Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2013/11-221
Karar No: 2014/214
Karar Tarihi: 29.04.2014
(765 S. K. m. 102, 104, 339, 342, 343) (5237 S. K. m. 204, 206, 267, 268) (1412 S. K. m. 322) (6. CD. 22.06.2006 T. 2005/15485 E. 2006/6754 K.)
Dava: Memura yalan beyanda bulunma suçundan sanık M. D. D.'nun 765 sayılı TCK'nun 343/2. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.10.2008 gün ve 630-469 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.03.2012 gün ve 12179-3465 sayı ile;
"...Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Hırsızlık suçundan yakalanan sanığın görevli polis memurlarına daha önce kendi fotoğrafını vererek Konak İlçe Nüfus Müdürlüğü'ne düzenlettiği sahte hüviyet cüzdanını ibraz ederek 21.01.2003 günlü yakalama tutanağını bu isme göre imzaladığı, dosya arasında mevcut Gaziemir İlçe Emniyet Müdürlüğü'nün 22.01.2003 günlü fezleke içeriğine göre bu kez samimi itirafla gerçek kimliğinin M. D. olduğunu beyanla şüpheli hakları formunun ve tahkikat evrakının bu isme göre düzenlenip 27.01.2003 günlü iddianame ile 1970 doğumlu Müslüm oğlu M. D. hakkında yalan beyan ve sahte hüviyet cüzdanı kullanmaktan dava açılıp anılan iddianame ile açılan davada bu isimle yargılanıp İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 09.06.2003 gün ve 2003/125 esas, 2003/436 karar sayılı ilamı ile sevk maddeleri gereğince M. D. hakkında mahkumiyet hükümleri kurularak kesinleştirilip infaza verildiği, infaz aşamasında M. D. vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine talebin kabulü ile kesinleşen hükmün iptaline, M. D.'nun beraatine karar verilip 07.12.2007 günlü iddianame ile gerçek sanık hakkında dava açılıp memura yalan beyanda bulunmak suçundan kamu davasının açıldığı anlaşılmakla; söz konusu iddianamedeki niteleme ve mahkemenin kabulüne ve tüm dosya kapsamına göre sahte oluşturulan mahkeme ilamı nedeniyle sanığın sübut bulan fiilinin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 342/2 (5237 sayılı TCK'nun 204/1-3) madde ve fıkrası kapsamında resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde memura yalan beyanda bulunmak suçundan hüküm kurulması,
2- Gerekçeli karar başlığındaki suç tarihinin M. D. hakkında kurulan hükmün karar tarihi olan 09.06.2003 olduğunun gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.05.2012 gün ve 196970 sayı ile;
"...Somut olayda olduğu gibi işlediği bir suç nedeniyle yakalanan şüphelinin, gerçek kimliğini saklayıp kolluk kuvvetlerine; hüviyet bilgilerini bildiği yakın akrabası veya arkadaşı ya da herhangi bir şekilde ele geçirdiği bir kimlikteki ismi bildirdiği uygulamada sıklıkla rastlanan bir durumdur. Gerçek kimliği parmak izi incelemesinde ortaya çıkmakta, bazen de belirlenemeyip verilen kimlik bilgilerine göre dava açılmakta, nüfus kaydı gelmekte ve mahkumiyet kararı verilmektedir. İnfaz aşamasında kimlik sahibinin itirazı üzerine olay ortaya çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda, yani sanığın; işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını önlemek amacıyla kendi kimliğini saklayıp bir başka kişiye ait kimlik bilgilerini kullanması ve onun hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması halinde eylemi TCK'nun 268. maddesi uyarınca iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılmalıdır. TCK'nun 268. maddesinde yer alan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin daha önce bir suç işlemesi veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan yasal işlem yapılması gerekmektedir. Hakkında herhangi bir soruşturma yoksa, aranan kişilerden değilse bir başka kişinin kimlik bilgilerini vermesinde o kişi hakkında soruşturma yapılmamışsa sanığın TCK'nun 206. maddesiyle cezalandırılmasına karar verilmelidir. Yine işlediği bir suçtan dolayı yakalanan şüphelinin kendi kimliği saklayıp hayali bir isim vermesi ve kimlikte bir kişinin olmaması halinde eylemi TCK'nun 206. maddesine uygun bulunmaktadır. Bu nedenle gerçek kimliğin saklanması halinde, verilen isim ve soyadda bir kişinin olup olmadığı araştırılmalı, sonucuna göre eylemine uygun suçtan dolayı dava açılmalı ve karar verilmelidir. Suçun oluşabilmesi için yapılan beyandan dolayı bir zararın meydana gelmesi şart olmayıp, zarar olasılığının bulunması yeterlidir. Suçun manevi unsuru kast olup fail, bilerek ve isteyerek gerçeğe aykırı belge düzenlettirilmeli ve fail eyleminin sonuçlarını isteyen bir irade ve bilinçle bu suçu işlemelidir. (Sedat Bakıcı-Gürsel Yalvaç; 5237 sayılı Yasa Kapsamında Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Ankara-2008, Adalet Yayınevi, 2.kitap, Shf 1029-1030)
