Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2007/7-114 Esas 2007/113 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2007/7-114
Karar No: 2007/113
Karar Tarihi: 29.05.2007

(2313 S. K. m. 23) (765 S. K. m. 59) (5237 S. K. m. 7, 191) (5252 S. K. m. 9) (5271 S. K. m. 34, 40, 231, 232, 309, 310) (2709 S. K. m. 40) (YCGK 13.06.2006 T. 2006/10-151 E. 2006/157 K.)

Dava: İzinsiz hint keneviri ekmek suçundan sanık Mehmet A....'un 2313 sayılı Yasanın 23/son ve 765 sayılı TCY'nın 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2002 gün ve 227-350 sayılı hükmü,

Uyarlama talebi üzerine değerlendiren Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesi, hükümlünün yokluğunda yaptığı duruşmalı inceleme sonunda, 21.06.2005 gün ve 339-339 sayı ile önceki hükmün aynen infazına, Yargıtay yolu açık olmak üzere karar vermiştir.

Adalet Bakanlığının, uyarlama hükmünün yasa yararına bozulması istemi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 27.03.2007 gün ve 8273-2041 sayı ile;

Dosya kapsamına göre, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddeleri uyarınca, yeni Kanun'un belirlenmesi ve kesinleşmiş hükümler açısından infaz aşamasında uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin kararların verilmesinde;

5252 sayılı Kanun'un 9/3. maddesindeki lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir. şeklindeki düzenleme karşısında, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13.10.2005 tarihli ve 2005/10431-12718 sayılı ilamında belirtildiği üzere, sonraki Kanun'un unsurlarının veya özel hallerinin değişmesi, cezanın teşdiden tayini nedeni sayılacak olguların tartışılması, alt ve üst sınırlar arasında bir oran belirlenmesi ya da artırım veya indirim sebeplerinin değerlendirilmesi, cezanın paraya veya tedbire çevrilmesi veya ertelenmesi hususunda mahkemece takdir hakkının kullanılması ve böylece bireyselleştirme yapılmasının zorunlu olduğu hallerde duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerektiği cihetle, mahkemece duruşma açılmasına karar verildiğinin belirtilmesine rağmen sanığın usulüne uygun olarak celbedilerek savunması alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesinde,

Kabule göre de, 5237 sayılı Kanun'un 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve 08.07.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun'la değiştirilmeden önceki hali olan 191/1. maddesinde Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendisi tarafından kullanılmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkiler yetiştiren kişi, bu fıkra hükmüne göre cezalandırılır şeklinde düzenleme getirildiği, aynı maddenin 5. fıkrasında ise Uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı hükmolunan ceza, ancak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmaması halinde infaz edilir. şeklindeki düzenlemeye yer verilerek, cezanın infazına sınırlama getirildiği ve bu durumun sanık lehine olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü.

5237 sayılı TCK.'nun 7/2. maddesi uyarınca lehe yasanın belirlenmesi amacıyla suçun unsurlarının tayini, takdir hakkının kullanılarak cezanın tayini, cezanın kişiselleştirilmesinin gerektiği durumlarda hükmün zat ve mahiyetini değiştiren veya değiştirme ihtimali bulunan kararların 5252 sayılı Yasanın 9/1. maddesi gereğince duruşma açılarak verilmesi gerekmekte ise de, sanığın usulüne uygun olarak çağrılarak savunmasının alınmasında zorunluluk bulunmadığı hususu gözetilerek,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 21.06.2005 gün ve 339-339 müt. sayılı kararının CMK. nın 309/4-b maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığınca 14.05.2007 gün ve 112043 sayı ile;

Anayasanın 40. maddesinin 2. fıkrası ile bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen 5271 sayılı CMK. nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerine göre; kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi mercii ve şekillerinin gösterilmesi zorunludur.

Aynı Kanunun 40. maddesine göre; (1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi eski hale getirme isteminde bulunabilir. (2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de kişi kusursuz sayılır.

Mahkemece, sanığın yokluğunda yapılan yargılama sonucunda önceki hükmün aynen infazına, Yargıtay yolu açık olmak üzere verilmiştir. Karar, 02.07.2005 tarihinde sanığa tebliğ edilmiştir.

Mahkemenin kararında, başvurulacak kanun yolunun süresi, mercii ve başvuru şeklinin açıklanmaması, 5271 sayılı CMK. nun 34/2 ve 232/6. maddesine aykırıdır. Bu durumda, yasa yolu süresi başlamamış, karar kesinleşmemiştir. Mahkemece, kararın belirtilen eksikliği gidermeye yeterli meşruhat içeren tebligat ile sanığa duyurulması gerekmektedir.

Kanun yararına bozma kurumu, Yargıtay incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir yasa yoludur.

Yerel Mahkemenin kararının kesinleşmemesi nedeniyle kanun yararına bozma isteminin reddi yerine yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırıdır.

Kabule göre ise; 2313 sayılı Kanunun 23/son maddesi ile 5237 sayılı TCK'nun 29.06.2005 tarihli 5377 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik öncesindeki 191/1. maddesinde belirtilen suçun unsurları birbirinden farklıdır. Suçun unsurlarının tartışılmasının zorunlu bulunması nedeniyle duruşma açılması, sanığın usulüne uygun olarak duruşmaya davet edilerek savunmasının saptanması gerekmektedir. Somut olayda, sanığın yokluğunda duruşma yapılmasını gerektiren bir hâl de bulunmamaktadır. Ancak, mahkemece sanık duruşmaya davet edilmeksizin yokluğunda yapılan yargılama sonucunda karar verilmiştir. Bu nedenle, Yüksek dairece duruşma açılarak karar verilmesi gerektiği ifade edilmesine karşın sanığın savunmasının alınmasında zorunluluk bulunmadığının belirtilmesinin ve böylece sanığın usulüne uygun olarak davet edilerek savunmasının alınması gerektiğine ilişkin kanun yararına bozma isteminin kabul edilmemesi yasaya aykırıdır.

Yine, CGK'nun 13.06.2006 gün ve 2006/10-151-157 sayılı kararında belirtildiği üzere, Yargıtay'ın öğretici ve yol gösterici niteliği gereği temyiz denetimi sırasında uyguladığı kabule göre bozma yöntemine, istisnai ve olağanüstü bir yol olan yasa yararına bozma istemi üzerine yapılan incelemede başvurulması sistemin özüne aykırı olduğundan; kabule göre başlığı altında ileri sürülen nedenden dolayı kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi hatalıdır. Ayrıca, sanığın soruşturma sırasında zabıtaya Cumhuriyet savcısına ve sorgu nedeniyle Sulh Ceza Hakimine verdiği ifadelerinde 315 kök hint kenevirini satmak amacıyla yetiştirdiğini beyan etmesi karşısında; fiilin 2313 sayılı Kanunun 23/son maddesinde yazılı suçu oluşturup, 5237 sayılı TCK'nun 191/1. maddesine mümas, kendisi tarafından kullanmak üzere uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran bitkileri yetiştirme suçunu oluşturmaması nedeniyle de Yerel Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi isabetsizdir. görüşleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanlığı'nın yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi istenilmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

1) Yargıtay 7. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümü gereken uyuşmazlıklar;

a) Hükümde, başvurulacak yasa yolu, süresi, mercii ve şeklinin belirtilmemesi halinde, yasa yoluna ilişkin sürelerin işleyip işlemeyeceği,

b) Uyarlama yargılamasında, sanığın yeniden savunmasının alınmasında zorunluluk bulunup, bulunmadığı,

c) Kabule göre yasa yararına bozma isteminde bulunulup, bulunulamayacağı,

Hususlarına ilişkindir.

2) Genel Kurul'ca yapılan değerlendirmede;

A) Sanık Mehmet A....'un, 2313 sayılı Yasanın 23/son ve 765 sayılı TCY'nın 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2002 gün ve 227-350 sayılı hüküm, temyiz denetiminden geçmek suretiyle kesinleşmiştir.

Uyarlama istemi üzerine hükümlünün hukuki durumunu, duruşma açmak suretiyle inceleyen Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesi 21.06.2005 gün ve 339-339 sayı ile, yeni yasaların sanık lehine hükümler içermediği gerekçesiyle, uyarlama isteminin reddine, önceki hükmün aynen infazına, Yargıtay yolu açık olmak üzere karar vermiş, hükümlünün yokluğunda verilen hüküm, hükümlüye 02.07.2005 tarihinde tebliğ edilmiş, hükümlü tarafından herhangi bir yasayoluna başvurulmamıştır.

B) Konuyla ilgili olarak 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 40/2. fıkrasında: Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. hükmüne yer verildiği gibi,

Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası'nın 34/2. maddesinde: Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir.

231/2 maddesinde: Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurulabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir

232/6. maddesinde: Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. şeklinde emredici düzenlemeler gözönünde bulundurulduğunda,

Gerek yüze karşı, gerekse gıyapta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin belirtilmesi zorunluluk arz etmektedir.

C) Ceza Muhakemesi Yasası'nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı hususlarının düzenlenmesi karşısında, somut olayda, başvurulacak yasa yolu, başvuru süresi, mercii ve şeklinin gösterilmemiş olmasının yukarıda açıklanan yasal düzenlemelere açıkça aykırılık oluşturduğu ve eski hale getirme isteminde bulunma koşullarının varlığını koruduğu, anlaşılmaktadır.

Bu hal, anılan normlar gereği Yerel Mahkemenin eksikliği gidermeye yeterli meşruhatlı duyuru ile tarafları bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen hükmün kesinleştiğinden bahsedilemez.

D) Öğretide olağanüstü temyiz olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasayolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CYY'nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.

5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay C. Başsavcılığına tanınan bu yetki, hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılığı gidermeyi amaçlayan olağan üstü bir yasa yoludur.

Bu şekilde kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay'ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay'ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.

Yapılan tebliğin geçersiz olması nedeniyle 21.06.2005 gün ve 339-339 sayılı uyarlama hükmü henüz kesinleşmemiştir. Kesinleşmeyen hükümler hakkında yasa yararına bozma yasayoluna başvurulamayacağından, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire bozma kararının kaldırılıp, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine, bu aşamada diğer itiraz nedenlerinin incelenmesine yer olmadığına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 7.Ceza Dairesinin 27.03.2007 gün ve 8273-2041 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,

4- Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.06.2005 gün ve 339-339 sayılı uyarlama hükmünün hükümlüye usulünce meşruhatlı davetiye ile tebliği hususunda gereğinin mahalli mahkemesince yapılmak üzere, dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 29.05.2007 günü oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy