İKİNCİ DAİRE
TURAN ÇAKIR – BELÇİKA
(Başvuru no. 44256/06)
SONKARAR
STRAZBURG
10 Mart 2009
KESİNLEŞME
10/06/2009
Bu sonkarar yazım düzeltmelerine tabi tutulabilir.
Turan Çakır – Belçika davasında,,
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi İkinci Dairesi aşağıdaki yargıçlarla toplanmıştır:
Başkan: Ireneu Cabral Barreto,
Üyeler: Françoise Tulkens,
Vladimiro Zagrebelsky,
Danutė Jočienė,
Dragoljub Popović,
András Sajó,
Nona Tsotsoria,
Yazı İşleri Müdürü: Sally Dollé,
17 şubat 2009 tarihinde kapalı olarak müzakerede bulunan Mahkeme, aynı tarihte aşağıdaki sonkararı kabul etmiştir:
USUL
1. Bu dava, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükler Avrupa Sözleşmesi’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca Belçika vatandaşı Turan Çakır’ın (“başvurucu”) 25 Ekim 2006 tarihinde, Belçika Krallığı’na karşı Mahkeme’ye yaptığı bir başvurudan (no. 25720/05) kaynaklanmıştır.
2. Başvurucu Brüksel’de avukatlık yapan Av. S. Benkhelifa, Av. T. Mitevoy, Av. J. Callewaert ve Av. V. Henkinbrant tarafından temsil edilmiştir. Belçika Hükümeti (“Hükümet”) kendi görevlisi, Federal Adalet Bakanlığı’nda Genel Müdür Daniel Flore tarafından temsil edilmiştir.
3. Başvurucu özellikle Sözleşme’nin 3. maddesi ile 6(1). fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
4. İkinci Daire Başkan Yardımcısı 23 Nisan 2008 tarihinde, başvuruyu Hükümete iletmeye karar vermiştir. Başkan Yardımcısı aynı zamanda Dairenin, Sözleşme’nin 29(3). fıkrası gereğince, davanın kabuledilebilirliği ile esasının birlikte incelenmesine karar vermiştir.
DAVANIN ESASI
I. DAVA KONUSU OLAYLAR
5. Başvurucu 1967 doğumlu olup, Schaerbeek’te ikamet etmektedir.
6. Davaya konusu olaylar, nüfusunu büyük oranda yabancı kökenlilerin ve özellikle Türklerin oluşturduğu bir mahallede yaşanan ciddi vakaların ardından gerçekleşmiştir.
A. Başvurucunun yakalanmasına ilişkin anlatımı
7. Polisler 17 mart 1996 tarihinde, bir uyuşturucu ticaretiyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında başvurucunun kardeşini yakalamak üzere aile konutuna gelmişler, daha sonra arama yapmak için tekrar eve gelmişlerdir. Başvurucu, polislerden birinin dikkatini çekmek ve kardeşinin yakalanma sebebini sormak için polisin omzuna parmaklarıyla hafifçe vurduğunu ileri sürmektedir. Yine başvurucuya göre polis cevap olarak kendisine doğru dönmüş, göğüs hizasına doğru çok güçlü bir darbe vurmuş ve başvurucuyu göğsünden itmiştir. Ayrıca polis göz yaşartıcı gaz içeren bir kutu almış ve kutu boşalana kadar başvurucunun yüzüne gaz sıkmıştır. Başvurucunun annesinin de tam yüzüne gaz sıkılmıştır.
8. Başvurucu polisi itmeye çalışmıştır. Bunun üzerine başka bir polis başvurucuya çelme takarak yere düşürmüş, başvurucuyu yerde zapt etmiş ve kelepçelemiştir. Diğer iki polis, başvurucunun tam boynu hizasına tekme atmışlardır. Üç polisten biri başvurucunun üzerine oturmuş ve ağzına ve gözlerine göz yaşartıcı gaz sıkmaya devam etmiştir. Başvurucu bir araca bindirilmek üzere yerde sürüklenmiştir. Polislerden biri karakola gelinceye kadar tüm yol boyunca başvurucuya tehditler savurmuş, aynı zamanda ırkçı hakaretlerde bulunmuştur. Başvurucu araç içinde de tekmelere maruz kalmış, kaşı açılmış ve ciddi surette kanamıştır. Karakola geldiklerinde polisler “sana nasıl adam dövülür, göstereceğiz”diyerek başvurucuyu tehdit etmişlerdir. Bir polis başvurucuyu saçından yakalayarak iki büklüm hale getirmiş ve bu şekilde kapıya doğru yürümeye zorlamıştır.
9. Gaz nedeniyle yarı baygın durumdaki başvurucu tam kapının önünde düşmüş ve bu sırada bir polis başvurucunun genital bölgesine tekme atmıştır. Aynı polis kendisine “seninle biraz oynayacağız”, demiştir. Başvurucu ve polisler bir büroya girmişlerdir. Burada başvurucu yine dövülmüş ve hakarete uğramıştır. Polisler ırkçı hakaretler savurmuş ve başvurucuyu “evet bayım”şeklinde cevap vermeye zorlamışlardır. Değişik polisler odaya girmiş ve başvurucuyu döverek oturduğu sandalyeden düşürmüşlerdir. Bir polis sandalyeyi almış ve başvurucunun başına iki kez vurmuştur. Başvurucu ayak tabanına ve çenesine darbeler almıştır. Aynı polis bu sefer bir telefon rehberini alarak başvurucunun kafasına ve yüzüne vurmuştur. Başvurucunun burnu kırılmıştır. Polisler bunun üzerine ciddi biçimde kanaması olan başvurucuyu hastaneye götürmek üzere ambulans çağırmaya karar vermişlerdir. Başvurucu karakoldan çıktığı sırada da dövülmüştür.
10. Başvurucu hastanenin acil bölümünde yatağa kelepçelenmiştir. Başvurucunun durumunu görünce şoka uğrayan bir doktor derhal serbest bırakılmasını ve polislerin odayı terk etmesini istemiştir. Başvurucu on gün hastanede kalmıştır. Vücudu yaralar ve morluklarla kaplı olan başvurucunun burnu ve pek çok dişi kırılmıştır. 22 Kasım 2004 ve 11 Ekim 2006 tarihlerinde verilen iki tıbbi rapora göre, başvurucu 1996 yılında uğradığı saldırı nedeniyle, özellikle sol kulağında işitme kaybı, görme yetisinde azalma, baş dönmesi, burun septumunda deviasyona sebep olan bir kırık nedeniyle nefes alma güçlüğü ve diş sorunları gibi ciddi izler taşımaktadır.
B. Başvurucunun yakalanmasına dair Hükümet’in anlatımı
11. 17 Mart 1996 tarihinde üç polis müfettişi C.M., M.B. ve D.H. başvurucunun kardeşini sorgulamak üzere götürmüşler ve saat 18:45’te sorguya götürülen şahsın ve ailesinin evinde arama yapmışlardır. Müfettişler söz konusu binanın içinde şüpheli bir üçüncü şahsın üzerini ararlarken, açıkça sarhoş olan başvurucu kardeşinin yakalanmasıyla ilgili suçlayıcı ifadelerde bulunarak M.B.’nin bulunduğu yöne doğru koşmuştur. Başvurucu kendisiyle M.B. arasına giren D.H.’ye, şiddetli darbeler indirmiştir. C.M. ve M.B. de bunun üzerine meslektaşlarının yardımına koşmuşlardır.
12. Üç müfettiş ifadelerinin alındığı 17, 19 ve 24 Kasım 1998 tarihli duruşma tutanağına göre, uyuşturucunun etkisi altında gibi görünen başvurucuyu zaptedebilmek için sprey kullanmak ve başvurucuyu yere düşüren hamleyi yapmak zorunda kalmışlardır. Ancak yerde sert bir şekilde debelendiği ve tekme ve yumruk attığı için başvurucuyu kelepçelemek mümkün olmamıştır. Müfettişlerin etrafı bir kalabalık tarafından sarılmış ve birtakım kişiler bir anda kendilerine vurmaya ve hakaret etmeye başlamışlardır. Başvurucuyu yerde tutan M.B. her yönden gelen çok sayıda tekmeye maruz kalmış ve M.B.’yi hedef alan tekmelerden bazıları başvurucuya da isabet etmiştir. D.H. bir gün iş göremezlik raporu almış, doktorlar omuzda ve kolunda morluklar tespit etmişlerdir. M.B.’de yaralanma tespit eden tıbbi rapor yoktur, fakat işgöremez hale gelmiştir.
