Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/138 Esas 2019/568 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/138
Karar No: 2019/568
Karar Tarihi: 26.09.2019

Ceza Genel Kurulu         2016/138 E.  ,  2019/568 K.
"İçtihat Metni"



Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 698-130

Özel belgede sahtecilik suçundan sanık ...'ın TCK'nın 207/1, 43 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bakırköy 18. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.04.2013 tarihli ve 698-130 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 23.02.2015 tarih ve 18445-22755 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.10.2015 tarih ve 256926 sayı ile;
"...Somut olayda, 1972 doğumlu olan sanığın 1932 doğumlu olan babası katılanın yerine suça konu imzaları babasının ve Banka çalışanlarının bilgisi dahilinde imzaladığını savunması karşısında, sanığın suç kastının gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından Bank Asya Zeytinburnu Şubesi yetkililerinin dinlenmesinden ve sanığın zararı giderdiğine ilişkin savunması ile banka dekontlarını ibraz etmiş olması nedeniyle zararın giderilip giderilmediğinin araştırılmasından sonra sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi ve hakkında CMK'nın 231.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gereklidir.
Kabule göre de, hüküm fıkrasında 'tazmin şartı gerçekleşmediğinden' gerekçeli kararda ise 'bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaatı mahkemeye hasıl olmadığından' bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi suretiyle hüküm fıkrası ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
Bu konudaki yasal mevzuata bakıldığında;
5231 sayılı CMK'nın 231/6-c fıkrasına göre, sanık hakkında katılana yönelik eylemi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verlilebilmesi için suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gereklidir.
Dosya kapsamından adli sicil kaydında sabıkasız olduğu anlaşılan sanığın babası olan katılanın zararını giderdiğine ilişkin banka makbuzları ibraz ettiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 223. maddesine göre; 'Duruşmanın sona erdiği açıklandıktan sonra hüküm verilir. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür',
Aynı yasanın 231. maddesinin birinci fıkrasına göre; 'Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.',
Aynı yasanın 232. maddesine göre de; 'Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.' hükümlerini içermektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 gün ve 2013/12-652 Esas-2014/131 Karar, 01.04.2014 gün 2013/12-836 Esas-2014/168 kararlarda belirtildiği üzere, hükmün esasını kısa karar oluşturmaktadır. Kısa karar da yer verilmeyen hususlara gerekçeli kararda yer verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması zorunludur.
Yukarıda açıklandığı üzere; olayın oluş şekline ve sanığın suça konu belgeleri banka çalışanlarının bilgisi dahilinde babası olan katılan yerine imzaladığını savunması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından Bank Asya Zeytinburnu Şubesi yetkililerinin dinlenmesinden sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesi ve sanığın zararı giderdiğine ilişkin savunması ile banka dekontlarını ibraz etmiş olması nedeniyle zararın giderilip giderilmediğinin araştırılmasından sonra sanık hakkında CMK'nın 231.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm fıkrasında 'tazmin şartı gerçekleşmediğinden' gerekçeli kararda ise 'bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaatı mahkemeye hasıl olmadığından' bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi suretiyle hüküm fıkrası ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu...." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.12.2015 tarih ve 8530-31693 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
Sanığa atılı özel belgede sahtecilik suçunda;
1- Kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “tazmin şartı gerçekleşmediğinden” gerekçe kısmında ise “bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmayacağının belirtilmiş olmasının, kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirip getirmediğinin,
