(AİHS. m. 1, 3, 5, 6, 8, 13, 14, 34, 35, 41, 44) (2709 S. K. m. 90) (5237 S. K. m. 86, 87, 88, 102) (4320 S. K. m. 1, 2, 4) (6284 S. K. m. 5) (AKSU - TÜRKİYE DAVASI) (M.C. - BULGARİSTAN DAVASI) (EBCİN - TÜRKİYE DAVASI) (OPUZ - TÜRKİYE DAVASI) (PAUL VE AUDREY EDWARDS - BİRLEŞİK KRALLIK)
İKİNCİ BÖLÜM
(Başvuru No. 646/10)
KARAR
STRAZBURG
22 Mart 2016
İşbu karar Sözleşmenin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.
M. G. / Türkiye davasında,
Başkan
Julia Laffranque,
Yargıçlar Işıl Karakaş,
Nebojsa Vucinic,
Valeriu Gritco,
Ksenija Turkovic,
Jon Fridrik Kjolbro,
Stephanie Mourou-Vikström
ve Bölüm Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Abel Camposun katılımıyla Daire halinde toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm) 1 Mart 2016 tarihinde gerçekleştirdiği kapalı oturumdaki müzakereler sonucunda anılan tarihte aşağıdaki kararı vermiştir:
USUL
1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde, Türk vatandaşı M.G.nin (başvuran) 15 Aralık 2009 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşmenin (Sözleşme) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuru (No. 646/10) bulunmaktadır. Mahkeme, başvuranın kimliğinin gizli tutulması yönünde resen karar vermiştir (İçtüzüğün 47 § 4 maddesi).
2. Başvuran, İstanbul Barosuna bağlı Avukat H. Yılmaz Kayar tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (Hükümet) ise kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuran, aile içi şiddet ve kötü muamele gördüğünü iddia etmektedir (Sözleşmenin 3. maddesi). Başvuran öte yandan, huzur ve güven içinde yaşama imkanından yoksun bırakıldığını iddia etmektedir (Sözleşmenin 8. maddesi). Bununla birlikte, şikayetlerini dile getirmek için etkin bir hukuk yolundan yararlanamadığından yakınmaktadır (Sözleşmenin 13. maddesi). Başvuran, ayrımcı bir muameleye maruz kaldığını iddia etmektedir (Sözleşmenin 14. maddesi). Başvuran son olarak, Sözleşmenin 1, 5 ve 6. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
4. Başvuru, 21 Mayıs 2012 tarihinde Hükümete bildirilmiştir.
5. Başvuran ve Hükümet ek yazılı görüşlerini sunmuşlardır (Mahkeme İçtüzüğünün 54 §§ 2 a) ve c) maddesi).
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
6. Başvuran 1973 doğumlu olup, İstanbulda ikamet etmektedir.
A. Başvuran tarafından açılan ceza davası
7. Başvuran 18 Temmuz 2006 tarihinde Gaziosmanpaşa Cumhuriyet savcısına (Cumhuriyet savcısı) başvurarak, tecavüz, kasten yaralama, işkence etme, özgürlükten yoksun bırakma, tehdit, hakaret, fiziksel, sözel, cinsel, duygusal ve ekonomik şiddet uygulama nedeniyle eşinden şikayetçi olmuştur. Şikayet dilekçesinde, 1997 yılından beri evli olduğunu, evlendiği tarihten bu yana eşinden şiddet gördüğünü; üç çocuğuna da eşi tarafından fiziksel ve sözel şiddet uygulandığını ifade etmiştir. Eşinin, evden çıkmasına, doktora gitmesine ve adli mercilere başvurmasına engel olduğunu belirtmiştir. Öte yandan eşinin, sopa ile ayaklarına vurması sonucunda sol ayak bileğinde kırık, sağ ayağında ezilmeler meydana geldiğini; jiletle dudağını kestiğini; çakıyla yanağını deldiğini; sol kalçasını yaktığını; yumruk attığını bunların yanı sıra kollarında sigara söndürme izleri olduğunu belirterek, maruz kaldığı bazı şiddet eylemlerini anlatmıştır. Başvuran aynı zamanda, eşinin kendisini, istemediği cinsel ilişki biçimlerine zorladığını ve evli oldukları süre boyunca birçok defa tecavüz ettiğini ifade etmiştir. Eşinin, daha önce üç kez daha evlendiğini; eski eşlerini de dövdüğünü ve eski eşlerinden birini silahla yaralaması nedeniyle on beş ay hapiste yattığını belirtmiştir. Bu duruma daha fazla dayanamadığını ve hayatından endişe ettiğini belirterek evden kaçtığını ifade etmiştir. Oğullarının ve kendisinin hayatının tehlike olduğunu ifade etmiştir. Maruz kaldığı işkencelerin tespit edilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumuna gönderilmeyi talep etmiştir.
