(AİHS m. 1, 2, 3, 4, 5, 13, 34, 35, 41, 44) (2709 S. K. m. 36, 125) (2577 S. K. m. 28) (818 S. K. m. 41) (5271 S. K. m. 141) (KESHMİRİ - TÜRKİYE DAVASI (NO. 2)) (DBOUBA - TÜRKİYE DAVASI) (YARASHONEN - TÜRKİYE DAVASI)
(Başvuru no. 30518/11)
KARAR
STRAZBURG
21 Ekim 2014
İşbu karar, Sözleşmenin 44. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.
Aliev / Türkiye davasında,
Başkan:
Guido Raimondi,
Yargıçlar
Işıl Karakaş,
Neboja Vucinic,
Helen Keller,
Paul Lemmens,
Egidijus Küris,
Robert Spano judges, ve Bölüm Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Abel Camposun katılımıyla Daire halinde toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm), 30 Eylül 2014 tarihinde yapılan kapalı müzakereler sonrasında, aynı tarihte aşağıdaki kararı vermiştir.
USUL
1. Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan (30518/11 nolu) davanın temelinde, Ramiz Alievin (başvuran) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Mahkeme) 26 Mart 2011 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin (Sözleşme) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuru bulunmaktadır.
2. Adli yardımdan faydalanan başvuran, İstanbulda görev yapan avukatlar S.N. Yılmaz ve A. Yılmaz tarafından temsil edilmiştir. Türk Hükümeti (Hükümet) ise kendi görevlileri tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuru 21 Mayıs 2012 tarihinde Hükümete tebliğ edilmiştir. Ayrıca, başvuranın vatandaşlığı dikkate alınarak, Gürcistan Hükümeti Sözleşmenin 36. maddesi uyarınca davaya katılma hakkına ilişkin olarak bilgilendirilmiştir.
4. Hem Hükümet hem de başvuran, başvurunun kabul edilebilirliği ve esasına ilişkin görüşlerini iletmişlerdir. Hükümet, ilk husus olarak, başvuranın Türkiyede ilk yakalandığında kendisini Azerbaycan vatandaşı olarak tanıtmasına rağmen, daha sonra Gürcistan vatandaşı olduğunu ileri sürdüğünü belirtmiştir. Ancak, daha sonra Azerbaycanlı ve Gürcistanlı yetkililerle iletişime geçildikten sonra, başvuranın Azerbaycan ya da Gürcistan vatandaşı olmadığı ortaya çıkmıştır. Başvuran, vatandaşlığına yönelik Hükümet beyanlarıyla ilgili olarak herhangi bir yorumda bulunmamıştır.
5. Gürcistan kendi adına, ne davaya müdahil olma hakkını kullanmış ne de başvuranın Gürcistan vatandaşı olduğu yönündeki iddiası hakkında yorumda bulunmuştur.
OLAYLAR
I. DAVA KOŞULLARI
6. Başvuran 1974 doğumlu olup, Mahkemeye verilen en son bilgiye göre İstanbulda ikamet etmektedir.
7. Başvuran 2006 yılında Türkiyeye gitmiştir. Taraflar, söz konusu zamanda başvuranın ülkeye yasal olarak girip girmediği hususunda ihtilaf halindedir.
A. Başvuranın Birinci Tutukluluk Dönemi
8. Başvuran, 4 veya 6 Kasım 2009 tarihinde, yasadışı olarak Yunanistana kaçmaya çalışırken yakalanmıştır. Başvuran İpsala Jandarma Komutanlığı ve Tunca Yabancılar Kabul ve Barınma Merkezinde (Tunca Barınma Merkezi) kısa bir süre tutulduktan sonra, sınır dışı edilmek üzere Kırklarelinde bulunan Gaziosmanpaşa Yabancılar Kabul ve Barınma Merkezine (Gaziosmanpaşa Barınma Merkezi) nakledilmiştir. Mahkeme başvuranın kesin nakil tarihini bilmemektedir. Başvuran 9 Kasım 2009 tarihinde nakledildiğini ileri sürerken, Hükümet ise nakil işleminin 11 Kasım 2009 tarihinde gerçekleştiğini belirtmiş ancak bu iddiayı destekleyen herhangi bir belge sunmamıştır.
