- Davaların ve Taleplerin Ayrılması Talebi
- Talep Sonucu
DAVALARIN VE TALEPLERİN AYRILMASI (TEFRİK) KURUMUNUN HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ
Yargılama faaliyetinin temel amacı, maddi gerçeğe ulaşarak uyuşmazlıkları adil, hızlı ve etkin bir şekilde çözüme kavuşturmaktır. Bu amaca hizmet eden usul hukuku kurumlarından biri de davaların veya taleplerin ayrılması, yani tefriktir. Tefrik, başlangıçta birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ya da aynı dava içerisindeki farklı taleplerin, yargılamanın daha sağlıklı yürütülmesi amacıyla mahkeme kararıyla birbirinden ayrılarak farklı esas numaraları altında görülmeye devam edilmesini ifade eder. İşbu makalede, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümleri ve doktrindeki görüşler ışığında tefrik kurumunun hukuki niteliği, şartları, talep usulü ve sonuçları ayrıntılı olarak incelenecektir.
1. TEFRİK KAVRAMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
Tefrik, kelime anlamı olarak "ayırma" manasına gelmektedir. Usul hukukunda tefrik, mahkemenin, görülmekte olan bir dava içinde yer alan birden fazla talepten bir veya birkaçının ya da birlikte açılmış veya birleştirilmiş davalardan bazılarının, aralarındaki bağlantının zayıf olması, delillerin farklılaşması veya yargılamanın geldiği aşama itibarıyla ayrılmalarında usul ekonomisi açısından fayda görülmesi gibi nedenlerle, ana davadan veya diğer davalardan ayrılarak farklı bir esas üzerinden görülmesine karar vermesidir.
Tefrik kurumu, davaların birleştirilmesi (HMK m. 166) kurumunun tersi bir işleyişe sahiptir. Davaların birleştirilmesi, aralarında bağlantı bulunan farklı davaların usul ekonomisi gereği birlikte görülmesini sağlarken; tefrik, birlikte görülmesi yargılamayı zorlaştıran, geciktiren veya karmaşık hale getiren davaların veya taleplerin ayrılmasını temin eder. Her iki kurum da temelde yargılamanın etkinliğini ve hızını artırmaya yönelik araçlardır.
Tefrik kararı, nihai bir hüküm olmayıp, yargılamanın yürütülüş şekline ilişkin bir usuli ara karardır. Mahkeme bu kararı, yargılamanın her aşamasında re'sen (kendiliğinden) veya taraflardan birinin talebi üzerine verebilir.
2. TEFRİKİN YASAL DAYANAĞI: HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU MADDE 167
Davaların ve taleplerin ayrılması kurumunun temel yasal dayanağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 167. maddesidir. Anılan madde şu şekildedir:
"Madde 167- (1) Mahkeme, yargılamanın her aşamasında, taleplerden birinin veya bir kısmının ayrılmasına karar verebilir."
Bu hüküm, mahkemeye oldukça geniş bir takdir yetkisi tanımaktadır. Maddede geçen "taleplerden birinin veya bir kısmının ayrılması" ifadesi, hem aynı davada birden fazla talebin (objektif dava yığılması - HMK m. 110) bulunması halinde bu taleplerden bazılarının ayrılmasını, hem de birden fazla davanın birlikte açılması (ihtiyari dava arkadaşlığı - HMK m. 57 vd.) veya sonradan birleştirilmesi (HMK m. 166) durumlarında bu davalardan bazılarının ayrılmasını kapsar şekilde yorumlanmaktadır. İşbu Dilekçe'de hem taleplerin hem de davacıların ayrılmasının talep edilmesi (Madde 1, Talep Madde 1), bu geniş yorumu destekler niteliktedir.
Maddenin "yargılamanın her aşamasında" ifadesi, tefrik kararının tahkikatın başından hüküm aşamasına kadar her zaman verilebileceğini göstermektedir. Ancak uygulamada genellikle tahkikat aşamasında, delillerin toplanması sürecinde veya bazı taleplerin/davaların karara bağlanmaya hazır hale geldiği durumlarda tefrik kararı verilmesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
3. TEFRİKİN KOŞULLARI VE UYGULAMA ALANLARI
HMK m. 167, tefrik için özel şartlar öngörmemiş olsa da, maddenin amacı, usul ekonomisi ilkesi ve doktrindeki görüşler çerçevesinde tefrik kararının verilebilmesi için şu koşulların varlığı aranır:
a. Birden Fazla Dava veya Talebin Varlığı: Tefrikten bahsedebilmek için öncelikle aynı yargılama içerisinde birden fazla davanın (başlangıçta birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş) ya da birden fazla talebin (objektif dava yığılması) bulunması gerekir.