8. Cumhuriyet savcısı aynı gün, Gaziosmanpaşa Adli Tıp Kurumundan, başvuranın cinsel şiddete maruz kaldığı iddialarıyla ilgili olarak adli tıp raporu düzenlenmesi ve bununla birlikte, Türk Ceza Kanununun 86, 87 ve 88. maddelerinde (kişinin fiziksel bütünlüğüne yönelik saldırıları cezalandıran) belirtilen koşulların bulunup bulunmadığının tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
9. Adli Tıp Kurumu tarafından aynı gün bir rapor düzenlenmiştir.
Raporun ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
M. (G.)nin yapılan muayenesinde, sağ ön kolda bilek arka kısmında 3x0,5 cm.lik şişlik, ön kol arka lateralde 1,5 cm.lik ve 1 cm. çapta 2 adet (sigara söndürmeye bağlı) şişlik, sol el küçük parmak kökünde şahsın daha önce kırılma olduğunu söylediği 2 cm.lik şişlik, sağ göz altında hafif morluk, sol mendubula köşesinde (...) kesi nedbesi, sağ diz arka 3x2 cm.lik ekimoz, (...), her iki ayak bileği etrafında 4x2 cm.lik eski nedbe, sağ ayak üst kısmında eski nedve (sigara söndürmeye bağlı) tespit edildiği, himen muayenesinde, himen zarının tamamen silinmiş olduğu, bakire olmadığı tespit edilmiştir. (...)
(...) Şahsın psikiyatri muayenesi gerekmektedir. (...)
10. Başvuran 19 Temmuz 2006 tarihinde, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümüne sevk edilmiştir.
11. İlgili, aynı tarihte Psikiyatri Bölümü tarafından muayene edilmiş; düzenlenen rapor Cumhuriyet savcısına gönderilmiştir. Gönderilen raporun ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
Öyküsü: 9 yıl önce (...) eşi tarafından zorla kaçırılarak evlenen hasta, evliliğinin başından itibaren eşinin kendisine fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet uyguladığını; son yıllarda şiddetin giderek ağırlaştığını ve yaklaşık bir hafta önce yine eşinin kendisine şiddet uygulamasından sonra çocukları ile gizlice evden kaçtığını, ablasının yanına gittiğini ancak ablasının da eşinin tehditleri nedeniyle kendisini (...) barındırmak istemediğini, bu nedenle muhtarlık ve polis karakolunun yönlendirmesine üzerine, Kadın Sığınağına başvurduğunu belirtmiştir (...)
Özellikle, son çocuğunun doğumundan bu yana, (...) eşinin kendisine çok ağır fiziksel, sözel ve cinsel şiddet uyguladığını, bir sene önce ellerini ve ayaklarını bağlayarak sopa ile vurduğunu ve bu nedenle ayağının kırıldığını, herhangi bir tıbbi yardım almasına eşinin izin vermemesi nedeniyle tam olarak iyileşemediğini, eşi tarafından, vücudunda sigara söndürülme, ağzını jiletle kesme, sopa ile dövülme, zorla ve tehditle (...) cinsel ilişkiye sokulma, (...) gibi işkencelere maruz kaldığını ifade etmiştir. Özellikle, (...) cinsel ilişkiye zorlanma öyküsünü anlatırken, utandığı gözlendi (...).
Tanı:
(...) Major depresif bozukluk ve kronik travma sonrası stres bozukluğu (...). Geriye dönük yapılan değerlendirmede en az bir yıldır travma sonrası stres bozukluğunun devam ettiği dolayısıyla hastalığın kronik olduğu anlaşılmaktadır (...).
Sonuç olarak: Evlilik içi tecavüz, yaralanma, işkenceye maruz kalma, (...) cinsel ilişkiye zorlanma, hürriyetin engellenmesi ve benzer şiddet olaylarını (...) yaşadığı öğrenilen M. G.)de saptanan kronik travma sonrası stres bozukluğu ve major depresif bozukluk tablosunun yaşamış olduğu olaylarla bağlantısı olduğu düşünülmektedir. (...)
12. Başvuran 21 Temmuz 2006 tarihinde, Cumhuriyet savcılığına bir dilekçe yazarak, İstanbul Barosu tarafından, kendisini temsil etmek üzere bir avukat tayin edilmesini talep etmiştir.
13. İstanbul Barosu 24 Temmuz 2006 tarihinde, başvuran için bir avukat tayin etmiştir.