9. Başvuranın Gaziosmanpaşa Barınma Merkezinde bulunduğu dönem boyunca, bir avukatla irtibat kurana kadar birçok kez sığınma hakkı için girişimde bulunduğu ancak iddia edildiği üzere tüm bu girişimlerin ulusal yetkililerce dikkate alınmadığı anlaşılmaktadır. Başvuran, 27 Temmuz 2010 tarihinde, avukatı aracılığıyla yeni bir sığınma talebinde bulunmuş ve ulusal yetkililer işleme alınmasına karar vermişlerdir.
10. Avukat, 1 Eylül 2010 tarihinde Kırklareli Valiliğine ve İçişleri Bakanlığına gönderdiği iki ayrı yazıda, başvuranın cezaevi benzeri bir yerde tutulmasının ulusal hukukta hiçbir dayanağı bulunmadığını ve ayrıca Sözleşmenin 5. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek, başvuranın Gaziosmanpaşa Barınma Merkezinden serbest bırakılmasını talep etmiştir.
11. 24 Eylül 2010 tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından başvurana iltica işlemleri tamamlanana kadar geçerli olan geçici oturma izni ile birlikte sığınma hakkı verilmiştir.
12. Başvuran, 27 Eylül 2010 tarihinde Gaziosmanpaşa Barınma Merkezinden serbest bırakılmıştır.
B. Başvuranın ikinci tutulma dönemi
13. Başvuran, serbest bırakılmasının ardından 30 Eylül 2010 tarihinde kararın gerektirdiği üzere Kırklarelinde kalmayarak İstanbula gitmiştir. Başvuran, 1 Ekim 2010 tarihinde, soygun teşebbüsünde bulunduğu şüphesiyle yakalanmış ve İstanbul Fatihte bulunan Şehit Tevfik Fikret Erciyes Polis Merkezinde (Fatih Polis Merkezi) gözaltına alınmıştır. Aynı gün, Fatih Cumhuriyet Savcısı ve Fatih Sulh Ceza Mahkemesi tarafından başvuranın ifadesi alınmış ve mahkeme başvuranın serbest bırakılmasına karar vermiştir. İlgili karar Mahkemeye iletilmemiştir.
14. Serbest bırakılmasına yönelik mahkeme kararına rağmen, başvuran Fatih Polis Merkezine tekrar götürülerek bodrum katında bulunan bir nezarethaneye konulmuştur.
15. Başvuranın avukatı, 4 Ekim 2010 tarihinde polis merkezinde başvuranı ziyaret etmiş ve serbest bırakılmasını talep etmiştir. Ancak, başvuranın sınır dışı edilmesine yönelik bir karar olması nedeniyle, bu talebinin mümkün olmadığı yönünde bilgilendirilmiştir.
16. Başvuranın avukatı, 7 Ekim 2010 tarihinde, başvuranı ziyaret etmek ve tutulma koşullarını denetlemek amacıyla tekrar Fatih Polis Merkezine gitmiştir. Avukat tarafından alınan notlarda, başvuranın da tutulduğu bodrum katında demir parmaklıkları bulunan yaklaşık olarak 2 x 4 m ölçülerinde iki hücre bulunduğu belirtilmiştir. Avukatın ziyarette bulunduğu gün, başvuran hücresini yaklaşık on yabancı kişiyle paylaşmaktaydı ve hepsi sırtlarını duvara yaslayarak yerde oturmuş ve üç battaniyeyi aralarında paylaşmışlardı. Diğer hücrede de aynı şekilde on ila yirmi kişi bulunmaktaydı. Duvarda, içeriye çok az ışık girmesini sağlayan 30 x 50 cm boyutlarında küçük bir hava deliği yer almaktaydı. Ayrıca hücre dışında bir çöp yığını bulunmaktaydı. Görüşmeleri esnasında, başvuran tutulma koşullarına ilişkin ayrıntılı bilgiler vermiş ve avukatı şu şekilde not almıştır. Hücrede tutulan kişi sayısı yedi ile on beş kişi arasında değişmiştir. Hücrede yatak ve aynı anda üç kişiden fazlasının uzanabileceği herhangi bir alan bulunmamaktaydı. Hücrede bulunan kişilere paylaşmaları için sadece üç adet battaniye ve dört adet küçük yastık verilmişti ve ısıtma sistemi bulunmamaktaydı. Doğal ışık ve yeterli havalandırmanın bulunmadığı hücre her zaman soğuktu ve açık havada egzersiz yapma imkanı bulunmamaktaydı. Verilen yemekler yetersizdi ve daha fazlasını almak için ödeme yapılması gerekmekteydi. Açlıktan şikayet etmeleri sebebiyle, görüşmeden sonra avukatın başvurana ve tutulan kişilerden bazılarına tost getirdiği anlaşılmaktadır.
