CASE OF NUSRET KAYA AND OTHERS v. TURKEY - [Turkish Translation] by the Turkish Ministry of Justice
Karar Dilini Çevir:

 

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

 

ESKİ

İKİNCİ DAİRE

 

NUSRET KAYA ve DİĞERLERİ / TÜRKİYE DAVASI

 

(Başvuru No. 43750/06, 43752/06, 32054/08, 37753/08 ve 60915/08)

 

 

 

KARAR

 

 

STRAZBURG

 

22 Nisan 2014

 

 

 

 

İşbu karar Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecek olup şekli bazı değişikliklere tabi tutulabilir.

Nusret Kaya ve diğerleri / Türkiye Davası’nda,

Başkan,

     Guido Raimondi,
Hâkimler

Işıl Karakaş,
Dragoljub Popovic,

     Andras Sajo,
Nebojša Vučinić,
Paulo Pinto de Albuquerque,
Helen Keller,

ve Daire Yazı İşleri Müdürü Stanley Naismith’in katılımıyla Daire olarak oluşturulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Daire) 25 Mart 2014 tarihinde yapılan müzakereler sonrasında, bu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir:

USUL    Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde, Türk vatandaşları olan Nusret Kaya, Ahmet Gerez, Mehmet Şirin Bozçalı, Mesut Yurtsever ve Mehmet Nuri Özen’in (« başvuranlar »), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin (« Sözleşme ») 34. maddesi uyarınca, 4 Ekim 2006 (Başvuru No. 43750/06 ve 43752/06), 24 Haziran (Başvuru No. 32054/08), 24 Temmuz (Başvuru No. 37753/08) ve 25 Kasım 2008 (Başvuru No. 60915/08) tarihlerinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (“Mahkeme”) yaptıkları beş başvuru (No. 43750/06, 43752/06, 32054/08, 37753/08 ve 60915/08) bulunmaktadır.    Kaya’ya, Mahkeme huzurunda kendisini temsil etmesi için izin verilmiştir. Bozçalı, Mahkeme huzurunda, İstanbul’da görev yapan Avukat M. Erbil tarafından temsil edilmiştir. Yurtsever ve Özen, Ankara’da görev yapan Avukat M. Vargün tarafından temsil edilmiştir. M. Gerez ise Kars’ta görev yapan Avukat O. Gündoğdu tarafından temsil edilmiştir.

Türk Hükümeti (« Hükümet ») ise kendi görevlisi tarafından temsil edilmiştir.    Başvuranlar, özellikle telefonla haberleşmelerine saygı gösterilmesi haklarının (Sözleşme’nin 8. maddesi) ihlal edildiğini ve adil yargılanma hakkından (Sözleşme’nin 6. maddesi) yararlanamadıklarını iddia etmektedirler. Ayrıca Sözleşme’nin 3, 13, 14, 17 ve 18. maddelerinin ihlal edilmesinden şikâyet etmektedirler.    Başvurular, 18 Ocak 2010 tarihinde Hükümet’e tebliğ edilmiştir.

OLAYLAR

I. DAVANIN KOŞULLARIBaşvuranlar, sırasıyla 1972, 1965, 1966, 1974 ve 1976 doğumludurlar.

 Nusret Kaya ve Ahmet Gerez (Başvuru No. 43750/06 ve 43752/06)

     Başvuranlar, başvurularını yaptıkları sırada Muş
E Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktadırlar.    Başvuranlar, başka bir cezaevinde - Erzurum H Tipi Cezaevi’nde - daha önce tutuklu bulundukları sırada, cezaevi idaresi tarafından telefonda Kürtçe konuşmalarının engellenmesine yönelik getirilen sınırlamaların kaldırılması talebiyle Erzurum İnfaz Hâkimi’ne başvurmuşlardır.    Erzurum İnfaz Hâkimi, 29 Mayıs 2006 tarihinde, dosya üzerinden karar vererek, bu talebi reddetmiştir. Hâkim, gerekçesinde, her şeyden önce, Anayasa’nın 22. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde haberleşme hürriyeti esas alınsa da bu iki hükmün aynı zamanda ulusal güvenlik ve kamu düzeni gibi gerekçelerle bu özgürlüğe sınırlamalar getirilmesini öngördüğünü belirtmiştir. Hâkim, ardından 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun (“5275 Sayılı Kanun”) uyarınca, telefon konuşmalarının Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzük’te (“Tüzük”) belirtilen ilkelere göre ve öngörülen koşullarda yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Diğer yandan, hâkim, cezaevi idaresinin, bu Tüzüğün 88. maddesinin 2. fıkrasının p) bendi uyarınca, ilgililerin konuşmak istediği kişilerin Türkçe bilip bilmediğinin teyit edilmesine ilişkin talebine halen cevap verilmediğini saptamıştır. Hâkim, bu bağlamda, bu sorunun aydınlatılması gerektiğini ve dolayısıyla ilgililer tarafından yapılan başvurunun, kendisine göre yasaya aykırı olmayan, idarenin genel uygulamasıyla ilgili olduğunu vurgulamıştır. Hâkim, cezaevi idaresinin 5275 Sayılı Kanuna ve Tüzüğün 88. maddesinin 2. fıkrasının p) bendine uygun olarak hareket ettiği sonucuna varmıştır.    Başvuranlar, 11 Mayıs 2006 tarihinde, bu karara karşı itirazda bulunmuşlardır.Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Temmuz 2006 tarihinde, dosya üzerinden karar vererek, infaz hâkiminin verdiği kararın gerek usule gerekse yasaya aykırı olmadığı kanaatiyle başvuranlar tarafından yapılan itirazı reddetmiştir.

B. Mehmet Şirin Bozçalı ve Mesut Yurtsever (Başvuru No. 32054/08 ve 37753/08)

      Başvuranlar, başvurularını yaptıkları sırada, Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktadırlar. Başvuranlar, bu cezaevinde tutuklu bulundukları sırada, 5 Mayıs 2008 tarihinde idare tarafından telefonda Kürtçe konuşmalarının engellenmesine yönelik getirilen sınırlamaların kaldırılması talebiyle Bolu İnfaz Hâkimi’ne başvurmuşlardır.Bolu İnfaz Hâkimi, 13 Mayıs 2008 tarihinde, dosya üzerinden karar vererek, cezaevi idaresinin uygulamasının usule ve yasaya uygun olduğu kanısıyla bu itirazı reddetmiştir. Hâkim, kararında, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevlerinde Hükümlü ve Tutukluların Dışarıdaki Yakınlarıyla Telefonla Görüşmeleri Hakkında Yönetmeliğin 17 Şubat 2007 tarihinde yürürlükten kaldırıldığını tespit etmiştir. Hâkim, bu Yönetmeliğin Türkçeden başka bir dilde telefon konuşması yapılmasına ilişkin bir talebin incelenmesi hususunda herhangi bir hüküm içermediğini belirtmiştir. Hâkim, 5275 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiğini ve Tüzüğün 88. maddesinin dikkate alınması gereken yeni ilkeler içerdiğini açıklamıştır. Hâkim, cezaevlerinde telefon konuşmalarına sınırlamalar getirilmesi hakkında söz konusu hükümde öngörülen şartların tümünü, özellikle de hükümlünün veya kendisiyle konuşan kişinin ya da her ikisinin de Türkçe bilmediği durumlar hariç olmak üzere, telefon konuşmalarının Türkçe yapılması gerektiği yönündeki kuralı bildirmiştir. Hâkim, benzer durumlarda, Tüzüğe göre tutuklunun, telefon görüşme formunda yakınının Türkçe bilmediğini belirtmesi gerektiğini ifade etmiştir. Hâkim, cezaevi idaresinin, gerekli gördüğü takdirde, formda yer alan bilgilerin doğruluğu hakkında, masrafların hükümlü tarafından karşılanması koşuluyla araştırmalar gerçekleştirilebileceğini ve bu araştırmaların sonucunda tutuklunun Kürtçe konuşmasına izin verilebileceğini eklemiştir. Hâkim, ayrıca bir tutuklunun telefon konuşmasına adını ve soyadını söyleyerek başlamakla, ardından da konuştuğu kişinin adını, soyadını ve telefon numarasını söylemesini istemekle yükümlü olduğunu belirtmiştir. Hâkime göre, bu yükümlülük, bazı durumlar haricinde, telefon konuşmalarının Türkçe yapılmasını gerektirmiştir.Yurtsever, 26 Mayıs 2008 tarihinde, bu karara itiraz etmiştir. İlgili, ana dilinin Kürtçe olduğunu ve bu nedenle, telefonda annesiyle konuşmak için bu dili kullanmasının normal olduğunu iddia etmiştir. Aynı zamanda geçen beş yıl boyunca bu yönde bir uygulama olduğunu ileri sürmüştür. Son olarak, bilgilerin teyit edilmesine ilişkin işleme yönelik masrafların ödenmesi konusunda davacıya getirilen yükümlülüğe itiraz etmiştir.Bozçalı da 27 Mayıs 2008 tarihinde kültürel kimliğine göre iletişim kurma, haberleşme ve yaşamasının temel bir hak olduğunu ileri sürerek infaz hâkiminin kararına itiraz etmiştir.Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Haziran 2008 tarihinde, dosya üzerinden karar vererek, başvuranlarca yapılan itirazı reddetmiştir. Mahkeme, cezaevi idaresinin uygulaması ile infaz hâkiminin kararının gerek usule gerekse yasaya aykırı olmadığını tespit etmiştir.Mehmet Nuri Özen (Başvuru No. 60915/08)

