Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2009/43 Esas 2009/56 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2009/43
Karar No: 2009/56
Karar Tarihi: 10.03.2009


Ceza Genel Kurulu 2009/2-43 E., 2009/56 K. TEMYİZ SINIRI TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ
5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 50 ] 5237 S. TÜRK CEZA KANUNU [ Madde 52 ] 5271 S. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [ Madde 223 ] 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 305 ] 1412 S. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) [ Madde 317 ]
"İçtihat Metni"

Sanığın hırsızlık suçundan, 5237 sayılı TCY'nin 142/1-f ve 168/1. maddeleri uyarınca 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,

TCY'nin 50/1. maddesi gereğince sanık hakkındaki kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine,

TCY'nin 52. maddesi gereğince adli para cezasının 10 tam gün olarak belirlenmesine,

Adli para cezasının bir günlüğü takdiren 20 YTL'den paraya çevrilerek sanığın sonuç olarak 200 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin (Ankara Yirmiüçüncü Asliye Ceza Mahkemesi)'nce verilen 14.06.2006 gün ve 197-547 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay İkinci Ceza Dairesi'nce 26.12.2008 gün ve 19174-23181 sayı ile;

Sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 142/1-f ve 168/1. maddeleri uyarınca hükmolunan 8 ay hapis cezasının aynı Kanun'un 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince 20,00 YTL'den adli para cezasına çevrilmesi gerekirken, 8 ay hapis cezasının 10 tam gün adli para cezası olarak belirlenip, daha sonra 20,00 YTL'den hesaplanarak yasal düzenlemelere açıkça aykırı olarak kurulduğu anlaşılan hükmün, bu nedenle temyiz edilebilir bulunduğu kabul edilerek yapılan incelemede,

Dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak,

1-Sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 142/1-f ve 168/1. maddeleri uyarınca hükmolunan 8 ay hapis cezasının aynı Kanun'un 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince 20,00 YTL'den adli para cezasına çevrilmesi gerekirken, 8 ay hapis cezasının 10 tam gün adli para cezası olarak belirlenip, daha sonra 20,00 YTL'den hesaplanması,

2-Hükümden sonra 08.02.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa'nın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CYY'nin 231. maddesi uyarınca hükmolunan cezanın tür ve süresine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, isabetsizliğinden;

Daire Üyesi Haydar Erol'un, kesin nitelikteki hükümlerin ancak kesinlik sınırını aşacak şekilde suç niteliğine yönelik temyiz istemi üzerine, bununla sınırlı olarak incelenebileceği, hükümde açık hukuka aykırılık bulunmasının kesin olan hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandıramayacağı, hükümdeki hukuka aykırılığın yasa yararına bozma yoluyla giderilmesinin mümkün olduğu gerekçeleriyle temyiz isteminin reddi gerektiği yönündeki karşı oyu ile ve oyçokluğuyla 1412 sayılı CYUY'nin 326/son maddesi uyarınca aleyhe bozma yasağı gözetilerek bozma kararı verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 16.02.2009 gün ve 179664 sayı ile;

1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305. maddesinin 1. fıkra 1. bendi gereğince "ikimi/yar liraya kadar para cezalarına (ikimilyar dahil) dair olan hükümler temyiz olunamaz". Sanık hakkındaki hüküm 200 YTL adli para cezası olup, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 50. maddesinin 5. fıkrasındaki "Uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir" hükmü karşısında kanun yolu başvurusu bakımından sonuç cezanın dikkate alınması gerekir. Kaldı ki suç vasfına ilişkin bir temyiz bulunmayıp, eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da söz konusu değildir.

Ceza Genel Kurulumuzun 13.05.2008 tarihli ve 2008/8-64 esas 2008/107 sayılı kararında da "647 sayılı Yasa'nın yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen suçlar yönünden 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesi uygulanmak suretiyle kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen para cezalarının, anılan maddenin 4. fıkrasındaki: wBu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez." hükmü uyarınca, miktarına bakılmaksızın temyizi olanaklı ise de, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya veya maddede yazılı tedbirlere çevrilmesi yönünde 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesindeki ilkelere benzer şekilde yer veren 5237 sayılı TCY'nin 50. maddesinde, "Uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir" hükmüne yer verilmesine karşın, "bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez" hükmüne yer verilmemesi nedeniyle, 5237 sayılı Yasa'nın 50. maddesi uyarınca gerek kısa sureli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2 milyar lira (2000 YTL)'yi aşmayan adli para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır" sonucuna ulaşılmıştır.

Ayrıca, hükmün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305. maddesi gereğince temyiz yoluyla incelenemeyeceği kabul edildiğinde, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozma yoluna başvurularak hükümdeki hukuki hatanın düzeltilmesi mümkündür. Yine, İkinci Ceza Dairesi'nin söz konusu hükmü Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 326/son maddesinde düzenlenen aleyhe bozma yasağını gözeterek bozduğu, olağanüstü kanun yoluna başvurulduğunda da aynı sonuca ulaşılabileceği dikkate alındığında, ulaşılacak sonuçlar itibariyle de hükmün temyiz yoluyla incelemesinde hiçbir hukuki yarar görülmemiştir, gerekçeleri ile itiraz yasa-yoluna başvurularak, Yargıtay İkinci Ceza Dairesi'nin 26.12.2008 gün ve 19174-23181 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve sanık müdafiinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi talep olunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında yanılgılı uygulama sonucu 5237 sayılı Yasa'nın 142/1-f, 168/1 ve 50. maddeleri uyarınca hükmolunan 200 YTL adli para cezasının temyizinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasa'nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasayoluna tabidir.

Hükümler ise, 5271 sayılı Yasa'nın 223. maddesinde;

a)Beraat,

b)Ceza verilmesine yer olmadığı,

c)Mahkumiyet,

d)Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,

e)Davanın reddi,

f Davanın düşmesi,

g) Adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,

Şeklinde belirtilmiştir.

1412 sayılı Yasa'nın 305. maddesi uyannca, yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kural olarak bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.

Ancak yasa koyucu hüküm olmasına karşın bir kısım kararların kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulamayacağını, yalnızca kanun yararına bozma yoluna başvurulabileceğini yine aynı maddede belirtmiş ve bunları da;

1-İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,

2-Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,

3-Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,

Olarak sınırlandırmıştır.

Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, ikimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan mahkumiyet hükümleri ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümler kesin olup, temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

Hükümlere karşı temyiz yoluna başvurulması esas, hükmün kesin olması ise istisnayı oluşturmaktadır.

Bir kısım hükümlerle ilgili olarak yasayollarına başvurulması olanağının sınırlandırılması, iç hukukta olduğu kadar uluslararası sözleşmelere de konu olmuş, konuyla ilgili olarak; İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesine Ek 7 Nolu Protokol'ün, "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı, 2. maddesinde;

1.Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkına haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.

2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatlnl müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir" hükmüne yer verilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti tarafından 14.03.1985 tarihinde imzalanan bu ek protokol, TBMM tarafından henüz onaylanmaması nedeniyle Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca yasa hükmü niteliğini kazanmamış ise de, konu ile ilgili açıklamalarda bulunan, Kunter-Yenisey; "Sözleşmeye aykırı düşmemeğe çalışmak için 7 numaralı Protokolün yürürlüğe girmesini yani kanun hükmünde sayılmasını beklemeğe ihtiyaç yoktur. Kaldı ki bu protokol şimdiden Anayasamızın hukuk diye adlandırdığı "hukukun genel prensipleri" olarak "yazılı olmayan hukuk"u oluşturmakta ve mahkemelerimiz, kanuna olduğu kadar hukuka da uygun karar vermek mecburiyetindedirJer"görüşlerini serd ettikten sonra protokolün bu hükmü de nazara alınmak suretiyle, kesinlik için aranan ölçütleri;

"a) Suç hürriyeti bağlayıcı ceza gerektirmemen veya gerektirmiyor sayılmalıdır.

b)Ödenmeyen para cezası hapse çevrilememelidir.

c)Öngörülmüş olan para cezası da belirlenmiş sınırı aşmamalıdır" şeklinde açıklamışlardır. (Ceza Muhakemesi Hukuku, İkinci Kitap, 12. Bası, sh. 1157 vd.)

O halde CYUY'nin 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak yasanın ruhuna ve uluslararası sözleşmelerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacaktır.

