"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Beraat
... İnşaat isimli şirketin sahibi ve yetkilisi olan sanığın, gerçekte bu işyerinde çalışmayan şahısları çalışıyormuş gibi göstererek sahte işe giriş bildirgesi düzenlemek suretiyle resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu işlediğinin iddia olunması, sanığın suçlamaları kabul etmemesi, suça konu edilen işe giriş bildirgelerinin dosya kapsamında bulunmaması ve suça konu işe giriş bildirgesi üzerindeki imzaların aidiyetine ilişkin herhangi bir inceleme yaptırılmamış olması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; öncelikle suça konu işe giriş bildirgelerinin kim tarafından verildiği, e-bildirge veya ıslak imzalı olarak verilip verilmediği Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan sorulması, fiziki olarak verildiğinin, tespiti durumunda; suça konu belge asılları dosya arasına alınıp, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma niteliğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğundan, suça konu belge asılları incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve aldatıcılık niteliğinin olup olmadığının değerlendirilmesi, belge üzerindeki imzaların ve yazıların sanığa ait olup olmadığı hususunun sanıktan sorulması, kabul etmemesi durumunda, konusunda uzman bir kurum veya kuruluştan rapor alınması, adlarına işe giriş bildirgesi düzenlenen kişilerin idari soruşturma sırasında vermiş oldukları beyanları hatırlatılarak çelişkilerin giderilmesinden sonra, sonucuna göre, fiziki olarak verilen işe giriş bildirgelerinin içeriğinde sahtecilik bulunması ya da belgelerin e-bildirge şeklinde verilmesi durumunda, kurum tarafından bu bildirimlere istinaden düzenlenmiş belgelerin varlığı halinde eylemin TCK'nin 206/1. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı; fiziki olarak verilen işe giriş bildirgelerinin imza kısımlarında sahtecilik bulunması halinde eylemin TCK'nin 207. maddesinde düzenlenen “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturacağı da nazara alınarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ...'in değişik gerekçesi ile 28.02.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE KARŞI OY
SGK İşe Giriş Bildiriminin e-bildirge ile yapan sanığın iş yerinde çalışmadığı halde bir kısım şahısları iş yerinde çalışıyormuş gibi bildirim yapılmasının ilişkin eyleminin TCK 206 maddesine tanımlanan “Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyanda Bulunmak suçundan” açılan kamu davasının mahkemede yapılan yargılama sonucunda sanığın üzerine atılı suçun sübut bulmadığından sanığın Beraatine ilişkin hükmün Yüksek 11. Ceza Dairemiz de yapılan temyiz incelemesi sonucunda Sanık tarafından işe giriş bildirgesinin e-bildirge şeklinde verilmesi durumunda, kurum tarafından bu bildirimlere istinaden düzenlenmiş belgelerin varlığı halinde eylemin TCK 206 maddesine düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçu oluşturacağı; fiziki olarak verilen işe giriş bildirgelerinde imza bulunması halinde ise TCK 207 maddesinde tanımlanan “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturacağı şeklinde bozma gerekçesine aşağıda açıklanan gerekçelerle katılmıyorum.
Daire ile aramızdaki görüş ayrılığı özü SGK elektronik ortamda yapılan e-bildirgenin bir belge vasfı taşıyıp taşımadığı hususunda ortaya çıkmaktadır. Bu konuyu açıklayabilmek için öncelikle e-bildirgeyi ve yasalarda geçerli bir belge olarak olup olmadığı açıklamak gerekir.
Kanunlarımızda belgenin herhangi bir tanımı yapılmamıştır bu sebeple belgenin tanımı için yargıtay kararları ve doktrini incelememiz gerekir.
Ceza hukukunda belge; belirli bir düşünce, hukuki ilişki veya vakayı yansıtan, başka deyişle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir irade beyanını içeren ve düzenleyicisinin kim olduğunu da gösteren yazılı bir irade beyanı olarak tanımlanabilir. Doktrinde de benzeri tanımlar yapılmıştır.
Yerleşik Yargıtay uygulaması ve doktrinde belgenin unsurları;
Belgenin Unsurları;
A-)Yazılı Olma; Belgenin temel unsurlarının başında yazılı olması gelmektedir. Belgeyi oluşturan iradenin yazı ile belirlenmiş, tespit edilmiş olması halinde bu unsur gerçekleşir. Belgenin yazılı olması, irade beyanının kaydedilmesi anlamına gelmektedir. Belgeyi düzenleyenin muradının ne olduğunun anlaşılması için yazının okunur, anlaşılır olması zorunludur. Okunamayan yazılı veya karalama belge sayılamaz. Yazılı olma unsuru için, okunması ve anlaşılması mümkün herhangi bir dille yazılmış olması yeterlidir. Ancak bir belgenin Türkçe yazılması zorunlu görülmekte ise bu kurala uyulmaması, yazılan kaydın belge sayılmasını önler.
-Yazının bir vasıtayla kaydedilmesi: Bir insan düşüncesinin uygun vasıtayla kaydedilmiş olması, belge sayılmak için yeterli değildir. Örneğin yazı içermeyen fotoğraf, film şeridi gibi nesneler de bir fikrin kaydını sağlamakta ve bunlar usul hukukunda belge sayılsalar bile konumuz yönünden belge niteliğinde değildirler. Bu bakımdan, düşüncenin yazı ile kayda geçirilmiş olması zorunludur. Yazının elverişli herhangi bir vasıtayla kaydedilmesi olanaklıdır. Baskı makinesi, daktilo, bilgisayar gibi araçlarla ya da mürekkepli veya kurşun kalemle ve hatta tebeşir gibi kolayca silinebilir bir malzemeyle yazılmaya elverişli bir cisme yazılmış olması yeterlidir. Fakat belirli konulardaki belgelerin belirli bir vasıtayla kaydedilmesi yasa gereği aranmakta ise (el yazısıyla vasiyetname gibi) bu koşula uyulması zorunludur.
- Yazının elverişli bir cisme kaydedilmesi : Yazının korunması ve daha sonra bir ispat aracı olarak kullanılmasının doğal sonucu olarak kanunda “belge “ vasfını taşıyabilmesi için yazının daha sonra ulaşılabilmesi ve varlığının kanıtlanabilmesi için bir cisme kaydı gerekmektedir. Buna göre, bir kağıda veya bez, parşömen, deri, levha veya metal plakaya, bilgisayar, tablet vb yazılan ve hukuki sonuçlar doğurabilecek ulaşılması mümkün bir cisme yazılması yeterlidir.
Ancak dairemiz aşağıda değişik kararlarında da görüldüğü üzere bu dosyada da olduğu gibi elektronik ortama yazılmış olmasını belge olarak kabul etmiyor ve yazının belirli taşınabilir bir cisme kaydedilmesi gerektiği yönünde uygulaması ve kabulü devam etmektedir.
“Evrakta sahtecilik suçlarının konusunu oluşturan belgenin, taşınabilen bir şey üzerine yazılıp da hukuki hüküm ifade eden bir olayı kanıtlamaya yarayan yazı olduğu, 5237 Sayılı TCK.
nun 204. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, belgenin varlığının kabulü için yazılı kâğıdın bulunmasının zorunlu olmadığı, bir metal levha üzerine yazı yazılması halinde de diğer unsurların varlığı durumunda, belgeden söz edilebileceği, bu bakımdan araç plakalarının da resmi belge olarak kabulü gerekeceğinin vurgulanması karşısında, sahte olarak düzenlenen mührün kullanılması ile oluşturulan araç plakalarında yapılan sahteciliğin 5237 Sayılı TCK. nun 204/1 maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, mühürde sahtecilik suçunun gerçekleştiği kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması kanuna aykırıdır.” 11.CD. 22.2.2007, 8681-1073
Dairemizin fiziken kağıt veya benzeri bir yere yazılmayan yazının belge vasfında olmadığı şekilde uygulamasının TCK gerekçesinde “belgenin” ne olduğunu açıklarken yapmış olduğu kendi içinde çelişkili ve yanlış bilgiye dayanan açıklamanın sonucu ortaya çıkan uygulamanın devamıdır.