2- Suçun sübutu ve atılı suç nedeniyle oluşan zararın giderilip giderilmediği yönünden eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın kendisine ait bir kısım gayrimenkullerinin kira işlerini takip etmesi, kiralarını toplaması ve bu gayrimenkullere ilişkin diğer işleri yapması konusunda Üsküdar 3. Noterliğinin 28.08.2008 tarihli ve 35482 sayılı vekâletnamesi ile yetkili kıldığı oğlu sanık ...’ın, imzasını taklit ederek oluşturduğu dilekçe, dekont ve muhasebe kayıt raporları ile Bank Asya Zeytinburnu Şubesinde bulunan 2056731 – 1 numaralı münferit hesabından bilgisi dışında paralar çektiği iddiasıyla Cumhuriyet Başsavcılığına sanık hakkında şikâyette bulunduğu,
Şikâyet üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.05.2012 tarih ve 2011/103856 soruşturma sayısı ile dolandırıcılık suçundan yapılan soruşturma sonucunda sanık ...’ın, katılan ...’ın oğlu olması nedeniyle TCK’nın 167/1-b maddesi uyarınca sanık hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair ek kararın verildiği,
14.05.2012 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Bank Asya Zeytinburnu Şb” hitaplı, 21.04.09 tarihli “...” imzalı dilekçedeki, “Bank Asya Zeytinburnu Şb” hitaplı, tarihsiz (3) adet “...” imzalı dilekçedeki, “Bank Asya Zeytinburnu Şb” hitaplı, 14.01.2010 tarihli “...” imzalı dilekçedeki, “Bank Asya Zeytinburnu Şb” hitaplı, 11.11.2009 tarihli “...” imzalı dilekçedeki, Bank Asya Katılım Bankası A.Ş. Zeytinburnu Şubesince düzenlenmiş; 06.01.2009 tarihli “2.660 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 23.01.2009 tarihli “2,610 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 23.01.2009 tarihli “400 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 26.01.2009 tarihli “6838 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 25.02.2009 tarihli “7708 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 27.03.2009 tarihli “800 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 27.03.2009 tarihli “14.176 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 27.03.2009 tarihli “1100 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 08.09.2009 tarihli “900 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 22.10.2009 tarihli “23.024 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 13.11.2009 tarihli “2500 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 13.07.2009 tarihli “900 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 21.04.2010 tarihli “400 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 06.05.2010 tarihli “400 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 12.03.2010 tarihli “1000 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, 17.03.2010 tarihli “30.552 TL” meblağlı muhasebe kayıt raporundaki, Bank Asya katılım bankası A.Ş. Zeytinburnu Şubesince düzenlenmiş; 21.07.2010 tarihli “24.672 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 15.02.2011 tarihli “1.150 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 24.02.2011 tarihli “1.750 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 04.05.2011 tarihli “1.775 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 10.06.2011 tarihli “1.775 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 07.07.2011 tarihli “1.775 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 12.08.2011 tarihli “1.775 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki, 02.11.2010 tarihli “24.597 TL” meblağlı nakit işlemler dekontundaki katılan ... adına atılı bulunan imzalar ile sanık ...’ın mevcut mukayese imzaları arasında kaligrafik ve grafolojik özellikler yönünden uygunluk ve benzerlikler bulunduğunun, katılan adına atılı bulunan imzaların sanığın eli ürünü olduğunun tespit edildiği,
Katılanın, Üsküdar 3. Noterliğinin 28.08.2008 tarihli ve 35482 sayılı vekâletnamesiyle gayrimenkullerine ilişkin bilumum işlemleri yapma, kiralama, kira bedellerini alma, bu taşınmazlarla ilgili açılacak davaları takip edebilme gibi yetkilerle sanığı vekil olarak tayin ettiği, ancak anılan vekâletname ile sanığa katılanın banka hesaplarına ilişkin olarak para çekme yetkisi verilmediği, katılanın Zeytinburnu 4. Noterliğinin 09.08.2011 tarihli ve 14354 sayılı azilnamesiyle sanığı vekilliğinden azlettiği, bu azilnamenin sanığın eşine 12.08.2011 tarihinde tebliğ edildiği,
Sanık tarafından babası olan katılana vasi atanması talebiyle açılan Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1879 esas sayılı dosyasına ilişkin davada alınan Adi Tıp Kurumunun Dördüncü Adli Tıp İhtisas Kurulunun 07.05.2012 tarihli ve 1759 sayılı ile Genel Kurulunun 27.12.2012 tarihli ve 884 sayılı raporlarına göre; katılan ...’ın hâlihazır durumu ile fiil ehliyetine haiz olduğu, kendisine vasi veya müşavir tayinine gerek olmadığı kanaatine varıldığı,