13. Destek kuvvet için gelen pek çok polis memuru büyük bir kalabalığın varlığını doğrulamışlar ve bulundukları yöne doğru kaldırım taşları fırlatan kalabalığın saldırganlığından söz etmişlerdir. Olay yerinde bulunan başka tanıklar da (başvurucunun aile fertleri de dahil olmak üzere) başvurucunun polis arabasına binmek istemediğini, direndiğini ve poislerin onu zapt etmek zorunda kaldıklarını doğrulamışlardır. Bir diğer tanık başvurucunun çok fazla içmiş olduğunu, bu yüzden “ayakta duramadığını”söylemiştir. Bütün tanıklar polislerin kol bandı taktığını doğrulamıştır.
14. Müfettişlere göre bu olaylar sırasında kalabalıktan bir adam silahını çıkarmış ve birkaç kez havaya ateş açmıştır. Başka tanıklar ise silahını ateşleyenin müfettişlerden biri olduğunu söylemişlerdir. Soruşturmadan, müfettişlerin ateşli silah kullandıklarını saklamak için hiç bir sebepleri olmadığı anlaşılmaktadır; çünkü koşullar silah kullanımını kolayca haklı kılabilecek niteliktedir.
15. Müfettişler 18:55’e doğru gelen destek kuvvetten yararlandıktan sonra başvurucuyu karakola gidecek araca bindirmişlerdir. Bu sırada başvurucunun yaralı olduğunu ve kaşının kanadığını görmüşlerdir. Ne sevk edildiği sırada ve ne de karakolda polisler başvurucuya vurmuşlardır. Karşılıklı oldukça sert sözler sarfedildiğini ve başvurucunun oturmayı reddederek kendilerine karşı sert bir tavır sergilediğini, bu nedenle onu zorlamak durumunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Fakat kendisine, testislerine ne yumruk veya tekme ve ne de ayakkabı veya sandalyeyle vurmuşlardır.
16. Başvurucunun bulunduğu büronun yakınındaki bürolarda bulunan polis memurlarının dinlendiği duruşmanın tutanaklarına göre polisler kavga sesleri duymuşlar fakat vurma sesi duymamışlardır.
17. Farklı polisler belirsiz bir saatte başvurucuyu hastaneye götürmüşlerdir. En erken saat 19:10’da karakola gelen başvurucu burada uzun süre kalmamıştır. En çok yarım saatten daha az bir süre sonra hastaneye geldiği anlaşılmaktadır; dolayısıyla Hükümete göre bu tespit, başvurucunun karakolda maruz kaldığını iddia ettiği muameleye ilişkin suçlamalarını temelsiz bırakmaktadır.
18. Hastaneye gelindiğinde bir doktor başvurucunun içinde bulunduğu durumdan rahatsız olmuş, bu da orada bulunan polislerle doktor arasında sözlü bir atışmaya neden olmuştur. Polisler başvurucunun durumuyla ilgili sorumluluklarını şiddetle reddetmişlerdir.
19. Başvurucunun babası saat 21:30’da oğlunun durumuna ilişkin haber almak için karakola gelmiş ve şu beyanda bulunmuştur:
“Aslında o gün saat 18:00 ile 19:00 arasında evde uyuyordum. Saat 18:40’a doğru torunum beni uyandırmaya geldi ve oğlum Turan’ın sokakta kavga etmekte olduğunu söyledi.
Doğrudan dışarı çıktım ve oğlumun yerde olduğunu gördüm. Sivil giyimli üç kişi etrafını çevirmişti. Gördüğüm karşısında bir şok yaşadım ve hemen kavgaya atıldım. Sizin polis memuru olduğunuzu bilmediğim için vurmaya başladım. Oğlumla birlikte yerde olan polise bir çok kez tekme attığımı kabul ediyorum. Sizin polis olduğunuzu bana hiç kimsenin söylemediğini belirtmek zorundayım. Karşı gelenin de oğlum olduğunu bilmiyordum. Polis kimliğini gördüğümde size vurmayı hemen kestim. Aynı şekilde kavga sırasında onlarca kişinin oğluma yardım etmek için geldiğini kabul ediyorum. Ve bu kişilerden pek çoğu size vurdu. Size vurmaktan vazgeçmediği için oğlumla mücadele etmek zorunda kaldığınızı gördüm. Oğlumun sizin polis olduğunuzu bildiğinden eminim. Oğlumun birden çok kadeh kırmızı şarap içmiş olduğunu ve normal bir durumda olmadığını belirtmek isterim.”
