Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/9?937 Esas 2012/1782 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/9?937
Karar No: 2012/1782
Karar Tarihi: 25.09.2012

Tebliğname:           2009/114088

Yargıtay Dairesi   : 9. Ceza Dairesi

Mahkemesi        : KONYA 2. Ağır Ceza

Günü            : 25.11.2008

Sayısı            : 340–309

Taksirle öldürme suçundan sanık H. S..’nin TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının aynı Yasanın 50/1–a, 50/4 ve 52. maddeleri uyarınca 18.200 lira adli para cezasına çevrilmesine, taksitlendirmeye ve anılan Yasanın 53/6. maddesi uyarınca sürücü belgesinin 6 ay süreyle geri alınmasına ilişkin, Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.06.2006 gün ve 385–289 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 05.06.2008 gün ve 1403–7385 sayı ile;

“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında, suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip, dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” gerektiğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.11.2008 gün ve 340–309 sayı ile;

“Sanık hakkında belirlenen cezanın miktarı 2 yıl 6 ay hapis olup, CMK’nın 231. maddesinde taksirli suçlar için farklı bir süre belirtilmediği ve önceki hükmün doğru olduğu” gerekçesiyle direnerek ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.04.2010 gün ve 114088 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay 9. Ceza Dairesine, anılan Dairece Yargıtay 12. Ceza Dairesine, bu Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, taksirli suçlarda hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulması açısından, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunu düzenleyen Ceza Yargılaması Yasasının 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak verilen adli para cezası mı, yoksa aynı Yasanın 52. maddesinde öngörülen doğrudan hükmolunan adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.

Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiği 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasının; “açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırıma çevrilemez” ile aynı Yasa maddesinin 11. fıkrasının; “...ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirilerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” şeklindeki düzenlemelerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp, 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız başına hükmedilen adli para cezasıdır. Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun da doğal sonucudur.

Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346–25 sayılı kararında vurgulandığı üzere sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliği itibarıyla sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birini oluşturmaktadır.

Koşullu bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu; mahkûmiyet, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunma, zararın giderilmesi, suç niteliği ve ceza miktarı şeklinde sayılan objektif koşulların varlığı halinde mahkemece 6008 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklik sonrasında ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi halinde diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate varıldığında öncelikle uygulanacak, koşulların bulunmadığı veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.

Sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak CYY’nın 231. maddesinin 5–14. fıkralarında düzenlenmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı değerlendirilecek, mahkemece olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin TCY’nın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.

Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezası, henüz seçenek bir yaptırım olarak adli para cezasına veya tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı takdirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın, hapis cezasından çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.

Kaldı ki, CYY’nın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğundan bahisle hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın taksirle öldürme suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda, hükmolunan iki yıl altı ay hapis cezası, seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, adli para cezasına çevrilmeden önceki sonuç ceza iki yıl altı ay hapis olarak tayin edildiğinden CYY’nın 231. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

Bu nedenle, taksirle öldürme suçundan kurulan iki yıl altı ay hapis cezasından çevrilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, Özel Dairece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesi yerinde değildir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmü isabetli bulunduğundan, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 14.02.2011 gün ve 27846 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı Yasanın 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca dairelerin iş bölümüne ilişkin olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulu tarafından alınan 12.05.2011 gün ve 1 sayılı karara göre Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M. A..; “Yüksek Ceza Genel Kurulunun taksirli suçlarda hükmedilen uzun süreli hapis cezalarından çevrili adli para cezasının hükmün açıklanması kapsamında olmadığına dair çoğunluk görüşüne aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum.

1- 19.12.2006 tarihinde CMK’nun 231. maddesinde yapılan değişiklikle yaşı büyük olanlar için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kabul edilmiştir. Geri bırakılma üst sınırı bir yıl hapis veya adli para cezası olarak öngörülmüştür. Yine aynı maddenin 7. fıkrasında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilemeyeceği belirtilmiştir. Bu düzenlemede üst sınır hapis cezası bir yıl olup seçenek yaptırımlara çevirme yasağı gerekliydi. 5728 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle hapis cezasının süresi iki yıla çıkarılmış, dolayısıyla taksirli suçlarda uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesinin de önü açılmıştır. Bu neden bile hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesini ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını zorunlu kılmaktadır. Şu hususta unutulmamalı, 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenen taksirli suçlarda kusur oranına göre sekizde bire kadar indirim öngörülmüştü. Örnek verirsek; taksirle bir kişinin ölümüne sebep olmada ceza kusur durumuna göre 3 ay hapis cezasına kadar inebiliyordu, yeni TCK’da bu gibi durumlarda ise isterse kişinin kusuru binde bir olsun öngörülen cezanın alt sınırı iki yıl hapistir. Bunun paraya çevrilmesi düşünüldüğünde sonuçta hükmedilen adli para cezası en az 14.600 liradır.

2- CMK’nun 231/5. maddesinde belirtilen ‘adli para cezası’ hükmünü, maddede değişiklik yapan 5728 sayılı Kanunun genel gerekçesinde, madde gerekçesinde, meclis görüşmelerinde dile getirilmeyen doğrudan hükmedilen adli para cezası ile sınırlandırılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının genişletilmesinin amacına aykırı bir durum oluşmuş, pratikte hiçbir bir faydası olmayacak hale gelmiş ve birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. (Hukuk mahkemeleri için kesin hüküm, deliller toplanmadan karar verilmesi, müsadere, mahkeme masrafları gibi.)

3- CMK’nun 231/7. maddesindeki ‘kısa süreli hapis cezası’ için öngörülen seçenek yaptırımlara çevirme yasağını taksirli suçlarda öngörülen uzun süreli hapis cezasını kısa süreli hapis cezası ile aynı değerlendirip kanunun öngörmediği böyle bir uygulama ile sanıklar ve suçtan zarar görenler için yapılan değişiklik sanıklar ve katılan aleyhine sonuç doğurur hale gelmiştir. Şu uygulama buna en güzel örnektir: TCK’nun 89/1–3. maddesi gereğince gün üzerinden hesaplanan 730 gün karşılığı adli para cezası olan 14.600 lira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında, yine aynı maddenin 4. fıkrası karşılığı 2 yıl hapis cezasından çevrili 14.600 lira hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında değil. Kanunlar çelişkili olmadığı gibi uygulamada da kanunları yorumlarken ve uygularken çelişkiler oluşturmamak gerekir.

4- Kabul edilen bu uygulama ile Türk Ceza Kanununun 50/5. maddesinde belirtilen ‘uygulamada asıl mahkûmiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü çelişir hale gelmiştir.

5- Bu uygulama ile taksirli suçlarda suçtan zarar gören kişiler olduğu halde parayı alan devlet olmaktadır. Cezalandırılmada gelinen son aşama olan onarıcı adalet bu haliyle de gerçekleşmemiştir. Kaldı ki Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlarda doğrudan hükmedilen adli para cezasının sayısı iki elin parmaklarını geçmez ve dosya adedi bakımından ise oranı istatistikî olmayacak kadar azdır.

6- Bu dosyada 2 yıl 6 ay hapis cezası adli para cezasına çevrilmiş ve sonuçta 18.200 lira gibi bir rakam ortaya çıkmıştır. Kişi bu para cezasını ödeyemediğinde (sanığın ekonomik durumundan bu miktarı ödeyemeyeceği anlaşılıyor) hükmedilen adli para cezasının karşılığı olan hapis cezasının tamamının (Örneğimizde 2 yıl 6 ay) aynen infazına karar verilecek, şartla tahliyeden yararlanamayacaktır. Eğer hapiste bırakılmış olsaydı cezaevinde kalacak toplam süre son yapılan değişikliklere göre (5275 sayılı Kanun m. 105/A–1) de 8 ay olup aradaki oransızlık ve adaletsizlik açıkça görülmektedir. Sanık lehine yapıldığı düşünülen bir uygulama her haliyle sanık aleyhine sonuç doğurmuştur.

7- Belki devlet zorlayıcı gücünü kullanarak adli para cezasını tahsil edecek bunun yanında suçtan zarar gören de hukuk mahkemelerinde ve icra dairelerinde mağdur olmaya devam edecektir.

8- Taksirli suçlar için öngörülen uzun süreli hapisten çevrili adli para cezasının ertelenememesi sebebiyle oluşan toplumsal mağduriyetlere cevap için getirilen düzenleme hiçbir beklentiye cevap vermemiştir.

Açıkladığım nedenlerden dolayı çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle,

1- Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.11.2008 gün ve 340–309 sayılı direnme kararının İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.09.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy