(765 S. K. m. 36) (6831 S. K. m. 4, 7, 14, 15, 17, 19, 41, 42, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56)
Anayasa Mahkemesi 20.03.1964 gün ve E. 1964/2 K. 1964/23 s. kararı ile 4785 s. Yasanın 1. Maddesinde yer alan ve iptali istenen "Bu ormanlar hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın Devlete geçer" şeklindeki hükmünün Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verdi.
Anayasa Mahkemesi 23.06.1964 gün ve E. 1963/141 K. 1964/50 s. kararı ile 4785 s. Yasanın 3. Maddesinin tümünün, 4. maddesinin ikinci cümlesinden başlayan ve yapı ve tesislerin karşılığını, 1936 Bütçe Yılı Bina vergisine matrah olan safi iratları esas alarak düzenleyen hükümlerinin Anayasa'ya aykırı olduğundan iptaline karar verdi.
Anayasa Mahkemesi 30.09.1965 gün ve E. 1965/22 K. 1965/51 s. kararı ile 4785 s. Yasanın 5. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verdi.
Anayasa Mahkemesi 28.02.1967 gün ve E. 1966/24 K. 1967/8 s. kararı ile 4785 s. Yasanın 1. ve 5658 s. Yasanın 1. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına karar verdi.
3116 sayılı Orman Kanununa göre Devlet Ormanlarında olduğu gibi hususi ormanlardan da ruhsatsız kesim yapmak suretile çıkarılan ağaç ve mahsullerin zoralımına karar verilip verilmiyeceği hususunda Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin 10.1.944 gün ve 95/16 ve 17.11.944 gün 2859/3310 sayılı ilamları ile Üçüncü Ceza Dairesinin 5.12.944 gün ve 3056/8394 sayılı ilamı arasında hasıl olan aykırılığın halli Tarım Bakanlığının 11.6.945 gün ve 45401 sayılı tezkereleriyle istenilmesi üzerine Birinci Başkanlık tarafından işe vaziyet edilerek aykırılığın konusunu teşkil eden ilamlar çoğaltılmış ve Genel Kurul Üyelerine dağıtılmıştı.
Müzakere için kararlaştırılan 28.11.945 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul Birinci Başkan Halil Özyörük'ün Başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilafın esasını teşkil eden noktalar Birinci Başkan tarafından izah edildikten ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra söz alan :
Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem : Tetkik olunan ilamların birinde Dördüncü Hukuk'tan ayrılıyoruz; diğerinde beraberiz. Orman Kanununun 106. maddesinde müsadere hükmü yoktur; bunun için biz orada müsadereyi kabul etmiyoruz ve Ceza Kanununun otuz altıncı maddesine gitmiyoruz. Orman kanununun 105 ve 106. maddeleri şöyledir (okudular).
Ağaçlıklı bir arazinin (tapulu) ormana ittisali varsa orası ormandır. Beş hektardan fazla olan ağaçlıklı tapulu arazi, ormana ittisali olsun olmasın, ormandır. Noktai ihtilaf şudur : Tapulu araziden ağaç, kesebilmek için izin lazım. İzin almadan kesim yapan şahıs orman sahibi ise 106. madde ile aksi halde 106. madde ile ceza görür. Acaba 106. madde ile cezalandırdığımız şahsın elinden kesilen ağaçları zorla alacak mıyız? Hayır. Zira maddede müsadere hükmü yoktur; Dördüncü Hukuk Dairesi ise bir kararında müsadereyi kabul etmiştir. İşte ihtilaf bu noktadadır.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer : Efendim bendenizce evvela tevhidi içtihada mahal olup olmadığı meselesini halletmelidir. Elimizdeki orman kanunu hususi ormanları ikiye ayırıyor :
1- Tapulu ve eşhasın elinde bulunan orman ki bunda sahibi istediği gibi tasarruf edebilir.
2- Tahdit ve Devlet ormanı mevzuuna ithal edilmiş hususi ormanlar.