 Başvuran, başvuru yaptığı sırada, Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunmaktadır.Başvuran, bu cezaevinde tutuklu bulunduğu sırada, yakınlarıyla telefonla görüştüğü esnada kendisine Türkçe konuşma yükümlülüğü getirilmesinden ve cezaevi idaresinin Kürtçe konuşma yapılmasına izin vermemesinden şikâyet etmek amacıyla 30 Mayıs 2008 tarihinde Bolu İnfaz Hâkimi’ne başvurmuştur.Bolu İnfaz Hâkimi, 10 Haziran 2008 tarihinde, evrak üzerinden karar vererek, bu itirazı reddetmiştir. Hâkim, cezaevi idaresinin uygulamasının usul ve yasaya uygun olduğunu saptamıştır. Hâkim, verdiği kararda, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevlerinde Hükümlü ve Tutukluların Dışarıdaki Yakınlarıyla Telefonla Görüşmeleri Hakkında Yönetmeliğin 17 Şubat 2007 tarihinde yürürlükten kaldırıldığını tespit etmiştir. Hâkim, bu Yönetmeliğin Türkçeden başka bir dilde telefon konuşması yapılmasına ilişkin bir talebin incelenmesi hususunda herhangi bir hüküm içermediğini belirtmiştir. Hâkim, 5275 Sayılı Kanunun yürürlüğe girdiğini ve Tüzüğün 88. maddesinin dikkate alınması gereken yeni ilkeler içerdiğini açıklamıştır. Hâkim, cezaevlerinde telefon konuşmalarına sınırlamalar getirilmesi hakkında söz konusu hükümde öngörülen şartların tümünü, özellikle de hükümlünün veya konuştuğu kişinin ya da her ikisinin Türkçe bilmediği durumlar hariç olmak üzere, telefon konuşmalarının Türkçe yapılması gerektiği yönündeki kuralı bildirmiştir. Hâkim, benzer durumlarda, Tüzüğe göre tutuklunun, telefon görüşme formunda, yakınının Türkçe bilmediğini belirtmesi gerektiğini ifade etmiştir. Hâkim, cezaevi idaresinin, gerekli gördüğü takdirde, formda yer alan bilgilerin doğruluğu hakkında, masrafların hükümlü tarafından karşılanması koşuluyla araştırmalar gerçekleştirilebileceğini ve bu araştırmaların sonucunda tutuklunun Kürtçe konuşmasına izin verilebileceğini eklemiştir. Hâkim, ayrıca bir tutuklunun telefon konuşmasına adını ve soyadını söyleyerek başlamakla, ardından da konuştuğu kişinin adını, soyadını ve telefon numarasını söylemesini istemekle yükümlü olduğunu belirtmiştir. Hâkime göre, bu yükümlülük, bazı durumlar haricinde, telefon konuşmalarının Türkçe yapılmasını gerektirmiştir.Başvuran, 20 Haziran 2008 tarihinde bu karara itiraz etmiştir.Bolu Ağır Ceza Mahkemesi, 4 Temmuz 2008 tarihinde, cezaevi idaresinin uygulaması ile infaz hâkiminin kararının gerek usule gerekse yasaya aykırı olmadığı kanaatine vararak, başvuranca yapılan itirazı reddetmiştir.