Nitekim konu birçok yargı kararına da intikal etmiş olup;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun; 27.12.2005 gün ve 121/171, 29.11.2005 gün ve 123/151 sayılı kararlarında; 1412 sayılı 305. maddesi uyarınca ikimilyar liraya kadar para cezasına dair mahkumiyet hükümlerinin kesin olduğu, kesin nitelikteki hükümlerin ancak kesinlik sınırını asar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suc vasfına yönelik temyiz üzerine bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilecekleri,

13.05.2008 gün ve 64/107 sayılı kararda; ikimilyar liraya kadar (iki-milyar dahil) para cezalarına dair olan mahkumiyet hükümleri ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneğinin bulunmadığı;

28.11.1983 gün ve 265/385 sayılı kararda; ehliyetin geri alınması cezasının 1412 sayılı CYUY'nin 305. maddesinde temyizi kabil olmayan hükümler arasında sayılmaması nedeniyle Yargıtay denetimine tabi olduğu;

04.10.1993 gün ve 187/127 sayılı kararda, tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacıyla Yargıtay denetimine tabi olacakları;

05.02.1990 gün ve 367/6 sayılı kararında, ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararlarının ön ödeme miktarının kesinlik sınırında bulunmaması halinde temyiz edilebileceği;

04.10.1993 gün ve 187-227 sayılı kararda, kesin nitelikteki hükümlerin suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde Yargıtay denetimine tabi olacakları;

01.07.1942 gün ve 25/42 sayılı İBK ise; kaçakçılık suçlarında müsadere edilen eşyanın değeri dikkate alınmak suretiyle, kesin olan hükümlerin zoralım kararına bağlı olarak temyiz edilebilecekleri,

Belirtilmiştir.

5271 sayılı Yasa'nın 223 ve 1412 sayılı CYUY'nin 305. maddeleri, yargısal kararlarda varılan ilkeler de dikkate alınmak suretiyle değerlendirildiğinde varılan sonuçları şu şekilde özetlemek mümkündür.

1-Mahkemelerce daha ağır bir cezayı gerektirecek ve doğru uygulama yapıldığında temyiz incelemesine konu olabilecek bir eylemde, suç niteliği doğru belirlenmesine karşın, yanılgılı bir uygulama ile kesinlik sınırı içinde kalan bir cezanın verilmesi halinde, bu gibi hükümlerin aleyhe başvuru üzerine, temyiz denetimine konu olabileceği,

2-5237 sayılı Yasa'nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 liraya kadar (2000 lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin kesin olacağı,

3-Müsadere kararları yönünden temyiz edilebilirliğin koşullarını belirleyen 01.07.1942 gün ve 25/42 sayılı İBK'nın, müsaderenin 5237 sayılı Yasa'da güvenlik tedbiri olarak öngörülmesi, güvenlik tedbirlerinin temyizi açısından ise 5271 sayılı Yasa'nm 223. maddesinde herhangi bir sınırlamaya yer verilmemesi nedeniyle, anılan İBK'nın halen varlığını sürdürüp sürdürmediğinin, ancak münhasıran bu konuyla ilgili yapılacak bir müzakerede değerlendirilebileceği,

4-Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 13.12.2005 gün ve 134/163 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, 647 sayılı Yasa'nm 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki "Bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez" düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneğinin bulunacağı,

5-Kesin nitelikteki hükümlerin ancak kesinlik sınırını aşar nitelikte yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilecekleri,

6-Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 25.11.2005 gün ve 140/143 sayılı kararı uyarınca, gerek bir mahkumiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirlerinin, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracağı,

7-Ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararlarında temyiz sınırının belirlenmesinde, ön ödeme miktarının dikkate alınması gerektiği,

Anlaşılmaktadır.

Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, 5237 sayılı Yasa'nm 142/1-f, 168/1 ve 50. maddeleri uyarınca hükmedilen 200 YTL adli para cezası, 5320 sayılı Yasa'nm 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nin 305. maddesi uyarınca kesin olup, hükmün temyiz yeteneği bulunmamaktadır.