17. Fatih Polis Merkezinin bodrum katını su basması nedeniyle, başvuran, 9 Ekim 2010 tarihinde, sınır dışı işlemleri tamamlanana kadar Kumkapı Geri Gönderme Merkezine nakledilmiştir.
18. Fatih Cumhuriyet Savcısı, 12 Ekim 2010 tarihinde, Fatih Polis Merkezini denetlemiş ve nezarethanelerin ilgili mevzuatta belirtilen standartlar açısından uygun olduğunu tespit etmiştir. Ancak, kısa raporunda özel koşullara ilişkin herhangi bir detay belirtmemiştir.
19. Başvurana 2010 yılının Eylül ayında Kırklarelinde geçici oturma izni verildiği anlaşıldıktan sonra, başvuran 19 Ekim 2010 tarihinde Kumkapı Geri Gönderme Merkezinden şartlı olarak serbest bırakılmış ve Kırklareline gitmesi yönünde kendisine talimat verilmiştir.
C. Başvuranın üçüncü tutulma dönemi ve kötü muamele iddiası
20. Başvuranın Kumkapı Geri Gönderme Merkezinden serbest bırakılmasının ardından, kendisine verilen talimatta belirtildiği üzere Kırklareline gitmek yerine Edirneye gittiği anlaşılmaktadır. Başvuran, 12 Kasım 2010 tarihinde, tekrar Yunanistana kaçmaya çalışırken, Yunan sınırına yakın bir noktada yakalanmıştır. Başvuran Gaziosmanpaşa Barınma Merkezine geri gönderilmiştir.
21. 1 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirilen sayım esnasında, Gaziosmanpaşa Barınma Merkezindeki görevliler başvuranın sarhoş olduğunu ve uygunuz davrandığını fark etmişlerdir. Bu nedenle başvuran diğer tutulan kişilerin yanından alınmış ve yönetim bürosuna götürülmüştür. Hükümete göre, görevlilerden biri yönetim bürosuna ait kapının kilidini açarken, başvuran aniden yere yığılmış ve yüzünü radyatöre çarpmıştır. Çarpmanın etkisiyle sol gözü yoğun bir şekilde kanamaya başlamış ve başvuran yarı bilinçli bir şekilde kusmaya başlamıştır. Ancak başvurana göre, kendisi düşmemiş ve görevlilerden biri tarafından zor kullanılarak radyatöre doğru itilmiş ve yere düşünce şiddetli bir biçimde dövülmüştür.
22. Başvuran daha sonra Kırklareli Devlet Hastanesine götürülmüş ve burada kendisine alkol zehirlenmesi teşhisi konulmuştur. İlk yapılan sağlık muayenesinin ardından, başvuran 3 Aralık 2010 tarihinde Trakya Üniversitesi Hastanesi oftalmoloji (göz hastalıkları) bölümüne yatırılmıştır. Başvuran burada sol gözünden ameliyat olmuş ve diğer ilgili tedavileri görmüştür. Başvuran 23 Aralık 2010 tarihinde taburcu edilmiştir. Taburcu edildiği gün düzenlenen sağlık raporunda, başvuranın, gözüne aldığı darbe sonucu oluştuğunu belirttiği acı, görmede azalma ve ekzoftalmi semptomları nedeniyle oftalmoloji bölümüne yatırıldığı belirtilmiştir. Başvurana geniş kornea erozyonu ve retrobulber kanama teşhisi konulmuştur. Ayrıca, başvuranda künt travmadan kaynaklı orbital taban kırığı tespit edilmiş ve başvuran bununla ilgili olarak ameliyat edilmiştir.
23. Bu süre zarfında, Kırklareli Cumhuriyet Savcısı 1 Aralık 2010 tarihinde olaya ilişkin resen soruşturma başlatmıştır. Dava dosyasında bulunan belgelere göre, savcı 2 Aralık 2010 tarihinde Gaziosmanpaşa Barınma Merkezinde görevli bir bakıcının ifadesini almıştır. Söz konusu kişi, başvurana eşlik eden iki kişinin kapı kilidini açarken, başvuranın aniden yere yığılmasına tanıklık etmiştir.
24. Ayrıca, polis belirtilmemiş bir tarihte hastanede başvuranın ifadesini almıştır. Başvuran ifadesinde, söz konusu zamanda bir görevli tarafından itilmesi nedeniyle dengesini kaybettiğini ileri sürmüştür.
25. Hastaneden taburcu edilmesinin ardından, başvuran 1 Aralık 2010 tarihindeki yaralanmasıyla ilgili olarak avukatının huzurunda ifadesinin alınması amacıyla 23 Aralık 2010 tarihinde Kırklareli Şehit Hayrettin Yesin Polis Merkezine götürülmüştür. Başvuran ifadesinde, herhangi bir kötü muamele şikayetinin bulunmadığını, söz konusu olay esnasında alkollü olması nedeniyle dengesini kaybedip düştüğünü belirtmiştir. Daha sonra başvurana gidebileceği söylenmiş ancak oturma izni gereğince Kırklarelinde kalması yönünde talimat verilmiştir.
26. 21 Ocak 2011 tarihinde Kırklareli Cumhuriyet Savcısı, başvuranın 23 Aralık 2010 tarihli ifadesi ışığında, yaralanma olayıyla ilgili olarak herhangi bir yasal işlem başlatmamaya karar vermiştir.
27. Bu arada, Kırklarelinde kalması yönündeki talimata rağmen, başvuran 23 Aralık 2010 tarihinde serbest bırakıldıktan sonra İstanbula gitmiştir. Başvuran, 28 Aralık 2010 tarihinde, Gaziosmanpaşa Barınma Merkezinde kendisine kötü muamelede bulunduklarını iddia ettiği polisler hakkında Fatih Cumhuriyet Savcısına suç duyurusunda bulunmuştur. Başvuran özellikle, 1 Aralık 2010 gecesi gerçekleştirilen sayımın ardından, yönetim bürosuna götürüldüğünü ve burada görevlilerden birinin yakasını tutup duvara doğru ittiğini ve bu nedenle gözünü radyatöre çarpıp bayıldığını iddia etmiştir. Başvuran, bir görevli tarafından şikayetçi olması durumunda alıkonmasının uzatılacağı yönünde uyarılması nedeniyle, Şehit Hayrettin Yesin Polis Merkezinde gerçeği anlatmadığını ileri sürmüştür.
28. Cumhuriyet savcısı daha sonra başvuranı ifade vermek üzere çağırdığında, başvuran korkması nedeniyle önceki ifadelerinde olayları saptırdığını belirtmiş ancak nedenine ilişkin daha fazla ayrıntı vermemiştir. Başvuran, yere yığıldıktan sonra görevliler tarafından ağır şekilde dövüldüğünü eklemiş ve olay öncesinde alkolsüz bir içecekle karıştırılmış kolonya içtiğini kabul etmiştir.
29. Fatih Cumhuriyet Savcısı, 31 Ocak 2011 tarihinde, başvuranın şikayetleri ile ilgili olarak görevsizlik kararı vermiş ve dosyayı Kırklareli Cumhuriyet Savcılığına göndermiştir.
30. Kırklareli Cumhuriyet Savcısı, 8 Nisan 2011 tarihinde, iki şüpheli polis memurunun, üç tanığın ve polis memurlarının ifadelerini almıştır. İki şüpheli, başvurana saldırıda bulunduklarına yönelik iddiayı reddetmişlerdir. Tüm tanıklar, başvuranın söz konusu günde çok sarhoş olduğunu teyit etmiş ve olay yerinde bulunan tanıklardan biri, başvuranın herhangi bir kişi tarafından itilmeden yere düştüğünü belirtmiştir.
31. Kırklareli Cumhuriyet Savcısı, 9 Eylül 2011 tarihinde, delil yetersizliği nedeniyle takipsizlik kararı vermiştir. Savcı, başvuranın ifadelerindeki tutarsızlıklara atıfta bulunarak, başvuranın 23 Aralık 2010 tarihinde Şehit Hayrettin Yesin Polis Merkezinde doğruyu söylemekten korktuğunu belirtmesine rağmen, korkması için herhangi bir sebep olmadığını, zira ifade esnasında avukatının da hazır bulunduğunu vurgulamıştır.
32. Başvuran, Kırklareli Cumhuriyet Savcısının kararına Edirne Ağır Ceza Mahkemesi önünde itiraz etme hakkına sahip olmasına rağmen, karara itiraz etmemiştir.
D. Sonraki gelişmeler
33. Başvuranın sığınma talebi, Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi (Cenevre Sözleşmesi) ve Türkiyeye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiyeden İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte yer alan mülteci statüsü verilmesine yönelik koşulların başvuran tarafından yerine getirilmemesi sebebiyle İçişleri Bakanlığı tarafından reddedilmiştir.
II. İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMASI
A. İç hukuk ve uygulaması
34. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilgili hükümleri şu şekildedir:
Madde 36
Herkes, yargı mercileri önünde ... davacı veya davalı olarak ... adil yargılanma hakkına sahiptir..
Madde 125
İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır
İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir
İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür
35. Söz konusu dönemde yürürlükte olan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
(1) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.
...
(3) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.
(4) Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.
36. Söz konusu dönemde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun 41. maddesi aşağıdaki gibidir:
Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
37. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. maddesinde, suç soruşturması ya da kovuşturma esnasında tutuklu bulunan bir kişinin Devletten tazminat talep edebileceği koşullar yer almaktadır.
38. Söz konusu dönemde yabancılar ve sığınmacılar ile ilgili konuları düzenleyen ilgili iç hukuk ve uygulamasına ilişkin bilgiye Abdolkhani ve Karimnia / Türkiye (no. 30471/08, §§ 29-45, 22 Eylül 2009) kararından ulaşılabilir.
B. Uluslararası belgeler
39. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesinin (CPT) yabancı uyruklu kişilerin tutulma koşullarına ilişkin standartlarının (bk. CPT standartları, belge no. CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2013, sayfa 65) ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:
27. CPT delegeleri bazı ülkelerde göç nedeniyle gözaltında tutulanların karakollarda uzun süreyle (bazen haftalarca ve hatta aylarca), vasat fiziki koşullarda, her tür aktiviteden mahrum bırakılarak ve bazı hallerde zanlılarla hücre paylaşmaya zorlanarak tutulduklarına şahit olmuştur. Böyle bir durum savunulamaz.
CPT, göç nedeniyle gözaltında tutulanların şartlar nedeniyle sıradan bir polis nezarethanesinde bir süre kalmaları gerekebileceğini kabul etmektedir. Ancak karakollardaki koşullar çoğunlukla, hatta hiçbir zaman uzun süreli gözetim için yeterli olmayacaktır. Bu nedenle, göç nedeniyle gözaltında bulundurulanların bu tür yerlerde tutuldukları süre asgariye indirilmelidir.
40. CPT, 2009 yılının Haziran ayında Türkiyenin farklı illerinde, aralarında başvuranın 1 ve 9 Ekim 2010 tarihleri arasında tutulduğu İstanbul Fatih Polis Merkezinin de bulunduğu bazı alıkoyma binalarını ziyaret etmiştir. CPT, 16 Aralık 2009 tarihinde tespitlerine ilişkin bir rapor yayınlanmıştır. Raporda, başvuranın tutulduğu merkezin fiziki koşullarına yönelik herhangi bir yorum olmamasına karşın, CPT bu tür kısa süreli gözetim hücrelerinin daha uzun süreli alıkoymalar açısından uygunsuz olduğunu aşağıdaki şekilde vurgulamıştır:
37. ... CPT Türk yetkililere, alıkoyma binalarının yeterli doğal ışığa erişiminin sağlanması amacıyla, kişilerin 24 saat ya da daha uzun tutulabildiği bütün emniyet binalarında tutulma koşullarını incelemesi yönünde tavsiyede bulunmaktadır.
Son olarak Komite Türk yetkililere, kolluk kuvvetleri tarafından 24 saat veya daha uzun süre tutulan kişilere günlük olarak açık hava egzersizi sağlanması olasılığını incelemeleri yönündeki tavsiyesini yinelemektedir. Ayrıca, tutulan kişilerin açık hava egzersizi olanaklarına yönelik ihtiyaçları da, yeni binaların tasarımında dikkate alınmalıdır.
41. CPT aynı ziyaret raporunda, Türkiyede emniyet binalarının Cumhuriyet savcıları tarafından denetlenmesine ilişkin olarak konuyla ilgili aşağıdaki değerlendirmeyi yapmıştır:
35. Daha önceki ziyaret raporlarında CPT, Cumhuriyet savcılarının emniyet binalarını daha sağlıklı denetlemesi gerektiği yönünde tavsiyede bulunmuştur.
2009 ziyareti boyunca elde edilen bilgiler, teori ve uygulama arasında beklenenden çok daha fazla farklılık olduğunu göstermiştir. Bütün emniyet kurumlan, neredeyse düzenli bir şekilde yetkili Cumhuriyet savcısı tarafından denetleme ziyaretlerine tabi tutulsa da, bu denetimlerin niteliği ve bütünlüğü genellikle çok yetersiz olmaktadır. Örnek olarak vermek gerekirse, ziyarette bulunan savcılar birçok kurumda gözaltı kayıtlarının doğruluğunu, söz konusu kayıtlardaki açıkça görülen hata ve eksiklikleri saptamadan imza ile tasdik etmişlerdir. Ayrıca, ziyarette bulunan savcıların tutulan kişilerle neredeyse hiç baş başa görüşmedikleri anlaşılmaktadır. Özetlemek gerekirse, Cumhuriyet savcıları tarafından gerçekleştirilen denetlemelerin genellikle göstermelik olduğu anlaşılmıştır (dipnot: Denetimi gerçekleştiren savcıların rolü hakkında ziyaret edilen Terörle Mücadele Şubesi müdürlerinden bir tanesinin açıklaması (Büyük ölçüde birlikte çalışıyoruz ve savcı soruşturmalarda bizim amirimiz. Kendisi ziyaretlerini kayıt altına almaz ve bu yeri ofisi gibi kullanmaktadır. ), delegeler tarafından gözlemlenen durumun bulgusu niteliğindedir).
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
I. SÖZLEŞMENİN 5. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
42. Başvuran, Sözleşmenin 5 § 1 maddesine dayanarak, 4 Kasım 2009 ve 23 Aralık 2010 tarihleri arasında üç kez alıkonduğunu ve hiçbirinin ulusal hukukta dayanağı bulunmadığını belirterek şikayette bulunmuştur. Başvuran, Sözleşmenin 5 § 4 ve 13. maddeleri uyarınca, alıkonulmasının hukuki açıdan uygunluğuna yönelik itirazda bulunabileceği etkin hukuk yollarının bulunmaması sebebiyle ve ayrıca 5 §§ 2 ve 3 maddesi uyarınca, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının nedenlerine ilişkin gerektiği gibi bilgilendirilmemesi ya da derhal hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle şikayet etmiştir. Başvuran son olarak, Sözleşmenin 5 § 5 maddesi uyarınca, söz konusu şikayetler bakımından ulusal hukuk kapsamında tazminat hakkının bulunmadığını ileri sürmüştür.