b. Ayrılmanın Yargılamanın Selameti Açısından Gerekli Olması: Tefrik kararının temel gerekçesi, yargılamanın daha sağlıklı, hızlı ve adil bir şekilde yürütülmesidir. Eğer davaların veya taleplerin birlikte görülmesi yargılamayı karmaşıklaştırıyor, gereksiz yere uzatıyor veya taraflardan biri için hak kaybına yol açma riski taşıyorsa, ayrılma kararı verilebilir. İşbu Dilekçe'de ileri sürülen, taleplerin benzer ya da aynı sebeplerden doğmadığı, dava konularının ve dayanak belgelerin farklı olduğu (Madde 1) ve tahkikatın ortak yürütülmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı (Madde 3) iddiaları, bu koşulun somutlaştırılmasına yöneliktir.
c. Davalar/Talepler Arasında Yeterli Bağlantının Bulunmaması veya Bağlantının Zayıf Olması: Özellikle ihtiyari dava arkadaşlığı veya objektif dava yığılması durumlarında, talepler veya davalar arasındaki hukuki veya fiili bağlantı zayıfsa veya hiç yoksa, tefrik daha kolay gündeme gelir. Bağlantının kuvvetli olduğu, örneğin bir talebin sonucunun diğerini doğrudan etkileyeceği durumlarda tefrik kararı verilmesi genellikle uygun olmaz. İşbu Dilekçe'de tahkikat sonucunda verilecek hükmün diğer talepleri veya davacıları etkilemesinin mümkün olmadığının belirtilmesi (Madde 3), bu koşula işaret etmektedir.
d. Bazı Davalar/Talepler İçin Yargılamanın Tamamlanmış veya Tamamlanmaya Yakın Olması: Birlikte görülen davalardan veya taleplerden bir kısmı için deliller toplanmış, tahkikat tamamlanmış ve dosya karara hazır hale gelmişse, diğerlerinin sonucunu beklemek yerine, karara hazır olan kısmın tefrik edilerek daha erken hükme bağlanması usul ekonomisine uygun olabilir. İşbu Dilekçe'deki, tahkikatı tamamlanan kişiler bakımından yargılamanın geciktirilmesine sebebiyet verileceği argümanı (Madde 2), bu durumu ifade etmektedir.
Uygulamada tefrik kararı sıklıkla;
Farklı hukuki sebeplere dayanan taleplerin bir arada bulunduğu davalarda,
Çok sayıda davacının veya davalının olduğu ve her biri için ayrı ayrı delil toplanması gereken durumlarda,
Asli müdahale taleplerinin ayrılmasında,
Karşı davanın asıl davadan ayrılmasında (şartları varsa),
Birleştirilen davaların yargılamanın ilerleyen aşamalarında ayrılmasında gündeme gelebilmektedir.
4. USUL EKONOMİSİ İLKESİ VE TEFRİK İLİŞKİSİ
Usul ekonomisi ilkesi, HMK'nın 30. maddesinde "Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür." şeklinde düzenlenmiştir. Bu ilke, yargılamanın mümkün olan en az masrafla, en kısa sürede ve en az emekle sonuçlandırılmasını hedefler.
Tefrik kurumu, usul ekonomisi ilkesinin somut bir görünümüdür. Davaların veya taleplerin birlikte görülmesinin yargılamayı uzatacağı, karmaşıklaştıracağı ve masrafları artıracağı durumlarda, tefrik kararı verilerek bu olumsuzlukların önüne geçilir. Özellikle, bazı taleplerin ispatının çok daha kolay ve hızlı olduğu, diğerlerinin ise uzun ve detaylı bir araştırma gerektirdiği hallerde, karara bağlanmaya hazır olan kısmın ayrılması, adalet hizmetinin hızlandırılmasına ve kaynakların etkin kullanılmasına katkı sağlar. İşbu Dilekçe'de de usul ekonomisi gereği tefrik talep edilmesi (Madde 2), bu ilkenin tefrik kararındaki merkezi rolünü göstermektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki, her ayrılma kararı usul ekonomisine hizmet etmeyebilir. Davalar veya talepler arasında kuvvetli bir bağlantı varsa, bunların ayrı ayrı görülmesi, aynı delillerin tekrar tekrar toplanmasına, aynı tanıkların defalarca dinlenmesine ve çelişkili kararlar çıkma riskine yol açarak usul ekonomisine aykırı bir durum yaratabilir. Bu nedenle mahkeme, tefrik kararı verirken bu dengeyi dikkatle gözetmelidir.
5. TEFRİK TALEBİ VE MAHKEMENİN KARARI
HMK m. 167, mahkemenin tefrik kararı verebileceğini düzenlemekle birlikte, bu kararın talep üzerine mi yoksa re'sen mi verileceği konusunda açık bir ayrım yapmamıştır. Ancak maddenin lafzı ("Mahkeme...karar verebilir") ve yargılamaya hakim olan ilkeler (özellikle tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesiyle birlikte değerlendirildiğinde), mahkemenin re'sen de tefrik kararı verebileceğini, bununla birlikte tarafların da bunu talep edebileceğini ortaya koymaktadır. İşbu Dilekçe, taraflardan birinin (somut örnekte davalı vekilinin) tefrik talebinde bulunabileceğini göstermektedir (Madde 7).