Hükümde açık hukuka aykırılıkların bulunması da, kesin nitelikteki bir hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmaz, Yargıtay'ca denetim olanağı bulunmayan bir hükmün hukuka aykırılıklar taşıdığı gerekçesiyle temyizen incelenmesi olanaksızdır. Zira, 1412 sayılı CYUY'nin 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine, hükmü veren mahkemece öncelikle, hükmün temyizinin olanaklı bulunup bulunmadığı, süresinde açılmış bir temyiz davası olup olmadığı, istemde bulunanların, buna hak ve yetkileri bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, bu koşulların birinin eksik olduğunun saptanması halinde, öncelikle temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususlarda yanlış bir değerlendirme yapılması veya hiç değerlendirme ya-pilmaması halinde ise, Yargıtay'ca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı Yasa'nın 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, ancak temyiz koşullarının varlığı saptandığı ahvalde temyiz incelemesi yapılacaktır. Aksi kabul hukuka aykırılık taşıyan her hükmün tem-yizen incelenebileceği sonucunu doğurur. Hukuk sistemi her sorunun çözümünü de kendi içinde üretmiştir. Hukuka aykırılık taşıyan bir hükümdeki yanlışlıkların olağan denetim yoluyla giderilmesi olanağının bulunmadığı durumlarda, bu aykırılıkların olağanüstü denetim yollarıyla giderilmesi mümkün olabilecektir. Somut olayda da, hükümdeki bu hukuka aykırılığın 5271 sayılı Yasa'nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen yasa yararına bozma yasa yoluyla giderilmesi olanağı bulunmaktadır. Kanun yararına bozma istemi üzerine mahkumiyet hükmü açısından aleyhe bozma yasağı nedeniyle, hükümdeki bu hukuka aykırılığa sadece işaretle yetinileceği, bunun davanın süjeleri açısından pratik bir sonuç doğurmayacağı ileri sürülebilir ise de, somut olayda aleyhe yönelen bir temyiz bulunmaması nedeniyle, olağan denetim sonucunda da aleyhe bozma yasağı bulunacağından, hükümdeki bu hukuka aykırılığa sadece işaretle yetinilebilecektir.

Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasa'nın 8 ve 1412 sayılı CYUY'nin 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüsüne katılmayan İkinci Ceza Dairesi Üvesi Ali Rıza Çınar;

"Yüce Genel Kurulun sayın çoğunluğu; ilk derece mahkemesince, özgürlüğü bağlayıcı ceza olan hapis cezasının yasaya aykırı olarak adli para cezasına çevrilmesi nedeniyle, temyiz edilebilir hükümlülük kararının, temyiz edilemez duruma geldiği için, bu hükmün temyiz edilebilirliğini kabul etmiştir. Ancak, bu hükme karşı yalnız sanık lehine temyiz isteminde bulunulduğu ve karşı (aleyhte) temyiz davası açılmadığı gerekçesiyle, hükmün temyiz edilemezliğine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar vermiştir.

Bu karar Ceza Yargılama Yasası'nın temyiz yasayolunun amaç ve yapısıyla ters düşmektedir.

Bunları belirleyebilmek için ise, Yargıtay, temyiz yolu ve denetimi üzerinde durmak gerekir.

I- Temyizin Amacı

Temyiz yolunun amacı, bütün denetim yargılamalarında olduğu gibi, mahkemelerin son kararlarındaki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlamaktır. Bu şekilde, ülkedeki bütün mahkemelerin hukuk kurallarını yorumlarken, farklı sonuçlara varmamaları da gerçekleştirilmiş olmaktadır.

Hukukta güvenlik ve süreklilik, hukuksal metinlerin tanım ve yorumlarının da aynı (tek) olmasıyla, yani birlikle sağlanır. Bu da içtihatla olur. Hukuksal metinlerdeki kavramların, tanım ve yorumlarının aynı (tek) olması içtihatta birlikle sağlanır. İçtihatta birlik istendiğinden dolayıdır ki, Yargıtay bir tanedir (SELÇUK, Sami; " Temyiz Yolu Açısından Ceza Yargılama Yasasının Uygulanması", CMUK Sempozyumu, İstanbul 1999, s. 29-61). İstinafın amacı * içtihat birliği" olmadığı için istinaf mahkemeleri (Bölge Adliye Mahkemeleri) birden fazla olabilir.

Yargıtay, yanlış kararları bozarak, ortadan kaldırarak sonuçta ülkedeki bütün mahkemelerin aynı biçimde karar vermesini sağlamaktadır. Yani hukuksal metinlerin tanımlarının, yorumlarının ülkede tek/aynı olmasını ge-rekleştirmektedir. Bu nedenle, hukuk metinlerinde geçen kavramların, normların tanım ve yorumlarını sağlayan mahkeme her ülkede tektir. Daha doğrusu yargılama birliğini sağlayan Yargıtay da her ülkede tektir (TOSUN, Öztekin; Türk Suç Mahkemesi Hukuku Dersleri, Cilt II, Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1976, s. 205).

Temyiz yargılamasının, hukukun uygulanmasında doğruluğu ve aynılığı sağlamak görevi vardır. Temyiz yasayolunun asıl amacı olan içtihat birliği sağlanırken, somut olay adaleti de gerçekleşmektedir (KESKİN, Serap; Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Nedeni Olarak Hukuka Aykırılık, İstanbul 1997,5.24).

