değildir" denilmekte ve aynı kitabın 127. sahifesinde kanunumuzun 123. maddesine karşılık olan İsviçre Medeni Yasasının 131. maddesine ilişkin açıklamalarda, evlenme töreninin esaslı iki şartı bulunduğu, bunlardan birincisinin evleneceklerin sözlü bildirimde bulunmaları ve ikincisinin de yetkili memurun görevi dolayısıyla, bu bildirimleri dinlemiş bulunması olayından ibaret olduğu, ayrıca belirtilmektedir.

ç - Bern Üniversitesi Profesörü Pierre Tuor tarafından yazılan ve Dr. Amil Artus tarafından tercüme edilerek 1956 yılında Ankara'da Örnek Matbaasında bastırılan "İsviçre Medeni Kanununun Federal Mahkeme İçtihadlarına göre sistemli izahı" başlıklı kitabın birinci kısmının 151. sahifesinde (b) harfli "evlenme akti" küçük başlıklı yazıda, aktin şekli, nişanlıların ahvali şahsiye memurunun önünde ve iki kişinin huzurunda evlenme bağlarıyla birleşmek hususundaki karşılıklı iradelerini sözle beyandan ibaret olduğu belirtilmekte ve (evlenme muamelesinde esaslı şartın, iki tarafın evlenme hususundaki iradelerinin ahvali şahsiye memuru önünde İsviçre'de ki evlenme akti ahvali şahsiye memuru önünde yapılmaktadır beyanıdır) denilmekte, tanıkların bulunmaması veya memerun yetkisizliğinin evlenmenin geçerliğine etkili olamayacağı, buna karşılık ahvali şahsiye memuru olmayan bir kişinin önünde iradelerin bildirilmesinin evlenmeyi hükümsüz kılacağı açıklanmaktadır.

d - İstanbul Üniversitesi Medeni Hukuk Ordinarsüy Profesörü Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun, 1963 yılında İstanbul Nurgör Matbaasında bastırılan "Türk Medeni Hukuku" kitabının 340. sahifesinde (ee) harfleriyle başlayan yazısında, "... Medeni Kanunun 109. maddesinin 2. fıkrasına göre evlendirme memuru da, evlenmenin her iki tarafın muvafakatı üzerine kanunen aktedilmiş olduğunu beyan etmelidir. Fakat bu beyan evlenme aktinin asli unsuru değildir. Nişanlılar memurunun sorduğu sorulara onun karşısında evet dedikten sonra memur henüz bir beyanda bulunmadan ölürse veya nişanlılar evet dedikten sonra bunlardan biri, memur henüz beyanda bulunmadan önce ölürse evlenme tamamdır.) denilmekte, (pp) harfleriyle başlayan sonraki yazıda da bu yön, ayrıca doğrulanmaktadır.

e - Ekrem Tüzemen'in, Lozan Üniversitesinde savunmuş olduğu (Les registres de I4etat civil-Lausanne, Amprimerie La Concorde, 1940) adlı tezinin 72. sahifesinde, daha önce yapılması gerekli şekil işlemleri yerine getirilmiş olmasa bile bir İsviçre Nüfus Memurunun önünde yapılmış bulunan evlenme aktinin geçerli olduğu açıklanmakta ve 117, 118 ve 119. sahifelerinde de, şahsi hal kütüklerindeki bütün yazıların sadece belli bir durumu tespit eden nitelikte yazılar olup hukuki durumların o yazılardan önce meydana gelmiş olduğu belirtildikten sonra "ilk bakışta, evlenme kütüklerinin belli durumu tespit eder nitelikte bulunduğu, tereddüt uyandırabilir. Evlenme birliğinin, nişanlıların bildirimlerinin evlenme kütüğüne geçirilmesiyle meydana geleceği sanılabilir. Gerçekten bugün, evlenme sırf rızaya bağlı bir akit değildir; o az veya çok sıkı, bir takım şekil işlemlerine bağlanmıştır. Lakin, yalnız bu şekil işlemleri evlilik birliğini meydana getirmeye yetmez; ancak, ahvali şahsiye memuru önünde, tarafların karşılıklı olarak evlenme iradelerini açığa vurmalarıdır ki Medeni Yasanın bildirdiği birçok sonuçları doğuran ortaklaşa yaşamaya varlık verir. Demek ki evlenme, ahvali şahsiye memuru, şu veya bu sebepten dolayı tarafların bildirimlerini kütüğe yazmamış olsa bile, nişanlılardan her birinin evlilik bağı ile birleşmek istediklerini memura karşı bildirmiş oldukları andan başlayarak varlık kazanmıştır. Evlenme, taraflardan birisinin diğeriyle evlenmek istediğini bildirmesinden sonra, kütüğü imzalamaktan kaçınması halinde dahi, tamamlanmış bulunmaktadır." denilmektedir.