14. Cumhuriyet savcısı 27 Temmuz 2006 tarihinde Adli Tıp Kurumundan, 18 Temmuz 2006 tarihli raporda belirtilen bulguların, ilgilinin yaşamını tehlikeye atan bir duruma ya da vücutta kemik kırılmasına neden olup olmadığının ve yaralanma fiilinin etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olup olmadığının tespit edilerek, düzenlenen raporun tarafına gönderilmesini talep etmiştir.
15. Cumhuriyet savcısı 7 Eylül 2006 tarihinde, başvuranın eşine ifade vermesi için celp göndermiştir.
16. Adli Tıp Kurumu tarafından 15 Eylül 2006 tarihinde düzenlenen raporda, başvuranın vücudunda tespit edilen lezyonların, kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu bildirilmiştir. Öte yandan, başvuranın vücudunda fiziksel acı veren, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan yaralanmalar olup olmadığının tespit edilmesi amacıyla muayene edilmek üzere Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili İhtisas Kuruluna gönderilerek görüş alınması gerektiği de bildirilmiştir.
17. Başvuran 21 Eylül 2006 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesinde, aile içi şiddet gördüğünü tekrar etmiştir. Aynı zamanda, bir önceki yıl da konuyla ilgili olarak şikayette bulunduğunu; ancak evrakın akıbeti hakkında bilgi sahibi olmadığı ifade etmiştir.
18. Cumhuriyet savcısı aynı gün Adli Tıp Kurumundan, ilgilinin şikayette bulunduğu eylemlere maruz kalıp kalmadığı; maruz kalmış olması halinde, bu eylemlerin ilgilinin algılama yeteneğinin bozulmasına neden olup olmadığı hususlarının tespit edilerek konuyla ilgili yeni bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.
19. Cumhuriyet savcısı 17 Ekim 2006 tarihinde, Adli Tıp Kurumuna yeniden yazarak, Türk Ceza Kanununun, kişinin fiziksel bütünlüğüne yönelik saldırıları cezalandıran 86, 87 ve 88. maddelerinde bildirilen koşulların bulunup bulunmadığının tespit edilerek konuyla ilgili bir rapor düzenlenmesi talebinde bulunmuştur.
20. Cumhuriyet savcısı 18 Ekim 2006 tarihinde Gaziosmanpaşa Sulh Ceza Mahkemesinden (Sulh Ceza Mahkemesi), başvuranın eşinin, yapılan tebligata (yukarıda 15. paragraf) rağmen gelmemesi nedeniyle hakkında zorla getirme kararı verilmesini talep etmiştir.
21. Sulh Ceza Mahkemesi aynı gün, söz konusu işlemin Cumhuriyet savcısının yetkisinde bulunduğunu ve mahkemeden karar istenmesine gerek olmadığını belirterek, talebin reddine karar vermiştir.
22. Başvuranın eşi 6 Kasım 2006 tarihinde, Cumhuriyet savcısına sunduğu savunma dilekçesinde, üzerine atılı suçların hiçbirini kabul etmemiştir.
23. Cumhuriyet savcısı 23 Kasım 2006 tarihinde, başvuranın eşi hakkında zorla getirme kararı çıkarmıştır.
24. Cumhuriyet savcısı 7 Aralık 2006 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığından, kati rapor tanzimi ile düzenlenecek raporun ivedi şekilde tarafına gönderilmesini talep etmiştir.
25. Başvuranın eşinin 15 Aralık 2006 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınmıştır. İfadesinde, eşiyle aralarında geçimsizlik olduğunu; bu sebeple, eşinin 2004 yılında evi terk ettiğini, 2005 yılında ise geri geldiğini; ancak beş-altı ay kadar önce, evi yine terk ettiğini ve başka bir adamla yaşamaya başladığını beyan etmiştir. İlgili, eşine karşı kötü davranmadığını, vurmadığını ya da zorla cinsel ilişkiye girmediğini belirtmiş ve hakkındaki suçlamaları kabul etmemiştir. Eşinin vücudundaki yaraların sebebini bilmediğini, evden ayrıldıktan sonra başkaları tarafından dövülmüş olabileceğini ifade etmiştir.
26. Cumhuriyet savcısı aynı gün, bahse konu çiftin üç komşusunun tanık olarak ifadelerini almıştır. İlgililer, başvuran ve eşi arasında yaşanmış olabileceklere şahit olmadıklarını, öte yandan başvuranın, eşi tarafından dövülüp dövülmediğini konusunda bilgileri olmadığını ifade etmişlerdir. Tanıklardan biri, başvuranın 2006 yılında, çocuklarından birini yanına alıp, diğer iki çocuğunu evde bırakarak, bir sebepten dolayı evden ayrıldığını belirtmiştir.
