İKİNCİ DAİRE
MEHMET ŞENTÜRK VE BEKİR ŞENTÜRK/TÜRKİYE DAVASI
(Başvuru no 13423/09)
KARAR
STRAZBURG
9 Nisan 2013
İşbu karar nihaidir. Bazı şekli değişikliklere tabi tutulabilir.
Mehmet Şentürk ve Bekir Şentürk/Türkiye davasında,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (İkinci Daire):
Başkan
Guido Raimondi,
Yargıçlar
Danutė Jočienė,
Peer Lorenzen,
AndrásSajó,
Işıl Karakaş,
Nebojša Vučinić,
Helen Keller,
ve Daire Yazı işleri Müdürü Stanley Naismith’in,
katılımıyla oluşan mahkeme heyeti, 19 Şubat 2013 tarihinde yapılan kapalı karar toplantısı sonucunda aynı tarihli şu kararı almıştır :
USUL
1. Dava, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Mehmet Şentürk et Bekir Şentürk (« Başvuranlar») tarafından, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin («Sözleşme») 34. maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti aleyhine yapılan 17 Şubat 2009 tarihli başvurudan (no 13423/09) ibarettir.
2. Başvuranlar, adli yardım kapsamında, İzmir Barosu avukatları S. Cengiz ve H. Ç. Akbulut tarafından temsil edilmişlerdir. Türk Hükümeti (« Hükümet»), kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvuranlardan birinin annesi, diğerinin ise eşi olan kişinin ve taşıdığı bebeğin ölümü nedeniyleSözleşme’nin 2’nci maddesinin ihlal edilmiş olduğu başvuranlar tarafından ileri sürülmüştür. Başvuranlar aynı zamanda, bu ölümden dolayı manevi olarak elem duyduklarını belirtmiş ve ölen kişinin tedavi görmediği tüm süre boyunca çektiği ıstıraptan şikâyetçi olmuşlardır (Sözleşme’nin 3’ncü maddesi). Başvuranlar ayrıca, yargılama süresinin aşırı uzunluğundan (Sözleşme’nin 6’ncı maddesi) ve etkili iç hukuk yollarının yokluğundan (13’ncü madde) şikâyetçi olmuşlardır. Son olarak, 1 numaralı Protokol’ün 1’nci maddesine dayanmaktadırlar.
4. Başvuru, 8 Temmuz 2010 tarihinde Hükümet’e tebliğ edilmiştir. Ayrıca, Sözleşme’nin 29’ncu maddesinin 1’nci paragrafı uyarınca, Daire’nin davayı hem kabul edilebilirlik hem de esas bakımından birlikte hükme bağlayacağı kararlaştırılmıştır.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
5. Başvuranlar, sırayla 1966 ve 1993 doğumlu olup, Bayraklı/İzmir’de ikamet etmektedirler.
A. Menekşe Şentürk’ün ölümünün gerçekleştiği koşullar
6. 11 Mart 2000 Cumartesi günü, saat 10: 30’a doğru, Mehmet Şentürk’ün (« birinci başvuran ») eşi ve Bekir Şentürk’ün annesi, hamileliğinin 34’ncü haftasındaki Bayan Menekşe Şentürk, şikâyetçi olduğu ağrıları dolayısıyla eşi ile birlikte Karşıyaka Devlet Hastanesi’ne gitmiştir. Bayan Şentürk burada ebe G.E. tarafından muayene edilmiş ve ebe, Bayan Şentürk’ün doğum yapma zamanının henüz gelmemiş olduğu ve dolayısıyla da muayene için nöbetçi doktorun çağrılmasına gerek olmadığı sonucuna varmıştır.
7. Birinci başvuran bunun üzerine, eşini İzmir Nevval Salih Alsancak İşgören Devlet Hastanesi’ne götürmüş ve 11.00 ila 11.30 sularında bu hastaneye varmışlardır. Bayan Şentürk, burada, ebe A.Y. tarafından muayene edilmiş ve ebe, birinci başvuranın eşinin doğum zamanının henüz gelmemiş olduğu, herhangi bir komplikasyon bulunmadığı sonucuna vararak, nöbetçi kadın hastalıkları ve doğum uzmanını muayene için çağırmamıştır.
8. Eşinin ağrılarının dinmemesi karşısında, birinci başvuran, onu Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürmüş ve saat 14.00’e doğru bu hastaneye varmışlardır. Bayan Şentürk burada, acil serviste bulunan bir intern olan doktor F.B. tarafından muayene edilmiş ve daha sonra üroloji servisine transfer edilmiş, üroloji servisinde ise ürolog doktor Ö.Ç. tarafından muayenesi gerçekleştirilmiştir. Burada, ürolog doktor tarafından renal kolik teşhisinde bulunulmuş ve ilaç yazılmış, bir ağrı kesici verilmesi kararlaştırılmış ve kendisine, doğumdan sonra muayene için tekrar gelmesi söylenmiştir.