Bütün bu açıklamalara göre, şekle bağlı hukuki bir işlem niteliğini taşıyan evlenme aktinin geçerli olarak meydana gelebilmesi için, evlenecek kişilerin yetkili evlendirme memuru önünde sadece irade bildirimlerini bir arada ve sözle olumlu olarak açıklamaları yeterlidir. Evlenme memurunun aldığı bu olumlu karşılıklar üzerine, evlenmenin yasaca aktedilmiş olduğunu söylemesi bile evlenme aktinin meydana gelebilmesi için esaslı bir unsur olmadığı gibi, yapılan evlenme aktini deftere işleyip altını imzalaması da idari bir şekil işleminden ibaret olup evlenmenin geçerli sayılmasını sağlayacak bir şartı da olamaz. Bu sebeple evlenme aktinin teşekkülü ile bunun belgelendirilmesi işini birbirine karıştırmamak gerekir.

3 - Bu varılan sonuca göre evlenmenin resmi memur önünde yapılmış bulunduğu, tanık sözleriyle ispat edilebilecektir. Kurul üyelerinden kimisi, ceza davalarında tanık sözleriyle evlenme iddialarının kolayca ispatı yoluna gidilerek cezanın indirilmesinin sağlanabileceğini, bunun büyük bir sakınca olduğunu ileri sürmüşlerdir. Delillerin değerlendirilmesi, şüphesiz, çok ince bir iştir. Hakimin kolaylıkla ileri sürülegelen ve ispatına kalkışılan durumlarda, delilleri büyük bir titizlikle değerlendirmesi ve adaletin gerçekleşmesinin önlenmesine yer bırakmaması, başlıca ödevlerindendir. İleri sürülen ve ancak tanıklaispatı yoluna gidilen evlenme iddialarının sabit sayılmasında mahkeme her şeyden önce, neden dolayı, evlenmenin yetkili memur tarafından kütüğe geçirilmemiş bulunduğunu araştıracak, tanık sözlerinin değerlendirilmesinde yeterli titizliği gösterecektir.

Şunu da belirtmek gerekir ki Medeni Yasamızın 35. maddesi uyarınca şahsi haller ve bu arada evlenme, şahsi haller kütüklerindeki yazılar ile ispat olunmak gerektir. Yani evlenmenin ispatında kural, kütüklerdeki yazılardır. Bununla beraber, Medeni Yasanın 7. maddesi hükmünce, resmi kütükler ancak doğru olmadıkları ispat edilinceye değin, delil değerini taşırlar ve resmi kütüklerin doğru olmadığını ispat özel bir şekle bağlı değildir. Bu hüküm gereğince, nüfus kütüğünde veya evlenme kütüğünde bir evlenmenin yazılı olmadığının ispatı, herhangi bir şekle bağlı tutulmuş değildir yani bu yön, tanıkla dahi ispat olunabilir. Esasen, gerek nüfus kütüğünün, gerekse tapu kütüğünün doğru olmadığını ispat için, tanık dinlenegelmektedir ve bu konularda tanık dinlenmesinde hiç bir tereddüt yoktur. Yalnız Medeni Yasanın 7. maddesindeki resmi senetlerin doğru olmadığını ispat etmenin dahi, hiç bir şekle bağlı olmadığı yollu hüküm, 1086 sayılı Hukuk Yargılamaları Usulü Yasasının 290. ve 295. maddeleri ile değişikliğe uğramış bulunmaktadır ki bu durum, bizim konumuz dışındadır.