 

II. İLGİLİ İÇ HUKUK ve ULUSLARARASI METİNLER

 İlgili İç Hukuk

 29 Aralık 2004 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 13 Aralık 2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 66. maddesi özellikle şu şekilde ifade edilmektedir:

“(1) Kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler, tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.

(...)”6 Nisan 2006 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 20 Mart 2006 tarihinde kabul edilen, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 88. maddesi özellikle aşağıdaki gibidir:

“1. Kapalı kurumda bulunan hükümlüler, (...) eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisi ile telefon görüşmesi yapabilir.

2. Telefonla görüşmeleri aşağıda belirtilen esaslara göre yapılır:

(...)

f) (...) Hükümlüler görüşebilecekleri yakınlarından bir veya birden fazla kişi ile haftada bir kez (...) kesintisiz görüşme yapabilirler. Herhangi bir nedenle görüşme gerçekleşememişse daha önceden bildirilen numaralardan bir diğeriyle görüşebilir. Konuşma süresi (...) on dakikayı geçemez. Ancak tehlikeli hükümlü oldukları idare ve gözlem kurulu tarafından belirlenen hükümlüler onbeş günde bir kez olmak ve on dakikayı geçmemek üzere sadece eşi, çocukları, annesi ve babası ile (telefonda) görüşebilirler.

g) Hükümlünün, kurumun güvenliğini tehlikeye düşüren, suç oluşturan veya bir suça azmettirme ya da yardım etme sonucunu doğurabilecek konuşmalarda bulunduğu dinleme sırasında belirlendiğinde, görüşme derhal kesilir. (...)

(...)

j) Telefonla görüşme ücreti, (...) hükümlü tarafından karşılanır. (...)

k) Hükümlü bu maddede belirtilen telefonla görüşme hakkını kullanabilmek için “Telefon Görüşme Formu” doldurur. Bu formda; telefon görüşmesi yapmak istediği kişiler ve bunlarla olan yakınlık derecesini, görüşme yapmak istediği sabit, cep telefon numaraları ile yurtdışı telefon numarasını, telefon görüşmesi yapacağı yakınlarının açık adreslerini belirtir ve gerekli belgeler eklendikten sonra idareye verir.

   İdare gerekli gördüğü takdirde gideri hükümlüden alınmak koşuluyla formdaki bilgilerin doğruluğunu araştırabilir. (...) Hükümlü tarafından formda gösterilmemiş olan kişilerle telefon görüşmesi yaptırılmaz,

(...)

n) (...) Hükümlü, öncelikle konuşmasına kendi adını ve soyadını söyleyerek başlar. Görüştüğü karşıdaki kişiye, adını, soyadını ve telefon numarasını tekrar etmesini isteyerek konuşmasına devam eder. Bu işlemin yapılması zorunlu olup, (...)

(...)

p) Telefon görüşmeleri Türkçe yapılır. Ancak, hükümlünün Türkçe bilmemesi veya görüşeceğini bildirdiği yakınının mahallinde yaptırılacak araştırma ile Türkçe bilmediğinin tespit edilmesi halinde, konuşmanın [başka bir dilde] yapılmasına izin verilir ve konuşma kayda alınır. Kayıtların incelenmesi sonucu, konuşmanın suç teşkil etme ihtimali olan faaliyetler için kullanıldığının anlaşılması durumunda, bir daha hükümlünün aynı yakını ile Türkçeden başka bir dille konuşmasına izin verilmez.