9. Eve döndüklerinde, eşinin ağrıları hâlâ dinmemiş olduğundan, birinci başvuran eşini aynı günü akşamı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürmüştür. Bayan Şentürk burada, önce acil servis doktoru S.A.A. tarafından muayene edilmiş, daha sonra kadın hastalıkları ve doğum servisine transfer edilmiş ve bu serviste, bir doktor ekibi tarafından muayene edilmiştir. Söz konusu doktor ekibi, bir ultrasonografi gerçekleştirdikten sonra, taşıdığı bebeğin ölü olduğu ve ölü bebeğin alınması için Bayan Şentürk’ün hemen ameliyat edilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. Daha sonra, hastaneye yatırılma ve cerrahi müdahalenin ücretli olduğu ve 600 veya 700 milyon Türk Lirası tutarında bir depozitonun hastane döner sermayesine yatırılması gerektiği kendisine ifade edilmiştir. Birinci başvuran, bu meblağa sahip olmadığını beyan ettiğinden, eşi hastaneye yatırılamamıştır.
Acil servis doktoru S.A.A., birinci başvuranın eşinin, tıbbi personel olmaksızın özel ambulans ile İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne transfer edilmesini organize etmiştir.
10. Bayan Şentürk, ambulans ile transfer edildiği sırada, saat 23.00’e doğru hayatını kaybetmiştir.
B. Sağlık Bakanlığı soruşturması
11. Bu ölüm olayının meydana geliş koşulları hakkında, Sağlık Bakanlığı inceleme komisyonu tarafından 26 Ekim 2000 ve 23 Kasım 2000 tarihleri arasında bir soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sırasında, birinci başvuran, ölen kişiye hastanede eşlik etmiş olanlar, ölen kişinin gitmiş olduğu çeşitli hastanelerin tıbbi personeli (ebeler ve doktorlar) ile kendisini İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne götüren ambulans görevlisinin ifadesine başvurulmuştur.
12. 30 Ekim 2000 tarihinde ise, Menekşe Şentürk’ün hamileliğinin takip edildiği Karşıyaka semtindeki sağlık ocağında çalışan iki ebenin ifadelerine başvurulmuştur. Bu iki ebenin ifadelerine göre, Bayan Şentürk’ün kontrol amacıyla geldiği 3 Mart 2000 tarihinde bebeğin kalp atışları tespit edilememiş ve kendisine, bir ultrasonografi yapılması amacıyla en kısa zamanda bir hastaneye gitmesi önerilmiştir.
13. 31 Ekim 2000 tarihinde, Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde ebe olarak çalışan ve Bayan Şentürk’ü muayene etmiş olan G.E.’nin ifadesine başvurulmuştur. İfade tutanağına göre, kendisi bebeğin kalp atışlarını duymuştu ve annenin oskültasyonu sırasında bebek yaşıyordu. Ebe, bebeğin kalbini bir doppler ile dinlediğini, bu cihazın dakika başına kalp atış sayısına ilişkin bilgileri sağladığını ve bu yüzden de sesi yakalayamamanın mümkün olmadığını belirtmiştir. Menekşe Şentürk’ün durumunun normal olduğu kanısına vardığından, ebe, ne ultrasonografi yapılmasına ne de oskültasyon için nöbetçi doktorun çağrılmasına gerek görmemiştir.
14. 1 Kasım 2000 tarihinde, Nevval Salih Alsancak İşgören Devlet Hastanesi’nde ebe olarak çalışan A.Y.’nin ifadesine başvurulmuş ve kendisi, annenin oskültasyonu sırasında bebeğin kalp atışlarını duyduğunu, bebeğin o sırada yaşıyor olduğunu ve herhangi bir komplikasyon ile karşılaşmadığını, bu nedenle denöbetçi kadın hastalıkları ve doğum uzmanını çağırmadığını beyan etmiştir.