Temyizin daha doğrusu temyiz mahkemesinin görevi/amacı; hukukun geliştirilmesi, hukuk birliğinin ve güvenirliğinin sağlanmasıdır (YÜCE, Turhan Tufan; Türk-Alman Ceza Muhakemeleri Hukukunda Kanun Yolları, s. 95).

2- Temyiz Edilebilen ve Edilemeyen Kararlar

Ceza Yargılaması Yasası'nın hüküm adını verdiği mahkeme kararları, kural olarak hukuka aykırı olduğu iddiasıyla temyiz edilebilmektedir. Yasada, son karar oldukları halde, önemi az olan bazı kararların hukuka aykırı olsa bile temyiz edilemeyecekleri kuralına ayrıksı (istisnai) olarak yer verilmiştir. Bu kararlar, verildikleri anda kesin hüküm niteliğini almaktadırlar. 1412 sayılı Ceza Yargılama Yasası'nın 305. maddesinde, temyiz edilemeyen kararların hangileri olduğu düzenlenmiştir.

Buna göre;

1)Her suç hakkında ayrı ayrı olmak üzere ikimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair hükümlülük (mahkumiyet) kararları, temyiz edilemez.

5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 50. maddesi uyarınca, özgürlüğü bağlayıcı cezanın paraya çevrilmesinde asıl hükümlülük (mahkumiyet) adli para cezasıdır (5237 sayılı TCY50/5).

2)Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren bir suçtan dolayı verilen beraat hükümleri temyiz edilemez.

3)Ceza Yargılaması Yasası ile diğer yasalarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, temyiz olunamaz.

Ayrıca Yasada, kesin olarak verilen hükümlerin tekerrüre esas olamayacağı açıkça belirtilmiştir (1412 sayılı CYY 305/2).

Yürürlükten kaldırılan 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesine göre, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezalar para cezasına çevrildiğinde de uygulamada asıl hükümlülük (mahkumiyet) para cezası sayılmaktaydı (647 sayılı Yasa m. 4/5). Ayrıca 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde, "bu hükmün uygulanması yasa-yollarına başvurmada engel teşkil etmez" diye bir hükme yer verilmişti.

Bu nedenle, özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına dönüştürülmesi sonucu verilen hükümlülük kararlarındaki para cezası miktarı ne olursa olsun, bu tür hükümler temyiz edilebiliyordu.

5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 50. maddesinin beşinci fıkrasında, "uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası" denilmektedir. Ayrıca uygulamada, asıl hükümlülüğün, özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilmiş olan "adli para cezası" olmasının, yasayollarına başvuruda engel teşkil etmeyeceğine dair bir hükme Yasada yer verilmemiştir.

Bu nedenle, 5237 sayılı TCY'nin 50. maddesine göre, özgürlüğü bağlayıcı cezadan dönüştürülmüş (çevrilmiş) adli para cezalarına ilişkin hükümlerin, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nın, yürürlükte bulunan 305. maddesinin birinci fıkrasının (1) bendindeki ikimilyarlık sınırı (ikimilyar dahil) aşmıyorsa, temyiz edilemeyeceği kanısındayız (ÇINAR, Ali Rıza; Ceza Yargılamasında Temyiz Yolu, Ankara 2006, s. 76).

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 13.12.2005 günlü kararında, özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen para cezasının temyiz edilip edilemeyeceği 647 sayılı Yasa,nın4/4. maddesi ile 5237sayılı Türk Ceza Yasası'nın 50. maddesinin beşinci fıkrasına göre ayrı ayrı değerlendirilerek tartışılmıştır (CGK, 13.12.2005, 2005/2-134, 2005/163).

Temyiz edilemeyen kararlarda hukuka aykırılık olduğunda, onların da Yargıtay'a götürülmesi kesin olarak yasaklanmış değildir. Bu nedenle 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nda, "olağanüstü yasayolları" bölümünde yer alan "yasa (kanun) yararına bozma"yoluyla kesin olarak verilen hükümlerin Yargıtay'ca incelenmesi olanağı vardır (m. 309, 310).

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 15.11.2005 günlü 7-105/132 sayılı kararında; kesin nitelikteki hükümlerin, suçun niteliğine (vasfına) yönelik temyiz üzerine, sınırlı biçimde olmak üzere temyiz incelemesinin yapılabileceği belirtilmiştir.