(...)”Bu Tüzüğün 88. maddesinin 2. fıkrasının p) bendi, 20 Haziran 2009 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 15 Haziran 2009 tarihli 15092/09 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

“Telefon görüşmeleri Türkçe yapılır. Ancak hükümlünün, kendisinin veya görüşeceğini bildirdiği kişinin Türkçe bilmediğini beyan etmesi hâlinde, konuşmanın [başka bir dilde] yapılmasına izin verilir ve konuşma kayda alınır. Kayıtların incelenmesi sonucu, konuşmanın suç teşkil etme ihtimali olan faaliyetler için kullanıldığının anlaşılması durumunda, hükümlünün bir daha aynı kişiyle Türkçeden başka bir dille konuşmasına izin verilmez.”23 Mayıs 2001 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan, 16 Mayıs 2001 tarihli ve 4675 Sayılı İnfaz Hâkimliği Kanununun 4. maddesinin 1. fıkrasına göre, hükümlü ve tutukluların, diğerlerinin yanı sıra, ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri ve yerleştirilmelerine ilişkin işlemler, beslenmeleri, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması ve dışarıyla olan ilişkileriyle ilgili şikâyetleri infaz hâkiminin yetkisi dâhilindedir.             

İnfaz hâkiminin gerçekleştirdiği işlemlere ilişkin olarak, olayların meydana geldiği dönemde yürürlükte olan, somut olayla ilgili iç hukuk kuralları Gülmez / Türkiye davasında (No. 16330/02, § 14, 20 Mayıs 2008) belirtilmektedir.

 İlgili Uluslararası Metinler

 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 11 Ocak 2006 tarihinde, Bakan Delegeleri’nin 952 sayılı oturumunda, Avrupa Cezaevi Kuralları Hakkında Rec(2006)2 Sayılı Tavsiye kararını kabul etmiştir. Bu tavsiye kararının ekinde yer alan, somut olaya ilişkin kısımlar şöyledir:

“Dış Dünya ile İlişki

24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin mahpusları ziyaret etmelerine izin verilmelidir.

24.2. Devam etmekte olan bir ceza soruşturması, emniyet, güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç mağ­durunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve zi­yaretlere kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci ta­rafından konulan özel kısıtlamalar da dâhil olmak üzere, bu tür kısıt­lamalar yine de kabul edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.

24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim kurması kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları belirlemelidir,

24.4. Ziyaretler için yapılan düzenlemeler, mahpuslara aile ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine ve geliştirmeleri­ne izin verecek bir tarzda olmalıdır.

24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun destek ve yardım sağlamalıdırlar.

(...)

Etnik veya Dilsel Azınlıklar

38.1. Etnik veya dilsel azınlıklara mensup olan mahpusların ihtiyaçlarının karşılanması için özel düzenlemeler yapılmalıdır.

38.2. Cezaevinde farklı grupların kültürel alışkanlıklarını uygulanabildiği ölçüde, sürdürmelerine izin verilmelidir.

38.3. Yabancı dillere ait ihtiyaçlar, yetenekli çevirmenler aracılığıyla ve bir cezaevinde kullanılmakta olan dillerin yazılı materyalleri sağlanarak karşılanmalıdır.

(...)”1955 yılında Cenevre’de toplanan Suçların Önlenmesi ve Suçluların Islahı üzerine Birinci Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilmiş olan ve Ekonomik ve Sosyal Konsey tarafından 13 Mayıs 1977 tarihli ve 2706 (LXII) sayılı ile 31 Temmuz 1957 tarihli ve 663 C (XXIV) sayılı tavsiye kararlarıyla onaylanan, Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kurallar özellikle aşağıdaki şekilde ifade edilmektedir:

 

“Dış dünya ile irtibat kurma

37. Gerekli gözetim altında mahpusların düzenli aralıklarla aileleri ve yakın arkadaşları ile haberleşmelerine ve ziyaret edilmelerine imkân verilerek onlarla iletişim kurmalarına izin verilir.

(...)”