15. 9 Kasım 2000 tarihinde, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum servisi doktorları T.K., S.A. ve Ö.Ö.’nün ifadesine başvurulmuştur. Bu doktorlar, bebeğin sezaryenle alınması gerektiği konusunda birinci başvuranı bilgilendirdiklerini beyan etmişlerdir. Kendileri tarafından, hastaya veya eşine, döner sermayeye 600 veya 700 milyon Türk Lirası yatırmaları gerektiğinin söylenmesi hususunu yalanlamışlar ve böyle bir talebin kimden gelmiş olabileceğini bilmediklerini belirtmişlerdir. Bu doktorlar, aynı zamanda, hastanın durumunu nöbetçi uzman doktor S.Ö.’ye açıkladıklarını ve S.Ö.’nün hastayı muayene etmediğini ancak gördüğünü ve hasta ile ilgili tüm bilgilere sahip olduğunu belirtmişlerdir. Her biri ayrıca şu ifadelerde bulunmuştur:
« (...)bebeğin ölmüş olduğu ve sezaryen ile alınması gerektiği hastanın eşine açıklandı. (...) Hastaya asla bu operasyonun yapılması için 600-700 milyon Türk Lirasını döner sermaye hesabına yatırması gerektiğini söylemedim. (...) Kimin söylediğini bilmiyorum (...) Hastaneye yatırılmanın kabul edilmediğine ilişkin ifadenin altındaki imza, hasta Menekşe Şentürk’e aittir. (...) Hastaya veya yakınına asla döner sermayeye para yatırmadıkları takdirde (...) ameliyat yapamayacağımızı söylemedim (...). Hastanın kendisi, söz konusu parayı yatıramayacağını söyleyerek, hastaneye yatırılmayı reddetmiş ve belgeleri imzalamıştır. Hastanın eşi, söz konusu meblağı ödeyemeyeceğini belirtmiş, hastaneye yatırmaya karşı çıkmış ve hastayı Konak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne götüreceğini söylemiştir (...) Meslektaşlarım ve ben, bir ekip olarak, hastanın eşine (...) bebeğin mutlaka alınması gerektiğini ve hastayı götürmemesi gerektiğini açıkladık, ancak bunu kendisine kabul ettiremedik (...) »
Aynı gün başvurulan ifadesinde, olay akşamı nöbetçi doktor olan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı S.Ö., T.K. tarafından hastanın durumu hakkında bilgilendirildiğini ve hastanın hastaneye yatırılmasını önerdiğini beyan etmiştir. Ayrıca, hastanın eşi ile görüşmediğini, döner sermayeye para yatırılması gerektiği yönünde bir beyanda bulunmadığını ve hastaneye yatırılmanın önerildiği ancak bu önerinin hastanın eşi tarafından reddedildiği konusunda hastayı muayene eden ekip tarafından bilgilendirildiğini ifade etmiştir.
16. 23 Kasım 2000 tarihinde, tıp uzmanlarından oluşan bir komisyon, aşağıdaki sonuca varan bir rapor hazırlamıştır :
« 1. Hemşire G.E. Menekşe Şentürk’ü muayene etmiş ve durumunun nöbetçi doktorun çağrılmasını gerektirmediği sonucuna varmıştır. Doktorun çağrılması gerektiği halde, hemşire, buna gerek duymamıştır. Böyle bir durumda, hastaların uzman bir doktor tarafından muayene edilmeleri temel prensiptir ve bir hemşire, durumun ağırlığını değerlendirebilecek [yeterli] bilgi seviyesine sahip değildir. Gelen tüm hastalar için hemşirenin uzman doktoru çağırması gerekmektedir.
2. Ebe ve hemşire A.Y., hastanın durumu hakkında tanı yapabilecek kadar yeterli bilgi seviyesine sahip değildi. Hastanın uzman bir doktor tarafından muayene edilmesi gerekirdi. Aslında, doğru bir tanı yapılabilmesi için, polikliniğe gelen tüm hastaların uzman bir doktor tarafından muayene edilmeleri gerekmektedir.
Acil serviste hizmet veren nöbetçi doktor, F.B.’nin, KHD[1] konsültasyonu istemesi gerekirdi. Yalnızca, o sırada hastayı muayene eden doktor, bu semptomların hamileliğe ilişkin bir komplikasyona işaret ettiğini belirleme imkânına sahipti.
Nöbetçi ürolog doktor Ö.Ç., hastayı yalnızca ürolojik bakımdan muayene etmiştir. Hâlbuki (...) genel bir muayene yapabilir ve KHD konsültasyonu isteyebilirdi. Yalnızca, o sırada hastayı muayene eden doktor, bu semptomların hamileliğe ilişkin bir komplikasyona işaret ettiğini belirleme imkânına sahipti.
3. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi nöbetçi uzman doktorlarının, hastanın klinik semptomlarını dikkate alarak hastaneye yatırılması için ısrar etmeleri gerekirdi.