Sözleşmenin 5. maddesi aşağıdaki gibidir:
1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkûmiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;
b) Kişinin, bir mahkeme tarafından yasaya uygun olarak verilen bir karara uymaması sebebiyle veya yasanın öngördüğü bir yükümlülüğün uygulanmasını sağlamak amacıyla yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
c) Kişinin bir suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı sebeplerin bulunduğu veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olma zorunluluğu kanaatini doğuran makul gerekçelerin varlığı halinde, yetkili adli merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
d) Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulması veya yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yasaya uygun olarak tutulması;
e) Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını engellemek amacıyla, hastalığı yayabilecek kişilerin, akıl hastalarının, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılarının veya serserilerin yasaya uygun olarak tutulması;
f) Kişinin, usulüne aykırı surette ülke topraklarına girmekten alıkonması veya hakkında derdest bir sınır dışı ya da iade işleminin olması nedeniyle yasaya uygun olarak yakalanması veya tutulması;
2. Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir dilde bildirilmesi zorunludur.
3. İşbu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin önüne çıkarılması zorunlu olup, bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir.
4. Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.
5. Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir.
43. Mahkeme öncelikle, Sözleşmenin 13. maddesi kapsamındaki şikayetin sadece, 13. maddenin daha genel koşullarıyla ilgili olarak özel hüküm içeren (lex specialis) 5 § 4 maddesi kapsamında incelenmesi gerektiğini değerlendirmektedir (bk. Amie ve Diğerleri / Bulgaristan, no. 58149/08, § 63, 12 Şubat 2013).
A. Kabul Edilebilirlik Hakkında
1. Tarafların Beyanları
44. Hükümet, Sözleşmenin 5. maddesi kapsamındaki şikayetleriyle ilgili olarak başvuranın Sözleşmenin 35 § 1 maddesi anlamı dahilinde iç hukuk yollarını tüketmediğini iddia etmiştir. Hükümet bu bağlamda, başvuranın hukuka aykırı olarak alıkonduğu iddiası bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. maddesi uyarınca tazminat talebinde bulunabileceğini belirtmiştir. Hükümet ayrıca, sığınma talebini reddeden karara karşı itiraz etme yolunun başvurana açık olduğunu kaydetmiştir.
45. Başvuran, Sözleşmenin 5. maddesi kapsamındaki şikayetleri ile ilgili olarak etkin bir hukuk yolunun bulunmadığını iddia etmiş ve Hükümet, belirtilen hukuk yollarına yapılan başvurunun, benzer durumdaki kişilere tazmin sağladığını gösteren hiçbir örnek sunmamıştır.
2. Mahkemenin Değerlendirmesi
46. Mahkeme, Sözleşmenin 35. maddesinde yer alan iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının, Mahkeme önünde Devlete karşı dava açmayı amaçlayan kişilerin ilk olarak ulusal hukuk sistemi tarafından sağlanan hukuk yollarını kullanmalarını gerektirdiğini yinelemiştir. Bir başvuranın normal şartlarda, iddia edilen ihlaller bakımından sadece yeterli telafiyi sağlayan ve mevcut hukuk yollarına başvurması gerekmektedir. Söz konusu hukuk yollarının varlığı, sadece teoride değil aynı zamanda uygulamada da yeterince kesin olmalıdır, aksi takdirde, mecburi erişilebilirlik ve etkinlikten yoksun olacaktır. Hukuk yolunun teoride ve uygulamada söz konusu dönemde etkin olduğu, diğer bir i