Yüce Ceza Genel Kurulu'nun 15.02.1965 günlü ve 1974-44 sayılı kararında ise; " Temyiz edilebilen bir mahkumiyetin temyiz edilemez hale gelmesi ile kamu haklarının çiğneneceği, toplumun dirlikten yoksun kalacağı, yargıç hakkında kötü inançların yerleşmesine bile yol açılacağı, bütün bunların önlenmesigerektiği"ilerisürülmüştür.

3- Olayımıza Gelince;

Temyize konu hüküm incelendiğinde; ilk derece mahkemesince özgürlüğü bağlayıcı ceza olan hapis cezasının, yasal düzenlemeye açıkça aykırı olarak adli para cezasına çevrilmesi nedeniyle, temyiz edilebilir hükümlülük (mahkumiyet) kararı, temyiz edilemez duruma gelmiştir.

Özgürlüğü bağlayıcı hapis cezası adli para cezasına yasaya aykırı olarak çevrilmişse, bu aykırılığın davacı (fert) kişi bakımından olduğu kadar, hatta fazlası ile davacı Devlet bakımından önemi küçümsenemez. Bütün bu nedenlerle, böyle aykırılıklarda istisnanın istisnası olarak yorumla temyiz edilebilirlik kabul edilmelidir (KUNTER, Nurullah/YENİSEY, Feridun/NUHOĞLU, Ayşe; Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku; Onaltına Bası, İstanbul 2008, n. 83/7, s. 1438, s. 1439, Dipnot 94, 95).

Kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, temyiz edilemez bir hükmün, istisnanın istisnası olarak yorumla temyiz edilebilirlik durumunun kabulünün, ancak sanık aleyhine temyiz davası bulunmasına bağlı kılınamaz.

Kararda öngörülen cezanın (cezaların) nitelik ve niceliğine göre, hükmün temyiz edilemez yahut suç tipinin yer aldığı yasa maddesindeki yaptırımın üst sınırında öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, hüküm temyiz edilemez olabilir (ÇINAR; s. 130). 5320 sayılı Yasa'nın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlüğünü sürdüren 1412 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nın 305. maddesinde temyiz edilemeyecek hükümler açıkça belirtilmiştir (m. 305/1-1, 2, 3 bentler).

5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası'nın 286. maddesinin ikinci fıkrasında, bölge adliye mahkemesinin hangi kararlarının temyiz edilemeyeceği belirtilmiştir.

Görülüyor ki, Ceza Yargılaması Yasası'na göre, kararın/hükmün temyiz edilip edilemeyeceğinin temyiz edenlerin sıfatına göre değil, kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre belirlenmektedir.

Bu nedenle, açıkça yasaya aykırılık durumunda istisnanın istisnası olarak yorumla hükmün temyiz edilebilirliğinin kabulüne; temyiz davası açanların sıfatına ya da lehe ve aleyhe temyiz isteminde bulunup bulunulmadığına göre karar verilemez.

Böyle bir kabul, yukarıda açıklanan bilgiler ışığında, temyiz yolunun amaç ve yapısına ters düşmektedir.

Sonuç olarak, sanık savunmanının temyiz davasında da, istisnanın istisnası olarak yorumla temyiz edilebilirlik kabul edilmelidir. Ancak, bu durumda, yeniden verilecek ceza, önceden verilecek cezadan daha ağır olamayacağı, bozma kararında açıklanmalıdır (1412 sayılı CYY m. 326/son; 5271 sayılı CYY m. 307/4). Yüksek İkinci Ceza Dairesi'nce oyçokluğuyla verilen kararda; temyiz edilebilirlik kabul edildikten sonra, verilen bozma kararında, yeniden verilecek cezada 1412 sayılı CYY'nin 326/son maddesinin gözetilmesi gerektiği de açıkça belirtil mistir.

Bu nedenlerle, yalnızca karşı (aleyhte) temyiz istemi (davası) bulunmadığı gerekçesiyle hükmün temyiz edilebilirliğini kabul etmeyerek, itirazın kabulüne karar veren çoğunluğun görüşüne katılmıyorum."

Görüşüyle;

Diğer 1 Kurul üyesi ise, Özel Daire ilamında belirtilen gerekçelerle itirazın reddi yönünde,

Karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay C. Başsavcı lığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay İkinci Ceza Dairesi'nin 26.12.2008 gün ve 19174-23181 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-Sanık müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yaşa'nın 8 ve 1412 sayılı Yaşa'nın 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,

4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 10.03.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.



Full & Egal Universal Law Academy