4. Ambulansta tıbbi personel bulunmasının, sonuç üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktı.
Bugün itibarıyla mevcut bilgiler bakımından, ölüm nedeni tam olarak belirlenememektedir. Ölüm nedeninin kesinlik kazanması ancak otopsi ile ortaya konulacak ve yukarıda bahsi geçen personelin ihmali dolayısıyla [olası] sorumluluğunun kesin olarak belirlenebilmesini sağlayacaktır (...)
Ölüme yol açan nedenler : 1. Uterus rüptürü 2. Mezodermde emboli 3. Plasentanın ayrılması 4. Düşük olasılıklı ağır preeklampsi ».
17. 24 Kasım 2000 tarihinde, Sağlık Bakanlığı Başmüfettişi tarafından, bu bilirkişi raporu ve olay ile ilgili çeşitli tarafların tanıklıkları ışığında, bir rapor düzenlenmiştir. Bu rapora göre, sırayla Karşıyaka Devlet Hastanesi ve Nevval Salih Alsancak İşgören Devlet Hastanesi’nde çalışan ebeler G.E. ve A.Y., ağrıları devam etmesine rağmen hastayı, nöbetçi doktor tarafından muayene yapılmaksızın evine göndererek, görevlerinin gerektirdiği ödevi yerine getirmemişlerdir. Yine bu rapora göre, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan doktorlar F.B. ve Ö.Ç., hastanın bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından muayene edilmesini talep etmedikleri veya hastayı bu yönde yönlendirmedikleri için görevlerinin gerektirdiği ödevi yerine getirmemişlerdir. Diğer yandan, bu soruşturma raporuna göre, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın hastalıkları ve doğum servisi doktorları T.K., H.V., S.A. ve Ö.Ö.’nün sorumluluğu konusunda bir şikayet raporu düzenlenmiş olduğundan, bu kişiler hakkında ayrıca görüş bildirmeye gerek kalmamıştır. Başmüfettiş, İzmir Sağlık Müdürlüğü tarafından ambulans şirketi hakkında ayrı bir rapor sunulmuş olduğundan, ilgili ambulans şirketinin sorumluluğu hakkında da aynı sonuca varmıştır.
Soruşturma raporu bununla birlikte, doktorlar T.K., H.V., S.A., ve Ö.Ö.’nün, ihmal, dikkatsizlik ve deneyimsizlikleri sonucu Menekşe Şentürk’ün ölümüne neden olarak yükümlülüklerini yerine getirmediklerini belirtmiştir. Son olarak, komisyona göre, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi doktoru S.A.A.’nın, ölen kişinin transferi sırasında hiçbir kusurunun bulunmadığı sonucuna varmıştır.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde meydana gelen olaylar hakkındaki soruşturma raporunda yer alan bazı tespitler şöyledir:
« Acil servisteki muayenesinden sonra (...), Menekşe Şentürk doğum servisine transfer edildi (...)Hamileliğinin 34’ncü haftasındaki Menekşe Şentürk, doğum servisindeki nöbetçi ekip tarafından muayene edildi. Nöbetçi ekip tarafından ultrasonografi sırasında (...), bebeğin kalp atışları tespit edilemedi ve öldüğü sonucuna varıldı (...)Hastanın yakınları, annenin sağlığının korunması için çocuğun alınması gerektiği konusunda bilgilendirildiler (...) Bununla birlikte, hasta yakını tarafından hastane masraflarını ödeme gücünün bulunmadığı beyan edildiğinden, (...) nöbetçi ekip, hastayı hastaneye yatırmamış ve bu durumdaki hastayı, hastaneye yatırılmayı reddettiğine ilişkin imzasını aldıktan sonra İzmir Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne nakletmişlerdir (...) Hâlbuki Kanuna göre, hastayı kabul ettikten, muayenesini yaptıktan, tanıyı gerçekleştirdikten ve nihayetinde hastayı tedavi ettikten sonra masraflara ilişkin usullere girişmeleri gerekmekteydi. Doktorlar, hastanın ağrıları devam etmesine ve acil bir durum sergilemesine rağmen hastayı tedavi etmeksizin gönderdikleri ve böylelikle ölümüne neden oldukları için ödevlerini yerine getirmemişlerdir ».
