"İçtihat Metni"
Dava, muris kocanın tutuklulukta geçirdiği sürenin borçlanılabileceğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, davalının avukatının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere ve özellikle; 26.08.1988 – 02.07.2003 tarihleri arasında 326 gün 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalılığı olan ve 19.07.2007 tarihinde ölen muris koca A.. A..'in, 04.05.2006 – 19.07.2007 tarihleri arasında tutuklu kaldığı ve mahkumiyetle sonuçlanan ceza davasının temyiz incelemesi yapılan safhasında (ölümü nedeniyle) Yargıtay tarafından 29.04.2008 tarihinde ortadan kaldırma kararı verildiği anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren, sigortalıların borçlanabileceği süreler başlığını taşıyan 5510 sayılı Kanunun 41. maddesi ile, sosyal güvenlik mevzuatımızda daha önce var olan yurtdışı hizmet borçlanması, askerlik borçlanması ile grev ve lokavtta geçen sürelerin borçlanması haklarına ek olarak yeni borçlanma hakları getirilmiştir. Bunlardan birisi olarak, anılan madde; "Bu Kanuna göre sigortalı sayılanların; ... f) Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen süreleri, ... kendilerinin veya hak sahiplerinin yazılı talepte bulunmaları ve talep tarihinde 82. maddeye göre belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın % 32'si üzerinden hesaplanacak primlerini borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılarak, borçlandırılan süreleri sigortalılıklarına sayılır." hükmünü içermektedir.
Bilindiği üzere yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Ancak devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa veya düzenleyici kural “derhal yürürlüğe girme” niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bu gibi durumlarda yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
Ne var ki, sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği andan itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur.
Sosyal güvenlik hukukunun özel ve kamusal niteliği itibariyle ve daha önceki Kanunlarda olmayıp 5510 sayılı Kanunla getirilen, sigortalıların lehine olan dava konusu borçlanma hakkının; "Sigortalı iken herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen sürelere" uygulanmasını engelleyen bir düzenlemenin olmaması nedeniyle, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelmiş olaylara uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
Burada önemle belirtilmelidir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.05.2011 tarih, 2011/10-311 Esas, 2011/322 Karar sayılı ilamında da benimsendiği üzere; sigortalı olmadan önce davaya konu durumun sözkonusu olması halinde borçlanma hakkından sözetmek mümkün olmayıp; herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınanlardan bu suçtan dolayı beraat edenlerin tutuklulukta veya gözaltında geçen sürelerinin borçlanma hakkından yararlanılabilmesi için evvelinden sigortalılık tescilinin yapılmış olması yeterli sayılmalıdır. Tutuklanma veya gözaltına alınma tarihinde ayrıca aktif sigortalı olunması gerekli değildir.
Öte yandan, ceza yargılamasındaki amaç, maddi gerçeğe ulaşmaktır. Fakat, ceza yargılamasında maddi gerçek ne pahasına olursa olsun araştırılmamakta, bu faaliyetin yargılama kurallarına uygun olarak insan hakları ihlal edilmeksizin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ceza yargılamasında maddi gerçeğin araştırılması, sanık hakları olarak da nitelendirilen bir takım ilkelerle sınırlandırılmış olup, sanığa verilen kanunların tanıdığı hak ve yetkilerin gereği gibi kullanılabildiği bir süreç sonunda ulaşılan gerçeğe değer verilmektedir.
Sanık haklarından birisi olan suçsuzluk karinesi, bir suçtan dolayı kovuşturulan kişinin, suçluluğu mahkeme kararıyla sabit olmadıkça suçlu olarak kabul edilmemesini ifade eder. Bazen suçsuzluk karinesi, bazen