Yerel Mahkemece, sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçu yönünden kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “tazmin şartı gerçekleşmediğinden” gerekçe kısmında ise “bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmayacağına karar verildiği, Yerel Mahkemece ayrıca erteleme hükümleri değerlendirilirken de gerek kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, gerekse gerekçe kısmında "sanığın bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” şeklindeki gerekçeyle erteleme hükümlerinin uygulanmayacağına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan soruşturma evresinde; çok sayıda gayrimenkulünün bulunduğunu, oğlu olan sanığa bu gayrimenkullerinin bir kısmının kiralarını toplaması için vekâlet verdiğini, bu taşınmaz kiralarını adına toplayıp kendisine getirmesi için anılan vekâletnameyi çıkarttığını, sanığa kira bedellerini sorduğunda uzun bir süre toplamış olduğu kira bedellerini banka hesabına yatırdığını belirterek kendisini oyaladığını, sanığın açıkça hesap vermeye yanaşmaması üzerine araştırma yaptığını, tespit ettiği kadarıyla sanığın toplamış olduğu kira bedellerinin yalnızca 280.000 TL kadarını münferit hesabına yatırdığını, ancak yatırdığı bu parayı da 2009, 2010 ve 2011 yıllarında kendi yerine imza atarak ve haberi olmadan bankadan çektiğini, sanıkla beraber bankaya gittiğinde ortak hesaplarından para çekmiş olabileceğini, sanığa Bakırköy 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde 1.678.000 TL miktarlı dava açtığını, yerine sahte imza atan sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Kovuşturma evresinde; sanığın, topladığı kira bedellerini yatırdığını söyleyerek kendisini kandırdığını, 1.800.000 TL zararına neden olduğunu, kendisinin tüm işlerini yapabildiğini, sanık ile birlikte gidip bankadan para çekmediğini, sanığın yalan söylediğini, şikâyetçi olduğunu,
Tanık Eyüp Altınışık; mahallede uzun yıllardır marangozluk yaptığını, katılanın kaç tane evi olduğunu bilmediğini, kiralarını katılanın oğulları sanık ... ve Şaban’ın ayrı ayrı topladıklarını, katılanın sanığın kendisine para getirdiğini ancak Şaban’ın getirmediğini, vekâleti geri alacağını, bu hususta kendisine şahitlik yapıp yapmayacağını sorduğunu, sanığın katılanla birlikte bankaya para çekmeye gittiklerini görmediğini, üç ay önce sanık ve katılanın birlikte gidip geldiklerini gördüğünü,
Tanık Hasan Turgut; 2000 yılından bu yana katılanın kiracısı olduğunu, bu süre içerisinde önceleri katılanın kiraları topladığını, 2007 yılının Haziran ayında katılan ve sanığın birlikte geldiklerini, kiraları sanığın toplayacağını söylediklerini, katılanın nalbur dükkanına gittiğinde katılanın kendisine sanığın gelip gelmediğini, sanığa kiraları ödeyip ödemediğini sorduğunu, kendisinin de ödediğini söylediğini, katılanın diğer oğlu Şaban Baş’ın 2011 yılının Eylül ayında kiraları kendisine ödeyecekleri hususunda resmî evrak getirdiğini, o tarihten sonra kiraları Şaban Baş’a ödediklerini, katılan ve sanığın sonradan aralarında ne olduğunu bilmediğini, sanığın kiraları toplayıp babasına verdiğini söylediğini, ancak bu hususa şahit olmadığını, bankada herhangi bir şekilde para alınıp verildiğini görmediğini, bankadan katılan ve sanığın birlikte çıktıklarını gördüğünü,
Tanık Halil Akbaba; sanığın yanındaki iş yerinde dekorasyoncu olarak çalıştığını, sanık ile katılanın önceden aralarının çok iyi olduğunu, katılanın diğer oğlu Şaban’ı azletmesi üzerine katılan ve sanığın da aralarının açıldığını, meselenin ne olduğunu bilmediğini, katılan ve sanığın 2009 yılında birlikte gelip gittiklerini, bankada ne yaptıklarını bilmediğini, taş ocaklarındaki bir binada bulunan kiracıdan katılan arabada oturduğu sırada sanığın gidip kirayı aldığını gördüğünü, katılana parayı verip vermediğini, katılanın sanığı niye şikâyet ettiğini bilmediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; katılanın, babası olduğunu, 300 civarında gayrimenkulünün bulunduğunu, bunlardan bir kısmıyla kendisinin kalan kısmıyla da kardeşi Şaban Baş’ın ilgilendiğini, kira bedellerini tahsil etmesi için katılanın kendisine vekâletname çıkarttığını, bir tanesi münferit diğeri kendisiyle ortak olmak üzere katılanın Bank Asya Zeytinburnu Şubesinde hesaplarının bulunduğunu, her iki hesabı da kendisinin açtığını, banka görevlilerinin katılanı ve kendisini