Bu soruşturma raporunda çeşitli ifadeler yer almaktadır. Bu ifadelerden bazıları şöyledir:
« Mehmet Şentürk’ün ifadesi:(...)11 Mart 2000 Cumartesi günü, saat 10:00’a doğru, (...) sekiz aylık hamile eşimi, şikayetçi olduğu şiddetli ağrılardan dolayı Karşıyaka Devlet Hastanesi Acil servisine götürdüm. Komşumuz N.S. de bizimle birlikteydi (...) Eşimin Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde muayenesi yapıldı (...) bana, hiçbir şey yapamayacaklarını çünkü ultrason cihazının kapalı olduğunu (...) bu yüzden, eşimi Alsancak Devlet Hastanesi’ne götürmemin daha yerinde olacağını söylediler (...) Eşimi, Alsancak Devlet Hastanesi Acil servisine saat 11:15 sularında götürdüm. Alsancak Devlet Hastanesi Acil servisi sorumluları, (...) bana personel sıkıntısı çektiklerini ve ultrason cihazının kapalı olduğunu söylediler. (...) Oradaki görevliler, bana, eşimi bir başka hastaneye götürmem gerektiğini söylediler. Bunun üzerine, eşimi Atatürk Yeşilyurt Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdüm (...) Eşimi buradaki doğum servisi götürdüğümde saat yaklaşık olarak öğle vaktiydi (...) Doktor bana, eşimi üroloji servisine götürmemi söyledi (...) Eşimi, üroloji servisine götürdüm. Burada, üroloji testleri yaptılar ve böbrek ultrasonografisi çektiler (...) [Eşim], Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisinde üç ya da dört saat boyunca bir sedye üzerinde bekledi. Ağrıları, daha şiddetli bir hal aldı. Bunun üzerine, acil servis şefini görmeye gittim. Şefe, eşimin kendisini çok kötü hissettiğini söyledim ve üroloji servisinden bir doktorun kendisini muayene etmesini talep ettim (...) Eşim, ürolog doktor tarafından muayene edildi (...) Doktor, muayeneden sonra şunları ifade etti : « doğuma kadar geçmesi gereken bir süre var, şu an için hiçbir şey yapamayız, acil servis tarafından kendisine bir ağrı kesici verilmesini sağlayınız ve götürünüz». Doktor bir reçete düzenledi. (...) Doktora, eşimin sekiz aylık hamile olduğunu ve ilaçların bu bakımdan zararlı olup olmadığını sordum. O da, bu ilaçların her zaman kullanılmaması gerektiğini, yalnızca ağrılar arttığı zaman kullanılması gerektiğini belirtti (...) Bir ağrı kesici verildi ancak hangi tür bir ağrı kesici olduğunu bilmiyorum (...) Eşimin ağrıları buna rağmen dinmedi (...) Eşimi, eve götürdüğümde saat yaklaşık olarak 18:30’du (...) Akşam, saat 20:30 gibi, eşimin durumunun daha da kötüleştiğini gördüm ve Ö.A.G. ile birlikte (...) eşimi, Ege Üniversitesi Hastanesi’ne götürdük (...) Eşimi muayene eden doktor (...) bana, bebeğin ölmüş olduğunu söyledi (...) Kendisine, eşimi kurtarmasını söyledim (...) Doktor bana, çocuğun ameliyatla alınması için 600-700 milyon lirayı döner sermayeye yatırmam gerektiğini söyledi. (...) Kendisine, üzerimde bu kadar paranın olmadığını, ancak eşimi ameliyat etmesini, gerekli belgeyi imzalayacağımı ve ödeyeceğimi söyledim. Doktor bana, parayı yatırmam gerektiğini söyledi (...) ben de, ne yapabileceğimi kendisine sordum (...) Bana, eşimi hemen Konak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne götürmemi söylediler (...) Bir ambulans çağırdık (...), orada bulunan bir kadına, eşime bir hasta bakıcının eşlik edip etmeyeceğini sordum. Aldığım yanıt: « Hasta bakıcı göndermediler » oldu.(...) Yola koyulduk (...)Konak Hastanesi’ne vardık (...) görevliler bana eşimin öldüğünü söylediler (...) Eşim, kendisini götürdüğüm hastanelerde gerektiği gibi karşılanmadı. Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde, Alsancak Devlet Hastanesi’nde veya Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde en azından bir ultrasonografi yapılmış olsaydı ve bana, bebeğin öldüğü söylenmiş olsaydı, henüz gün içi olduğundan, ameliyat parasını toplayabilir ve eşimi kurtarabilirdim. Eşimin 3 Mart 2000 tarihinde Bayraklı sağlık ocağında muayene edildiği ve bebeğin kalp atışlarının duyulmadığı konusunda bilgilendirilmedim (...) 3 Mart 2000 tarihinden bir veya iki gün önce, eşim bana, merdivenlerin son iki basamağındayken ayak bileğini burktuğunu ve merdiven korkuluğuna çarptığını (...) ancak herhangi bir ağrı hissetmediğini ve bu yüzden de doktora gitmeye gerek olmadığını söylemişti (...)