20. Başvurucu ertesi gün hastanedeki yatağından basına seslenmiş ve polis şiddetinin kurbanı olduğundan yakınmıştır.
21. Hükümete göre, başvurucu özellikle komiserliğe götürülürken kaşının üzerine aldığını iddia ettiği cop darbesi ve telefon rehberiyle vurulduğunu iddia ettiği darbelerle ilgili olarak yalan söylediğini bir çok kez kabul etmiştir.
C. Başvurucuın şikayeti ve buna ilişkin yapılan yargılama
22. St. Etienne Kliniği ortopedik cerrahi ve travmatoloji servisinin hazırladığı 27 Mart 1996 tarihli tıbbi rapora göre 18 Mart 1996 tarihinde başvurucuyu bir doktor muayene etmiş ve aşağıdaki lezyonları tespit etmiştir:
- Sağ gözde tamamen sarkmayla birlikte geniş morluk
- İki bilekte ve üst karın bölgesinde morluk
- Burunda kırık
- Sağ üst kadranda ağrı ve baş ağrısı
- Sol alt çenede ağrı.
23. Rapor başvurucunun tam teşhis ve takip için hastaneye yatırıldığını belirtmektedir.
24. Üç polisten biri olan D.H. için verilen bir tıbbi rapor, omuzda ve kolda şişlik olduğunu tespit etmekte ve kendisine bir günlük iş göremezlik vermektedir.
25. Başvurucu 22 Mart 1996 tarihinde, X’e karşı açılan soruşturmaya müdahil sıfatıyla katılmıştır. Başvurucu özellikle iş göremezliğe sebep olacak şekilde kasıtlı darp ve yaralamadan (Ceza Kanunu’nun 398 ve 399. maddeleri) ile kişilerin şeref ve haysiyetine saldırıdan (Ceza Kanunu’nun 443, 444 ve 448. maddeleri) şikayetçi olmuştur. Ayrıca polislerin ettiği ırkçı hakaretler nedeniyle, 30 Temmuz 1981 tarihli ırkçı ya da yabancı düşmanı eğilimli bazı davranışların bastırılmasına yönelik yasanın ihlal edildiğini iddia etmiştir. Gerçekten de bir polis memuru, kolluk güçlerine ait aracın arkasından koşan babasına “ne koşuyor bu arap?” diye seslenmiştir. Polisler başvurucunun kendisine de şu sözleri söylemişlerdir: “pis yabancı, pis bir yabancıdan öte bir şey değilsin ve hep öyle kalacaksın”, “bir araptan başka bir şey değilsin ve hep öyle kalacaksın”. Ayrıca polisler kimlik kartıyla ilgili olarak da başvurucuya “sana nerden verdiler bu kimliği? Kimden çaldın bakalım onu?”, demişlerdir.
26. Soruşturma yargıcı 26 Mart 1996 tarihinde başvurucunun vücudundaki yaralanmaları, türünü, sebebini ve muhtemel sonuçlarını tespit etmesi için bir adli tıp doktorunu görevlendirmiştir.
27. Doktor A.S. 26 Nisan 1997 tarihli ayrıntılı bir rapor hazırlamıştır. Rapora göre doktor, M.’nin verdiği iki tıbbi raporda saptanan yaralanmaların başvurucunun beyan ettiği fizyopatolojik mekanizmalarla potansiyel olarak uyuştuğunu belirtmiştir. Yaralanmaların yapısı ve gelişimi dikkate alındığında başvurucunun on günlük bir geçici tam işgöremezlik durumu olduğu kabul edilebilir. Kişide kalıcı bir iş göremezliğe sebep olacak hasarlı etkiler kalıp kalmayacağını «belirlemek için ise vakit henüz çok erkendir. Bir seneden önce tam ve kesin bir sonuca varılması öngörülebilir değildir ve kişinin durumu özel muayenelerin gerçekleştirilmesini gerektirmektedir”.
28. Soruşturma yargıcı 2 Mayıs 1996 tarihinde, darpla suçlanan üç polisin kimliğinin belirlenmesine ve mağdurun anne babasıyla kız kardeşinin de dinlenmesine karar vermiştir. Brüksel Kraliyet Savcı Yardımcısı olan Adli Polis Başkomiseri, 20 Mayıs 1996 tarihinde bu görevlere ilişkin bir sözlü beyanda bulunmuştur. Komiser soruşturma sonrasında başvurucu ve babası aleyhine açılan soruşturma dosyasının bir kopyasını almıştır. Bu dosya, olayların geçtiği gün M.B. tarafından tutulan tutanak ile birlikte C.M. ve D.H.’nin ile başvurucunun babasının ifadelerinden oluşmaktadır. Komiser bu belgeleri inceledikten sonra, soruşturma yargıcının istedi ek soruşturma işlemlerinin yapılmasına gerek bulunmadığı yönünde görüş bildirmiştir. Soruşturma yargıcı da yeterince bilgi sahibi olduğuna kanaat getirerek bir karar vermiş, bu karar 14 Kasım 1996 tarihinde tebliğ edilmiştir. Soruşturma yargıcı aynı zamanda 6 Aralık 1996 tarihinde başvurucuyu dinlemiştir.
29. Savcı iddiamesini sunarak, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini talep etmiş, Ön-Dava Dairesi dosya üzerinden inceleme tarihini 15 Eylül 1997 olarak belirlemiştir. Bu Daire duruşmayı ise 13 Ekim 1997 tarihine bırakılmıştır.
30. 13 Ekim 1997 tarihli duruşmada başvurucunun avukatı gerekli soruşturma işlemlerinin yapılmadığını belirtmiştir. Ön-Dava Dairesi 3 Kasım 1997 tarihinde bu talebe hak vermiş ve ek soruşturma işlemleri yapılmasına karar vermiştir. Soruşturma işlemleri 1999 yılının sonunda tamamlanmıştır.
31. Bu işlemler arasında kolluk hizmetleri daimi denetim komitesince yapılan bir soruşturma da yer almıştır. Soruşturmacı değerlendirme raporunda, polislerin başvurucunun maruz kaldığı darbelerin gerekçesi olarak, kendisinin direnişini ve sonrasında çıkan arbedeyi gösterdiklerini belirtmektedir. Buna karşın soruşturmacı, başvurucunun hastaneye geldiği sırada vücudunda bulunan yaraların, sert de olsa takılan bir çelmenin sonucu ya da salt başvurucuyu zapt etmek için kullanılmış “zorunlu kuvvet”in bir sonucu olmasının şüpheli göründüğünü belirtmiştir. Polisler başvurucuya vuranların arbedeye katılan ve onu kurtarmaya çalışan tanıklar olduğunu anlatmışlardır. Oysa soruşturmacı bu darbelerin asıl hedefi olması gereken polis memuru M.B.’nin vücudunda hiç bir iz bulunmazken, vücudunda yaralanmalar ve darbe izleri bulunan tek kişinin başvurucu olmasını şaşırtıcı bulmuştur. Soruşturmacı soruşturma yargıcına başvurucunun karakolda maruz kaldığı darbelerle ilgili üç polisin yeniden dinlenmesine karar verilmesi yönünde öneride bulunmuştur.
32. Buna karşın soruşturma yargıcı polislerin yeniden dinlenmesine gerek olmadığına karar vermiştir.
33. 7 Haziran 2000 tarihinde soruşturma yargıcı yeni bir karar vermiş ve bu karar tebliğ edilmiştir.