4 - Medeni Yasanın köylerdeki evlenmeye ilişkin hükümlerinde, çoğu zaman ihtiyar heyetinden ve bazan da muhtardan söz edilmesi üzerine, kurul üyelerinden birkaçı, köylerde evlenme işleriyle ihtiyar heyetlerinin görevlendirilmiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak, gerek İkinci Hukuk Dairesi kararlarında, gerekse Ceza Genel Kurulu kararında, evlenme işlerinde, köylerde sadece muhtarın görevli olduğu görüşünün benimsenmiş bulunmasına ve 4.11.1929 günlü, 30/19 sayılı içtihadı birleştirme kararında da, evlenme işinde, köylerdeki muhtarların kentlerdeki belediye başkanları veya evlendirme memurlarıyla aynı hukuki durumda olduklarının kabul edilmiş bulunmasına göre, köylerde ihtiyar heyetlerinin evlendirme ile görevli oldukları düşüncesi, çoğunlukla kabul edilmemiştir ve böylece Medeni Yasanın konu ile ilgili bütün maddelerinde köy muhtarının hedef tutulduğu görüşü benimsenmiştir.

Sonuç: Evlenme aktinin geçerli olarak meydana gelmesi için evlenecek kişilerin yetkili memur (yani köylerde sadece muhtar ve kentlerde belediye başkanı veya görevlendireceği evlendirme memuru) önünde bu amaca uygun irade bildiriminde bulunmalarının yeterli olduğuna ve bu yöne ilişkin İkinci Hukuk Dairesi içtihadının doğru bulunduğuna, 14.6.1965 gününden birinci toplantıda 28 muhalife karşı 64 oyla karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Abdullah Üner (1. CD. Bşk.) :

İçtihadi birleştirmeye konu teşkil eden kuralları mahiyeti

1 - Ceza Genel Kurulunun 9.11.1964 gün ve 438/D-1-454 sayılı kararında, köylerde muhtar tarafından yapılan evlenme akti iddialarının şahitle ispatına cevaz olmayıp bu gibi davaların resmi kayıtlarla "evlenme defteri, nüfus kaydı" ispatı lazım geldiğine karar verilmiştir.

2 - İkinci Hukuk Dairesinin çeşitli kararlarında ise bu gibi iddiaların şahitle ispatı mümkün olduğuna, zira evlenme aktinin evlenme defterine ve nufus sicillerine kaydedilmiş olması ve evlenme defterinin taraflara ve şahitlere imza ettirilmemesi şekil noksanından ibaret olup Medeni Kanunun 123 üncü maddesinde göre de şekil noksanlığının evlenmenin feshine cevaz vermediğine karar verilmiştir.

Medeni Kanun hükümleri birbirine aykırı bu iki içtihattan hangisinin kanun hükümlerine uygun olduğunu meydana koymak için Türk Medeni Kanununun bu konuya ilişkin hükümlerine kısaca göz atmak gerekmektedir.

Medeni Kanun, nişanlanmayı hiç bir şekilde ve marasime tabi tutmadığı halde aileyi ve devletin temelini ilgilendirmesi itibariyle evlenmeyi bazı merasime tabi tutmuştur. Bu merasim, şekle ve esasa ait olmak üzere iki kısımdır.

a) Şekle ait şartlar.

1 - Evlenecek erkek ve kadın evlenme kararlarını evlendirme memuruna beyan edecekler ve kanunda yazılı belgeleri tevdi edeceklerdir. (Medeni Kanun 97)

2 - Kanunda yazılı engeller mevcut değilse evlendirme memuru bu beyanı ilan, engel varsa reddedecektir.

3 - İlgililerin bu ilana itiraz hakları mevcuttur. (Madde 100-101).

4 - İtiraz yapılırken evlendirme memuru bunu erkek ve kadına ayrı ayrı tebliğ edcektir. Erkek ve kadından birisi itirazın haksızlığını ileri sürer ve itiraz eden de itirazında israr ederse itiraz eden hukuk mahkemesinde evlenmenin men'i davası açabilecektir. (Madde 102-103).