Bu iki nevi hususi orman, arasında tatbik olunacak hükümler bakımından fark vardır. Birincisi hususi ormanlar ahkamına, ikincisi ise Devlet ormanları ahkamına tabidir. Dairemiz kararlarında bu hüküm farklarını nazari itibara almıştır. Binaenaleyh kararlarımız arasında muhalefet yoktur. Şayet Üçüncü Ceza Dairesi ilamına konu teşkil eden orman tahdide tabi tutulmuş bir orman ise o zaman tevhidi içtihada mahal var demektir.
Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem : Dördüncü Hukuk Dairesi'nin okunan ikinci ilamı ile bizim ilamımız arasındaki aykırılık barizdir. Maamafih bendeniz kendi ilamları arasında da aykırılık görüyorum. Hususi bir orman devlet ormanına olan ittisali veya hektarı bakımından orman mefhumuna girer. Bunun haricinde bazı yerler tahdit edilir ve orman sayılabilir. Bu gibi kısımlar Orman Kanunun birinci maddesiyle karıştırılmamalıdır. Orman Kanununun son tadili bu hususta bir değişiklik yapmış değildir.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer: Kararlarımızı okuyalım (okudular). Gösterdiğimiz ve dayandığımız gerekçelere göre iki kararımız arasında bir mübayenet yoktur. Hususi ormanlardan ruhsatsız kesim yapılması halinde kesilen ağaçların müsaderesi lazımdır; zira onlar devlet ormanından kesilmiş gibidirler.
Birinci Başkan: (3116 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesini okudular). Bu maddenin tadili 4785 sayılı kanunla olmuştur. Bu kanunun on ikinci maddesiyle (okudular) beş hektara ait olan fark kaldırılmış bulunuyor; fakat tabii elimizdeki ilamlar bu kanunun yürürlüğe girmesinden evveldir.
C. Başsavcısı F. Karaoğlan: (4785 sayılı kanunun ilgili maddelerini okudular). Bu maddelere göre 4785 sayılı kanun orman sahibinin izinsiz katiyat yapması halinde de müsadereye cevaz veriyor. Fakat 3116 sayılı kanunda böyle açık bir hüküm yoktur.
İkinci Oturum : 5.12.945
Söz Alan:
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer: Evvela hadiselerden başlıyalım; Ceza mahkemesine gelen dava şudur : Bir orman sahibi ormanından izinsiz katiyat yapmış; kovuşturma yapılmış ve yargılama sonucunda cezası verilmiş; bundan başka izinsiz kesilen ağaçların zoralımına da karar verilmesi mahkemeden istenmiş; fakat bu hususta 106. maddede bir sarahat yoktur gerekçesiyle bu istek reddedilmiş. Bu karar Üçüncü Ceza Dairesi tarafından onanmış. Geçen oturumda Sayın Başkan İbrahim Ertem de bu noktayı belirttiler. Ceza kısmı bu.
Hukuk kısmı hakkında da bizim iki ilamımız var; Birisin de orman sahibi üçüncü bir kişi ile anlaşma yapmış; fakat bu kimse ormandan ruhsat almaksızın kesim yapmış; kestiği ağaçların müsaderesi yoluna gidilen bu şahıs kesim mahalli orman mefhumuna dahil değildir diyerek mahkemeden müdahalenin meni kararı istemiş; dairemiz mezkur mahal orman mefhumuna dahil olmadığı için meni müdahale kararının onanmasına karar vermiş.
İkinci hadisede ise orman mefhumuna dahil olan bir hususi ormanın sahibi ile yine başka bir şahıs mukavele yaparak kesim yapma hakkını alıyor ve ruhsat almadan kesim yapıyor. Orman idaresi ağaçların müsaderesini istiyor; mahalli mahkemesi reddediyor. Dairemizin keşif sonucunda orman mefhumuna dahil olduğu belli olan bu yerden ruhsatsız kesim yapılamaz : 105. maddeye göre müsadere olunması lazımdır dedi. Bu ikinci işte Orman Kanununun çıkması üzerine o yerin tahdidine başlanmış ve tahdit yapılmış da. Fakat orman sahibi buna itiraz etmiş ve kesme muamelesi tahdit kesinleşmeden yapılmış. Şayet durum böyle olmasa idi meseleyi başka noktadan incelerdik. Biz şayet o mahal orman mefhumuna dahil ise Orman Kanununu tatbik ediyor ve izinsiz kesilen ağaçlar müstelzimi müsaderedir diyoruz. Üçüncü Ceza Dairesi ilamlarında kesim yapan hususi orman sahibi, bizim işlerimizde ise kesim yapan hususi orman sahibi ile mukavele yaparak kesim hakkı alan şahıstır.
Şimdi kısaca Orman Kanunu hükümlerinden bahsetmek istiyorum : Orman Kanunu birinci maddesinde gayet vazıh olarak şöylediyor (okudular). Gerçi bu madde 4785 sayılı kanunla değiştirilmiş ise de o kanun hadiseden sonra yürürlüğe girmiştir. 3116 sayılı kanun üçüncü maddesinde de ormanları taksim etmiştir. Kanunda orman mefhumuna dahil olmayanlar hakkında evvela bir fark gözetilmemiş iken sonradan 3438 sayılı bir kanunla bu nokta belirtildi; ve orman mahsullerinin nakil için mazbata aranmaya başlandı; bununla beraber mazbata alınmadan yapılan nakillerin müeyyidesi belirtilmedi. Orman Kanununun dördüncü maddesi şöyle der (okudular). Binaenaleyh ormanlar Devletin murakabesi altındadır; bunun neticesi olarak Devlet onları idare etmek, korumak görevleriyle mükellef olduğu için hususi orman sahibinin kamil bir mülkiyet hakkı yoktur. Onun ancak -son kanunla da olduğu gibiidare ve işletme ile koruma hakları vardır. Mülkiyet Devletindir. Kesmek ve işletmek için de orman idaresinden izin almak lazımdır. Orman K.nun altmış sekizinci maddesi bu noktada sarihtir (okudular). Hususi orman sahibi bekçi ve mühendisler kullanacaktır (altmış altıncı maddeyi okudular). Devlet bu şahısların tayinine bile müdahale eder ve mukabilinde bir orman resmi alır.
Sadede gelelim : Evvela 105. maddeyi okuyalım (okudu). 105. madde genel bir hükmü ihtiva eder; çünkü genel olarak "ormanlarda" demektedir.
İfade mutlaktır ve mutlak ıtlakı üzere cereyan eder. Maddedeki ormanlar içine hususi ormanlar da dahildir. Yalnız bu noktada vazııkanun bir noktayı nazarı itibara almıştır: Hususi ormandan yabancı bir adamla, orasını işletme ve idare hakkını haiz bulunan bir adamın ağaç kesmesi ayni neticeyi doğurmamalıdır demiş ve 106. maddeyi kabul etmiştir ki bu maddedeki ceza 105. maddedekinden daha azdır. Bendenizce 106. madde 105. maddeye eklenmiş bir vaziyettedir ve bunun için müsadere hakkında ayrıca bir hükmü ihtiva etmemektedir. Bu vaziyette bir şahıs kendi malını kesmişse müsadere edilebilir mi diye düşünülebilir. Fakat efendim o kimse kendi malını değil orman malını (kesmiştir; aksi takdirde kendi malını kesen bir kimseye ceza verilebilir mi diye de düşünülebilir. Devlet bu kesişi suç olarak gördüğü için ceza vermektedir ve 105. madde müsadere hükmünü ihtiva ettiği için bunu bir kerre daha 106. maddede tekrar etmemiştir.
Bendenizce hususi ormandan sahibinin ağaç kesmesi hali ile bu sahibin mukavele yaptığı diğer bir kimsenin kesmesi birbirinden farklıdır. Bu itibarla bizim dairemize gelen hadiselerdeki işler 106. maddeden ziyade 105. maddeye tevafuk etmektedir. Bendeniz Meclisin esbabı mucibe layihalarını tetkik ettim. Ziraat Encümeni Hükümetin teklifleri üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır ki bunlardan biri de 129. madde üzerindedir (okudular). Görülüyor ki bu madde 120. maddeye atıfta bulunuyor. Matufunaleyh olan maddede müsadere hükmü bulunmadığı halde 105. maddedeki sarahat ona da şamildir. Kesimin suç teşkil ettiği hadiselerde kesim sonucunda elde edilen mahsullerin müsaderesi de tabiidir. Bir de 127. maddemiz var (okudular) Burada da mutlak olarak "orman suçlarından" denilmiştir. 105. maddeye de yalnız Devlet ormanlarından diye mana vermek doğru değildir.
Yukarıdan beri izah ettiğim şu sebeplere binaen şahsi düşünceme göre hususi ormanlardan yapılacak kesimlerde de müsadere lazım gelir; takdir yüksek kurulunuzundur.
C. Başsavcısı F. Karaoğlan : Bu mesele hakkında Meclisin bir tefsiri var olduğunu biliyordum; Bu tefsir üzerinde durduğumuz konuyu halletmektedir. Yalnız bu yorumun resmi gazete ile ilanına rastlayamadım. Yorum da tamamen Fevzi Beyefendinin mütalaalarına uygundur ve 25/Mayıs/940 tarihlidir.
Orman Kanununun 127. maddesi şöyledir (okudular). Sonradan 3444 sayılı kanunla bu maddeye ilaveler yapılmıştır (okudular). Bundan sonra bir tamim yapılmış ve bu tamim evkafa da gitmiştir. Bunun üzerine evkaf Danıştaya başvurmuş. Danıştay'ın bir dairesi Orman Umum Müdürlüğü'ne, Danıştay Genel Kurulu ise evkafa hak vermiş ve bundan sonra da Meclisçe uzun bir gerekçe ile tefsire mahal olmadığına dair bir yorum kararı çıkarılmıştı (okudular) Şayet bu yorum kararı resmi gazete ile yayınlanıp kati şeklini almışsa bu takdirde tevhidi içtihada mahal yok demektir; yok. Meclis Heyeti Umumiyesinde kalıp da çıkarılmamışsa o takdirde burada da konuşulmak lazım gelir.
Tabii ormanlara dair son çıkarılan kanun muvacehesinde bunların hepsi zaittir; çünkü kanun bütün ormanları devletleştirmiştir.
Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem : Sayın Bay Fevzi Bozer meseleyi ikiye ayırıp konuştukları için bendeniz de iki kısma ayırarak cevap vereceğim.
1- Hadisenin hususiyeti: 2- Ana ihtilaf :
Bir defa bu meselede hususiyeti hal mevzuubahis olmamalıdır; zira Dördüncü Hukuk Dairesinin kararları sarihtir ve orman mefhumuna girip girmediği düşünüldü, demeye bu kararları manidir. İlamlarında "hususi orman" tabiri kullanılmıştır ve bu ilamlarda hususi orman sahibinin mukavele yaptığı şahsın kesmesi 105. maddenin tatbikini icap ettirir diye bir kayıt mevcut değildir.
Müzakeremizin konusu hususi ormanlardaki izinsiz katiyattan dolayı müsadere caiz midir meselesidir. Bahsolunan tefsirin encümenlerden geçen safahatını bir kenara bırakarak maddelerden söz açacağım: 106. madde 105. maddenin Mütemmimidir; bu sebeple 106. maddede müsadere hükmünün bulunmamasının bir kıymeti yoktur, dediler. Acaba 106. madde 105. maddenin mütemmimi midir? Bunun izahına geçmezden evvel Yüksek Heyetinize bir noktayı hatırlatmak isterim: Yüksek Heyetiniz bir şahsın aldığı kömürünü başkasına devretmesi sebebiyle tahaddüs eden bir Milli Korunma Kanunu meselesinde müsadere hakkında maddede bir hüküm bulunmadıkça, bir asla bağlı kalsa dahi başka bir maddeye istinat edilemeyeceğini karar altına almıştı ve asli madde olan on dördüncü maddede müsadere hükmü bulunmakla beraber elli üçüncü maddede böyle bir hüküm bulunmadığı cihetle müsadere olunamayacağı sonucuna varmıştı.
Gelelim sayın Bay Fevzi Bozer'in mütemim madde mütalaalarına : 105 ve 106. maddeler arasında bir asla bağlılık dahi yoktur; çünkü birinde Devlet ormanı diğerinde hususi orman asıldır. Mucibi mesuliyet olan ormanı işletmek değil müsaade almadan işletmektir. Ceza Kanununun otuz altıncı maddesini tatbik ederken böyle düşünmüyor muyuz? Müsadere ceza mıdır, tazminat mıdır bahsinde kati bir şey söyleyemeyiz; bazen ceza bazen tazminattır. Devletin malını kesen bir kimse ile kendi malını kesen bir kimse ayni durumda olamaz (müstecir meselesini karıştırmayalım). Birincinin suçu ayni zamanda başkasının malını kesmek iken ikincinin ki sadece müsaade almamaktır. Neden Meclis de teklif veçhile 106. maddeye müsadere hükmü aktarılmadı? Keşke bunu yapsalardı da bu yüzden Danıştay da, Meclis de dolaşılıp durulmasa idi. Şimdi önümüzde hiçbir sarahat yok iken ceza hukuku esaslarını, mülkiyet hakkını ayaklar altına mı alalım? Sayın Arkadaşlarım 120. maddeye ne demelidir dediler; dikkat buyurulursa görülür ki 120. maddede bir dizi 105, 106...diye giden bir madde dizisi vardır. Bu basit meselenin mürekkep gibi görünen safhası buradadır : 120. madde içinde 106. madde cascavlak bir haldedir; tadiller neticesinde bir atfı mücerret halinde kanuna girip kalmıştır. Fakat bu atıf kafi midir? Şayet kafi görülürse biz burada hususi mülkü müsadere durumunda olduğumuza göre bir sarahate istinat etmek lazım geldiği düşünülmeli midir? Nitekim Yüksek Kurulunuzda görüşülmüş olan tekerrür meselesinde de doksan dördüncü maddedeki atıf na kafi görülmüş ve seksen birinci maddedeki infaz esasına dayanılmıştır. İşte önümüzdeki meselede de dairemiz bu kadar kıskanç davranmış ve "müsadere için 120. maddedeki atfı kafi görmemiştir. Bu noktada kanunda boşluk vardır. Bir adamın malının elinden cebren ve kahren alınabilmesi için bir sarahate dayanılması lazımdır. Mucibi ceza olan keyfiyet müsaadesiz ağaç kesmektir; şayet müsadere cihetine de gidersek bu mütemmim bir ceza olacak demektir ki bunun için bir sarahate dayanmak ilk şarttır.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer : Sayın bay İbrahim Ertem Dördüncü Hukuk Dairesi kararları arasında da aykırılık vardır, dediler; halbuki böyle bir şey yoktur, nitekim ilamlarımız da bunu gösteriyor. Birinci hadisede orman mefhumuna dahil olmıyan bir yerden ağaç kesilmiş ve henüz nakil dahi edilmemiştir. İkinci hadisede ise kesim ormandan yapılmıştır. Milli Korunma Kanunundan bahsettiler; o kanun ile Orman Kanununun sebebi vaz'ı ayni değildir; bu noktada ikisi arasında kıyas yapılamaz. 106. maddeye müsteniden yapılacak bir mücadere Anayasa'ya aykırı değildir. Çünkü ormanlar ammenin menfati ile yakından ilgilidir. ve bu durumda Devlet bigane kalamaz. Evet buda suç izinsiz ağaç kesmektir, ama kesilmesi lazım gelmeyen ağaçlar kesilmiştir. 105. maddede sarahat vardır; 127. maddenin vazından sonra da ayrıca bir madde koymaya hiç lüzum, yoktu.
Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı N. Z. Sencer: Dördüncü Hukuk Dairesi ilamları arasında asla tezat yoktur; birinci ilamda orman mefhumu yoktur, ikincisinden kesim ormandan yapılmıştır.
Orman Kanununa göre ormandan çıkarılacak iki nevi ağaç vardır :
1- Kuru ağaç, 2- Yaş ağaç.
107. madde -iki müsadere hükmünü de muhtevidir- kuru ağaçtan bahseder. Şimdi burada akla bir sual gelebilir: Devlet yaş ağaçla ilgilidir fakat kuru ağaçlar kesilirken diğerlerine de zarar verilebileceği düşünüldüğü için onların da izinsiz kesilmesi menedilmiştir. Acaba kuru ağaç kesilince müsadere olunuyor da yaş ağaç kesilince neden müsadere edilmeyecektir diye düşünülebilir. Kanun 105. maddede umumi ve hususi ormanlardan yapılan kesimler diye bir tefrik yapmış değildir. Yalnız orman sahibi izinsiz kesim yaparsa 106. maddenin tatbik edileceğini göstermiş ve 120. maddede de bunların müsadere edileceğini kabul etmiştir. 105. maddedeki müsadere hükmü 106. maddeye de şamildir; 106. madde sadece verilecek ceza miktarı bakımından bir istisna yapmıştır.
Esasen kanunda müsadere hükmü bulunmasaydı ne yapacaktık? Sayın Bay İbrahim Etem müsaadesiz kesmek cezalandırılmaktadır, diyorlar; böyle bir kıstasa dayanarak hareket edemeyiz. Milli korunma kanunu hakkında verilen misal için de böyle söylenebilir.
120. maddeden de vazgeçsek bile gene orman kanununda ruhsatsız nakiller hakkında müsadere hükmü mevcuttur. Ormana verilecek zarar kesmekle bitmiştir ve çıkarma başkası tarafından da yapılabilir. Binaenaleyh bu 112. maddeden de müsadere hükmü istihraç olunabilir. Buna makis olan 1527 sayılı ağaçların aşılanmasına dair olan bir kanun var ki orada evimin bahçesindeki bir elmalığı intifa kastiyle kesersem bir suç işlemiş olurum ve kestiklerim de müsadere olunur. Çünkü milli servetten intifa kastiyle kestim; burada ceza gören intifa kastiyle kesmektir.
Gene mevzuumuza dönelim : Şayet 106. maddeye göre cezalandırılan suçlarda müsadereyi kabul etmezsek hususi orman sahibi üç dört bin lira verip tahdit yaptırmaktan ve günde on lira vererek on-yirmi gün orman memurunu çalıştırmaktansa kimseye sormadan ağaçları keser ve beş lira para cezası ile kurtulmaya kalkışır ki bu kanunla alay etmekten başka bir netice vermez.
V. Yekebaş : Bendeniz meseleyi iki noktadan alacağım :
1- Aslı cepheden : Bir adamın mülkü sarih bir hükme istinat edilmeden delaleten alınabilir mi? Kanunlarımıza göre mülkiyet hakkı tam ve kamil bir haktır ve himaye edilmiştir. Bunu delaleten elden almak, kaba tabirle, zorbalıktır. Ceza Genel Kurulunda da bahsedildiği gibi müsadere ya zecri veya cezai olur. Zecri müsadereler için kanunda sarahat bulunması şarttır. Müsadere ceza olduğu takdirde de yine kanunda hüküm ararız, ve halen üzerinde durduğumuz konu ele alınarak söylemek icap ederse 106. maddede hüküm bulunmamasına göre ceza veremiyeceğiz demektir. Yok, tazmin mahiyetinde müsadere kabul edilirse o takdirde kime ve ne tazmin ettirilecektir? Tazminat "sahip"e verilecektir. Fakat burada sahip de kesen de ayni şahıstır. Sayın Bay Fevzi Bozer sahibin ancak intifa hakkı vardır dediler. Orman Kanununa göre Devlet ancak murakıp vaziyetindedir; ormanın tapusu sahibinin elindedir. Hukukumuzda tasarruf ve mülkiyet farksızdır. Devletin murakabesi altında çalışmak mülkiyet hakkını nezetmez. Hadisemizde ağacı kesen üçüncü bir şahıs değil de sahip ise tazmin ona yapılacak demektir ki, bu durumda müsadereye lüzum var mıdır? Hususi ormanı bir hırsızın kesmesi halinde de ağaçlar müsadere edilsin ve devletin olsun demek ne dereceye kadar doğru olur? Bu neticede hukuki bir mantık yoktur. Tazminat cezai-mahz olursa sözüm yoktur. Fakat tazmin mahiyetinde ise -ki bence böylediro takdirde müsaderenin ne manası kalır?
2- Feri cepheden : Tefsirden bahsolundu; bu husustaki fikrimi üç-dört sene evvelki mümasıl bir hadise vesilesiyle arz etmiştim. Ben hiç bir zaman selbi kararları yani tefsire lüzum olmadığına dair çıkan kararları tefsir olarak kabul etmem. Gösterilen gerekçe o sonucun ilmi esasıdır, fakat bizim kararımızın esası olamaz. Biz o gerekçeye tamamen aykırı bir karar da verebiliriz. Sayın Bay Zahir Sencer suçtan hasıl olmalı şeklinde mütalaa yürüttüler. Ben buna da iştirak edemiyorum. Kaim veya maktul ikisi de ağaç olunca buna suçtan doğmuştur denilemez. Üzümden rakı yapılınca üzüm artık bizatihi mevcut değildir. Kesilmiş ağaç suçtan hasıl olmadıkça müsadere olunamaz. Sahibinin elinde bir tapu bulununca tazmini bir müsadere lüzumsuzdur. 105. maddede müsadere edilebilir; çünkü orada kesen bir hırsızdır.
İcra ve İflas Dairesi Başkanı A. Aytemiz : Meclis tarafından tefsir yoluna tevessül olunduğu muhakkak, fakat neticesi meçhul. Meclis ekseriya uzun bir gerekçe yapıp neticede tefsire lüzum yoktur demektedir ki bu, bu mesele zahirdir demektir; ve fiili bir tarzı haldir. Böyle bir tefsir mevcut ise Yüksek Heyetin bu meseleyi karara bağlaması imkansızdır; zira arada aykırılıklar doğabilir. Maamafih esasa girişilmiş bulunmasına göre bendeniz de kanaatımı söyleyeceğim : Önümüzde iki madde var : 103 ve 106. maddeler Bendeniz 105. maddedeki umumi hükmün 106. madde hükmüyle takyit edilmiş bulunduğu fikrindeyim. Hassaten 106. madde ile takayyüt eden 105. madde umumidir. 105. maddede orman sahibi Devlettir, diğerinde ise orman sahibi kesen şahıstır. Müsadere mali bir cezadır; bir adamın elinden malını almak ağır bir cezadır da. 105 ve 106. maddeler müstakil ve farklı maddelerdir; zaten ormanlar ya Devlet ormanı ya da hususi ormandır. Binaenaleyh 105. maddeye kıyasla hüküm yürütülemez.
Hulasa 105 ve 106. maddeler farklı maddelerdir.
120 ve 127. maddelerden bahsolundu : 120. maddeye her nasılsa 106. madde de konulmuş; vazııkanun da fertler gibi zühul edebilir. 106. maddede sarahat bulunmadığına göre 120. maddedeki imali mümkün olmıyan bu kaydın ihmali zaruri olur. 106. maddeye müsadere hükmü kasten konulmamıştır. Şayet bu madde 105. maddenin mütemmimi olsa idi müstakil madde olarak vazedilmeyip ona ilave edilirdi. 120. maddenin 106. maddeden bahis kısmı haşivdir. Bendeniz hususi orman sahibi ile müteahhidi birbirinden ayırmak fikrine de iştirak edemeyeceğim; bu ikisi şahsı vahittir ve müteahhit orman sahibi yerine kaim olmuştur. Ruhsatsız kesme sebebiyle Devletin hakkı murakabesi haleldar olmuştur; işte ceza verilmesinin sebebi budur.
C. Başsavcısı F. Karaoğlan : Evvelemirde tefsir kararının ne neticeye bağlandığını öğrenmemiz zaruridir.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer : Sayın Başkan Abdullah Aytemiz 105 ve 106. maddeleri müstakil addettiler. Orman Kanununa göre Devlet ormanının kastedildiği yerlerde "Devlet ormanı" ibaresi kullanılır. Mutlak olarak ormanlar kastolunurken de sadece "ormanlar" denilmiştir. Sayın Başkan yalnız iki nevi orman vardır dediler; böyle değildir, ormanlar dört nevidir. Hususi ormanlar vakıf ormanlara veya umuma ait ormanlara dahil değildirler. 105. maddedeki orman kelimesine bütün ormanlar dahildir. Aksi halde baltayı alıp hiç korkmadan vakıf ormanlarla umuma ait ormanları baltalamak mümkün ve caiz olurdu.
V. Yekebaş : Orman Kanununun layihasında 106. maddede müsadere hükmü mevcuttu; meclis bu müsadere hükmünü çıkardı; fakat 120. maddede 106. maddeyi unuttu. Binaenaleyh Meclis 120. maddeye 106. maddeyi koymakta değil çıkarmakta zühul etti.
İcra ve İflas Dairesi Başkanı A. Aytemiz : Bence sadece Devlet ormanı ve şahsi orman vardır. Vakıf hükmi şahsına ve belediyeye ait ormanlar da hususi mülkiyet hükümleriyle idare olunur. Binaenaleyh bu üç orman nevini bir asla icra etmek mümkün ve tabiidir.
Dördüncü Hukuk Dairesi Başkanı F. Bozer : Vakıf ormanlardan katiyat yapan bir kimseye ceza verilmemesi halinde Evkaf müdürlüğüne mi ceza verilecektir?
Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı N. Sencer: Sayın Başkan Abdullah Aytemiz'e bir ve Üye Vehbi Yekefbaş'a üç noktada cevap vermek istiyorum : 105. madde devlet ormanlarına 106. madde de hususi ormanlara aittir dediler. Hususi ormanlardan Ahmet, Mehmet gelip katiyat yapsalar bu fiilleri bir adi ızrar mıdır? Ceza kanununa göre meyvesiz ağaçların kesilmesi halinde takibat şikayete bağlıdır. Hem vaziyet böyle olunca, geçen oturumda da söylediğim gibi orman sahibi bir çok masraflar edip de neden tahdit yaptırsın? Bir adam tutup kestirir; olur biter.
Tefsire mahal olup olmadığı hakkında Meclis'ten sadır olan karar tefsir kararı sayılamaz deniyor. Bu gün Meclis'de de böyle bir cereyan vardır. Fakat bir tevhidi içtihat kararı üzerine çıkan ve tefsire mahal olmadığına dair bulunan 1254 sayılı tefsir kararını biz temas eden hadiselerde nazara almaktayız.
Sayın Bay Vehbi Yekebaş kaim ağaçla maktul ağaç müsavidir dediler. Bir fidan elli sene sonra elli travers verebilir; bugün kesilecek olursa bir değnekten başka bir şey değildir.
112, 120, 127. maddelerden istidlalen çıkardığımız sonuçları sarahat bulunmadığından dolayı reddediyorlar. Fakat, kendileri sarahate istisna yapıyorlar. A'nın ormanını B keserse ve kesilen ağaçları da müsadere etmeyip A ya verirsek A işin içinden kolayca çıkacak demektir.
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer: Bendeniz de düsturları araştırdım, fakat tefsir kararını bulamadım. 942 veya 943 yılında fiilen çıkmışsa meselemizi halletmiştir; çıkmadı ise o takdirde mesele üzerinde durup tartışmak ica