"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : Ağrı 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.04.2018 tarih ve 2017/479 - 2018/221 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : Temyiz talebinin reddi
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık müdafiine 03.07.2018 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen kararı sanık müdafiinin yasal süresinden sonra 27.07.2018 tarihinde temyiz ettiği ve Bölge Adliye Mahkemesince 30.07.2018 tarihinde verilen ek karar ile temyiz talebinin reddine karar verildiği, sanık müdafiinin 08.08.2018 tarihinde kendisine tebliğ edilen bu kararı 13.08.2018 tarihinde ve sanığın da 31.08.2018 tarihinde kendisine tebliğ edilen bu kararı 03.09.2018 tarihinde temyiz ettikleri anlaşılmakla, sanık ve sanık müdafiinin temyiz istemlerinin CMK'nın 298. maddesi gereğince reddine dair ek kararın ONANMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın Ağrı 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.05.2019 tarihinde üyeler ... ve ...'un karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlığın temeli müdafiisi bulunan sanık hakkında gıyapta verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının sanığa tebliğiningerekipgerekmediği hususu ile eğer tebliğ edilecekse temyiz süresinin ne zaman başlayacağı, temyiz süresinin başlangıcının müdafiiye yapılan tebligat tarihinden mi yoksa sanığa yapılan tebligat tarihinden itibaren mi başlayacağı veya her biri için kendisine yapılan tebligattan itibaren mi başlayacağı hususudur.
Uygulamada Yargıtay İ.B.B.G.K.'nın 10.07.1940 tarih ve 07/75 nolu kararları ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.09.1985 tarih ve 178/361 nolu yine 26.05.1986 tarih 561/295 nolu kararlarına göre; müdafisi bulunan sanıklar yönünden tebligatın sanığın müdafisine yapılacağı bu hususun müdafiinin görevi içinde bulunduğu dolayısıyla yoklukta tefhim olan kararın vekile tebliğ edilmesi gerektiği ayrıca sanığa yapılan tebligatın hukuksal geçerliliğinin bulunmadığı karar altına alınmıştır.
Özellikle yukarıda zikredilen Ceza Genel Kurulu kararları dayanak olarak 1940 tarihli İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun kararını ve Tebligat Kanunun 11. maddesini göstermişlerdir.
Hal böyle olunca özellikle Tebligat Kanununun 11. maddesinin yeniden gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. Bu gözden geçirme yapılırken özellikle yukarıda zikredilen içtihadı birleştirme kararından sonra Tebligat Kanunun 11. Maddesinde 06.06.1985 tarihinde 3220 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğin dikkate alınması gerekmektedir.
Tebligat Kanunun 11. maddesine göre; "Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır, vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak Ceza Muhakemeleri Usulu Kanunun kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır." düzenlemesi yer almaktadır.
Günümüze kadar gelen yerleşik uygulamanın temelini oluşturan bu maddeye göre vekil ile takip edilen işlerde tebligat vekile yapılacaktır. Ancak 06.06.1985 tarih ve 3220 sayılı Yasa ile değişik son düzenlemesine göre ceza yargılamasında kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümler saklı tutulmuştur. Buradan çıkacak sonuç müdafi ile takip edilen bir davada tebligatın sanıklara yapılmasına ilişkin ayrıksı bir düzenleme söz konusudur. Bu durumda halen yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK'nın kararların sanıklara tebliğine ilişkin hükümlere gözatmak gerekecektir.
Ancak bu hükümlere geçmezden evvel Tebligat Kanunun 11. maddesinde 3220 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğin madde gerekçesine bakmak yerinde ve faydalı olacaktır.
3220 sayılı Yasanın 5. maddesi ile değişik Tebligat Kanunun 11. Maddesindeki yapılan değişikliğin gerekçesi şu şekildedir. "Diğer taraftan Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun "kararların tefhim ve tebliğ" başlığını taşıyan 33. Maddesinde ilgililerin yüzüne karşı verilen kararların tefhim olunacağı ve diğer kararların tebliğ edileceği esası kabul edilmiştir. Görülüyor ki her hükmün ilgiliye bildirilmesi CMUK'nın ana ilkelerinden birisini oluşturmaktadır. Kanun koyucu bu konuda çok hassas davranmış, ilgililerin kanuni haklarını kullanabilmeleri için
sanıkların karar ve hükümlerden haberdar edilmelerini öngörmüştür. Hal böyleyken Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunun eski 124 maddesinin mukabili olan Tebligat Kanununun 11 maddesinde geçen vekil kavramı çoğu zaman müdafi kavramı ile aynı mahiyette telakki edilmekte, bu nedenle ceza yargılamasında tebligat bakımından birbirinden farklı uygulamalara ve hatalı sonuçlar doğmasına sebep olmaktadır. Bilindiği gibi hukuk yargılamasındaki vekil ile ceza yargılamasındaki müdafi kavramları birbirinden farklıdır. Vekil, müvekkilden ayrı ve bağımsız bir statüye sahip değildir, bağımlıdır. Temsil ettiği kişinin talimatı ile hareket eder ve onun yokluğunda onun yerine geçer, müdafii ise, yalnızca ceza davasında söz konusudur. YCGK'nın 25.12.1978 gün ve 427507 sayılı kararında da belirtildiği üzere; duruşma vekil için değil sanık için yapılmaktadır, akıbeti de sanığın özgürlüğü veya mali durumu ile kısacası şahsı ile ilgili b