5 - Bundan başka evlendirme memuru ilanın icrasına mani bir sebep görürse akti icradan imtinaa mecburdur. (Madde 106)

b) Esasa ait şartlar :

Yukarda özetlenen bütün şartlar yerine getirildikten ve evlenmeye engel hiç bir hal mevcut olmadığı anlaşıldıktan sonra evlenmenin merasimine sıra gelecektir ki kanun bunun için de şu şartları koymuştur.

1 - Evlenme akti mutlaka evlendirme memuru huzurunda yapılacaktır.

2 - Evlenme akti sırasında herhalde ergin iki şahit hazır bulunacaktır.

3 - Evlenecek erkek ve kadının evlendirme memuru huzurunda bizzat hazır bulunmaları ve birbirleriyle evlenmmek istediklerini evlendirme memuruna şahitler huzurunda sözle bildirmeleri şarttır. Diğer akitlerde olduğu gibi burada vekalet usulü caiz değildir.

4 - Bunun üzerine evlendirme memuru, evlenme aktini icra edip keyfiyeti evlenme defterine kayıt tescil etmekle beraber nüfus idaresine bildirecektir.

Bu şekil ve marasimin icrasındaki amaç evlenme muamelesinin bu kadar şartlara ve merasime tabi tutulmasının evlenmenin toplum hayatındaki büyük önemi gözönünde tutularak buna ait belgelerin hazırlanması maksadına matuf bulunduğunda şüphe edilemez ve bunun başka suretle yorumlanması da mümkün değildir. Nitekim,

1 - Evlendirme memurunun, evlenme merasiminin hitamı üzerine karı kocaya derhal bir evlenme kağıdı vermeye mecbur tutulması (madde 110).

2 - Medeni Kanunun 111 inci maddesinde evlenme sicilleri hakkında tüzük yapılması emredilmiş olması.

3 - Bunlardan başka 3686 sayılı kanun gereğince evlenme işlerine ait bütün muamelelerin resmi kağıtlara yazılmasının şart koşulması.

4 - Yine 3686 sayılı kanunla, evlendirme memurlarının evlenme işlerini doğrudan doğruya nüfus idarelerine bildirmeye mecbur tutulmaları ve nüfus idarelerinin de bu bildiri üzerine keyfiyeti nüfus kütüklerine tescil etmeye mecbur olmaları gibi hususlarda evlenme aktinin resmi kayıt ve sicillerle tevsik edilmesi gereğini aşikar bu surette göstermektedir.

Evlenme aktinin resmi sicil kaydı ile ispat olunması gerektiğine dair diğer kanun hükümleri :

Yukarda işaret olunan kanun hükümleri, aktinin resmi kayıt ve sicillerle (evlenme defteri ve nüfus kaydı) ispatı gerektiğini gösterdiği gibi Medeni Kanunun 35 inci maddesi de bu hususta tereddüde mahal vermeyecek çok açık bir hükmü ihtiva etmektedir. Bu maddede "Ahvalı şahsiye buna mahsus sicil kayıtları ile taayyün eder" denilmektedir. Ahvali şahsiyeden maksat hakiki bir şahsın aile hukukuna ilişkin vasıflarından ibarettir. İsim, yaş, cinsiyet, nesep, bekarlık, evlilik, dulluk vs. gibi. Bu madde, ahvali şahsiyenin ve bu meyanda evlenme aktinin şahitlerle değil, ancak resmi sicil kayıtlarla ispat olunabileceğini hiç bir tevile mahal vermeyecek surette açık olarak tespit etmiştir.

Müzakere sırasında bazı üyeler, Medeni Kanunun 29 uncu maddesini ileri sürerek, evlenme aktinin şahitle de edilebileceği görüşünü savunmuşlarsa da 29 uncu madde, metninde de açıkça belirtildiği gibi sadece ve münhasıran doğum ve ölüm gibi hususlara ait ve münhasır olup içtihadi birleştirmeye konu teşkil eden meseleyle bir ilgisi mevcut değildir.