Ö.A.G.’nin ifadesi : (...)hastayı, Ege Hastanesi acil servisine götürdük (...). Doktorlardan biri, bana durumunun ağır olduğunu söyledi. Döner sermayeye 700 milyon lira yatırın, dedi. (...) Bunu söyleyen doktorun adın bilmiyorum. Saat 22:00 civarıydı. Üzerimde 150 milyon lira vardı. Doktora bu kadar param olduğunu, bu parayı yatırabileceğimi ve kalan kısmı için bir belge imzalayabileceğimi belirttim. (...) Mümkün olamayacağını ve ameliyat edemeyeceğini söyledi. Ameliyat etmesi için ısrar ettim. Yine reddetti. Bu durumda ne yapabileceğimi sordum (...) Onu, Konak Kadın hastalıkları ve doğum Hastanesi’ne götürebileceğimizi söyledi. O sırada, hastayı kendi isteğimizle çıkardığımıza ilişkin bir kâğıdı bize zorla imzalattılar (...)
Ahmet Y.’nin ifadesi: (...)Menekşe Şentürk’ü Ege Üniversitesi Hastanesi’ne saat 21:00’e doğru götürdük. Onu hemen acil servise yönlendirdiler. Bir kadın doktor tarafından muayene edildi (...) Doktor bize bebeğin ölmüş olduğunu söyledi (...) Doktor, bebeğin hemen ameliyatla alınması gerektiğini ifade etti (...) Doktor, operasyon için hastaneye 700 milyon yatırılması gerektiğini söyledi. Hastanın kocası, tutarın tamamını hemen ödemesinin mümkün olmadığını, kısmen ödeyebileceğini (...), kalan kısım için ise bir kağıt imzalayıp sonra ödeyebileceğini söyledi. Doktor, bu konuyu vezne ile görüşeceğini söyledi. Vezne görevlileri, bu tutarın tamamının ödenmesi gerektiğini belirttiler. Daha sonra, hastayı muayene eden doktor ile tekrar görüştük. Kendisine, parayı yatıramadığımızı ve ne yapabileceğimizi sorduk. O da, hastayı hemen Konak Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi’ne götürmemizi söyledi (...)
S.A.A.’nın ifadesi : (...)Menekşe Şentürk, 11 Mart 2000 tarihinde karın ağrıları şikâyeti ile acil servise geldi (...) Hastayı kabul ettim (...) muayenesini yaptım (...)ve kendisini kadın hastalıkları ve doğum servisine gönderdim. Doğum servisindeki kontrolünden yaklaşık yarım saat sonra, hasta, acil servise geri döndü (...) Hastanın kocası, doğum servisindeki doktorların kendisine bebeğin ölmüş olduğunu söylediklerini (...) ve eşinin hastaneye yatırılması gerektiğini söyledi. Neden hastayı yatırmadıklarını ve tekrar acil servise geri getirdiklerini sordum. Hastanın kocası, kendisinden masraf talep edildiğini (...) ve söz konusu tutarı ödeyemediği için Konak Kadın hastalıkları ve doğum Hastanesi’ne götüreceğini söyledi. O sırada, perişan ve üzgün bir haldeydi. Kendisine sakin bir şekilde, bebeğin anne karnından hemen alınması gerektiğini, eşini alıp, bebeğin alınması amacıyla hemen hastaneye yatırması gerektiğini (...) aksi takdirde, annenin hayatının tehlikeye gireceğini belirttim (...) Bu söylediklerime rağmen, hastanın kocası, hasta muayene fişine şunları yazdı : « Doktorların tavsiyelerine rağmen, hastaneye yatırmayı reddettik » ve belgeyi imzaladı. Bu ifadelerin yazılması için herhangi bir baskı uygulamadım (...) hastanın kocası, Kadın hastalıkları ve doğum Hastanesi doktorlarının kendisine, yanlış hatırlamıyorsam, 400 milyon yatırılması gerektiğini söylediklerini aktardı (...)