tanıdığını, sahte belge düzenlemediğini, katılan yaşlı olup kendisi bankaya gidemediği için katılan yerine imza atıp parayı çektiğini, hesabı katılanla birlikte kullandığını, ondan bilgisiz ve izinsiz bir işlem yapmadığını, abisi Şaban Baş’ın katılana ait gayrimenkulleri sattığını öğrendiğinde bunu katılana söylediğini, katılanın, abisi Şaban Baş’ın yanında kalması nedeniyle onun etkisi altında bulunduğunu, kendisinin tapu iptali ve vesayet davası açmak zorunda kaldığını, bu davaları açtıktan sonra abisinin etkisiyle katılanın kendisinden şikâyetçi olduğunu, çektiği paraları katılana daha önceden ödemesine rağmen bu şikâyetten sonra 279.575 TL ve 1.000 doları babasının hesabına göndererek ikinci kez ödeme yapmış olduğunu, atılı suçlamayı kabul etmediğini, katılanın münferit hesabından çektiği paraların tamamından katılanın bilgisinin olduğunu savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “tazmin şartı gerçekleşmediğinden” gerekçe kısmında ise “bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmayacağının belirtilmiş olmasının, kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirip getirmediği;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir."
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir."
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"1) Hükmün başına 'Türk Milleti adına' verildiği yazılır.
2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir."
Hükümlerine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Anayasa'nın 141 ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır. Başlık bölümünde; hükmü veren mahkemenin, mahkeme başkanı ve üyelerin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekillerinin ve yasal temsilcilerinin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında ya da tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüş ve düşünceler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; dosyada mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra hükme esas alınan ve reddedilen bütün deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilerek sonuç kısmında açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç" ya da "hüküm" bölümünde ise, CMK'nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun'un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK'nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun'un 53 ve devamı maddelerine göre mahkûmiyet yerine veya müeyyidenin yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezası veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yollarına müracaat mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Söz konusu hükümlere göre, hüküm fıkrasının mutlaka yargılama sonunda duruşma tutanağına geçirilmesi ve okunması zorunludur. Uygulamada tefhim edilen bu hüküm fıkrasına ‘kısa karar’ adı verilmektedir. Hükmün gerekçesi bütünüyle tutanağa geçirilmemiş ise hükmün tefhiminden itibaren on beş gün içerisinde gerekçenin dava dosyasına konulması gerekmektedir. Gerekçeli kararda, kısa hükmün aynen bulunması ancak bu kararın gerekçesinin gösterilmesi icap etmektedir. Gerekçeli karar ile kısa kararın değiştirilmesi mümkün olmayıp, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması lazımdır. Başka bir ifadeyle duruşmada tefhim olunan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmamalı, gerekçe ile sonuç ve hüküm kısmı infazda karışıklığa neden olabilecek nitelikte olmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece, sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçu yönünden kurulan mahkûmiyet hükmüne ilişkin kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “tazmin şartı gerçekleşmediğinden”, gerekçeli kararın gerekçe kısmında ise “bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmamasına karar verilmiş ise de kısa kararda yer alan bir uygulamanın aksine bir uygulamaya gerekçe kısmında yer verilmemiş olması ve Yerel Mahkemece ertelemeye ilişkin yapılan değerlendirmede de gerek kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında gerekse gerekçe kısmında “bir daha böyle bir suç işlemeyeceği kanaati mahkemeye hasıl olmadığından” bahisle sanığın cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, Yerel Mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanabilme şartlarından biri olan "sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması" koşulunun, erteleme hükümlerinin uygulanmama gerekçesi olarak belirtildiği, bu suretle kısa kararın açıklandığı andan itibaren Yerel Mahkemede böyle bir kanaatin oluşmadığı açıkça anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmayacağına dair gerekçe yönünden kararın hüküm bölümü ile gerekçe bölümü arasında çelişki meydana getirilmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
2-Suçun sübutu ve atılı suç nedeniyle oluşan zararın giderilip giderilmediği yönünden eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığına gelince;
TCK’nın “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi;
"Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır. (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441) Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte resmî belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
TCK'nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise; başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi ile uygulanma şartlarının üzerinde durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun'un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun'un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun'un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 25.07.2010 tarihli ve 27650 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 22.07.2010 tarihli ve 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez." cümlesi, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez." cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK'nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasa'nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya "tazmin suretiyle" tamamen giderilmesidir. Burada kasdedilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 23.01.2018 tarihli ve 962-16 sayılı, 28.02.2017 tarihli ve 896-111 sayılı kararlarında da, kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan tarafından kendisine ait bir kısım gayrimenkullerinin kira işlerini takip etmesi ve bu gayrimenkullere ilişkin diğer işleri yapması konusunda Üsküdar 3. Noterliğinin 28.08.2008 tarihli ve 35482 sayılı vekâletnamesi ile yetkili kılınan sanığın, katılanın banka hesaplarından para çekebilme yetkisi bulunmamasına rağmen katılanın yerine imza atmak suretiyle oluşturduğu dilekçe, dekont ve muhasebe kayıt raporları ile Bank Asya Zeytinburnu Şubesinde 2056731 – 1 numaralı katılana ait hesaptan katılanın bilgisi dışında para çektiği olayda, katılanın istikrarlı bir şekilde aşamalarda, Bank Asya Zeytinburnu şubesindeki münferit hesabından sanığın kendisi yerine imza atarak çektiği paralardan haberinin olmadığını ve sanıktan şikâyetçi olduğunu beyan etmesi, 14.05.2012 tarihli bilirkişi raporunda, suça konu belgeler altında katılan adına atılması gereken imzaların sanığın eli ürünü olduğunun tespit edilmesi ve katılanın sanığa verdiği vekâletname içeriğinde katılanın banka hesaplarından para çekebileceğine dair bir yetkinin bulunmaması karşısında, sanığın, özel belgede sahtecilik suçunu işlediğinin sabit olduğu, bu hususta ilgili banka çalışanlarının tanık sıfatıyla dinlenilmesinin dosya kapsamındaki delil durumunu değiştirmeyeceği gözetilerek banka görevlilerinin dinlenilmesine gerek olmadığı,
Öte yandan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri olan suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesinde kasdedilenin maddi zarar olduğu göz önünde bulundurularak sanığın, katılanın yerine imza atmak suretiyle oluşturduğu dilekçe, dekont ve muhasebe kayıt raporları ile katılana ait banka hesabından para çekmek şeklindeki eylemleri nedeniyle ortaya çıkan maddi zararın, özel belgede sahtecilik suçundan değil, sanığın gerçekleştirdiği eylemiyle oluşan dolandırıcılık suçundan kaynaklanan bir zarar olduğu, dolandırıcılık suçu yönünden de Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca 25.05.2012 tarih ve 2011/103856 soruşturma sayısı ile yapılan soruşturma sonucunda sanık ...’ın, katılan ...’ın oğlu olması nedeniyle TCK’nın 167/1-b maddesi uyarınca sanık hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair ek kararın verildiği anlaşılmakla, dava konusu olayda özel belgede sahtecilik suçundan doğan somut bir zarar olmadığından zararın giderilip giderilmediği yönünden de herhangi bir eksik araştırma bulunmadığı,
Sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla, bu uyuşmalık konusu yönünden de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.09.2019 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.




Full & Egal Universal Law Academy