Yabancı müellifierin aksi görüşleri bizim kanunumuza uygun değildir.

Bir takım İsviçre müelliflerinin aksi mütalaalarını ve bu müeelliflerin düşüncelerini alan aktaran ve ona göre beyanda bulunan bazı yerli müelliflerin düşünceleri ele alınarak evlenme akitlerinin şahitle ispat olunabileceği de savunulamaz, çünkü ahvali şahsiye kayıtlarının ispatı hususunda bizim Medeni Kanunumuz ile İsviçre Medeni Kanunu tamamen birbirinden ayrılmıştır. İsviçre Medeni Kanunu ahvali şahsiyenin şahitle ispatına cevaz verdiği halde, Türk Medeni Kanunu bunu kabul etmeyerek evlenme aktinin resmi sicil kayıtlarıyla ispat edilmesi gerektiği esasını koymuştur.

İsviçre Medeni Kanun'unun 39 uncu maddesinde "şahsi hallerin tescili için medeni ahval daireleri tarafından siciller tutulur" hükmü konulduğu halde Türk Medeni Kanununun 35 inci maddesinde İsviçre Medeni Kanununun kabul ettiği bu prensipten ayrılarak "ahvali şahsiye buna mahsus sicil kayıtları ile taayyün eder" hükmü konulmuştur. Yukarda işaret olunduğu gibi bu iki hüküm arasında fark izaha ihtiyaç göstermeyecek kadar açıktır. Bu itibarla içtihadi birleştirme kararının gerekçesinde dayanak olarak alınan İsviçre müelliflerinin düşünceleri, İsviçre Medeni Kanununun hükümlerine göre yürütülmüş mütalaalardan ibaret olup bizim Medeni Kanunumuzun kabu ettiği usul ve sisteme tamamen aykırıdır. Bu iki kanunun prensipleri iyice incelenip ayrıntıları nazara alınmadan, bazı İsviçre müelliflerinin mütalaalarına ve onlardan aktarma yaparak beyanda bulunan bazı yerli müelliflerin deyimlerine bakarak sonuca varmak bizim kanunumuz bakımından çok yanlış bir hareket olur.

Evlendirme memurları hakkında İsviçre Medeni Kanunu ile Türk Medeni Kanunu hükümleri arasındaki farklar nazara alınmalıdır.

Kaldı ki İsviçre Medeni Kanunu ile Türk Medeni Kanunu arasındaki evlendirme memurları bakımından da önemli farklar mevcut bulunmaktadır. İçtihadı birleştirmeye konu olan kararlardan hangisinin doğru olduğunu tayin bakımından bu farkların bilinmesine de ihtiyaç vardır.

İsviçre Medeni Kanununun evlenmeye dair maddelerinde sadece "ahvali şahsiye memuru" ndan bahsedilir. İsviçre'de evlenme işleri her yerde, köyde olsun kasabada olsun yalnız ahvali şahsiye memurları tarafından yürütülür. Orada bizde olduğu gibi belediye teşkilatı olan yerlerle köyler arasında bu bakımdan bir fark gözetilmemiştir. Türk Medeni Kanunu ise, bu konuda da İsviçre Medeni Kanunundan ayrılarak kendi toplumumuzun ihtiyacına uygun bir yol bulmuştur. Evlendirme memurluğu görevini, belediye teşkilatı olan yerlerde belediye reislerine veya reislerin evlenme işlerine memur ettiği vekile ve köylerde ise ihtiyar kuruluna vermiş, köy muhtarlarına da nikah kıyma yetkisini tanımış ve ancak ihtiyar heyeti huzurunda aktedilmiş olan evlenme ile yalnız muhtar tarafından aktedilmiş olan evlenmeler arasında da hukuki netice bakımından farklı hükümler koymuştur. Örneğin; Medeni Kanunun 97 inci maddesinde köylerde evlenme için müracaat edilecek merciin muhtar değil, ihtiyar heyeti olduğu, evlenecek erkek ve kadının hüviyet cüzdanlarının ve gerekli diğer vesikaların ihtiyar heyetine tevdi edileceği açıklanmıştır. 100 üncü maddeye göre, köylerde evlenmeye vaki itirazların köy ihtiyar heyetlerine yapılması icap eder. 102 inci madde köylerde evlenme ilanı üzerine yapılan itirazın evlenecek erkek ve kadına muhtar değil, ihtiyar heyeti tarafından tebliğ edileceği kabul edilmiştir. 105 inci maddede köylerde evlenme aktinin ihtiyar heyeti tarafından yapılacağı hükmü konulmuştur. 107 inci maddede, belli sebepler mevcut olursa sulh mahkemesinin müddetleri azaltmak ve hatta evlenmeyi ilansız akdetmek için ihtiyar heyetine müsaade edebileceği yazılıdır. 108 inci maddede ve yine köylerde evlenmenin, heyeti ihtiyariyede muhtar tarafından alınan akdedileceği yazılı olduğu gibi 13 üncü maddede "köylerde ihtiyar heyeti huzurunda akdedilmiş olan olan evlenmenin, kanuni şekillere riayet edilmemiş olması sebebiyle fesh olunamayacağı açıklanmıştır. Bütün bu maddelerin tereddüde be başka suretle yorumlanmasına imkan olmayan açık hükümlerine göre köylerde evlenme aktini icraya yetkili merci muhtar değil, ihtiyar heyetidir. Kanun ancak köylerde ihtiyar heyetinin huzurunda aktedilmiş olan evlenmelerin şekil noksanı sebebiyle fesh olunamayacağını kabul etmiştir. İhtiyar heyeti hazır olmaksızın muhtar tarafundan yapılmış olan evlenme akitlerini şekil noksanı sebebiyle feshini dava edebileceği kanunen kabul edilmiştir. Bu itibarla 123 üncü madde hükmünün ihtiyar heyeti hazır olmaksızın muhtar tarafından aktedilen evlenmelere de teşmil edilmesi ve evlenme aktinin evlenme defterine ve nüfus sicilline kaydedilmemesinin şekil noksanı sayılarak evlenme aktinin şahitle ispat edileceği manası çıkarılması kanaatımızca kanun hükümlerine uygun düşmemekte bu itibarla Ceza Genel Kurulunun bahsedilen kararı kanuna ve ilmi esaslara daha uygun bulunmaktadır.

Evlenme aktinin şahitle ispat edebileceğinin kabulü halinde doğacak sosyal mahzurlar :

Türk Medeni Kanununun yukarda işaret olunan açık hükülerinin hilafına, evlenme aktinin şahitle ispat edeilebileceği kabul olunması halinde, bunun toplumumuz için doğuracağı mahzurlara da işaret etmek yerinde olur. Bu hususu bir misal ile açıklayalım.

A adına bir kadınla B adında bir erkek Ankara'da evlendirme memuruna müracaat ederek evlenmek istediklerini bildirmişlerdir.
Gerekli ilan yapılmış, siciller, vesikalar incelenmiş, hiç bir taraftan itiraz yapılmamış, evlenmelerine mani hiç bir sebep meydana çıkmamış, kanunun koyduğu bütün şekillere ve merasime riayet edilmiş ve evlenedirme memuru tarafından akitleri icra edilmiş, keyfiyet evlenme defterine ve nüfus sicilline kayıt edilmiş, aradan on sene geçmiş ve iki de çocukları meydana gelmiştir.

Bundan sonra Ankara'nın bir köyünde oturan C adındaki kadın hukuk mahkemesine müracaat ederek B ile oniki sene önce köyde evlendikleri ve muhtar tarafından akitleri icra edildiği halde bu aktin evlenme defterine ve nüfus kütüğüne her nasılsa kaydedilmemiş olduğundan bahisle bu evliliğin tescilini ve Anakara evlendirme memuru tarafından yapılan evlenme aktinin feshini dava ederek o zaman muhtarlık yapan bir şahısla bir şahidi de delil olarak ikame etmesi ve ve bunlarında iddiaya uygun şekilde şahadette bulunmaları halinde İkinci Hukuk Dairesinin kararlarına göre, mahkemece Ankara Evlendirme memuru huzurunda akit edilip evlenme defterine ve nüfusa tescil edilmiş olunan B nin A ile evliliğinin fesih ve iptaline ve B nin ile evlenmiş olduğunun nüfus kütüğüne tesciline karar verilmesi icap edecektir ki bu halin toplum için ne büyük mahzurlar doğuracağı maydandadır. Hele memleketimizdeki şahadet müessesesinin mahiyeti de nazara alınacak olursa mesele büsbütün vahamet kesbedecektir.

