"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5607 sayılı Yasaya aykırılık
5607 sayılı Yasanın 13. maddesi, kaçak eşyanın taşınmasında bilerek kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü aracın müsadere edilebilmesi için,
“a) Kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması,
b) Kaçak eşyanın, taşıma aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı bölümünü oluşturması veya naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli kılması,
c) Taşıma aracındaki kaçak eşyanın, Türkiye’ye girmesi veya Türkiye’den çıkması yasak veya toplum veya çevre sağlığı açısından zararlı maddelerden olması.”
şartlarının gerçekleşmesi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır hükmünü getirmiş,
TCK’nun 54/1. maddesi ise “İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.” aynı maddenin (3) fıkrası ise “Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.” hükümlerini içermektedir.
O halde kaçakçılık suçunda kullanılan nakil vasıtasının müsadere edilebilmesi için öncelikle 5607 sayılı Yasanın 13. maddesinde belirtilen şartların oluştuğunda 5237 sayılı Yasanın 54. maddesinde aracın iyiniyetli üçüncü kişiye ait olmaması ve hakkaniyete aykırılık teşkil etmemesi halinde müsadereye karar verilecektir.
Müsaderenin hukuksal niteliği incelendiğinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu yaptırımların tümüne “ceza” olarak düzenlemiş, dolayısıyla yaptırım niteliğindeki müsadere de yaptırım olarak kabul edilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ise, ceza (yaptırım) olarak hapis ve adli para cezasını belirtirken, diğerlerini dolayısıyla müsadereyi güvenlik tedbiri olarak düzenlemiştir.
Netice olarak TCK’nun 54.maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliğinin, güvenlik tedbiri olduğu açıktır.
Bir kararın temyiz edilebilmesi için “hüküm” niteliğinde olması gerektiği, CMK’nun 223. maddesi “güvenlik tedbirinin” hüküm olduğu şeklindedir.
O halde, nakil aracının müsaderesi ve mahkumiyet hükmünü içerir kararda temyize tabi iki ayrı hüküm bulunmaktadır, doğal olarak bunların temyizi halinde ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak inceleme yapılamayacağı “hükmün bölünmezliği” “hükmün bütünlüğünün korunması zorunluluğu” gibi nedenlerle hukuka aykırılık ileri sürülemeyecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 24.10.2013 tarih ve 2015/10-325 Esas ve 2018/662 sayılı kararıyla açıklanan görüşleri kabul etmiştir, bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu yöndeki itirazı yerinde değildir.
Anayasanın 35. maddesi mülkiyet hakkını teminat altına almış, ülkemiz tarafından 27.09.2001 tarihinde imzalanarak onaylanan ve 16.06.2004 tarih ve 5191 sayılı Kanun ile uygun bulunan “Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi” aynı yönde düzenlemeler getirmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir çok kararında mülkiyet hakkının korunması, müsadere gibi el koymanında orantılı olması gerektiği dolayısıyla müsaderenin mümkün olmadığı halde el koyma nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi gerektiğini kabul etmiştir. (Borzhonov/Rusya 61-63). Keza Anayasa Mahkemesi de 20.09.2017 tarihli ve 2014/14195 sayılı kararıyla da aynı yönde hüküm kurmuştur.
O halde, 5607 sayılı Yasanın 13. ve TCK’nun 54.maddesinde belirtilen müsadere şartlarının, baştan itibaren ya da yargılama sırasında oluşmadığı anlaşılan nakil araçlarının mülkiyet hakkını ihlal edecek ve malikini zarara uğratacak şekilde mahkumiyet hükmünün kesinleşinceye kadar üzerindeki tedbirin devamının kabulü, tazminatı gerektirir bir hak ihlali teşkil edeceği, makul sürede yargılanma