Nitekim Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.11.1997 gün ve 6-162/257 sayılı, Yüksek Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 22.06.2006 gün ve 2005/15485 esas 2006/6754 karar, Yüksek Yargıtay 11.Ceza Dairesinin 22.01.2008 gün ve 2007/9081 esas 2008/115 karar, 09.04.2009 gün ve 2006/8638 esas 2009/4072 karar, 19.11.2009 gün ve 2007/931 esas 2009/14427 karar sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar karşısında, sanık hakkında memura yalan beyanda bulunmak suçundan açılan kamu davasının resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağını kabul etmek mümkün değildir...." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanığın eylemi memura yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağından bu suçtan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.02.2013 gün ve 22310-1801 sayı ile, itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Karar: Sanık hakkında hüviyet cüzdanında sahtecilik suçundan kurulan hükümle ilgili olarak Özel Dairece kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme memura yalan beyanda bulunma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin resmi evrakta sahtecilik suçunu mu yoksa memura yalan beyanda bulunma suçunu mu oluşturacağının, buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
21.01.2003 günü İzmir ilinde Gaziemir'den Karabağlar istikametine seyir halinde olan plakası belirli araçtaki şahısların hırsızlık eylemlerinin olduğu yönündeki haber merkezinin anonsu üzerine aracın kolluk görevlilerince durdurulduğu, kimlikleri sorulunca dört şahıstan biri olan sanığın kaçtığı, bir taksiye bindikten kısa bir süre sonra yakalanınca görevlilere "Zeki Dağ" adına düzenlenmiş ve kendi fotoğrafı yapıştırılmış kimliği ibraz ederek adının "Zeki Dağ" olduğunu söylediği, sanık hakkındaki adli raporun "Zeki Dağ" adına düzenlendiği,
22.01.2003 günü saat 13.29 da Gaziemir Merkez Karakol Amirliğinde alınan ifadesinde sanığın; "Ben dün yankesicilik suçundan yakalandım ve Zeki Dağ adına kimliği ibraz ettim. Adım M. D.'dur. Mahalleden tanıdığım Zeki Dağ'ın kimliğini 30.12.2002 günü Konak Nüfus Müdürlüğünden çıkarttırdım. Fotoğraf bana aittir. Yargıtay'da olan 13 ay cezam nedeniyle her an bu cezamın geleceğinden korktuğum için böyle bir iş yaptım, pazarcılık yaparım" şeklinde açıklamada bulunduğu,
Bu ifade üzerine "M. D." hakkında yalan beyanda bulunmak ve sahte nüfus cüzdanı kullanmak suçundan kamu davası açıldığı, yargılama sırasında İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2003/125 Esas sayılı dava dosyasında 07.05.2003 tarihinde sanığın M. D. kimliği ile sorgusunun yapıldığı,
Yargılama sonucunda M. D. hakkında İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 125-436 sayılı kararı ile kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak ve sahte nüfus cüzdanı kullanmak suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulduğu,
Sanığın 11.01.2005 tarihinde başka bir eylem nedeniyle yakalandığında adının yine "M. D." olduğunu beyan ettiği, kısa bir süre sonra da Yankesicilik ve Dolandırıcılık Büro Amirliğinde alınan ifadesinde gerçek kimliğinin M. D. D. olduğunu, daha önce de amcası M. D.'nun adını verdiği için onunla ilgili yargılama yapıldığını belirttiği ve böylece uyuşmazlıkla ilgili eyleminin ortaya çıktığı,
23.05.2005 günlü dilekçe ile M. D. vekilinin yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesince infazın durdurulmasına karar verilmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığının 06.06.2006 günlü yazısına göre 1 yıl 6 ay hapis cezasına ilişkin ilam nedeniyle hükümlü hakkında 15.12.2004 tarihinde şartla tahliye, 07.11.2005 tarihinde de bihakkın tahliye kararı verildiği, ilamın 13.12.2005 günü infazen mahkemeye gönderildiğinin belirtildiği,
Yargılamanın yenilenmesi sonucunda İzmir 12. Asliye Ceza Mahkemesince 20.04.2007 gün ve 386-217 sayı ile, M. D.'nun beraatine, önceki hükmün iptaline ve M. D. D. hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği, sanık M. D. D. hakkında soruşturmaya başlandığı ve memura yalan beyanda bulunma suçundan kamu davası açıldığı,
Mağdur M. D.'nun sanıktan şikâyetçi olmadığını beyan ettiği,
Sanık aşamalarda; Zeki Dağ'ın kimliğini kullanması ile ilgili olarak hapis yattığını ve cezasını infaz ettiğini, neden yargılamaya devam edildiğini anlamadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 343. maddesinde; "Her kim resmi bir varaka tanzimi esnasında kendisinin veya başkasının hüviyet ve sıfatı yahut mezkür varaka ile sıhhatı ispat olunacak sair ahval hakkında memurine karşı yalan beyanatta bulunursa bundan umumi veya hususi bir zarar husule geldiği takdirde üç aydan bir seneye kadar hapis cezalandırılır.
Eğer mezkür varaka tevellüdat, münakekat ve vefiyata yahut adli işlere müteallik bulunursa fail altı aydan iki seneye kadar hapsolunur" düzenlenmesi yer almaktadır.
765 sayılı TCK'nun 343. maddesinin 2. fıkrasında doğum, ölüm, nüfus işleri ve adli işlere ilişkin yalan bildirimde bulunulması, daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir.
Maddenin açık hükmüne göre bir kimsenin resmi bir belge düzenlenmesi sırasında zarar meydana getirecek şekilde memura karşı yalan beyanda bulunması suç sayılmıştır. Buna göre, suçun oluşması için;
a- Bir kimsenin resmi bir belge düzenlenmesi sırasında,
b- Kendisinin veya başkasının kimlik ve sıfatı yahut mezkür varaka ile sıhhatı ispat olunacak diğer