Tefrik talebi, bir dilekçe ile mahkemeye sunulur. Bu dilekçede, tefrik talebinin gerekçeleri HMK m. 167 ve usul ekonomisi ilkesi çerçevesinde açıklanmalı, hangi davaların veya taleplerin neden ayrılması gerektiği somut olarak belirtilmelidir. İşbu Dilekçe'nin "Açıklamalar" bölümünde yer alan gerekçeler (Madde 1, 2, 3), bu amaca hizmet etmektedir.
Mahkeme, tefrik talebini veya re'sen tefrik yapma gerekliliğini değerlendirirken dosyanın kapsamını, taraf sayısını, taleplerin niteliğini, aralarındaki bağlantıyı, delillerin durumunu ve yargılamanın geldiği aşamayı dikkate alır. Mahkemenin tefrik konusundaki kararı, bir ara karar niteliğindedir ve bu karara karşı tek başına kanun yoluna başvurulamaz; ancak esas hükümle birlikte temyiz veya istinaf kanun yoluna götürülebilir (HMK m. 341/1, m. 362/1-a). Mahkeme, tefrik talebini kabul veya reddedebilir. Reddetmesi halinde, gerekçesini ara kararında belirtmelidir.
6. TEFRİKİN SONUÇLARI
Mahkemenin tefrik kararı vermesi halinde, aşağıdaki hukuki sonuçlar doğar:
a. Bağımsız Yargılama: Ayrılan dava veya talepler, ana davadan bağımsız hale gelir ve ayrı bir esas numarası alır. Her bir dosya için yargılama işlemleri (duruşma günü belirlenmesi, tebligatlar, delillerin toplanması vb.) ayrı ayrı yürütülür. İşbu Dilekçe'de ayrılan davalarla ilgili olarak taraflara yeni esas ve duruşma gününü bildiren tebligat yapılmasının talep edilmesi (Talep Madde 1), bu sonucun doğal bir gereğidir.
b. Ayrı Kararlar: Tefrik edilen her bir dava veya talep hakkında ayrı ayrı hüküm kurulur. Bu hükümler, diğer ayrılan dosyalardan bağımsız olarak kesinleşir ve kanun yollarına başvurulabilir.
c. Harç ve Giderler: Tefrik edilen her dosya için yargılama harçları ve giderleri ayrı ayrı hesaplanır ve tahsil edilir.
7. DİLEKÇEDE DİKKAT EDİLEBİLECEK HUSUSLAR
Genel olarak tefrik talepli dilekçelerde ve özelde işbu Dilekçe örneği üzerinden düşünüldüğünde, talebin etkinliğini artırabilecek bazı hususlara değinmekte fayda vardır:
a. Ayrılması İstenen Davaların/Taleplerin Belirliliği: Dilekçede, "Aşağıda bahsedilen talepler ve kişiler bakımından dosyaların tefrik edilmesi gerekmektedir." (Madde 3) şeklinde bir ifade yer almakla birlikte, hangi davacıların veya hangi spesifik taleplerin ayrılmasının istendiğinin açıkça listelenmesi veya tanımlanması, mahkemenin talebi değerlendirmesini kolaylaştıracaktır. Bu detaylandırma, "Açıklamalar" bölümünde veya ayrı bir başlık altında yapılabilir.
b. Gerekçelerin Somutlaştırılması: Dilekçede ileri sürülen "dava konuları ve dayanak belgeler farklıdır" (Madde 1) gibi genel ifadeler yerine, farklılığın hangi noktalarda ortaya çıktığının (örneğin, farklı sözleşmeler, farklı haksız fiil olayları, farklı delil türleri vb.) kısaca belirtilmesi, talebin ikna ediciliğini artırabilir. Bu detaylar "Açıklamalar" kısmına eklenebilir.
c. Yasal Dayanağın Gösterilmesi: Dilekçenin "Açıklamalar" bölümünde, talebin hukuki dayanağı olarak HMK m. 167'ye ve usul ekonomisi ilkesini düzenleyen HMK m. 30'a açıkça atıfta bulunulması, dilekçenin hukuki argümantasyonunu güçlendirecektir.
SONUÇ
Davaların ve taleplerin ayrılması (tefrik), HMK m. 167'de düzenlenen ve usul ekonomisi ilkesine hizmet eden önemli bir usul hukuku kurumudur. Mahkemeye, yargılamanın her aşamasında, birlikte görülmesi yargılamayı zorlaştıran veya geciktiren dava veya talepleri ayırma yetkisi veren bu kurum, adaletin daha hızlı ve etkin tecelli etmesine katkı sağlar. Tefrik kararı, mahkemenin takdirinde olmakla birlikte, tarafların gerekçeli talepleri de bu kararın verilmesinde önemli bir rol oynar. İşbu Dilekçe örneğinde olduğu gibi, taleplerin farklı sebeplere dayanması, delillerin ayrışması ve bazı taleplerin diğerlerinden bağımsız olarak karara bağlanabilecek durumda olması gibi hususlar, tefrik talebinin haklılığını ortaya koyan temel gerekçelerdir. Tefrik sonucunda ayrılan davalar veya talepler, bağımsız birer yargılama konusu haline gelir ve ayrı esas numaraları üzerinden yürütülerek karara bağlanır.