34. Aynı tarihte Kraliyet Savcısı, Ön-Dava Dairesi’nden (la chambre du conseil) kovuşturmaya gerek olmadığı yönünde karar vermesini istemiştir. Savcı dava dosyasından hareketle, suçlananlara isnat edilen şiddet eylemlerinin temelinde müdahil sıfatıyla davaya katılanın hareketlerinin bulunduğunu belirtmiş ve suçlananlarca kullanılan kuvvetin meşru amaçlar için ve görevlerinin ifası çerçevesinde kaldığının vurgulamıştır. Savcı 30 Temmuz 1981 tarihli yasanın ihlali olarak nitelenen eylemler bakımından ise bunların, önleyici tedbirlere konu olan diğer eylemlerle bağlantılı olduğu sonucuna varmıştır.
35. Davanın Ön-Dava Dairesi tarafından incelenmesi bir kez daha ileri bir tarihe, 17 Ekim 2000 tarihine bırakılmıştır. Ön-Dava Dairesi kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
36. Başvurucu kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı İddianame Dairesi (la chambre de mises en accusation) nezdinde itirazda bulunmuş, fakat davanın bu daire önünde incelenmesine yönelik bir tarih belirlenmemiştir. Başvurucunun avukatı, dava tarihinin belirlenmesi için Başsavcılık nezdindeki girişimlerini arttırmış fakat başarılı olamamıştır (27 Mayıs, 7 Haziran, 2 Kasım 2004 tarihli ve 8 Aralık 2005 tarihli dilekçeler).
37. İddianame Dairesi 26 Nisan 2006 tarihinde kamu davasının zaman aşımından düştüğü sonucuna varan bir karar vermiştir.
38. Toplanan kalabalığın arasında bulunan kişilerden biri hakkında da vurma, yaralama, hakaret ve polise mukavemetten soruşturma başlatılmıştır. Bu kişi yirmi bir aylık hapis cezasına mahkum edilmiştir.
39. Adalet Bakanlığı 14 Şubat 2006 tarihinde, başvurucunun avukatına gönderilen bir mektupta yaşanan olayın iç işleyişteki bir düzensizlikten kaynaklandığını kabul etmiştir. Bakanlık aynı olayların gelecekte yaşanmaması için yapısal tedbirlerin alındığını belirtmiştir. Le Soir gazetesinde yayınlanan bir makalenin ardından, Bakanlar Kurulu bir basın açıklaması yapmış, bu açıklamada Brüksel Başsavcısının 31 Ocakta Bakanlığa gönderdiği bir yazıya yer verilmiştir; bu yazıda bu dosyanın beş yıl boyunca gerektiği şekilde ele alınamadığını, bunun sebebinin yargılamanın önüne engeller çıkarma arzusu değil fakat dosyaya bakmakla görevli yargıcın yaşadığı çok ciddi sağlık sorunları nedeniyle ortaya çıkan bir hareketsizlik olduğu belirtilmiştir. Bildiri ayrıca, “açıkça kasıtlı bir hareketsizlik” veya “savcıyla polis arasında hileli işbirliği” bulunduğunu kanıtlayacak bir belirti görülmediğini belirtmiştir.
40. Başvurucunun avukatının yaptığı şikayet üzerine Danışma ve Soruşturma Komisyonu 14 Nisan 2006 tarihinde bir karar vererek şikayetin haklı olduğunu, her ne kadar istisnai bir durum söz konusu olsa da bir şikayetin değerlendirilmesinde bu denli gecikilmesinin hoşgörülemez olduğunu ve görevli birim başkanının dosyanın düzgün bir şekilde takip edildiğinden emin olması gerektiğini belirtmiştir.
D. Başvurucu aleyhine açılan soruşturma
41. Hükümete göre başvurucu ve babası aleyhinde polise mukavemete teşvik, ölümle tehdit, memura yönelik işgöremezliğe sebep olacak şekilde şiddet, hakaret ve silahlı mukavemetten soruşturma açılmış, fakat savcılık tarafından takipsizlikle sonuçlandırılmıştır.
KARAR GEREKÇESİ
I. SÖZLEŞMENİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI
42. Başvurucu, yakalanması sırasında ve gözaltında tabi tutulduğu muameleyi “işkence” olarak nitelemiş ve bu muameleden şikayetçi olmuştur. Başvurucu Sözleşme’nin 3. maddesinin hem esas açısından hem de usul açısından ihlal edildiğini iddia etmiştir. Sözleşme’nin 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
A. Kabuledilebilirlik
43. Hükümet öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmed