(AİHS. m. 2, 3, 6, 13, 14, 25, 28, 32, 34, 38, 41, 47) (2709 S. K. m. 125) (765 S. K. m. 452) (1412 S. K. m. 148, 151, 153) (818 S. K. m. 41, 46) (AVŞAR - TÜRKİYE DAVASI) (TANRIKULU - TÜRKİYE DAVASI) (ORHAN - TÜRKİYE DAVASI) (MCCANN VE DİĞERLERİ - BİRLEŞİK KRALLIK DAVASI) (SALMAN - TÜRKİYE DAVASI) (ÇAKICI - TÜRKİYE DAVASI) (KAYA - TÜRKİYE DAVASI) (AKSOY - TÜRKİYE DAVASI) (DULAŞ - TÜRKİYE DAVASI) (SELÇUK VE ASKER - TÜRKİYE DAVASI) (ÇİÇEK - TÜRKİYE DAVASI) (BARBERA, MESSEGUE VE JABARDO - İSPANYA DAVASI (NO. 2)) (YOUNG, JAMES VE WEBSTER - BİRLEŞİK KRALLIK DAVASI (NO. 2)) (KURT - TÜRKİYE DAVASI)
Başvuru No: 24351/94
Dava, bir Türk vatandaşı olan Esat Aktaş (başvuru sahibi)'in 8 Haziran 1994 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi (Sözleşme)'nin önceki 25. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (Komisyon)' na yaptığı bir başvurudan (no. 24351/94) kaynaklanmıştır. Başvuru sahibi, özellikle, erkek kardeşi Yakup Aktaş'ın sorumlu Hükümet görevlilerinin elinde işkence sonucu öldüğünü iddia etmiştir. Dava, başvuru sahibinin erkek kardeşi (kardeşi) Yakup Aktaş'ın ölümü ile ilgili olaylara ilişkindir. Ölüm vesikasına göre, 1964 doğumlu Yakup Aktaş, 25 Kasım 1990 tarihinde Mardin (Türkiye)'de ölmüştür. Ardında bir dul ve ayrıca bu yıldan önce doğmuş olan bir kız çocuğu bırakmıştır. Başvuru sahibi, Yakup Aktaş'ın ölümünün, tutuklanmasının ardından işkenceden kaynaklandığını iddia etmektedir. Hükümet ise, bunu inkar etmektedir.
Mahkeme yapmış olduğu değerlendirmeler neticesinde;
1. Oybirliğiyle, Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine;
2. Oybirliğiyle, Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine;
3. Oybirliğiyle, Sözleşme'nin 6. maddesinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin karar vermeye gerek olmadığına;
4. Bire karşı altı oyla, Sözleşme'nin 13. maddesinin ihlal edildiğine;
5. Oybirliğiyle, Sözleşme'nin 2 ve 3. maddeleriyle birlikte ele alındığında, Sözleşme'nin 14 maddesinin ihlal edilmediğine;
6. Oybirliğiyle, Sözleşme'nin 34. ya da eski 25/1 maddesinin ihlal edilip edilmediğine ilişkin karar vermeye gerek olmadığına;
7. Oybirliğiyle, sorumlu Devletin Sözleşme'nin 38/1 (a) maddesi (eski 28/1 (a) maddesi) bağlamında, maddi gerçekleri tespit etme görevlerinde Komisyona ve Mahkemeye gerekli bütün kolaylıktan sağlama yükümlülüğünü ifada ihmali bulunduğuna;
8. Bire karşı altı oyla;
(a) sorumlu Devletin, kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde, 226,065 (iki yüz yirmi altı bin altmış beş) Euro'yu, ödeme sırasındaki kur üzerinden TL'na çevrilerek, maddi tazminat olarak, başvuru sahibine ödemesine ve Yakup Aktaş'ın dul eşi ve kızı için başvuru sahibince tutulmasına;
(b) yukarıda belirtilen 3 aylık sürenin aşılmasından ödemenin ifasına kadar geçecek süre için yakarıdaki miktarlar üzerinden, Avrupa Merkez Bankası'nın gecikme süresi esnasındaki marjinal kredi faizi oranına eşit bir orana %3 puan eklenerek basit faiz uygulanmasına;
9. Oybirliğiyle,
(a) sorumlu Devletin, kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde, aşağıdaki miktarları, ödeme sırasındaki kur üzerinden TL'na çevrilerek, manevi tazminat olarak, başvuru sahibine ödemesine;
(1) Başvuru sahibince Yakup Aktaş'ın dul eşi ve kızı için tutulmak üzere, 58,000 (Elli Sekiz Bin) Euro;
(2) Başvuru sahibinin kendisine 4,000 (Dört Bin) Euro;
(b) yukarıda belirtilen 3 aylık sürenin aşılmasından ödemenin ifasına kadar geçecek süre için yukarıdaki miktarlar üzerinden, Avrupa Merkez Bankası'nın gecikme süresi esnasındaki marjinal kredi faizi oranına eşit bir orana %3 puan eklenerek basit faiz uygulanmasına;
10. Oybirliğiyle,
(a) sorumlu Devletin, yukarıda belirtilen 3 ay içerisinde, yüklenebilecek Katma Değer Vergisi (KDV) eklendikten sonra, 29,275 (Yirmi Dokuz Bin iki Yüz Yetmişbeş) EURO'nun, ödeme sırasındaki kur üzerinden TL'na çevrilerek, ödenen ücretler ve yapılan masraflara karşılık olarak, Birleşik Krallık'da açtığı banka hesabına yatırmak suretiyle başvuru sahibine ödemesine;
(b) yukarıda belirtilen 3 aylık sürenin aşılmasından ödemenin ifasına kadar geçecek süre için yukarıdaki miktarlar üzerinden, Avrupa Merkez Bankasının gecikme süresi esnasındaki marjinal kredi faizi oranına eşit bir orana %3 puan eklenerek basit faiz uygulanmasına;
11. Oybirliğiyle, başvurucunun adil karşılık bakımından diğer taleplerinin reddine karar vermiştir.
(1) Madde 2 - Yaşama Hakkı
Yaşama hakkım koruyan ve bu haktan mahrum bırakmayı haklı kılabilecek durumları düzenleyen 2. madde, Sözleşme'deki en temel hükümlerden birisi sayılmaktadır ki, (bu hususta) yükümlülük azaltmaya izin verilmemektedir. 3. maddeyle birlikte, Avrupa Konseyi'ni oluşturan demokratik toplumların temel değerlerini de saygın bir yere koymaktadır. Bu nedenle, yaşama hakkından mahrum bırakmayı haklı kılabilecek durumlar, kesin kurallara bağlı olarak yorumlanmalıdır. Birey olarak insanı korumak için bir araç olan Sözleşme'nin amaç ve hedefi, ayrıca, 2. maddenin güvencelerini elverişli ve etkili kılacak şekilde yorumlama ve uygulamayı gerektirmektedir (McCann ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995 tarihli karar, Seri A no. 324, §§ 146-147).
2. maddenin sağladığı korumanın önemi ışığında Mahkeme, yaşamdan mahrum bırakmayı, sadece devlet ajanlarının eylemlerini dikkate alarak değil, aynı zamanda bütün çevreleyen şartları da göz önünde bulundurarak, son derece dikkatli bir incelemeye tabi tutmalıdır. Gözaltına alınan kişiler, zayıf bir durumdadırlar ve yetkili makamlar bunları korumakla görevlidirler. Dolayısıyla bir birey, sağlık durumu iyi bir durumda polis gözetimine alındığı ve serbest bırakıldığında yaralanmaların bulunduğu yerde, bu yaralanmaların nasıl oluştuğuna ilişkin makul bir açıklama getirme görevi devlete düşer (bkz., diğer yetkiler arasında, yukarıda yeralan, Avşar v. Türkiye, § 391). Yetkililerin gözaltındaki bir kişiye yapılan muamelenin hesabını verme yükümlülüğü, bu şahıs bundan sonra öldüğünde ya da ortadan kaybolduğunda özellikle zordur.
(2) Madde 3 - Kötü Muamele ve işkence Yasağı
Mahkeme, 3. maddenin demokratik bir toplumun en temel değerlerinden birisini saygın bir yere koyduğunu hatırlatmaktadır. Sözleşme, terörizmle mücadele gibi, en zor şartlarda dahi işkence, insanlık dışı ya da aşağılayıcı cezalandırma veya muameleleri kesin ifadelerle yasaklamaktadır. Sözleşme ve protokollerindeki diğer önemli şartlarda olduğu gibi, 15. madde bağlamında mümkün olan istisna ve bundan yükümlülük azaltma hükmü getirilmemiştir.
Özgürlüğünden mahrum bırakılan bir kişi ile ilgili olarak, (bu kişinin) kendi eylemi nedeniyle mutlaka gerekli olmadıkça fiziksel güce başvurma, insan onurunu küçültür ve prensip olarak Sözleşme'nin 3. maddesinde açıklanan hakka saldırıdır.
Mahkeme ayrıca, Sözleşme'nin 3. maddesinin yorumlanmasında başvurulan kesin kurallara bağlı standartlara bakıldığında, kötü muamelenin maddenin kapsamı içerisinde değerlendirilmeden önce belirli bir düzeyde ağırlığa ulaşmalıdır.
Bu minimum düzeyin değerlendirilmesi görecelidir ve muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ve bazı olaylarda yaş, cinsiyet ve bireyin sağlığı da dahil olmak üzere, davanın bütün şartlarına bağlıdır. Sözleşme organlarının uygulaması, kötü muamelenin bu ağırlıkta vuku bulduğunun 'makul şüpheden uzak' bir ispat standartına uygunluğu gerektirmektedir.
Belirli bir şekildeki kötü muamelenin işkence olarak nitelendirilip nitelendirilmemesi gerektiğine karar vermede, 3. maddede kapsanan bu (işkence) anlayış(ı) ile İnsanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele arasındaki ayrıma önem verilmelidir. Önceki davalarda da belirtildiği gibi, Sözleşme' nin niyetinin, çok ciddi ve dayanılmaz ızdıraba neden olan kasdi İnsanlık dışı muameleye, bu ayrım vasıtasıyla, başkaları üzerinde utanç verici özel bir etki iliştirmekti. Muamelenin ağırlığına ek olarak, bir de maksada ilişkin unsur vardır ki işkenceyi, 26 Haziran 1987'de yürürlüğe giren 'işkenceye ve Diğer Zalimane, insanlık dışı veya Aşağılayıcı Muamele ya da Cezalandırmaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi'nde de olduğu gibi, bilerek şiddetli acı ve ızdırap çektirmeyi bilgi elde etmek, ceza çektirmek ya da gözünü korkutmak bakımından tanımlamaktadır.
KARARDA ATIF YAPILAN DİĞER DAVALAR
1. Avşar v. Türkiye, no. 25657/94
2. İrlanda v. Birleşik Krallık, 18 Ocak 1978
3. McKerr v. Birleşik Krallık, no. 28883/95, 4 Nisan 2000
4. Ribitsch v. Avusturya, 4 Aralık 1995
5. Tanrıkulu v. Türkiye, no. 23763/94
6. Timurtaş v. Türkiye, no. 23531/94
7. Orhan v. Türkiye, no. 25656/94
8. McCann ve Diğerleri v. Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995
9. Salman v. Türkiye, no. 21986/93
10. Çakıcı v. Türkiye, no. 23657/94
11. Ertak v. Türkiye, no. 20764/92
12. Öğür v. Türkiye, 20 Mayıs 1999, no. 21594/93
13. Kaya v. Türkiye, 19 Şubat 1998
14. ilhan v. Türkiye, no. 22277/93
15. Güleç v. Türkiye, 27 Temmuz 1998
16. Aksoy v. Türkiye, 18 Aralık 1996
17. Dulaş v. Türkiye, no. 25801/94
18. Selçuk ve Asker v. Türkiye, 24 Nisan 1998
19. Tekin v. Türkiye, 9 Haziran 1998
20. Labita v. İtalya, no. 26772/95
21. Çiçek v. Türkiye, 27 Şubat 2001, no. 25704/94
22. Aydın v. Türkiye, 25 Eylül 1997
23. Ülkü Ekinci v. Türkiye, no. 27602/95, 16 Temmuz 2002
24. Böyle ve Rice v. Birleşik Krallık, 27 Nisan 1988
25. Tardı v. Türkiye, no. 26129/95
26. Barberâ, Messegue ve Jabardo v. ispanya, 13 Haziran 1994
27. Young, James ve Webster v. Birleşik Krallık, 18 Ekim 1982
28. Sunday Times v. Birleşik Krallık, 6 Kasım 1989
29. Lustig-Prean ve Beckett v. Birleşik Krallık, no. 31417/96 ve 32377/96
30. Sawicka v. Polonya, l Ekim 2002, no. 37654/97
31. Kurt v. Türkiye, 25 Mayıs 1998
PROSEDÜR
1 - 10. Dava, 30 Ekim 1999 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi (Sözleşme)'nin önceki 19. maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (Komisyon) tarafından Sözleşme'nin önceki 32(1) ve 47. maddelerinde düzenlendiği şekilde 3 aylık bir süre içerisinde Mahkeme'ye gönderilmiştir.
Bu dava, bir Türk vatandaşı olan Esat Aktaş (başvuru sahibi)'in 8 Haziran 1994 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi (Sözleşme)'nin önceki 25. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (Komisyon)'na yaptığı bir başvurudan (no. 24351/94) kaynaklanmıştır. Başvuru sahibi, özellikle, erkek kardeşi Yakup Aktaş'ın sorumlu Hükümet görevlilerinin elinde bir işkence sonucu öldüğünü iddia etmiştir.
Komisyon'un talebi, Türkiye'nin Mahkeme'nin zorunlu yargı yetkisini tanıdığı önceki 44 ve 48. maddelere ve deklarasyona (önceki 46. madde) atıfta bulunmuştur. Talebin amacı, davanın ortaya çıkartılan maddi gerçeklerinin Sözleşme'nin 2, 3, 6 ve/veya 13 ve 14. maddelerinin sorumlu Devlet tarafından bir ihlali olup olmadığına dair bir karar elde etmektir.
Komisyon, 4 Eylül 1995 tarihinde başvurunun 'kabul edilebilir' olduğunu açıklamıştır. Komisyon 25 Ekim 1999 tarihli raporunda (Sözleşme'nin önceki 31. maddesi) (02 Aralık 2002, iddiaların sunulduğu günde), Sözleşme'nin 2, 3 ve 13. maddelerinin ihlal edildiğine, fakat Sözleşme'nin 14. maddesinin ihlalinin söz konusu olmadığına dair oybirliğiyle alınan kararını açıklamıştır.
OLAYLAR
I. DAVANIN ÖZEL ŞARTLARI
A. Giriş
11. Başvuru sahibi 1973 doğumlu olup, Derik'te (Türkiye) yaşamaktadır.
12. Dava, başvuru sahibinin erkek kardeşi (kardeşi) Yakup Aktaş'ın ölümü ile ilgili olaylara ilişkindir. Ölüm vesikasına göre, 1964 doğumlu Yakup Aktaş, 25 Kasım. 1990 tarihinde Mardin (Türkiye)'de ölmüştür. Ardında bir dul ve ayrıca bu yıldan önce doğmuş olan bir kız çocuğu bırakmıştır.
13. Başvuru sahibi, Yakup Aktaş'ın ölümünün, tutuklanmasının ardından işkenceden kaynaklandığını iddia etmektedir. Hükümet ise, bunu inkar etmektedir.
14. Davanın maddi gerçekleri tartışmalı olup, Komisyon, bu iddiaları araştırmak için 19 ve 20 Kasım 1997 tarihlerinde Ankara'da delil
toplamış olan temsilcilerini atadı. Bu temsilciler başvuru sahibini ve şu diğer tanıkları dinlemiştir. Bu tanıklar, başvuru sahibinin erkek kardeşi Mahmut Aktaş, Cumhuriyet Savcısı Şevki Artar, Profesör Dr. Özdemir Kolusayın, Dr. Hüseyin San ve Dr. Güneş Pay'dır.
15. 18 Kasım 1997 tarihinde, farklı bir davada delil toplanırken, Hükümetin görevli elemanı, mevcut dava için Komisyon Temsilcilerinin huzuruna çağrılan 10 jandarma mensubunun, güvenlikleri icabı başvuru sahibi ve akrabalarının yokluğunda ve başvuru sahibinin temsilcilerinin kendilerini görebilmelerini engelleyecek bir paravana ile siper edilmeleri halinde tanıklık edebileceklerini belirtti. 19 Kasım 1997'de Hükümet, daha başka tanıkların da (Yakup Aktaş'ın ölümünü Mardin İl idare Kurulu adına soruşturan jandarma mensupları) dahil edilmesi yönünde talebini genişletmiştir. Konuyu mütalaa eden Temsilciler, paravan talebine razı olmamaya karar verdiler. Bununla birlikte, Hükümet ajanına 11 tanığın, ne başvuru sahibinin ne de O'nun akrabalarının Adalet Sarayı'nda hazır bulunmayacağı bir günde ifadelerini vermelerini teklif ettiler. Hükümet görevlisinin, 11 tanığın bu şartlarda ifade veremeyeceklerini Temsilcilere bildirmesi üzerine Temsilciler, Hükümeti taleplerini Komisyon'a her bir tanık açısından tüm gerekçeleri belirterek yazılı olarak vermeye çağırdı.
16. Diğer bir takım belgeler de duruşma esnasında taraflara teslim edilmiştir. 20 Kasım 1997 tarihinde Hükümet ajanı, Yakup Aktaş'ın olduğu söylenen bir cesede ait dört fotoğraf göstermiştir. Bu fotoğraflar, ne ön ne de arka yüzlerinde her hangi bir türden tanıtıcı bir bilgiyle işaretlenmemişlerdir. Duruşmanın sonucunda Temsilciler, Hükümetten daha fazla bilgi, bir takım belgeler ve fotoğrafların negatifleriyle birlikte iki takım nüshasını vermesini rica ettiler. Bu istek, daha sonra 26 Kasım 1997 tarihli bir mektupla teyit edildi. Aynı gün taraflardan, dinlenilmesini istedikleri daha başka tanık varsa isimlerini Komisyon'a bildirmeleri de istenmiştir.
17.8 Aralık 1997'de Hükümete, Yakup Aktaş'ın ölümünü bildiren doktor konusunda yarım kalmış talep hatırlatıldı.
18.23 Aralık 1997 tarihli bir mektupla Hükümet, Temsilcilerin huzuruna gelmemiş tanıklardan birisine ilişkin bir doktor raporu ve bir takım diğer belgeleri teslim etti. Bunlardan birisi de Mardin Cumhuriyet Başsavcısının Adalet Bakanlığı (Uluslararası Hukuk ve Dış ilişkiler Genel Müdürlüğü)'na yazdığı 10 Aralık 1997 tarihli, talep edilen dört fotoğrafın negatiflerinin Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dosyada ya da Mardin ti Jandarma Komutanlığı'nın elinde olmadığını ifade bir yazının bir kopyasıdır.
19.05 Şubat 1998 tarihli bir Hükümet, Komisyonu Yakup Aktaş'ın ölümünü bildiren doktorun ismini ortaya çıkarmanın mümkün olmadığının görüldüğünü bildirmiştir.
20.12 Şubat 1998'de Hükümette, Komisyon'un 26 Kasım 1997 tarihli mektubunda belirtilen bilgi ve belgelerin tamamının teslim edilmediği hatırlatıldı. Cevap olarak Hükümet, 20 Mart 1998 tarihli mektubunda tüm istenilen belgelerin Komisyon'a sağlandığı ifade edildi. 27 Mart 1998'de Komisyon Hükümete, o zamana kadar verilen bilgi ve belgelerin bir listesini sunmuştur.
21.12 Mart 1998'de taraflar, Komisyon'un 14 Nisan 1998'de başlayacak olan oturumunda, başvuruyu usul yönünden incelemesinin beklendiği ve Komisyon'un 26 Kasım 1997 tarihli mektubunda yeralan tanıklara ilişkin sorulara bundan önce bir cevap alınmadığı takdirde, tarafların daha başka şahit dinlenmesini istemedikleri varsayılacağı hususunda bilgilendirildiler.
22. 18 Nisan 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, tamamı jandarma subay/astsubayı olan beş tanığın daha dinlenilmesini istedi. Bununla birlikte, gerekli bütün güvenlik önlemlerinin alınmasını vurguladılar. 20 Nisan 1998'de Hükümet'den, niçin böylesine özel düzenlemelerin gerekli olduğu ve bu davanın güvenlik kuvvetleri mensuplarının tanıklık yaptığı diğer davalardan hangi hususlarda farklılık arzettiği konusunda Komisyon'u bilgilendirmesi istendi. Bundan başka, istedikleri güvenlik önlemlerini özel olarak belirtmeleri istendi.
23. 20 Nisan 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, 26 Kasım 1997 tarihli mektubuyla Komisyon tarafından istenilen fotoğrafların 2 takım fotokopisini teslim etti.
24.5 Mayıs 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, Komisyon'dan beş tanığı, tanınmamaları için başvuru sahibi ve akrabalarının yokluğunda dinlemelerini istedi.
25.23 Mayıs 1998'de Komisyon, bu isteği inceledi. (Komisyon) Bu isteği, tanıkların başvuru sahibinin akrabalarının yokluğunda dinlenilmesi hususunu ilgilendirdiği kadarıyla kabul etmemeye karar verdi. Taraflar, Komisyon'un Hükümetin beş tanığın normal şartlar altında dinlenilebileceği isteğini onaylamasına yönelik kararından 27 Mayıs 1998'de haberdar edildiler.
26. 27 Mayıs 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, Komisyon tarafından 26 Kasım 1997 tarihli mektubuyla istenilmiş olan bilgileri teslim etti.
27.4 Haziran 1998'de, Komisyon'un 26 Kasım 1997 tarihli mektubuyla talep edilen bütün bilgi ve belgelerin gönderilmediği Hükümet'e tekrar hatırlatıldı.
28. 5 Haziran 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, beş tanığın dinlenilmesine ilişkin görüş ve düşüncelerini bildirdi. Tanıkların başvuru sahibi ve temsilcilerinin yokluğunda dinlenilmesini tekrar istedi ve aksi takdirde ifade vermeyebileceklerini bildirdi.
29. 23 Haziran 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, Komisyon'un 26 Kasım 1997 tarihli mektubunda istenilen bilgileri verdi. Komisyon'un 04 Haziran 1998 tarihli hatırlatma mektubunda belirtilen bazı belgelerin zaten gönderilmiş oldukları da eklendi.
30.4 Temmuz 1998'de Komisyon, Hükümetin beş tanığın dinlenilmesine ilişkin 05 Haziran 1998 tarihli görüş ve düşüncelerini ele aldı. 23 Mayıs 1998'deki kararından dönülemeyeceğine karar verdi. 06 Temmuz 1998'de taraflar, Komisyon'un kararından haberdar edildiler ve davanın esasına ilişkin yazılı görüşlerini bildirmeye davet edildiler. Aynı zamanda Komisyon, Hükümetin henüz teslim etmediği bir belgeyi de özel olarak belirtti.
31. 09 Temmuz 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, davanın esasına ilişkin bir takım görüş ve düşüncelerini sundu.
32. 4 Eylül 1998 tarihli bir mektupla Hükümet, Komisyon'un 06 Temmuz 1998 tarihli mektubunda özel olarak belirtilen belgeyi sundu.
B. Başvuru Sahibinin Olaylara İlişkin Görüşleri
33. Başvuru sahibinin kardeşi Yakup Aktaş, 18 Kasım 1990.'da Derik ilçesi jandarmaları tarafından tutuklandı. Tutuklanmasına kadar, tedavi gördüğü kiiçük bir zührevi hastalık dışında, sağlıklı bir durumdaydı. Tutuklandıktan sonra Yakup Aktaş, muayene için Dr. Adnan Parkan'a götürüldü. Dr. Parkan, Yakup Aktaş'ın dövüldüğü ya da zor veya şiddete maruz bırakıldığına ilişkin herhangi bir belirtinin olmadığını ifade eden bir rapor verdi.
34. Ertesi sabah (19 Kasım 1990) başvuru sahibinin diğer bir kardeşi olan Mahmut Aktaş, Yakup Aktaş'ı ziyaret etti ve O'nun sağlığının iyi olduğunu gördü. Bu sabahın sonrasında Yakup Aktaş, ölümüne kadar tutulduğu Mardin sorgulama merkezine nakledildi. 25 Kasım 1990'da sabah saat 7.30'dan hemen sonra öldü. Aynı günün akşamı saat 22:00'de ölüm sonrası inceleme ve tam otopsi yapıldı. Kesin ölüm nedenine ilişkin hiçbir olumlu bulgu elde edilemediği için, iki otopsinin raporları ve Yakup Aktaş'ın cesedinden alınan numuneler Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Adli Tıp incelemesi, mevcut bilgilerden ölüm nedeninin tespit edilemeyeceği şeklinde sonuçlandı.
35. Definden önce ceset, başvuru sahibi ve ailenin diğer ferdlerine iade edildi. Ölüm sonrası inceleme, otopsi ve Adli Tıp muayenesinin raporlarında da tanımlanan yaraları gözlemlediler. Tanımlanan yaralar, kasdi boğma (deliberate asphyxiation) ile tutarlıydı ve böylece danışman pataloğu delil olarak sunmuştur.
36. Yakup Aktaş'ın öldüğü günün ertesi olan 26 Kasım 1990'da, başvuru sahibi Derik Cumhuriyet Savcılığı'na kardeşinin ölümüne ilişkin olarak şikayet başvurusunda bulunmuştur. Ne var ki 30 Kasım 1990'a kadar inceleme başlatılmamış, deliller araştırılmamış ve 1991 Mart'ına kadar tanıklarla görüşülmemiştir.
C. Hükümetin Olaylara ilişkin Görüşleri
37. Yakup Aktaş'ın haklarında daha sonra dava açılan iki jandarma subayı tarafından sorgulanması, Yakup Aktaş'ın ölümünün iki gün öncesine tekabül eden 23 Kasım 1990'da sonuçlandı. Yakup Aktaş, 18 ve 23 Kasım 1990 tarihleri arasındaki dönemde, gerek sorgulama ve gerekse (sorgu) seanslar arasında hastalık ya da ağrı belirtisi göstermemişti. Böyle olmuş olsaydı, Alay'ın doktorundan istifade edilebilirdi. Yakup Aktaş'ın solgun görünümü ve çok miktarda su içme ihtiyacı, sağlık öyküsündeki iki idrar yolu enfeksiyonu ile bağlantılı olabileceği ileri sürüldü.
38.25 Kasım 1990 tarihinin Pazar günü olduğu gerçeğine rağmen, Yakup Aktaş'ın acil tıbbi balom alması için ani hastalığının gerektirdiği bütün önlem ve tedbirler alınmıştır. Bu nedenle görevli kişiler, duruma ilişkin olarak derhal harekete geçirilmiş ve Yakup Aktaş, gecikme olmaksızın hastaneye nakledilmiştir. Aynı biçimde, derhal bir soruşturma başlatılmış ve başvuru sahibi akabinde jandarma subaylarına karşı yürütülen ceza usullerine müdahil olma imkanına sahip olmuştur. Tanıklardan çok sayıda ifade alınmıştır. Suçlanan subaylar, gerçeğe dayanan ve tıbbi delil yetersizliğinden dolayı beraat ettirilmişlerdir.
D. Yerel Makamlar Huzurundaki Resmi işlemler
39. Mardin Devlet Hastanesi'nde Yakup Aktaş'ın cesedi üzerinde 25 Kasım 1990'da bir ölüm sonrası muayene ve tam otopsi yapılmıştır. Cesedinin kimliği, Jandarma İl Merkez Komutanı Yüzbaşı Mehmet Göçmen tarafından tespit edilmiştir. Bu inceleme ve otopsilere ilişkin rapor, (bkz.: aşağıdaki paragraflar 153 -160) diğer şeylerin yanısıra (inter alia), ölüm nedeni tam olarak belirlenemediği için, iç organlardan doku örnekleri alınmış ve Adli Tıp Kurumu'na gönderilmiştir.