Özel ambulans şirketi şoförü M.D.’nin ifadesi :(...) 11 Mart 2000 tarihinde, saat 22 :30’a doğru, hastayı doğum servisinden aldım ve acil servise götürdüm. Acil serviste, başhemşire S.T.’den, ambulans için bir hasta bakıcı vermesini istedim. Bana, bunun mümkün olmadığını söyledi. Daha sonra, hastayı transfer eden acil servis doktorundan ambulans için bir hasta bakıcı vermesini istedim. Ancak, O da bunu yapamayacağını, bebeğin anne karnında öldüğünü ve anneyi hemen Konak Hastanesi’ne götürmem gerektiğini söyledi(...) Hastayı ambulansa yerleştirdim (...) Hastanın kocası, hastanın yanına oturdu (...) Ambulansta hasta bakıcı personel bulunmuyordu (...) Hastayı ambulansa koymadan önce, Ege Hastanesi acil servisinin önünde (...), hasta, bana, kendisini götürmememi söylüyordu (...) Saat 22 :40 civarıydı. Konak’a vardığımızda (...) hastanın ölmüş olduğunu gördüm (...) Açıkladığım üzere, (...) ambulansta hasta bakıcı personelin bulunmayış nedeni, (...) servis hemşiresinin bir başka hastanın transferi ile meşgul olmasıydı (...)doktorlar ve hastanenin bir hemşiresi (...) hastanın ölü geldiğini söylediler. Morg bulunmadığını ve Ege Üniversitesi Hastanesi morguna götürmemiz gerektiğini söylediler (...) »
Kaydedilen ifadelere göre, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin dört doktoru, yani, T.K., S.A., Ö.Ö. ve S.Ö., başvurana veya ölen kişiye, söz konusu ameliyatın yapılması için para yatırılması gerektiğini söylemiş olduklarını yalanlamışlardır.
C. Tıbbi personele karşı yapılan ceza kovuşturması
1. Doktorlar T.K., H.V., S.A. ve Ö.Ö. hakkında yapılan ceza kovuşturması
18. 26 Şubat 2001 tarihinde, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi yönetimi tarafından, doktorlar T.K., H.V., S.A., ve Ö.Ö. ile ilgili bir soruşturma başlatılmıştır.
19. 10 Eylül 2001 tarihinde, yönetim, bu doktorlara karşı cezai takibata yer olmadığı sonucuna varmıştır.
20. 26 Ağustos 2002 tarihinde, doktorlardan oluşan bir inceleme komisyonu, söz konusu doktorların herhangi bir kusurlarının bulunmadığı ve bu nedenle de kendileri hakkında kovuşturma yapılmasına gerek olmadığı sonucuna varmıştır.
21. 24 Ekim 2002 tarihinde, birinci başvuran, yaşam hakkına ilişkin hükümler içeren Sözleşme’nin 2’nci, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3’ncü ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17’nci maddesine dayanarak bu karara itiraz etmiştir. Ayrıca, komisyonun yürürlükteki mevzuatı ve Ege Üniversitesi’nin tedavi ve bakım masrafları ödenemediği zaman acil hasta yatırma durumlarına ilişkin uygulamasını göz önüne alması gerektiğini ileri sürmüştür.
22. 22 Ocak 2003 tarihinde, Danıştay, inceleme raporunu iptal etmiştir. Danıştay’a göre, komisyon, yaşamı tehlikede olan ve dolayısıyla acil tıbbi müdahale gerektiren bir hastanın tedavi altına alınması bakımından hastanelerde yerine getirilmesi gereken koşulları dikkate almamıştır. Yine Danıştay’a göre, incelemenin, uyuşmazlık konusu olgular bakımından sorumluluğunun tespiti amacıyla, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı nöbetçi doktor .Ö.’yü içerecek şekilde genişletilmesi komisyon tarafından talep edilmemiştir. Danıştay’a göre, bu boşlukların doldurulması gerekmekteydi.
23. 23 Ocak 2004 tarihinde, ilgili doktorlar tarafından ne bir ihmal ne de bir dikkatsizlik sergilenmediği kanısındaki inceleme komisyonu, soruşturmaya gerek olmadığı yönünde yeni bir rapor düzenlemiştir. Komisyona göre, dosya, hastaneye yatırılmayı gerektiren acil tıbbi durumlarda, hastane masrafının ödenmemesi halinde ne yapılması gerektiğini belirlemeye imkân vermemekteydi.
24. 25 Şubat 2004 tarihinde, birinci başvuran, yaşam hakkına ilişkin hükümler içeren Sözleşme’nin 2’nci, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3’ncü ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17’nci maddesine dayanarak bu karara karşı da itirazda bulunmuştur. Birinci başvuran, S.Ö.’nün incelemeye kapsamına alınmaması, inceleme usulünde bir eksiklik oluşturduğundan, incelemeye dâhil edilmesini talep etmiştir.
25. 14 Nisan 2004 tarihinde, Danıştay, dosyayı Ege Üniversitesi Rektörlüğü’ne göndermiştir.
26. 16 Mayıs 2005 tarihinde, inceleme komisyonu, ilgili doktorlar T.K., H.V., S.A., Ö.Ö. ve S.Ö. tarafından ne bir ihmal ne de bir dikkatsizlik sergilenmediği gerekçesiyle, yine soruşturmaya gerek olmadığı yönünde yeni bir rapor düzenlemiştir.
27. Birinci başvuran, 13 Haziran 2005 tarihinde, bu karara karşı Danıştay’a başvurmuştur.
28. Danıştay, 27 Eylül 2005 tarihinde, başvuranın talebini haklı görerek, doktorların kendilerine atfedilen filleri işledikleri yönünde yeterince kanıt bulunduğunu belirtmiştir. Danıştay, bu kapsamda, söz konusu doktorların ölümdeki sorumluluk payını 4/8 olarak tayin eden 20 ve 21 Mayıs 2004 tarihli Sağlık Yüksek Kurulu raporuna (aşağıdaki 45’nci paragraf) dayanmıştır. Danıştay, bu nedenle, cezai takibat başlatılması gerektiğini belirterek, dosyayı savcılığa intikal ettirmiştir.
29. 17 Kasım 2005 tarihinde, İzmir Asliye Ceza Mahkemesi, Danıştay’ın dosyayı kendisine savcılık iddianamesi olmaksızın doğrudan göndermiş olduğunu tespit etmiş ve kamu davasının açılması, iddianameye bağlı olduğundan, T.K., H.V., S.A., Ö.Ö. ve S.Ö. hakkında başlatılan kovuşturmayı sonlandırmıştır.
30. 21 Nisan 2006 tarihinde, İzmir Cumhuriyet savcısı, doktorlar T.K., H.V., S.A. ve Ö.Ö. hakkında bir iddianame sunmuş ve kasıtsız olarak ölüme sebebiyet vermekten dolayı mahkumiyet talep etmiştir (Ceza Kanunu’nun 455’nci maddesinin 1’nci fıkrası).
31. 11 Eylül 2006 tarihinde, birinci başvuran, davaya müdahil olarak katılma talebinde bulunmuş ve bu talep aynı gün, İzmir Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiştir.
2. Ebe G.E. hakkındaki kovuşturma
32. 1 Mart 2001 tarihli bir kararıyla, Karşıyaka Kaymakamı, ebe G.E.’ye karşı mesleki ödevlerine yerine getirmediği gerekçesiyle ceza soruşturması yapılması izni vermiştir.
33. 25 Nisan 2001 tarihinde, Karşıyaka Cumhuriyet savcısı, ilgili hakkında, mesleki ödevlerini yerine getirmediği gerekçesiyle cezai takibat başlatmış ve (Ceza Kanunu’nun 230’ncu maddesinin 1’nci fıkrası) mahkûmiyetini talep etmiştir.
34. 23 Ekim 2001 tarihinde, Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi, olay günü bir diğer ebenin daha nöbetçi olması, ölen kişiyi kontrol eden ve muayene için uzman doktoru çağırmaksızın evine gönderenin sanık olup olmadığı saptanmadığından beraatine karar vermiştir. Asliye Ceza Mahkemesi ayrıca, ölen kişiyi kontrol eden ve evine gönderen kişinin sanık olmasının tespiti halinde dahi, ödevini yerine getirmeyişinin kasıtlı olmadığı ve bu nedenle de suçun kurucu unsurlarının bir araya gelmediğini eklemiştir.
35. Bu karar, 31 Ekim 2001 tarihinde kesinleşmiştir.
36. 14 Haziran 2005 tarihinde, birinci başvuran, G.E.’nin eşinin ölümünden 2/8 oranında sorumlu tutulduğu Yüksek Sağlık Kurulu raporunda (aşağıdaki 45’nci paragraf) varılan sonuçlara dayanarak, bu ebeye karşı başlatılan cezai kovuşturmanın tekrar açılmasını talep etmiştir.
37. 12 Ekim 2005 tarihinde, birinci başvuran, G.E.’ye karşı başlatılan kovuşturmaya müdahil olarak katılma talebinde bulunmuştur.
38. 9 Mart 2006 tarihinde, Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi, ceza kovuşturmasının başlatılması talebini haklı görmüş ve bu dava ile İzmir Asliye Ceza Mahkemesi önündeki davanın birleştirilmesine karar vermiştir (aşağıdaki 51 ve devamı paragraflar). Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi aynı zamanda, bu iki yargı yeri arasındaki yetki uyuşmazlığının çözülmesi amacıyla, Yargıtay Ceza Dairesi’ne başvurmuştur.
39. 12 Haziran 2006 tarihinde, Yargıtay, söz konusu ceza davalarının birleştirilmesine ve Karşıyaka Asliye Ceza Mahkemesi’nin davayı görmeye yetkili mahkeme olduğuna hükmetmiştir.
3. A.Y., F.B. ve Ö.Ç. hakkındaki kovuşturma
40. 14 Mart 2001 tarihinde, Konak Kaymakamı tarafından, ebe A.Y. ve doktorlar F.B ve Ö.Ç. hakkında ceza soruşturm