5237 SK.204 madde gerekçesine göre “belge”;
“Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.
“5237 Sayılı Kanun gerekçesi çelişkiler içeren bir yanlış yorum getirmiştir.
Bu yanlış yorum nedeni ile nedeni ile doktrin ve yargıtay kararlarında sık sık “belge”nin “evrak” kelimesinin karşılığı olduğu bunun da ancak kağıt olabileceği kabul edilmekte ancak zaman zaman kağıt olmayabileceği kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK metni içinde 204. maddesi metninde “evrak” kelimesi geçmediği gibi Diğer 207, 206 ve diğer maddelerle birlikte belgeye dayalı suçlarda 48 defa “belge” kelimesi geçmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki “belge” kelimesi evrak kelimesinin karşılığı değildir. Orta Asyadan bugüne kadar Türk dilinde “belge” kelimesi değişmeden kullanılmaktadır. ”Belge” kelimesi Moğolcadan gelmiş bir kelimedir. Moğolca belge “işaret, alamet, resmi belge, ferman, berat” sözcüğünden yapılan alıntıdır. Moğolca ve eski Türkçe sözlük de “belgü” işaret, alamet, nişan ile ile aynı kök den gelmiştir.(Etimoloji Türkçe Sözlük)
Türk Dil Kurumu sözlüğünde de “belge” Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb., vesika, doküman'a verilen isimdir.
Evrak kelimesi TCK sadece 198. maddede düzenlenen paraya eşit sayılan değerler içinde “Devlet tarafından ihraç edilip de hamiline yazılı bonolar, hisse senetleri, tahviller ve kuponlar, yetkili kurumlar tarafından çıkarılmış olup da kanunen tedavül eden senetler, tahviller ve evrak ile milli ziynet altınları, para hükmündedir.“ düzenlemesinde geçmiştir.
Belgenin eski dilimizdeki “evrak” kelimesinden türediği yanlışıdır. Evrak kelimesi Arapça da yapraklar, (mecazen) sayfalar” sözcüğünden alıntıdır. Arapça kökünden gelen warak “yaprak” sözcüğünün çoğuludur. (Etimoloji Türkce Sözlük)
Sadece TCK 198. maddede kullanılan “evrak” kelimesi gerçek anlamda Arapçadan gelen anlamı ile eş kullanılmıştır. Kanun koyucun yasa metnindeki korunan hukuki yarar “evrak” dır.
Görüldüğü üzere kanun metnindeki “belge” kelimesinin karşılığı “evrak” olmadığı gibi belge her durumda bir kağıt da değildir. Kanunlar yorumlanırken kelimenin anlamının açık olduğu ve çelişkinin veya muğlaklığın olmadığı durumlarda kanun metninde kullanılan kelimeler neyi düzenliyorsa o anlam anlaşılır. Yorumla kanunda düzenlenirken kullanılan bir kelime anlamı dışına çıkarılamaz. Nitekim Roma hukukundan bugüne uyguladığımız ”Benignus leges interpretande sunt,quo voluntas earum conservatur” (kanunlar düzenleniş amaçlarına uygun olarak yorumlanır)
- Yazının okunabilir olması : Belgenin düzenleniş amacını anlayabilecek bir düşünceyi yansıtması ve bu nedenle delil değeri taşıması nedeniyle, okunabilir olması gerekir. Anlam verilemeyen harf ve kelimelerin bir araya getirilmesi ile belge vasfı kazandırmaz. Ancak yasalar bazen belgelerin belirli bir şekil belirlemiş ise bu şekle uyulmaması o yasada belirlen en belge vasfını kazandırmaz.
B-) Hukuki Değer Taşıyan Bir İçeriğinin Bulunması; Bir yazının belge olarak kabul edilebilmesi için; hukuken korunmaya değer bir içeriğinin bulunması gerekir. Yoksa, hukuki bir değeri bulunmayan yazının belge değeri yoktur. Belgenin belirli bir düşünce veya olayın