İçtihadi birleştirme kararı, mevcut içtihat aykırılığını halledecek nitelikte değildir.

15 Temmuz 1965 günlü Resmi Gazetede yayınlanan içtihadi birleştirme kararında "evlenme aktinin geçerli olarak meydana gelmesi için evlenecek kişilerin yetkili memur (yani köylerde sadece muhtar ve kentlerde belediye başkanı veya görevlendireceği evlendirme memuru) önünde amaca uygun irade bildiriminde bulunmalarının yeterli olduğuna ve bu yöne ilişkin İkinci Hukuk Dairesi içtihadinin doğru bulunduğuna karar verildi." şeklinde yazıldığı görülmüştür.

İçtihat ihtilafını mucip olan mesele bu olmayıp yukarda da işaret edildiği gibi vücudu ileri sürülen evlenme akitlerinin, münhasıran evlenme defteri ve nüfus kayıdı ile ispat edilmesi gerekip gerekmediği ve şahit ile de ispata cevaz bulunup bulunmadığı hususudur. Hukuken bir aktin vücudu keyfiyeti başka, bunun ispat hususu yine başkadır kararda, sadece evlenme aktinin, ne vakit geçerli olduğu yazılmakla iktifa edilmiştir. Her ne kadar kararın gerekçesinin üç sayılı paragrafında evlenmenin tanık sözlerile ispat edebileceğine de işaret edilmemiş ise de gerekçe karardan sayılmadığı için mahkemeleri bağlamamalıdır.

Bu itibarla kanaatımızca tespit edilen karar, mevcut içtihat aykırılığını halledecek nitelikte de değildir.

Sonuç: Yukardaki sözlerimi özetleyecek olursak :

1 - Türk Medeni Kanunu, İsviçre Medeni Kanununundan ayrılarak ahvali şahsiye ve evlenme aktinin ancak resmi sicil kayıtlaıyla ispat edilebileceği esasını kabul etmiş ve hususta açık hüküm koymuştur.

2 - Medeni Kanunun evlenme işlerin bu kadar sıkı eşkal ve marasime tabi tutmasının evlenme aktini sicille ve ayrı nüfus kütüğüne kaydedilmesi zorunluluğu koymasının amaç ve sebebi dahi, evlenme aktinin resmi, sicil kaydı ile ispatı gerektiğini iltizam etmiş olmasından ileri geldiğinde şüphe yoktur.

3 - Bu konuda İsviçre müelliflerinden aksi kanatta olanlarının düşünceleri, bizim Medeni Kanunumuza uygun olmadığından bizde dayanak olarak ileri sürülemez. Bizim, İsviçre müelliflerini değil Türk Medeni Kanununun hükümlerini dikate alarak toplum realiteleri de göz önünde tutularak sonuca varmamız icap eder.

4 - Türk Medeni Kanunu köylerde muhtarı değil ihtiyar heyetini evlendirme memuru olarak kabul etmiştir. 123 üncü maddede ancak ihtiyar heyeti huzurunda aktedilmiş olan evlenmelerin şekil noksanı sebebiyle feshi dava olunamayacağı hükmü konulmuştur, yalnız muhtar tarafından ihtiyar heyeti hazır olmaksızın yapılan evlenme akitlerinin şekil noksanından dolayı feshi kabil bulunmuştur.

Aksine bir görüşle evlenme aktinin şahadetle ispat edilebileceği sonucuna varmak kanuna uygun görülmemiştir.

Yukarda açıklanan sebeplerle ceza genel kurulunun içtihadi yerinde ve kanun hükümlerine uygun olduğundan zikredilen içtihadi birleştirme kararına muhalifim.

Full & Egal Universal Law Academy