27. Fuliya Ortopedik ve Sportif Rehabilitasyon Merkezinde görev yapan bir doktor tarafından 15 Ocak 2007 tarihinde düzenlenen raporda, başvuranın 13 Temmuz 2006 tarihinde merkeze getirildiği ve burada muayene edildiği bildirilmiştir. İlgilinin sol ayak muayenesinde, lateral ve dorsal bölgede yoğunlaşmış şişlik, eklem açılarında ağrı ile limitasyon tespit edilmiştir. Yürüme testlerinde, parmak ucu yükselmede ağrı izlenmiştir. Konsültasyon sonrasında, ağrı ve şişlik şikayetlerinin geriletilmesi ve eklem fonksiyonlarının normale döndürülmesi amacıyla fizik tedavi ve rehabilitasyon önerilmiştir.
28. Başvuranın 17 Ocak 2007 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınmıştır. Başvuran ifadesinde, daha önceki beyanlarının tamamını tekrar ettiğini ifade etmiş ve eşi tarafından yapılan fiziksel ve cinsel şiddet eylemlerini yeniden anlatmıştır. Avukat, müvekkilinin, Gaziosmanpaşa Aile Mahkemesinde boşanma davası açtığını ve hakkında koruma kararı alındığını belirtmiştir. Avukat, şüphelinin tutuklanmasını talep etmiştir.
29. Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu tarafından 26 Ocak 2007 tarihinde düzenlenen kati raporda, ilginin ruh sağlının, yaşadığı olaylar nedeniyle bozulduğu bildirilmiştir. Kurul raporunda, Türk Ceza Kanununun 102. maddesinin 5. fıkrasının (cinsel saldırı suçu) tatbikinin uygun olduğu bildirilmiştir.
30. Cumhuriyet savcısı 5 Mart 2008 tarihinde, Fuliya Ortopedik ve Sportif Rehabilitasyon Merkezinden, başvuranın sağlık durumuyla ilgili olarak düzenlenen tüm tıbbi belgelerin tarafına gönderilmesini talep etmiştir.
31. Başvuranın avukatının 20 Ekim 2008 tarihinde Cumhuriyet savcısından, müvekkilinin 2006 yılında şikayette bulunduğunun ve konuyla ilgili olarak halen karar verilmediğinin altını çizerek, soruşturmanın bir an önce tamamlanmasını talep etmiştir. Avukat ayrıca, yargılamanın henüz sonuçlanmamasının, Sözleşmeye, hakkaniyete ve ayrımcılık yasağına aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
32. Cumhuriyet savcısı aynı tarihte, Türk Ceza Kanununun 86. maddesinin 1. fıkrası bakımından, başvuranın fiziksel acı yaşayıp yaşamadığının, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulup bozulmadığının tespit edilmesi amacıyla Adli Tıp Kurumundan kati bir rapor düzenlenmesini talep etmiştir.
33. Bunun üzerine, Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulu 28 Kasım 2008 tarihinde, Cumhuriyet savcısından, ilgilinin muayene edilmek üzere Kurula gönderilmesini talep etmiştir.
34. Cumhuriyet savcısı 22 Şubat 2012 tarihinde, başvuranın eski eşi hakkında yaralama suçundan iddianame düzenlemiş ve Türk Ceza Kanununun 86. maddesinin 1. fıkrası ve 53. maddesi uyarınca ilgilinin mahkûmiyetini talep etmiştir. İddianamede, Cumhuriyet savcısının, sanığı, başvuranı döverek yaralamakla, travma sonrası stres bozukluğuna neden olacak derecede yaralamakla ve ruh sağlığını bozmakla suçladığı görülmektedir. İddianamede bunların yanı sıra, bu yaraların başvuranın hayatını tehlikeye atmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir. İddianamenin altına düşülen notta, hakaret, tehdit ve cinsel saldırı suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği bildirilmiştir.
B. Aile mahkemesi önündeki yargılamalar
35. Başvuran 31 Ağustos 2006 tarihinde, Gaziosmanpaşa Aile Mahkemesine (Aile Mahkemesi) başvurarak boşanma davası açmıştır.
36. Başvuran 6 Eylül 2006 tarihinde Aile Mahkemesine başvurarak, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun (4320 sayılı Kanun) gereğince, hakkında koruma kararı verilmesini talep etmiştir.
37. Aile Mahkemesi aynı tarihte, yapılan talebi kabul etmiştir. Mahkemenin kararıyla, başvuranın eşinin, altı ay süre boyunca, başvurana ve çocuklarına karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunması (4320 sayılı Kanunun 1/a maddesi) ve iletişim araçlarıyla rahatsız etmesi (4320 sayılı Kanunun 1/d maddesi) yasaklanmıştır. Başvuranın eşi aynı zamanda, müşterek evden uzaklaştırılmıştır. Mahkemenin kararında, ilgilinin yapılan ihtarlara aykırı davranması halinde, hakkında özgürlükten yoksun bırakıcı cezaya hükmedileceği bildirilmiştir.
38. Aile Mahkemesi 24 Eylül 2007 tarihinde, çiftin boşanmasına ve çocukların velayetlerinin annelerine verilmesine karar vermiştir. Öte yandan bir kararla, çocuklar, sosyal hizmetlerin koruması altına verilmişlerdir. Söz konusu kararın ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/16611 sayılı soruşturma evrakının incelenmesinde, davacı tarafından davalı aleyhine darp, tehdit, cinsel ilişkiye zorlamak ve) hakaret suçlarından dolayı yapılan şikayet üzerine soruşturmanın halen devam ettiği Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından davacının muayenesi sonunda düzenlenen raporda davacının travma sonrası stres bozukluğu (...) tespit edildiği ve yaşadığı olay nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır. (...)
TGRT televizyonundan davacının katıldığı programa ait banda kopyası istenmiş; gelen cevabi yazıda, davacının Kadının Sesi programına 12.10.2005 tarihinde katıldığı; eşinin (...) kendisini kaçırdığını ve) evliliği boyunca dayak yediğini, bu nedenle evden kaçtığını (...) anlattığı bildirilmiştir. Yayın bant kopyasının bir yıl arşivde saklandıktan sonra silindiği bildirilmiştir.
Toplanan deliller, tanık anlatımları ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen rapor dikkate alındığında, davalının, davacıyla şiddet uyguladığı, (...) davacının bir süre başka bir erkekle yaşadığı, bir televizyon yayınına katılarak, eşi ve evliliği hakkında konuştuğu anlaşılmıştır. Davacı, Y. isimli şahısla bir süre yaşadıktan sonra, taraflar bir araya gelmiştir. (...) Taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve tarafların bir araya gelmelerinin mümkün olmadığını kabul etmek gerekmiştir. Evliliğin bozulmasında tarafların eşit kusuru bulunduğu kabul edilmiştir. Davacı ve çocukları halen bir sığınma evinde kalmaktadırlar.
Her iki tarafın da, çocuklara bakmaları mümkün görülmediğinden çocukların koruma altına alınmaları uygun bulunmuştur. (...) Taraflar eşit kusurlu kabul edildiğinden, tarafların manevi tazminat talepleri reddedilmiştir. Davacı lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi uygun bulunmuştur (...).
39. Söz konusu boşanma kararı 14 Aralık 2007 tarihinde kesinleşmiştir.
40. Başvuran 1 Kasım 2012 tarihinde yeniden Aile Mahkemesine başvurarak, önleyici tedbirler alınmasını talep etmiştir. Talebini desteklemek için, 2007 yılında boşandığını ve eski eşi tarafından sürekli olarak şiddetle ve ölümle tehdit edildiğini belirtmiştir.
41. Aile Mahkemesi 9 Kasım 2012 tarihinde, başvuranın talebini kabul etmiş ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun (6284 sayılı Kanun) 5. maddesi gereğince, başvuranın eski eşinin, altı ay boyunca, ilgiliye yönelik tehdit, şiddet, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına karar vermiştir. Bunun yanı sıra, bu süre boyunca, başvuranı, iletişim araçlarıyla ya da sair surette rahatsız etmesi yasaklanmıştır. Mahkeme öte yandan, belirtilen süre zarfında, başvuranın evine yaklaşmamasına ve taşımasına kanunen izin verilen ve zimmetinde bulunan silahları kolluğa teslim etmesine karar vermiştir. Mahkeme kararında, ilgilinin yapılan ihtarlara aykırı davranılması halinde, hakkında özgürlükten yoksun bırakıcı cezaya hükmedileceği bildirilmiştir.
42. Başvuran 10 Ekim 2013 tarihinde yeniden Aile Mahkemesine başvurarak, önleyici tedbirler alınmasını talep etmiştir. Daha önce de önleyici tedbirler alınması talebinde bulunduğunu; ancak tedbir süresinin dolduğunu ve eski eşi tarafından tehdit edilmeye devam edildiğini ve hayatının halen tehlikede olduğunu belirtmiştir.
43. Aile Mahkemesi 11 Ekim 2013 tarihinde, başvuranın bu yeni talebini de kabul etmiş ve daha önce alınmasına karar verdiği önleyici tedbirlere (yukarıda 41. paragraf) benzer tedbirler alınmasına karar vermiştir.