40. 25 Kasım 1990 saat 20.10'da dört jandarma mensubu tarafından Mardin İl Jandarma sorgu merkezine bir teftişte bulunulmuştur (bkz.: paragraf 61).
41.27 Kasım 1990'da Derik'te bir Cumhuriyet Savcısı, başvurucunun kardeşi Yakup Aktaş'ın Mardin İl Jandarma sorgulama merkezinin istihbarat görevlilerinin elinde işkence sonucu öldüğüne ilişkin şikayetini ele almak için yer itibariyle (ratione loci) yargı yetkisinin olmadığına karar verdi. Dava Mardin Cumhuriyet Savcılığı'na iletildi.
42. Mardin Cumhuriyet Savcısı Şevki Artar, 29 Kasım 1990'da konu itibariyle (ratione materiae) yargı yetkisinin olmadığına karar verdi ve soruşturmayı Mardin 11 idare Kurulu'na havale etti. Soruşturmayı yürütmek üzere Binbaşı Dursun Şeker atanmıştır.
43. Adli Tıp Kurumu, 20 Şubat 1991'de kesin ölüm nedeninin belirlenemediğini belirten bir rapor verdi (bkz.: aşağıdaki paragraflar 161-164).
44. 13 ve 20 Mart 1991 tarihleri arasında başvurucunun da aralarında bulunduğu bir takım kimseler, Binbaşı Dursun Şeker'e açıklamalarda bulundular. 21 Mart 1991'de Binbaşı Dursun Şeker, bir rapor sundu (bkz.: paragraflar 125-129). Binbaşı Aytekin Özen ve (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'ın dava edilmemeleri gerektiği yönündeki raporda yer alan tavsiye, Mardin ti idare Kurulu'nun 06 Haziran 1992 tarihli kararında benimsendi. Doğrudan temyiz konusu olması üzerine Danıştay bu kararı 24 Haziran 1992'de bozdu ve Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'ın kasdi aşan adam öldürmeyle (TCK Madde 452) suçlanmalarını ve Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşmaya çıkarılmalarını emretti. Danıştay kararında, ölüm sonrası inceleme ve otopsi raporundan Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'ın sorgulama esnasında Yakup Aktaş'ı dövmek suretiyle O'nun ölümüne sebep olduklarının görüldüğüne hükmetmiştir.
45. 23 Eylül 1992'de Mardin Ağır Ceza Mahkemesi, davayı görmeye yetkili olmadığına karar verdi ve Ankara Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. 26 Ekim 1992 tarihli kararında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi, yargı yetkisini reddetti ve dosyayı yargı yetkisi sorunun çözülmesi için Temyiz Mahkemesi (Yargıtay)'ne gönderdi. 29 Aralık 1992'de Temyiz Mahkemesi, Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nin yargı yetkisine sahip olduğuna hükmederek, bu Mahkeme'nin 23 Eylül 1992 tarihli kararını bozmuştur.
46. Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'a karşı, sorgulama esnasında Yakup Aktaş'ı dövmek suretiyle O'nun ölümüne sebep oldukları suçlamasına yönelik hukuki işlemler, 03 Mart 1993'de Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde başladı. Başvuru sahibinin, hukuki süreç içerisinde müdahil sıfatıyla yer almasına izin verildi. 03 Mart 1993'de Ağır Ceza Mahkemesi, iki sorumlunun yargılanmasına yönelik Danıştay'ın 24 Haziran 1992 tarihli kararının, sanıkların kimliklerine ilişkin hukukun gerekli kıldığı asgari bilgileri içermediğine hükmet-ti. Bu nedenle dosyayı Danıştay'a gönderdi. 19 Mart 1993'de Danıştay, 24 Haziran 1992 tarihli kararının, sanıkların kimliklerinin tespit edilmesini sağlayacak yeterli bilgileri içerdiğine hükmetti. Dosyayı Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'ne iade etti.
47. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde 12 Mayıs, 7 Temmuz, 21 Eylül ve 23 Kasım 1993, ve 2 Şubat, 30 Mart, ve 11 Mayıs 1994 tarihlerinde duruşmalar yapıldı. En son yapılan duruşmalar neticesinde Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay beraat ettirilmiştir.
48. Başvuru sahibi, kararı hukuki gerekçelerle Temyiz Mahkemesi (Yargı-tay)'ne temyiz başvurusunda bulundu. Bu başvuru, 6 Şubat 1995'de reddedilmiştir.
E. Mahkeme'nin Dava Dosyasının içerdiği Deliller
49. Komisyon tarafından elde edilen belgesel deliller ve Komisyon Temsilcileri huzurundaki duruşmanın nüshaları Mahkeme'ye iletildi ve dava dosyasına konuldu.
1. Belgesel Deliller
50. Taraflar Komisyon'a çeşitli belgeler sundular. Bunlar soruşturma mahkeme işlemlerine ilişkindi ve başvuru sahibi ve tanıklardan bu davadaki olaylar hususunda onların yorumuna ilişkin alınan ifadeleri de içerdi. Hükümet ayrıca, cesede ait olduğu söylenen Mardin Devlet Hastanesi'nde çekilmiş dört renkli fotoğrafın kopyalarını da teslim etmişti.
