"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 15. İş Mahkemesi
TARİHİ : 20/11/2014
NUMARASI : 2013/1799-2014/685
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
Dava, 21.11.2010 tarihindeki iş kazası sonucu cismani zarara uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece; davalıların kusurunun bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yargılama konusu davadaki ihtilafın çözümü için öncelikle “iş kazası” kavramına dair açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.
İş kazası gerek öğretide, gerek 506 sayılı yasada, gerekse 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasasında ve Yargıtay kararlarında tanımlanmıştır. Öğretide iş kazası, işçinin işvereninin hakimiyeti altında bulunduğu bir sırada, onun için ifa ettiği bir işten veya iş dolayısıyla dış bir sebeple aniden meydana gelen bir olay nedeniyle uğradığı zarardır. Doktrindeki bu tanımlamanın önemi iş kazasının aniden meydana gelen bir olay olarak nitelendirilmesidir. Bu yönüyle iş kazası nedeniyle bedensel zarar, meslek hastalığı nedeniyle bedensel zarardan ayrılır. Zira meslek hastalığında aniden ortaya çıkan bir zarar söz konusu olmayıp zararın zaman içerisinde meydana gelmesi söz konusudur. Ani kavramı ise kısa bir zaman dilimini ifade etmekle birlikte hemen meydana gelen bir zarar olarak anlaşılmamalıdır.
506 sayılı yasada iş kazası; 5510 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 1.10.2008 tarihinden önceki olaylarda 506 sayılı yasa uygulanmalıdır. 506 sayılı yasadaki tanımlamaya göre; "iş kazası, yasada açıklanan hal ve durumlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence ve ruhça arızaya uğratan olaydır”.
Bu yasaya göre bir olayın iş kazası sayılabilmesi için; 1-Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada, 2-İşveren tarafından yürütülen bir iş dolayısıyla, 3-Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda. 4-Emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, 5-Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında meydana gelmesi gerekir. 506 Sayılı Yasaya göre iş kazası sadece bu yasa kapsamında hizmet akti ile çalışan sigortalar bakımından söz konusudur. Bir iş yeri 506 sayılı yasa kapsamına alınabilecek nitelikte değilse bu iş yerinde çalışan işçinin maruz kaldığı kaza 506 sayılı yasa kapsamında iş kazası sayılmaz. Burada iş yerinin fiilen tescil edilip edilmediğinin bir önemi yoktur koşul bu nitelikte bir iş yerinin varlığıdır.
5510 Sayılı Yasaya göre iş kazası;Yasanın 13. maddesine göre iş kazası "yasada açıklanan hal ve durumlarda meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen yada ruhen özre uğratan olaydır." Buna göre 5510 sayılı yasada 506 sayılı yasadan farklı olarak yalnızca "arıza" yerine aynı anlama gelen "özür" kelimesi kullanılmıştır.5510 sayılı yasada açıklanan hal ve durumlar ise; 1-Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, 2-İşveren tarafından yürütülmekte olan bir iş nedeniyle, 3-Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak başka bir yere gönderilmesi nedeniyle,asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, 5-Emziren kadın sigortalının, çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, 6-Sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelmesi gerekir.
Her iki yasada benzer şekilde yer aldığı gibi "sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada meydana gelen ve sigortalıyı bedence veya ruhça özre uğratan her olay" iş kazasıdır. Olayın iş kazası sayılması için kazanın sadece iş yeri koşullarından veya işverenin iş güvenliği önlemlerini almamasından meydana gelmesi gerekmez. Kazanın iş yerinde ve dolayısıyla işçinin işverenin otoritesi altında bulunduğu sırada meydana gelmesi yeterlidir. İş yeri ile ilgisi bulunmayan 3. kişilerin kasti veya taksirli eylemi, yıldırım düşmesi, deprem gibi doğa olaylarının neden olduğu kaza da iş kazasıdır. 5510 sayılı yasada ve 4857 sayılı yasada "işyeri" kavramı tanımlanmıştır. 5510 sayılı yasanın 11. maddesine göre "iş yerinde üretilen mal veya verilen hizmet ile nitelik yönünden bağlı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen iş yerine bağlı yerler, dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitim yerleri, avlu, büro gibi diğer eklentiler ile araçlar iş yerinden sayılır. 4857 sayılı iş kanununun 2. maddesine göre "işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime iş yeri denir”. İşverinin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlarda iş yerinden sayılır. İş yeri, iş yerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür. " tanımına yer verilmiştir. Zararlandırıcı olay iş yeri dışında ise "işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla " meydana gelen kazalarda iş kazası sayılacaktır. Zira iş akdinin bağımlılık unsuru gereği işçi iş yeri dışında bulunsa da iş vereninin hakimiyeti altında sayılır. İşçi işvereni ile iş ilişkisi dolayısıyla iş yeri dışında bulunur ve bu sırada kazalanırsa o anda işçinin görevi olsun olmasın olay iş kazasıdır.
5510 sayılı yasanın 506 sayılı yasadan farklı olarak iş kazası uygulamasını genişlettiği tek hal ise işçilerin işe gidip gelmeleri sırasında kaza geçirmeleri halidir. 506 sayılı yasa " Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında" meydana gelen kazaları iş kazası saymaktadır. 5510 sayılı yasa ise "Sigortalının işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelmesi gerekir." tanımı yapmıştır. Buna göre 5510 sayılı yasaya göre sigortalı işvereninin sağladığı araçla tek başına işin yapıldığı yere giderken kazalanırsa bu iş kazası sayılacaktır.
5510 sayılı yasaya göre ise işverene ait aracalar da iş yeri sayıldığından işçinin bu araç içerisinde bulunduğu sırada meydana gelen kazalar da iş kazasıdır. Fakat iş vereninin temin ettiği araç ile izinli olduğu sırada pikniğe veya eğlenmeye giden sigortalının kaza sonucu yaralanması olayında yargıtay içtihatlarına göre işverenin hakimiyeti altında bulunma hali olmadığından olay iş kazası sayılmamaktadır.
Buraya kadar yapılan açıklamalar sonrasında somut olaya geldiğimizde davacı K.. A.. gerek kendi iddiası doğrultusunda davalı şirketler işçisi iken hizmet akdinin ifası kapsamında yaptığı bir iş sırasında kazanmış olsun, gerekse de davalılar savunmasına göre kendi nam ve hesabına çalıştığı esnada kazanmış olsun 21.11.2010 tarihli zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu hususu tartışmasızdır. Kaldı ki Kurum(SGK)'da yargılama konusu olayı iş kazası kabul etmiş fakat davacı kazalının işvereninin dava dışı Gülümser Çoşkun'un sahibi olduğu ARCH Yapı Mimarlık ve Tasarım Şirketi olduğu tespitinde bulunulmuştur. Burada tartışmalı olan husus davacı ile davalı şirketler arasında kaza tarihi itibariyle hizmet akti ilişkisinin bulunup bulunmadığı, diğer bir ifade ile davacının davalı şirketlerce üstlenilen bir işin görülmesi esnasında yaralanıp yaralanmadığıdır.
Bu noktada öncelikle asıl işveren alt işveren, ödünç iş ilişkisi ve şirketler arası organik bağ kavramlarının açıklanmasında fayda vardır.
A) Asıl işveren-alt işveren ilişkisi: 4857 sayılı Kanun'un 2.maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran ger