44. Başvuran 19 Haziran 2014 tarihinde yeniden Aile Mahkemesine başvurarak, önleyici tedbirler alınmasını talep etmiştir. Mahkeme aynı tarihte, yapılan talebi kabul etmiş ve iki aylığına, daha önce alınmasına karar verdiği önleyici tedbirlere (yukarıda 41 ve 43. paragraflar) benzer tedbirler alınmasına karar vermiştir.
C. Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı Sosyal İnceleme Raporu
45. 14 Temmuz 2006 tarihinde başvuranı ve çocuklarını kabul eden Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı, 6 Mart 2014 tarihinde sosyal inceleme raporu düzenlemiştir. Raporun somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
M. Hanım 14 Temmuz 2006 tarihinde, aile içi şiddetten öldürülme/ölme riski ile (...) Danışma Merkezine başvurmuştur. (...) Sığınak ihtiyacı tespit edilmiş; beraberinde çocukları ile birlikte (...) sığınağa yönlendirilmiştir. (...) Aynı gün kabulleri gerçekleştirilmiştir. M. Hanım kısmen iyileşmiştir. Bir ev tutmuş ve sığınaktan 29 Ağustos 2008 tarihinde ayrılmıştır. Çocuklar 11 Şubat 2008 tarihinde aile hakiminin takdiri ve M. Hanımın da rızası ile devletin bakım yurduna yerleştirilmiştir. O günden bu yana, ekonomik koşulları kendisini engellemediği müddetçe çocuklarını düzenli ziyaret etmekte ve desteklemektedir. Eve çıktıktan sonra da, çocuklarını hafta sonları ve tatillerde yanına almakta, kişisel temasını en sıkı şekilde tutmaktadır. M. Hanım sığınağa geldiği okur-yazar değildi. (...) Eşi tarafından kaçırılıp, tecavüz edilerek evliliğe zorlanan M., evliliğinin başından itibaren ağır şiddet görmüştür. Kişinin anlattıklarından, ayak ve elleri bağlanarak sopa ile dövülme, (...) cinsel ilişkiye zorlanma, jilet gibi kesici aletlerle yaralanma, vücudunda sigara söndürülmesi, (...) kemiklerinin kırılması, aşağılanma, tecavüz, aç bırakılma, hapsedilme, tedavi olanaklarından yoksun bırakılma, izole edilme ve tehdit edilme gibi şiddet eylemlerinin uygulandığı anlaşılmaktadır. Ayaklarının kırılması sonucunda bir yıl boyunca elleri üstünde emeklemek zorunda kalmıştır. (...) M., bize geldiğinde de halen ayakları üzerinde durmakta zorluk çekiyordu.
M., elektrik ve suyun olmadığı İstanbulun bir köyünde açlık sınırında yaşamak zorunda kalmış; bütün bu kötü koşullar içinde çocukları büyütmek (...) çabası içinde yaşamıştır. Kaçmaya çalışmış; her defasında desteksizlikten dolayı yakalanıp, kocası tarafından tekrar eve getirilmiş; bütün bunların sonucunda da daha ağır şiddet görmüştür. Çocuklar da evlilik boyunca babaları tarafından fiziksel ve sözel şiddete (...) maruz kalmışlardır. Eğitim yaşları gelmiş olmasına rağmen, (...) okula gönderilmemişlerdir. (...)
M. ve çocuklar sığınağa geldiklerinde ağır şiddete maruz kalmış olmanın bütün izlerini gösteriyorlardı. M.nin doktora gitmesi eşi tarafından engellendiğinden, fiziksel şiddet sonucu kırılan ayaklarını tedavi ettirememişti (...) bu yüzden, ayaklarının üstüne basamıyordu. (...) Yüzünde, özellikle göz çevrelerinde morluklar vardı. M. Hanım sığınakta kaldığı iki buçuk yıl içinde birçok psikolojik destek aldı; ortopedist tarafından muayene edildi; fizyoterapiye yönlendirildi.
M. Hanım, sığınaktan ayrıldıktan sonra da dayanışma merkezi ile iletişimi sürdürmüş; sosyal ve psikolojik desteğin yanı sıra hukuki destek de alarak, aldığı destekleri şiddetsiz bir hayat kurmak için kullanmıştır. Zaman zaman eski eşinden tehdit almış; bununla ilgili hukuki yollara başvurmuştur.
Sağlık durumunun yarattığı engel nedeniyle düzenli iş bulmakta zorluk yaşayan M. Hanım, (...) sosyo-ekonomik desteklere ihtiyaç duymaktadır.
Sonuç:
(...) M. Hanım (...) şiddetsiz bir hayat kurmak için ciddi aşamalar kaydetmiştir. (...)
Bir diğer ihtiyaç duyulan destek ise sağlık konusundadır. Kendisi astım hastası olmanın yanı sıra kronik obstrüktif akciğer hastalığı teşhis edilmiştir. (...)
Nisan 2013te, basında, davasıyla ilgili çıkan bir haber üzerine, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi tarafından aranmış; M. Hanımın her türlü ihtiyacının bakanlık tarafından karşılanacağı taahhüt edilmiştir. Bunun üzerine, sosyal inceleme raporu hazırladık (...) ve ihtiyaçlarının analizi yaptık. (...) Bu başvurunun üzerinden bir yıla yakın zaman geçtiği halde, M. Hanımın mevcut koşullarında herhangi bir iyileşme olmamıştır. (...)
(...) 6284 sayılı Kanun kapsamında geçici maddi yardım talebine ilişkin dilekçeye cevaben, kendisinin valilikten zaman zaman yardım aldığı ve işsizlik maaşı aldığını belirten bir yanıt almıştır. Aynı yazıda, M. Hanıma geçici maddi yardımın şiddet uygulayandan tahsil edildiği söylendiğinde, kendisinin bunu istemediğini beyan ettiği de söylenmiştir. (M. Hanım, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezinde yüz yüze yaptığı görüşmede geçici maddi yardımın şiddet uygulayandan tahsil edileceğini duyduğunda, şahsın saldırganlaşacağını düşünerek çekinmiş ve kendisinden hiçbir şey istemediğini belirtmiştir.)
(...) eski eşinin hala yakalanmaması, M. Hanımın hala can güvenliği sorununun devam etmesi, tehdit altında, tetikte yaşaması (...), adalet tarafından ömür boyu mağduriyete mahkûm edilmesi manasına gelmektedir. (...)
II. İLGİLİ İÇ VE ULUSLARARASI HUKUK KURALLARI
A. ilgili iç hukuk kuralları ve uygulaması
1. İlgili iç hukuk
46. 12 Ekim 2004 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan 26 Eylül 2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu şunları öngörmektedir:
Kasten yaralama
Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
(...)
(...) (Değiştirilmiş ifade: 5328-31.03.2005/4 md. şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(...)
Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi
Madde 88- (1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.
47. Türk Ceza Kanununun 102/5 maddesinin, olayların meydana geldiği dönemde yürürlükte olan hali aşağıdaki şekildedir:
Cinsel saldırı (...)
5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
5237 sayılı Kanunun 102. maddesi daha sonra 18 Haziran 2014 tarihli 6545 sayılı Kanunla değiştirilmiştir.
48. 14 Ocak 1998 tarihli 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunun ilk hali, Opuz/Türkiye (No. 33401/02, § 70, AİHM 2009) davasında yer almaktadır. 26 Nisan 2007 tarihli 5636 sayılı Kanun ile değiştirilmiş halinin, somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
Madde 1
Türk Medeni Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hakimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak resen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir:
Kusurlu eşin veya diğer aile bireyinin;
a) Aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik söz ve davranışlarda bulunmaması,
b) Müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer aile bireylerine tahsisi ile bu bireylerin birlikte ya da ayrı oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,
c) Aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
ç) Aile bireylerini iletişim araçları ile rahatsız etmemesi,
d) Varsa silah veya benzeri araçlarını genel kolluk kuvvetlerine teslim etmesi,
e) Alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi veya bu yerlerde bu maddeleri kullanmaması,
f) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması.
Yukarıdaki hükümlerin uygulanması amacıyla öngörülen süre altı ayı geçemez ve kararda hükmolunan tedbirlere aykırı davranılması halinde tutuklanacağı ve hakkında hapis cezasına hükmedileceği hususu şiddet uygulayan eş veya diğer aile bireyine ihtar olunur.
Eğer şiddeti uygulayan eş veya diğer aile bireyi aynı zamanda ailenin geçimini sağlayan yahut katkıda bulunan kişi ise hakim bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak daha önce Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre nafakaya hükmedilmemiş olması kaydıyla talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir.
Bu Kanun kapsamındaki başvurular ve verilen kararın infazı için yapılan icrai işlemler harca tabi değildir.
Madde 2
Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi olunur. Cumhuriyet Başsavcılığı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifeti ile izler.
Koruma kararına uyulmaması halinde genel kolluk kuvvetleri, mağdurların şikayet dilekçesi vermesine gerek kalmadan resen soruşturma yapar (...).
Cumhuriyet Başsavcılığı koruma kararına uymayan eş veya diğer aile bireyleri hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açar.