51. Komisyon, Sözleşme'nin önceki 31. maddesine göre raporunu hazırlarken, aşağıdaki belgelere özel bir önem atfetmiştir:
(a) Başvuru Sahibinin İnsan Hakları Derneği (İHD)'nin Diyarbakır Şubesi'ne yaptığı 4 Aralık 1992 tarihli açıklama;
(b) Başvuru sahibinin Derik Cumhuriyet Savcısı'na verdiği 26 Kasım 1990 tarihli ifade;
(c) Sanıkların karşılıklı kimlik tespiti ve yüzleştirilmelerinin tutanaktan, tarihsiz;
(d) 25 Kasım 1990 tarihli Olay İhbarı
(e) 25 Kasım 1990 tarihli sorgulama merkezinin teftişi raporu
(f) Mardin Cumhuriyet Savcısı Şevki Artar'in Adli Tıp Kurumu'na gönderdiği 26 Kasım 1990 tarihli Mektup
(g) Mardin Cumhuriyet Savcısı Şevki Artar tarafından yargı yetkisinin olmadığına dair verilen 29 Kasım 1990 tarihli karar
(h) Binbaşı Dursun Şeker tarafından Mardin İl İdare Kurulu önündeki işlemlerde alınan ifadeler
ı. Başvuru sahibinin 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
ii. Mahmut Aktaş'ın 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
iii. Bayan Dediye Aktaş'ın 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
iv. Polis memuru Alaattin Aydın'ın 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
v. (Astsubay) Kıdemli Çavuş İlhan Keskin'in 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
vi. Dr. Adnan Parkan'ın ifadesi, tarihsiz
vii. Albay Enver Uysal'ın 18 Mart 1991 tarihli ifadesi
viii. Yüzbaşı Mehmet Göçmen'in 15 Mart 1991 tarihli ifadesi
ix. Kıdemli Binbaşı Haşim Stünel'in 18 Mart 1991 tarihli ifadesi
x. (Astsubay) Başçavuş Ali Yavaş 'in ifadesi, tarih okunaksız
xi. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Yusuf Karakoç'un 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xii. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Üzeyir Nazlım'ın 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
xiii. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Ramazan Baygeldi'nin 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xiv. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Mustafa Ten'in 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
xv. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Mehmet Yılmaz'ın 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xvi. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Süleyman Altuner'in 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
xvii. Onbaşı Mustafa Tüylek'in 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
xviii. Onbaşı Hüseyin Hamamcıoğlu'nun 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xix. Er Hüseyin Bekir Günel'in 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xx. Er Ercüment Erbil'in 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xxi. Er Mehmet Bora'nın 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xxii. Er İbrahim Olgun'un 14 Mart 1991 tarihli ifadesi
xxiii. Binbaşı Aytekin Özen'in 20 Mart 1991 tarihli ifadesi
xxiv. (Astsubay) Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'ın 13 Mart 1991 tarihli ifadesi
xxv. Osman Önen'in 18 Mart 1991 tarihli ifadesi
(i) Binbaşı Dursun Şeker'in 21 Mart 1991 tarihli, raporu
(j) Mardin Ağır Ceza Mahkemesi'nde Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'ın yargılanması işlemlerinin tutanakları
i. 28 Ocak 1993'deki Duruşma
ü. 07 Temmuz 1993"deki Duruşma
iii. 21 Eylül 1993'deki Duruşma
iv. 23 Kasım 1993'deki Duruşma
v. 11 Mayıs 1994'deki Duruşma
(k) Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Binbaşı Aytekin Özen'den istinabe müzekkerine göre 23 Şubat 1993'de alınan ifade
(1) Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Kıdemli Başçavuş Ercan Günay'dan bir istinabe müzekkerine göre 02 Kasım 1993'de alınan ifade
(m) Buldan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Cumhuriyet Savcısı Şevki Artar'dan bir istinabe müzekkerine göre 16 Eylül 1993'de alınan ifade
(n) Mardin ağır Ceza Mahkemesi'nin 11 Mayıs 1994 tarihli kararı
Bütün bu ifade ve tutanaklardan özet olarak özellikle aşağıdaki anekdottan çıkarmak yerinde olacaktır (52 - 150):
Başvuru sahibinin kardeşi Yakup Aktaş, 18 Kasım 1996'da saat 16:00 sularında PKK ile ilişkileri olduğu gerekçesiyle gözaltına alınmış, yerel sağlık ocağına götürülerek herhangi bir sağlık şikayeti olmadığına dair rapor alınmıştır. Ertesi sabah, 19 Kasım 1990, Mardin İl Jandarma Komutanlığı Sorgulama Merkezi'ne götürülmüştür. Yakup Aktaş, istihbarat Binbaşı Aytekin Özen ve Kıdemli Başçavuş Ercan Günay tarafından sorgulanmıştır. Bir hafta sonra, 25 Kasım 1990'da başvuru sahibinin amcası olan Süleyman Aktaş'a Yakup Aktaş'ın öldüğü bildirilmiş ve cesedi 26 Kasım 1990'da Mardin Devlet Hastanesi'ne kaldırılmıştır.
Yakup Aktaş'ın cenazesi, Yakup Aktaş'ın akrabalarının oluşturduğu bir konvoy eşliğinde gerçekleştirilen cenaze töreniyle Derik mezarlığına gömülmüştür. Bu esnada Güvenlik Kuvvetleri olağanüstü önlemler alarak cenaze arabasına eşlik etmişler, şehir giriş ve çıkışını karadan ve havadan kontrol ederek cenazenin bir an evvel defin edilmesini sağlamışlardır, İnsan Hakları Demeği (İHD)'nin bir temsilcisinin bölgeye girişine izin verilmemiştir.
Yakup'un cenazesini yıkayan kişi her iki bilek ve kollarla sırt kısmında morluklar ve çizikler gözlemlemişti. Başın arkası tamamen ezilmiş ve hala kan akıyordu. Alın kısmında da yaralanma vardı. Yetkili makamlar Yakup'un bir kalp krizi sonucu öldüğünü iddia etmişlerdi fakat Yakup'un vücudunda gözlemlenen yaralar kendisinin bir işkence sonucu öldüğü gerçeğine delil teşkil ediyordu.
Başvuru sahibine göre, Yakup Aktaş'ın alnında bir yara ve kollarıyla sırtının sağ tarafında dayak izleri vardır. Adli Tıp Enstitüsü'nün raporlarının doğruluğu kabul edilmemektedir.
Başvuru sahibi, cesedi aileye o gün (26 Kasım 1990) verilen kardeşi Yakup Aktaş'ın ölümüne ilişkin olarak şikayet başvurusunda bulunmak istediğini ifade etti. Yakup sorgulama için 8 gün önce Mardin'e götürülmüş ve sorgulama altında iken ölmüştür. Başvuru sahibinin görüşüne göre, ölüm doğal nedenlerden dolayı değil, işkenceden kaynaklanmıştı. Sağlıklı bir kişi belirli bir sebep olmaksızın ölemezdi. Yakup'un ölümünden sorumlu kişiler hakkında dava açılarak mahkum edilmelerini talep etti.
Başvuru sahibi, ilk otopsinin gerçek ölüm nedenlerini gizleyecek bir şekilde yapılmış olabileceğini ifade ederek ikinci bir otopsinin yapılmasını istemiştir.
PKK ile Güvenlik Kuvvetleri arasında Mardin iline bağlı bir köyde 01 Ağustos 1990'da çıkan çatışmada çok sayıda belge ele geçmiştir. Bu belgelerde, özellikle Kızıltepe ve Derik civarında kimlerin PKK ile işbirliği yaptığına ilişkin bilgiler de vardır. Bu operasyonun ardından Yakup Aktaş'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır. Yakup Aktaş, Derik Polis Karakolu'na bir para cezasını ödemek üzere gittiğinde tutuklanmış ve Jandarma'ya teslim edilmiştir.
Güvenlik Kuvvetlerine göre, Yakup Aktaş'ın PKK militanlarına yardım ve yataklık yaptığı, 30 milyon TL ile 5 kalaşnikof tüfeği ve cephane verdiği tespit edilmiştir. Bu durum, ele geçen PKK militanlarının yapılan sorgulamalarından anlaşılmıştır.
Yakup Aktaş, kendisiyle birlikte suçlanan iki kişiyle birlikte tutuklanmış ve daha sonra yüzleştirilmiştir. Yakup Aktaş'la birlikte gözaltına alınan Ali Alay, Yakup Aktaş'ı PKK'ya maddi destek sağlamakla suçlayan bir ifade vermiştir. Ali Alay'a göre Yakup Aktaş, kendisine banknottan veren kişidir. Bazı Güvenlik Kuvvetleri mensuplarının ifadelerine göre Yakup Aktaş, bir gazeteye sarılmış yaklaşık 10 milyon TL. tutarındaki paralan Ali Alay'a verdiğini doğrulamıştır. Bazı ifadelere göre ise, Yakup Aktaş, Ali Alay'ın bütün iddialarını reddetmiştir. Sorgulama esnasında Yakup Aktaş'ın korkmuş ve tedirgin olduğu gözlenmiştir. Oldukça fazla su içmiştir.
Diğer bir ortak şüpheli olan Osman Önen kendisi teslim olmuş ve daha sonra Ali Alay'la yüzleştirilmiştir. Osman Önen ve Ali Alay'ın yüzleştirilmesi esnasında Ali Alay, Yakup Aktaş'tan aldığı parayı Osman Önen'e verdiğini ifade etmiş; Osman Önen ise, parayı Ali Alay'dan aldığını doğrulamıştır.
Mardin'deki devlet yetkililerine (Jandarma) göre, 25 Kasım 1990'da 19:30 civarında Yakup Aktaş istihbarat birimindeki hücresinde hastalanmış ve üst makamların bilgisi ve emri dahilinde hastaneye (acil servise) götürülmüş ve orada ölmüştür. Yetkili makamlarca yapılan teftiş ve soruşturmalarda, sorgulama merkezinin modern araç ve gereçlerle donatıldığı ve işkence yapmak için kullanılabilecek herhangi bir araç-gerecin olmadığı ve sorgulanan kişilere karşı zor kullanılmadığı sonucuna varılmıştır. Sorgulamalar talimatlara uygun olarak, modern tekniklerle yapılmaktadır. Nezarethaneler ve hücreler, üç kişiyi rahatça barındıracak şekilde, gerekli tıbbi kontrollerin yapıldığı, gözaltında bulunanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekildedir. Sorgulama esnasında sanıklara herhangi bir İnsanlık dışı muamele yapılmamaktadır. Yapılan Adli Tıp inceleme ve otopsilerde, Yakup Aktaş'ın kesin ölüm nedeni belirlenememiştir.
Yakup Aktaş'ın akrabalarına göre, kendisinin bilinen herhangi bir ciddi hastalığı yoktur.
Yakup Aktaş, Derik'de bir manav dükkanı işletmektedir ve hafifçe kiloludur.
Sorgulama merkezi, görünüş itibariyle Mardin İl Jandarma Komutanlığının istihbarat biriminin bir parçasıdır. Fakat gerçekte Mardin İl Asayiş Komutanlığı'nın emri altında olmaktadır.
(o) Yakup Aktaş'a ilişkin sağlık ve uzman raporları
i. Derik Sağlık Ocağı'nın kayıt defterinden alınan bilgiler
ii. Dr. Adnan Parkan tarafından Derik Sağlık Ocağı'nda verilen 18 Kasım 1990 tarihli raporu (151 & 152)Yakup Aktaş'ın tutuklanmasının ardından sağlık kontrolü için 18 Kasım 1990'da kendisine getirilen Dr. Adnan Parkan'a göre de işkence ya da kötü muameleye ilişkin herhangi bir belirti yoktur. Hastane kayıtlarına göre Yakup Aktaş, kendisine 2 kez gelmiş ve kendisine 'idrar yolu iltihabı (urethritis)' teşhisi konulmuştur. O'na göre bu bir ölüm nedeni olamaz.
iii. 26 Kasım 1990 tarihli ölüm sonrası muayene ve otopsi raporu
156. Derik Sağlık Ocağı kayıtlarına göre Yakup Aktaş'ın idrar yolu iltihabı (urethritis) sorunu vardır. 26 Kasım 1990 tarihli ölüm sonrası muayene ve otopsi raporuna göre, cesedin yapılan harici muayenesinde başın, göğsün üst kısmından başlayarak maske benzeri leylak rengi bir hal aldığı (cyanosis), çenenin göğüs hizasından 15 cm. aşağıya doğru ve kulak ve boynun arka kısmını ve kulakları da kapsayacak şekilde tüm yüzeyi kapladığı gözlenmiştir. Baş kısım elle muayene edilmiş ve kemik yapısının tam olduğu gözlenmiştir. Alnın ön kısmında, sol kaşın ortasından 3 cm yukarıda, bir ya da iki günlük, travmaya uygun l x 0,5 cm'lik bir sıyrık mevcuttur. Boyun muayenesi, herhangi bir çatlak ya da patolojik bir bozukluk olmaksızın normal artikülasyonun olduğunu ortaya koymuştur.
157. Sol kol kemiğinin dış kısmında ve bedenin eksenine paralel 10 x 2 cm'lik, kaba travmaya uygun bir ekimoz (echymosis) alanı gözlenmiştir. Sol kolun dirsekle bilek arası ve parmaklar dahil eli yoğun ekimozla kaplıydı. Sağ kol kemiğinin dış kısmında ve bedenin eksenine paralel 4x1 cm'lik, travmaya uygun bir ekimoz alanı; bunun 5 cm altında 4 x 2 cm büyüklüğünde diğer bir ekimoz alanı vardır. Sağ koltuk altında ve sırtın yanından başlayan, 8 cm uzunluğunda ve 3 cm genişliğinde, bedenin eksenine dikey çizgide ve koltuk altının ortasına doğru yeni bir kesik vardır. Bileğin yakınında sağ kolun dirsekle bilek arasındaki kemikte başka bir ekimotik alan vardı. Sol ayağın dış yüzeyinin yansı, geniş alana yayılmış ekimotik bir alanla kaplanmıştı. Ayakların tabanı kir ve nasırla kaplıydı. Sırtın elle muayenesi, sağ omuz küreğinde 8 cm uzunluğunda, 7-8 günlük, yarım ay şeklinde bir yara izi ortaya koydu. Ölüm katılığı (rigor mortis) başlamıştı. Yukarıda ifade edilen bulguların dışında keskin, uçlu araçlar, ateşli silahlar ya da başka bir şeyin neden olduğu patolojik tanılar veya yara izleri yoktur.
158. Doktorların gözlemlemiş olduğu bulguların temelinde, başı kaplayan mavileşme, bir kalp krizi ya da ölüm öncesi veya ölüm sonrası olabilecek başka bir olayla uyumlu olabilir. Harici muayene bulguları, ki bunların hiçbirisi kendi başına ölüme neden olamaz, kesin ölüm nedeninin belirlenmesine izin vermemiştir. Bu nedenle tam otopsi yapılmasına karar verildi. Tıbbi uzman bilirkişiler, ölümün 3-4 saat önce gerçekleştiğini tahmin ettiler.
159. Başın sonraki dahili incelenmesinde, göğüs ve karın bölgesinde anormallik gözlenmemiştir... Kesin ölüm nedeninin belirlenememesi sonucunda cesedden alınan doku örneklerinin, kesin ölüm nedeninin belirlenmesi için Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesine karar verildi. Beynin her iki loplarında ve kalbin tamamından alınan parçalar, akciğerden alınan parçalar, karaciğer ve dalaktan alınan parçalar, mide ve kısımlarının tamamı, bağırsaklar ve içeriğinin bir kısmı, her iki böbrekten parçalar ve bir kan örneği alınarak, formaldehyde solüsyonlu bir kaba konulmuş ve mühürlenmiştir.
i. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen 21 Şubat 1991 tarihli rapor (161) Prof. Dr. Özdemir Kolusayın ve Dr. Hüseyin San tarafından imzalanan 21 Şubat 1991 tarihli Adli Tıp Raporu'na göre de iç organlarda alkol, sakinleştirici ve uyarıcı ilaçlarla zehirli (toxic) maddelere rastlanmamıştır.
ii Dr. Christopher Mark Milroy'un 03 Nisan 1995 tarihli raporu 165-166. Başvuru sahibinin talebi üzerine, kayıtlı bir tabip, Sheffield (İngiltere) Üniversitesi Adli Patoloji (Forensic Pathology) Bölümü'nde kıdemli öğretim görevlisi ve İngiliz İçişleri Bakanlığı'nın danışman patologu olan Dr. Milroy'un raporuna göre 'ölüm sonrası inceleme ve otopsi ile Adli Tıp Kurumu'nun raporuna dayanarak, ölüm nedeni olabilecek ya da sayılabilecek doğal bir hastalığın olmadığı sonucuna vardı. Vücudun kol ve ayaklarında, bu bölgelere darbelerle bağdaşan yaralanmalar vardı. Sol dirsekle bilek arasındaki (önkol) yoğun morluklar, merhumun kollarını darbelerden korumak için kullanılmasından kaynaklanmış olabilirdi. Bu bölgelerdeki yaralanmalara, tipik olarak önkolla ellerin savunma yaralan olarak atıfta bulunuldu. Eğer darbe aracı olarak ayaklar da kullanılmışsa, bu durum darbelerden korunma aracı olarak ayaklan da içerir. Sağ koldaki kesik, bıçak gibi keskin bir şeyle bunun oluştuğunu göstermektedir.'
167. Yaralar, merhumun gözaltında olduğu esnada gerçekleşmiş gibi gözükmektedir. 7-8 günlük olarak tanımlanan yara izi, gözaltında oluşmuş olabilir. Bu verilen süredeki yara izlerinin, daha sonra oluşmuş olması doğru olamaz.
168. Ölüme neden olacak herhangi bir doğal hastalık sürecinin yokluğunda ve kendiliğinden oluşmamış bariz yaraların mevcudiyetiyle, merhumun doğal olmayan bir hastalık sürecinin mağduru olması ihtimali ciddi şekilde gözönünde bulundurulmalıydı. Yapılan toxicolojik incelemede ölüm nedeni olarak zehirlenme ihtimal dışı bırakılabilirdi. Bununla birlikte, görünümleri açıklamak için birkaç muhtemel mekanizma vardı. Bunlardan birincisi, travmailk ya da çarpma asfeksi (asphyxia), yani oksijensizlikten boğulmaydı. Bu tip ölümde göğüs, nefes almayı önleyecek şekilde hareketsizleştirilir. Çarmıha germenin neden olduğu ölüm benzer tarzda olup, 'Filistin askısı' tabir edilen ellerin arkadan bağlanıp, vücudun bağlı kollardan sallandırılması pozisyonu, belli bir süre uygulandığı takdirde, solunum yetmezliğine neden olabilir, ikinci muhtemel mekanizma, plastik bir torbanın yüze ya da başa geçirilmesidir ki, ölüme götüreceği çok iyi bilinmektedir. Bu herhangi bir spesifik harici iz de bırakmaz. Son olarak; bir boğma tutuşunda (choke hold) ya da karotis atardamarlarım tıkamada (carotid sleeper) bir kol boyna dolanarak tutulur. Boğma tutuşunda, kol boynun ön kısmında tutulur ve sıklıkla boyun yapısına, özellikle de gırtlaktaki kıkırdağa (laryngeal cartilages) zarar verir. Carotid sleeperda benzer bir tutuş yapılır fakat boyun, karotis atardamarlarını tıkamak için kol çengel yapılarak sıkıştırılır. Her iki tutuş da ölümcül olabilir.
169. Dr. Milroy, Yakup Aktaş'ın kalp krizi sonucu öldüğünü kabul etmemiştir... Bundan başka, ne otopsi ne de mikroskopik incelemede (histopathological) herhangi bir kalp hastalığına rastlanmamıştır. Doğal hastalığın yokluğunda ve merhumda mevcut bariz yaralanmalar nedeniyle ölümün bir işkence sonucu gerçekleşmiş olması en güçlü ihtimal olmaktadır.
170. Dr. Milroy'un belirttiği otopsi bakımından, fizikçilerin adli psikolojide ne kadar eğitimli ve deneyimli oldukları açık değildir. Otopsi raporu, boynun iç kısmını anlatan ayrıntılar içermemektedir. Bu durum, gözaltında vuku bulmuş bir ölüm olayının detaylandırılmasında, özellikle baş ve boyundaki maviliklerin tanımlanması söz konusu olduğunda, önemli bir ihmaldir. Bunun da ötesinde, gözaltında olduğu esnada ölen kişilerdeki yaralanmalar belgelenmeli ve fotoğraflanmalı ve hukuk dışı yollarla öldürülmüş olması ihtimali düşünülmelidir. Bu olayda, böyle titiz bir soruşturmanın yapıldığı açık değildir. Otopsiyi yapan doktorların mikroskopik inceleme yapmak için yetersizlikleri, bu incelemeyi yapmada gerekli deneyime sahip olmayabileceklerini göstermektedir.
(p) Fotoğraflar
171. Fotoğraflar, muhtemelen bir morgun beton tezgahı üzerinde uzanmış yatan bir adamın çıplak vücudunu göstermektedir. Renk çoğaltma özellikle zayıf olup, renklendirme herşeyi hafif yeşil görünümlü yapmaktadır. Birinci fotoğraf, yüzün sol tarafıyla birlikte, göğsün bir kısmını göstermektedir. Alında, sol kaş ile saçın başladığı nokta arasında bir iz gözükmektedir. Bir maske şeklinde mavileşme gözlenebilmekte, fakat sol kulak memesi mavimsi gözükmektedir.
172. İkinci fotoğrafta, cesed sol tarafına uzanmaktadır ve bedenin arka tarafı resimlenmiştir. Sağ omuz küreğinin tamamını görmek mümkün olmamaktadır. Yarım ay şeklindeki yara izi gözükmemektedir. Üçüncü ve dördüncü fotoğraflar ise, bedeni sırtüstü uzanırken göstermektedir. Üçüncü fotoğrafta fotoğrafçı, vücudun ayak kısmına yakın durmuş olmalı ki, ayaklar gözükmemekte ve baş kısmında sadece burnun ucu ve sakallı çene gözlenebilmektedir. Sol dirsekle bilek arasında kırmızımsı bir renk değişikliği gözükmektedir. Dördüncü fotoğrafa gelince, fotoğrafçı bedenin sağ tarafında dizlere yakın bir yerde durmuş olmalı ki, yüzün sağ tarafı