 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından 1 Şubat 1998 tarihinde kabul edilen Ulusal Azınlıkların Dil Haklarına İlişkin Oslo Tavsiyeleri uyarınca:

 

  “Özgürlükten mahrumiyet

   20) Bir cezai kurumun yöneticisi ve diğer personelinin, tutukluların büyük çoğunluğunun konuştuğu dil veya dilleri ya da bu kişilerin büyük çoğunluğunun anladığı bir dili konuşabilmeleri gerekir. İşe alma ve/veya hizmet içi eğitim programları bu amaca yönlendirilmelidir. Gerektiğinde bir çevirmenin yardımına başvurulmalıdır.

   21) Gözaltına alınan ulusal azınlıklarına mensup kişiler, gözaltındaki kişilerle ve başkalarıyla, tercih ettikleri bir dilde iletişim kurma hakkına sahip olacaklardır. Yetkililer, hukukun öngördüğü sınırlamalar dâhilinde, mümkün olan her yerde, tutukluların hem sözlü olarak hem de kişisel yazışmalarında kendi dillerinde iletişim kurmalarını sağlayacak tedbirler alacaklardır. Bu bağlamda, gözaltına alınmış veya tutuklanmış bir kişi, genellikle her zaman ikamet ettiği yere yakın bir gözaltı biriminde veya cezaevinde tutulmalıdır.

(...)”

 

Oslo Tavsiyelerinin ekinde yer alan açıklayıcı not özellikle şunları içermektedir:

 

“Birleşmiş Milletler Hükümlülere Uygulanacak Muameleye İlişkin Minimum Standart Kurallar’dan Kural 37 ile Avrupa Konseyi, Avrupa Cezaevi Kuralları’nın 43 (1) maddesi, tutukluların aileleri, yakın arkadaşları ve kurumlardan kişiler veya bu kurumların temsilcileriyle iletişim kurma hakkı olduğunu ifade eder. İfade özgürlüğü hakkı ve kişinin kendi dilini özel ve kamusal yaşamda kullanma hakkı gibi, insan haklarının önemi ışığında, yetkililer bu haklara cezaevlerinde dahi, yasalarca belirlenen sınırlar çerçevesinde saygı göstermekle yükümlüdürler. Kural olarak, tutukluların kendi dillerinde diğer tutuklular ve ziyaretçilerle ve ayrıca kişisel yazışmalarında, hem sözlü hem de yazılı olarak iletişim kurabilmeleri gerekir. Bununla birlikte, cezai eylemleri nedeniyle tutuklanmış kişilerin belirli hak ve özgürlükleri uluslararası belgelerle düzenlenen kısıtlamalara uygun bir şekilde meşru olarak kısıtlanabilir veya askıya alınabilir. Tutuklanan kişilerin dil haklarından yararlanması en iyi şekilde, bu dilin genel olarak konuşulduğu bir yerde tutulmaları ile sağlanabilir.

(...)”

 

HUKUKİ DEĞERLENDİRME

 Başvuruların olaylar ve şikâyetler bakımından benzerlik göstermesini göz önünde bulunduran Mahkeme, başvuruların birleştirilmesine ve bunların tek bir karar altında birlikte incelenmesine karar vermiştir.

 SÖZLEŞME’NİN 8. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

   Başvuranlar, Kürtçe telefon konuşmalarının sınırlandırılmasından ibaret olan cezaevi idaresinin uygulaması nedeniyle haberleşmesine ve/veya özel ve aile hayatına saygı gösterilmesi haklarının ihlal edilmesinden şikâyet etmektedirler.

Başvuranlar, bu bağlamda, Sözleşme’nin 8. maddesini ileri sürmektedirler. Aynı maddenin somut olaya ilişkin kısımları şöyledir:

“1. Herkes özel ve aile hayatına, (...) ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, (...) düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, (...) durumunda söz konusu olabilir.”

 Hükümet bu iddiayı kabul etmemektedir.

 Kabul Edilebilirlik Hakkında

 Yurtsever’in avukatı, 20 Ekim 2010 tarihli görüşlerinde, ilgilinin bir gazeteye göndermek istediğini söylediği faksa atıfta bulunmaktadır. Yurtsever’e göre, cezaevi idaresi, faksın Türkçeden başka bir dille yazıldığı ve yazının çevirisini yapmak için gerekli personelin bulunmadığı gerekçesiyle faksın gönderilmesini kabul etmemiştir. Bozçalı’nın avukatı ise, 29 Eylül 2010 tarihli görüşlerinde, ilgilinin ziyaretçilerle Kürtçe konuşmasının cezaevi yetkililerince engellendiğini belirtmektedir.Mahkeme, bu iddiaların, başvuranlarca görüşlerin sunulduğu sırada mevcut dava bağlamında dile getirildiğini gözlemlemektedir. İlgililer, diğer yandan, sözlerini desteklemek amacıyla herhangi bir belge ya da başka bir bilgi sunmamışlardır, dolayısıyla iddialarının somut olayda hiçbir şekilde desteklenmediği anlaşılmaktadır. Bu şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğu ve Sözleşme’nin 35. maddesinin 3. ve 4. fıkrası uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Başvuranların, telefon konuşmalarına sınırlama getirilmesine ilişkin Sözleşme’nin 8. maddesi bağlamındaki şikâyetinin Sözleşme’nin 35. maddesinin 3. fıkrasının a) bendi anlamında açıkça dayanaktan yoksun olmadığını ve herhangi bir kabul edilemezlik gerekçesinin bulunmadığını tespit eden Mahkeme, söz konusu şikâyetin kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir.

 Esas Hakkında

 Müdahalenin Varlığı Hakkında

  Mahkeme, her şeyden önce, Sözleşme’nin 5. maddesi bakımından yasaya uygun olan tutukluluğun, doğası gereği, tutuklu kişinin özel ve aile hayatının kısıtlanmasına neden olduğunu hatırlatmaktadır. Mahkeme, bununla birlikte, tutuklu kişinin yakın akrabalarıyla ilişkisini sürdürmesi konusunda idarenin yardımcı olmasının “aile hayatına saygı gösterilmesi açısından büyük önem” arz ettiğini yeniden dile getirmektedir (Messina / İtalya (No. 2), No. 25498/94, § 61, AİHM 2000-X ve Aliev / Ukrayna, No. 412220/98, § 187, 29 Nisan 2003). Mahkeme, aynı zamanda tutukluların dış dünya ile ilişkilerinin belli ölçüde kontrol altında tutulması gerektiğini ve bu durumun tek başına Sözleşme’ye aykırı olmadığını kabul etmektedir (Anılan, Aliev, idem).Mahkeme, ardından telefonu kullanma hakkı konusunda, özellikle posta yoluyla iletişim kurmak için sunulan kolaylıkların kullanılabilir ve yeterli olması halinde, Sözleşme’nin 8. maddesinin tutukluların telefonla görüşme haklarını güvence altına aldığı şeklinde yorumlanamayacağını anımsatmaktadır (A. B. / Hollanda, No. 37328/97, § 92, 29 Ocak 2002 ve Ciszewski / Polonya (kabul edilebilirlik hakkında), No. 38668/97, 6 Ocak 2004). Somut olayda, Mahkeme, bununla birlikte, iç hukukta tutuklulara, cezaevi idaresinin kontrolü altında bulunan telefonları kullanmak suretiyle yakınlarıyla telefon konuşması yapma imkânı tanındığından, başvuranların Kürtçe konuşmak istedikleri gerekçesiyle aile üyeleriyle olan telefon görüşmelerine getirilen sınırlamanın, Sözleşme’nin 8. maddesinin 1. fıkrası anlamında haberleşmesine ve aile hayatına saygı gösterilmesi haklarına yapılan bir müdahale olarak kabul edilebileceği kanaatindedir (Bk, benzer bir yaklaşım için, Baybaşın / Hollanda (kabul edilebilirlik hakkında), No. 13600/02, 6 Ekim 2005).

 Bu Müdahalenin Haklı Gösterilmesi Hakkında

  Benzer müdahale, “kanunla öngörülmediği”, bu maddenin 2. fıkrası bakımından meşru amaçlardan birini ya da birkaçını taşımadığı ve dahası, bu amaçlara ulaşmak için “demokratik toplumda gerekli” olmadığı sürece Sözleşme’nin 8. maddesi ihlal edilmektedir.