Fiili başka bir suç oluştursa bile, koruma kararına aykırı davranan eş veya diğer aile bireyleri hakkında ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur.
(...)
49. 4320 sayılı Kanun yerine, 8 Mart 2012 tarihli 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 20 Mart 2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
İşbu Kanunun somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
Birinci Bölüm
(...)
Amaç, kapsam ve temel ilkeler
Madde 1. (1) Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.
(2) Bu Kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında aşağıdaki temel ilkelere uyulur:
a) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiyenin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.
b) Şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenir.
c) (...) Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir. (...)
ç) (...) kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirler ayrımcılık olarak yorumlanamaz.
(...)
İkinci Bölüm Koruyucu ve Önleyici Tedbirlere İlişkin Hükümler
(...)
Hakim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları
Madde 4 - (1) Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hakim tarafından karar verilebilir:
a) İşyerinin değiştirilmesi.
b) Kişinin evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.
c) 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundaki şartların varlığı halinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması.
ç) Korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.
Hakim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları
Madde 5 - (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hakim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi halinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin haller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması.
e) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi.
f) Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi.
g) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi.
(...)
2. İlgili iç hukuk uygulaması
50. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12 Mayıs 2009 tarihinde verdiği kararda (E. 2009/170, K. 2009/9411) aşağıdaki tespitlerde bulunmuştur:
(...) N.B.in telefonla hakaret ve) tehdit edildiğine dair şikayeti üzerine, Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığı, 8 Nisan 2008 tarihinde; şüpheli E.B. hakkında 4320 sayılı (...) Yasanın 1. maddesinde yazılı tedbirlere hükmedilmesini talep etmiştir. Ödemiş Asliye Hukuk Mahkemesi, Aile Mahkemesi sıfatıyla 14 Nisan 2008 tarihinde,
E.B.in eşi N.B.ye karşı bir ay süreyle şiddete yönelik davranışlarda bulunmamasına, evden uzaklaştırılmasına, eşine aylık 125 TL. tedbir nafakası ödemesine karar vermiş, bu karar davalı E. tarafından temyiz edilmiştir. (...)
4320 sayılı Kanun, aile içi şiddeti durdurma, özellikle kadını ve çocuğu koruma amacıyla çıkartılmıştır. Aile Mahkemesi tarafından, bu kanun uyarınca verilen kararların kısa süreli, geçici tedbir niteliği de göz önünde bulundurularak temyiz ve itiraz yolunun kapalı olduğu yerleşmiş Yargıtay uygulamasıyla sabittir. Ancak, temyiz yolu kapalı olan kararlar; bu Yasanın uygulanabileceği kişiler, resmi olarak evlilik birliği devam edenler hakkındaki kararlardır. Somut olayda; tarafların 14.11.2007 tarihinde boşandıkları (...) anlaşılmaktadır. Boşanan kişiler hakkında 4320 sayılı Kanuna göre tedbire hükmedilemez. Bu nedenle karar Yasanın açık olarak ihlali niteliğinde bulunduğundan, bozulması gerekmiştir. (...)
51. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı tarafından 2012 yılının Mart ayında Kadına Yönelik Şiddetin Önlemesinde Mevzuattaki ve Uygulamadaki Noksanlıkların Tespitine İlişkin TBMM Raporları başlıklı bir rapor yayımlanmıştır.
Söz konusu raporun somut olayla ilgili bölümleri aşağıdaki şekildedir:
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunun 14.10.2009 tarihli toplantısında Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Varsa Uygulamadaki Noksanlıkların Tespitine İlişkin Alt Komisyon Kurulmasına karar verilmiştir. (...)
İkinci Bölüm Alt komisyon toplantılarında dinlenen uzmanların sunumları
(...)
4. Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi E.K.
(...) Ankara 8. Aile Mahkemesi Hakimi E.K., alt komisyon tarafından dinlenmiştir.
(...)
E. K. tarafından toplantının devamında, 4320 sayılı (...) Kanunda ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunda yapılabilecek somut değişiklik önerileri getirilmiştir. Bu öneriler şu şekilde sıralanabilir:
(... )
13) Boşanmış olan eşlerle ilgili olarak ortaya çıkan şiddet vakalarında ve nikahsız birlikteliklerde gerçekleşen şiddette, 4320 sayılı (...) Kanunun uygulanması konusunda tereddütler olduğu, kanunda bu hususta boşluk olduğu; 4320nin sağladığı koruma tedbirlerinin bu tür durumlarda uygulanması konusunda Yargıtay Hukuk Daireleri ile Yargıtay Ceza Daireleri arasında çeli