 

a) Kanunla Öngörülmesi

 Mahkeme, “kanunla öngörülme” ifadesinin, yalnızca ihtilaf konusu tedbirin iç hukukta dayanağının bulunmasını gerektirmediği, aynı zamanda bu dayanağı teşkil eden kanunun, yargılanabilir kişilerce erişilebilir ve sonuçlarının öngörülebilir olmasını da gerektirdiği yönündeki içtihadını hatırlatmaktadır (Bk, diğerleri arasında, Rotaru / Romanya [BD], No. 28341/95, § 52, AİHM 2000-V). Mahkeme ayrıca ulusal yetkililerin, özellikle de mahkemelerin iç hukuku yorumlamak ve uygulamakla görevli olduklarını anımsatmaktadır (Kopp / İsviçre, 25 Mart 1998, § 59, Karar ve Hükümlerin Derlemesi 1998-II ve Kruslin / Fransa, 24 Nisan 1990, § 29, A serisi No. 176-A).Somut olayda, Mahkeme, ihtilaf konusu müdahalenin, iç hukukta, olayların meydana geldiği dönemde yürürlükte olduğu üzere, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Tüzüğün 88. maddesine (yukarıda geçen 23. paragraf) dayandırıldığını saptamaktadır. Bu maddede, belirtilen hallerde ve koşullarda başka dilde telefon konuşmasına izin verilmesi dışında, telefon görüşmelerinin, kurallara göre, Türkçe dilinde yapılması gerektiği ifade edilmektedir.Ayrıca, Mahkeme, Resmi Gazete’de yayımlanan bu Tüzüğün erişilebilirliğinden şüphe duymak için herhangi bir neden görmemektedir. Diğer yandan, Mahkeme, söz konusu müdahalenin gerekliliği bakımından müdahalenin sonuçlarını dikkate aldığında, belirtilen Tüzükle ilgili hükümlerin öngörülebilir olup olmadığı konusunda karar vermesinin yararsız olduğu kanısına varmaktadır (aşağıda geçen 49-61. paragraflar).

 

b) Meşru amaç

   Hükümet tarafından Kepeneklioğlu / Türkiye (No. 73520/01, 23 Ocak 2007) ve Silver ve diğerleri / Birleşik Krallık (25 Mart 1983, A serisi No. 61) kararlarına ilişkin yapılan incelemenin ardından, Mahkeme, cezaevlerinde düzenin korunmasına ilişkin gerekçelerle, belli koşullarda tutukluların haberleşmelerinin kontrol altında tutulmasının yasal olduğunu kabul etmiştir. Mahkeme, mevcut davada cezaevi idaresi tarafından telefon konuşmalarının kontrol edilmesiyle güvenliğin korunmasının, tehlikelerin ve suçun önlenmesinin amaçlandığı görüşündedir.Mahkeme, somut olayda olduğu gibi, cezaevi yetkililerinin telefon kullanımına izin vermeleri durumunda, cezaevindeki hayatın olağan ve makul koşulları, örneğin, diğer tutuklularla telefon kullanımını paylaşma gerekliliği ile düzenin korunması ve suçların önlenmesine bağlı gereklilikler göz önünde bulundurulduğunda, telefon kullanımına meşru sınırlamalar getirilebileceğini hatırlatmaktadır (anılan, A. B. / Hollanda, § 93 ve Coşcodar / Romanya (kabul edilebilirlik hakkında karar), No. 36020/06, § 30, 9 Mart 2010). Somut olayda, Mahkeme, söz konusu müdahalenin düzenin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesi gibi meşru amaçlar taşıdığı kanaatine varmıştır.

 

c) Müdahalenin GerekliliğiHükümet’in İddialarıHükümet, başvuranların iddialarını kabul etmemektedir. Hükümet, ihtilaf konusu müdahalenin gerekli ve orantılı olduğu kanısındadır. Bu bağlamda, Hükümet başvuranların PKK terör örgütü üyesi olduklarını ve

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat