(765 S. K. m. 33, 178, 450) (4721 S. K. m. 471)
Dava: Nitelikli adam öldürme, hırsızlık ve naşı tahkir suçlarından sanıklar Ömer, Engin ve Zinnur Gülşah'ın dönüşen suç vasfı itibariyle kasten adam öldürmek suçundan TCY.nın 448, 59/2. maddeleri uyarınca 25'er sene ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında TCY.nın 31. maddesinin uygulanmasına, TCY.nın 33. maddesi uyarınca ceza müddeti zarfınca yasal kısıtlılık altında bulundurulmalarına, hırsızlık suçundan dolayı TCY.nın 491/ilk-son, 522 ve 59/2. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, sanıklardan Ömer ve Engin'in naşı tahkir suçlarından beraatlerine ilişkin (İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 14.3.2001 400-61 sayılı hüküm katılan vekilleri ve sanıklar vekilleri tarafından temyiz edilmekle ve kısmen temyize tabi bulunmakla dosyayı inceleyen Yargıtay Birinci Ceza Dairesince 6.2.2002 gün ve 4274-361 sayı ile;
1) OLAY:
"Satanist" olduklarını kabul ve ifade eden her üç sanığın, kısa bir süre önce tanıştıkları maktule Şehriban'ı, inançları gereği ayın 13. günü yapacakları tapınma ayininde kurban edip ırzına geçmeye karar verdikleri, bu karar doğrultusunda gerekli malzemeleri sağlayıp, maktüleyi de kandırarak ağaçlık tenha bir yer olan Ortaköy mezarlığına getirdikleri burada getirdikleri şarapları içip, uzunca bir süre oyalanıp şeytandan mesaj bekledikleri, bekledikleri mesaj geldiğinde öldürme kararını gerçekleştirmek için sanıklardan Ömer ve Engin'in hiçbir şeyden habersiz olan maktülenin boğazını, boynunu sıkıp, ağız ve burnunu kapatmak suretiyle boğmaya çalıştıkları, fiillerini birlikte icra ederken sanık Zinnur Gülşah'tan da maktülenin direnişini kırması için elindeki bıçağı vurmasını istedikleri, Zinnur Gülşah'ın da maktülenin bacağına 6 cm, derinlikte bıçağı saplamak suretiyle asli manevi katılımı yanında fer'i maddi katılımıyla da maktüleyi birlikte boğarak öldürdükleri, nabız ve boynunu kontrol edip öldüğüne kanaat getirdikten sonra sanık Ömer'in maktülenin üstündeki gömleğini göğüslerini ortaya çıkaracak şekilde açıp, giydiği kot pantolon ve külotunu da aşağı sıyırmak suretiyle soyduktan sonra cinsel ilişkiye geçtiği, ve akabinde de sanık Engin'den aynı şeyi yapmasını istediği, fakat Engin'in uğraşısına rağmen ereksiyon nedeniyle başarısız kaldığı, bilahare cesedin bulunmaması için yanlarındaki çekiç ile çukur kazıp içine maktüleyi attıkları, üzerindeki bel çantasını, saatini, cebindeki üç milyon lira parasını aldıktan sonra toprak ve çalılarla kapatıp gittikleri, çantasındaki parfüm ve kartları attıkları, suçta kullandıkları bıçak ve çekici yıkadıkları, bulunur endişesiyle bel çantasına taş koyup denize attıkları, yakalandıklarında yer göstermeleriyle çantanın denizden bulunup çıkartıldığı, cezai ehliyetlerinin tam olduğu belirlenen sanıkların öldürme ve naaşa hakaret fillerinde saiklerinin şeytana tapınma gereği olduğunun sanıkların savunmaları ve bunu doğrulayan tanık anlatımları ve otopsi bulguları ile açığa çıktığı, mahkemesince de ve delillere uygun biçimde öldürmenin şeytandan emir gelmesi nedenine bağlandığı görülmüştür.
Canavarca his kavramı, toplum bilinci ve ahlakının geniş tepkisini çeken, amacı itibari ile tehlikeli ve vahşi kötülük eğilimini sergileyen psikolojik bir güdüyü ifade eden kavram olarak algılanmalıdır. "Canavarca his şevki" kavramına bu anlam verildiğinde; çağımızda insan hayatını her şeyin üzerinde tutan evrensel ve toplumsal anlayışa ve ahlaka karşı çıkan, bu yönüyle iğrençliği, ilkelliği ve tehlikeliliği vahim ve aşikar olan "insanı kurban etmek" gibi bir düşüncenin ister bir dini inanış, isterse bir fikri düşünce, yada olaydaki gibi şeytani bir amaçla işlenmiş bulunsun toplumsal açıdan ne denli tehlikeli ve vahşi olduğu izah gerektirmez bir olaydır. Bu nedenlerle sanıkların kendilerine göre satanizm çerçevesinde oluşturdukları örgütsel düşünce doğrultusunda maktüleyi öldürmeleri eylemi TCK.nun 450. maddesinin 3. bendindeki "canavarca bir his şevki ile" adam öldürme cürmünü oluşturacağı hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde açıklığa çıkmaktadır. Buna aykırı olarak sanıkların öldürme fiilini niteliksiz adam öldürme olarak vasıflandırmak bozmayı gerektirmektedir.
Öte yandan, Yerel Mahkeme; her ne kadar Yargıtay'ın tasarlamadaki karma düşüncesinden hareketle fiili işlemeye karar verme ile soğukkanlılıkla icra arasında yeterli bir zaman diliminin olayda oluşmadığını kabul etmekteyse de; sanıkların sergilenen düşünce yapıları, suç işleme saikleri, ve özellikle belirli günlerde tapınma gereği kurban adamalarının da esasen tasarlamayı da içereceği uzun açıklamayı gerektirmeyecek biçimde ortaya çıkmaktadır. Bu yönüyle de oluşa uygun olarak sanıkların saiklerine değer veren yerel mahkemenin TCK. 450/4. maddesi uyarınca tasarlayarak adam öldürmekten en azından hüküm kurmaması da yasaya aykırıdır.
Sanıkların suçlarının sabit bulunmadığı yönündeki uygulamaya gelince;
Maktülenin ölü muayene ve otopsi zabıtlarına, olay yeri tespit ve tutanaklarına göre; yarı soyunuk halde bulunduğu cinsel ilişkinin izlerinin belirlendiği, bu maddi bulguları da doğrulayan sanıkların kısmi ikrar ve anlatımları da dikkate alındığında; sanıklar Engin ve Ömer'in TCK.nun 178. maddeye muhalefetten de açılan davalarının sübuta erdiği halde yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir." isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 5.6.2002 gün ve 107-114 sayı ile;
"Sanıkların satanist düşünceye sempati duymaları canavarca duygular taşıdığının kanıtı olamaz. Olayımızda sanıklardan Engin'in aniden şeytandan mesaj aldığının belirterek maktüleyi öldürmek girişimine başlaması ve diğer sanıkların da bu eyleme asli fail olarak iştirak etmeleri canavarca bir his veya işkence ve tazip yoluyla eylemin gerçekleştirildiğinin kabulünü olanaksız kılmaktadır. Yine, düşünce ile eylem arasında Yasanın aradığı anlamda zaman dilimi geçmediğinden öldürme suçunda tasarlamanın varlığından da söz edilemez." Öte yandan, sanıklardan Ömer'in öldürme olayından önce maktüle Şehriban'ın rızası ile ilişkide bulunduğu, sanıkların duruşmadaki tutarlı savunmalarına nazaran öldürme olayından sonra sanıkların cesede yönelik cinsel bir eylemlerinin bulunmaması nedeniyle sanıklar Ömer ve Engin'in naaşa hakaret suçundan beraatlerine karar verilmesi gerekmiştir." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de müdahil vekili ile sanıklar Zinnur ve Ömer müdahilleri tarafından temyiz edilmesi ve kısmen de temyize tabi olması nedeniyle dosya,
Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" isteyen 22.11.2002 gün ve 149962 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, Ceza Genel Kurulunda duruşmalı inceleme yapılacağına ilişkin bir usul hükmü bulunmadığından sanıklar Zinnur ve Ömer müdahillerinin duruşmalı inceleme taleplerinin reddine karar verildi, gereği konuşulup, düşünüldü.
Sanıklar Ömer, Engin ve Zinnur Gülşah'ın şeytandan emir gelmesi nedeniyle ona kurban etmek amacıyla Şehriban'ı öldürmeleri eyleminden dolayı kasten adam öldürmek suçundan cezalandırılmalarına, sanıklardan Ömer ile Engin'in naaş'a hakaret suçundan beraatlerine, sanıklar Ömer ve Gülşah'ın hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık,
a) Sanıklara yüklenen öldürme suçunun niteliğine,
b) Sanıklar Ömer ve Engin'e atılı naşı tahkir suçunun sabit olup olmadığına ilişkindir.
OLAY:
"Satanist" olduklarını kabul ve ifade eden sanıklardan Ömer ve Engin'in kısa süre önce tanıştıkları maktule Şehriban'ı, inançları gereği güç kazanmak için kurban edip ırzına geçmeye karar verdikleri, gerekli malzemeyi sağlayıp, maktüleyi de kandırarak kendilerini bekleyen diğer sanık Zinnur Gülşah ile buluştuktan sonra Ortaköy mezarlığının yanındaki ağaçlık tenha bölgeye getirdikleri, düşüncelerini kendileri gibi Satanist olan sanık Gülşah'a da açtıkları, şarap içip bir süre oyalandıkları, şeytandan bekledikleri mesaj geldiğinde sanıklardan Ömer'in öldürme kararını gerçekleştirmek için maktule Şehriban'ın boğazına sarılıp sıkmaya başladığı, verdiği işaret üzerine diğer sanık Engin'in de maktulenin ağız ve burnunu kapatarak birlikte boğmaya çalıştıkları, sanık Zinnur Gülşah'tan da önce gelip bacaklarından tutmasını, bir süre sonra da elindeki bıçağı vurmasını istedikleri, önce maktulenin bacaklarından tutan sanık Gülşah'ın daha sonra elindeki bıçağı maktulenin bacağına 6 cm derinlikte saplayıp direnişinin tamamen kırılmasını sağlayarak eyleme katıldığı, böylelikle her üç sanığın katılımıyla maktule Şehriban'ın boğularak öldürüldüğü, nabız ve boynu kontrol edilerek tam olarak öldüğüne kanaat getirdikten sonra sanık Ömer'in maktulenin gömleğini göğüslerini açığa çıkaracak biçimde açıp, giydiği kot pantolon ve külotunu da dizlerine kadar sıyırdıktan sonra cinsel ilişkiye geçtiği, akabinde de aynı şeyi yapmasını sanık Engin'den istediği, ancak Engin'in uğraşmasına karşın ereksiyon olamaması nedeniyle cinsel ilişkiyi başaramadığı, bunun üzerine maktulenin üzerindeki bel çantası, saati ve 3.000.000 lira parasını aldıktan sonra cesedin bulunmaması için yanlarındaki çekiçle çukur kazıp cesedi içine atarak üzerine toprak ve çalılarla gizledikten sonra oradan ayrıldıkları, çantasındaki kartları ve parfümleri attıkları, suçta kullandıkları çekiç ve bıçağı yıkadıkları, bulunmaması amacıyla içine taş koyup denize attıkları be! çantasının ise yakalandıklarında yer göstermeleri üzerine denizden bulup çıkartıldığı, cezai ehliyetleri tam olduğu belirlenen sanıkların öldürme ve naşa haraket eylemlerindeki saiklerinin şeytana tapınma olduğu belirlenen sanıkların açık ve kaçamaklı ikrarı, bunu doğrulayan tanık anlatımları, otopsi bulguları, tutanaklar, fotoğraflar, Satanik notların yazılı olduğu defter ve dosyada toplanan tüm kanıtlardan kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlaşılmaktadır.
Kanıtlara uygun biçimde gerek Yerel Mahkeme gerekse Özel Dairece öldürme ve naşa hareket nedenini oluşturduğu kabul edilen "Şeytan'a kurban etme" saiki ve anlayışının açıklığa kavuşturulabilmesi ve suç niteliğinin belirlenebilmesi açısından öncelikle Şeytan'a tapma ve Satanizm olgusu dünyadaki ve ülkemizdeki tarihi gelişimi içinde irdelenmeli, sanıkların bu olgu içindeki yerleri ve inançlarının eylemleri üzerindeki etkisi değerlendirilmeli, canavarca his şevki ile adam öldürme suçunun unsurları öğretideki görüşlerden de yararlanarak açıklanıp, eylemin bu suç tipine uyup uymadığı ortaya konulmalıdır.
1-) A) SATANİZMİN TANIMI:
Satan Türkçe karşılığı "şeytan" olan Fransızca bir kelimedir. Satan; Kötü Ruh'un, Şeytan'ın, Baştan Çıkaran'ın, Karanlığın Prensi'nin, Tanrı'nın ve Tanrı'yı seven ve O'na kulluk edecek olan herkesin Büyük Düşmanı'nın şahıslandırılmış şekli veya sembolü diye tanımlanmıştır, (Pike, E, Roston, Encyclopedia of Religion and Religions, London, 1951, s.338, nakleden Doç.Dr. Ahmet Güç, Satanizm Şeytana Tapınmanın Yeni adı, İst-1999, s.19) Eski Ahid'de "Şeytan" kelimesi esas olarak "düşman (İbranicesi adversary)" anlamına gelir. Aynı şekilde o; kötülüğün kaynağı, devam ettiricisi ve elebaşı olarak tanıtılmıştır. Genel anlamda Şeytan, kutsal bilinen metinlerde, "Tanrının karşısında yer alan fakat sonunda daima O'nun iradesine bağlı kalacak olan kötü güce verilen isimdir. Diğer isimleri ise; "kötü birisi", "iblis", "eski yılan" vs.dir. (Doç.Dr. Ahmet Güç, Satanizm Şeytana Tapınmanın Yeni Adı, İst-1999,5.19)
iblis ise, kelime olarak "ümitsizlik, cesaretsizlik" gibi anlamlara gelmektedir. İslami literatüre göre, cinlerin başı ve Allah'ın huzurundan kovulan meleklerin lideridir. Diğer bir adı da Haris'tir. Haris de Arapça'da "bekçi" anlamına gelmektedir. Farsça ve Arapça'da geçen İblis'in, Hıristiyanlık'taki Şeytan'la eş anlamlı olduğu belirtilmiştir. (Davidson, Gustave, A Dictionary of Angets, U.S.A, 1968, s.135, nakleden Doç.Dr. Ahmet Güç, s.19)
Satanizm (Fr. Satanizme) ise; felsefede ve edebiyatta Şeytan'a kötülüğe bağlılık, onları yüceltme demektir. (Meydan Larousse, Cilt 17, sayfa 347) Ayrıca değişik kaynaklardan Satanizm;
"Şeytan'a, diğer bir ifadeyle Yahudi-Hıristiyan geleneği tarafından Tanrı'nın tam karşısında mutlak kötülük veya mutlak kötülüğün temsilcisi olarak tecessüm ettirilen şahsiyet veya prensibe ibadet etmek demektir. Aynı zamanda bu ibadet, Yahudi-Hıristiyan dini tahakkümüne karşı bir başkaldırı hareketi olarak da tanımlanmaktadır." (The New Encyclopedia Britannica (TNEB), "Satanizm", X, 465)
"Katolik Hristiyanlığına karşı aşırı isyankar gruplar tarafından değişik zamanlarda uygulanmış olduğu söylenen, Seytan'a tanrı diye tapınma faaliyetidir." (Pike, s.339)
"Esasen Hıristiyanlığa karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan; Şeytan'a veya Hıristiyan Demonolojisi'nden diğer merkezi figürlere tapınmaktır." (Hinnels,-John. R., The Penguin Dictionary of Religions, London, 1988, s.286)
"Şeytani tasarruf veya uygulama; Şeytan'a ibadet ve özellikle Hıristiyan ayinin alaylı bir tarzda kullanışıdır." (New Webster"s Dictionary of English Language, U.S.A, 1985, s.852)
"Hıristiyan ayinlerinin alaylı ve gülünç taklidi şeklindeki yarı dini törenler ve Şeytan'ın yeryüzündeki hakimiyet davasını yüceltmeye yönelik diğer fiillerin icrası ile Şeytan'a saygı gösterme kültürünün icrasıdır." (Griffin, M.D., "Satanizm", New Calholic Encyclopedia, XII, s.1094)Yapılan tanımlardan da anlaşılacağı gibi Satanizm; Seytan'a tanrı diye tapınma faaliyeti adı allında Yahudi-Hıristiyan geleneğine, Yahudi-Hıristiyan dini tahakkümüne ve özellikle de Hıristiyanlığa karşı başlatılan bir reaksiyonun adı olmuştur. Buna "Modern Protesto Harekeli" demek de mümkündür, bu hareket, başka Hıristiyanlık olmak üzere bulun dinlere ve dinlerin ortaya koymuş olduğu kutsal değerlere karşı bir başkaldırıyı temsil etmektedir. Dolayısıyla Satanizm; Şeytan'ın en önemli özelliği olan muhalefet ve başkaldırıyı esas alarak, dinin ve dini olan her şeyin karşısında; fakat Tanrı'nın karşısında olanın, yani Şeytan'ın ve onun temsil elliği şeyin yanında yer alma harekelidir. (Güç, Ahmet, s.47 vd.)
B) SATANİZMİN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ:
Satanizm, başlangıcı itibariyle ortaçağ büyücülerine ve Hıristiyanlıktan uzaklaşan ayrılıkçı gruplara (heretiklere) kadar dayandırılmış bulunan ve 19. asrın sonlarında Amerika ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ortaya çıkan ve günümüze kadar düzensiz olarak da olsa devam ettirilmiş olan bir inanç ve uygulamadır. Böyle bir uygulamayı benimsemiş bulunan Satanistler, çeşitli isimler altında ele alınıp incelenmişlerdir. Bunlar; Satanistler, Lusiferciler veya Paladistlerdir. Son zamanlarda kendilerine Metadinistler adı verilen bir gruptan da söz edilmektedir.
Geleneksel Satanizm ve Modern Satanizm gibi iki temel başlık altında ele alınıp incelenen Satanizmin tarihi Ortaçağ'a kadar götürülmekte ve Ortaçağ büyücüleri ve büyü uygulaması ile irtibatlandırılmaktadır. 14 ila 16. yüzyıllar boyunca, büyücüler, dinden dönenlerle birlikte, Şeytan'a tapınmakla suçlanmışlardır. O dönemde büyücülerin pek çoğu, baskı altında tutularak Şeytan'a taptıklarını itiraf etmek zorunda bırakılmışlardır.
17. yüzyılda, Katolik Kilisesi, papazlardan bir kısmını, Ekmek-Şarap ayininin büyüsel gücünü kötü maksatlarla bozmakla itham etmiştir. Büyü ile ilgili bir metin kitabı olan ve 17. yüzyılda basıldığı sanılan "Grimore of Honorious"ta, büyü yoluyla şeytanları çağırma amacıyla ayin düzenleme bilgilerine yer verilmiştir. Öte yandan, 17. yüzyılda Satanik faaliyetler, papaz rütbeleri ellerinden alınmış kimselerin veya ahlaksız diye nitelendirilen papazların nezaret ettiği, Şeytan'a tapınma ayininin (black mass) büyüsel/seksüel törenlerine düşkünlük gösteren Hıristiyanlar tarafından yönetilmiştir. Bu tür ayinlerin en çok konuşulanı ise XIV. Louis döneminde Fransa'da yapılmış ve kralın metresi olduğu söylenen Madam de Montespan tarafından yönetilmiştir.
18. yüzyılda Satanik faaliyetlerin varlığına ilişkin güvenilir kanıtlara rastlanmamakla birlikte, İngiltere'de Sir Fancis Dashvvood (1708-1781) tarafından kurulmuş bir topluluk olan Hellfire Kulüp ya da kendi isimlendirmelerine göre "Medmenham Keşişleri" içkiye, "rahibeler" adı verilen kadınlarla seksüel ilişkilere ve edebe aykırı davranışlara düşkün gençler için düzenlenmiş bir organizasyon olup, üyelerinin şeytana tapınma ayinleri icra ettikleri söylenmiştir.
Yüzyıl ile Satanik grupların ve faaliyetlerinin yeniden canlandırıldığı bir dönem olmuştur. Bu yüzyılda Eugene Vintras tarafından 1839 yılında Karmel Kilisesi kurulmuş, bu kilise 1848 yılında Papa tarafından kınanmasına karşın daha sonra yine bu dönemin en meşhur satanistlerinden olan Fransa'lı Abbe Boullan, Karmel Kilisesinin bir dalının başı olarak gizlice satanist ayinlerinin icrasını sürdürmüş, söylendiğine göre büyü ve 1869 yılında da çocuk kurban edilen bir satanist ayinini (black mass) gerçekleştirmiştir. Boullan'ın arkadaşı ve bir satanist olan roman yazarı J.K. Huysmans, kendi gözlemlerine dayanarak yazdığını belirttiği ve Satanizmin ilk klasiği diye nitelendirilen La-Bas (Paris-1891) isimli romanına bir Satanist ayini olan Black Mass'ı da eklemiş, bu ayinde okunması gerekenlerin tersinden okunduğunu, üstünde İsa'nın resmi bulunan haçın ters çevrildğini, evharistiya'nın kirletildiğini ve ayinin bir seksüel safahatla sona erdiğini belirtmiştir.
Yirminci yüzyılın başlarında ise "kara papa" olarak da bilinen Aleister Crowly Satanizm'le irtibatlandırılmıştır. Son dönem ve günümüz Satanist anlayışını önemli ölçüde yansıtan Modern Satanizmin en büyük hareketi ise 1960'larda ABD'de başlamıştır. Bu hareketin öncülüğünü Anton Szandor La-Vey yapmış ve 30 Nisan 1966'da büyü ve büyücülük ilminde en büyük festival olarak bilinen Walpurgisnacht'ta, büyücülerin geleneğine uygun olarak başını traş ettirerek "Şeytan'ın Kilisesi'ni (The Church of Satan) kurmuş ve onun başrahibi olmuştur. Lavey 1969 yılında The Satanic Bible (Şeytan'ın Kutsal Kitabı)nı yayınlamış, onu 1972'de "The Satanic Rituals" (Satanik Ayinler) izlemiştir. Üçüncü kitabı "The Compleat Witch" ise Avrupa'da basılmıştır. Ayrıca, "The Devil's Notebook (Şeytan'ın Not Defteri), "The Church of Satan (Şeytan'ın Kilisesi) ve "The Satanic Witch (Satanik Büyü) gibi kitapları da bulunmaktadır. Şeytan'ın Kilisesi 1970'lerin ortasında, gizli bir topluluk olarak yeniden organize edilmiş ve suni yeraltı odalarına dağıtılmışlar, Merkezi ise San Fransisko'da kalmıştır. Sirkte aslanlarla ilgilendiğini, gençlik dönemlerinde gizli güç ve büyüyü öğrendiğini söyleyen Lavey, sonraki yıllarda esrarlı (okkült) konularda bazı grupların da oluşmasına önayak olarak bir büyü halkası oluşturmuştur. Bu büyü halkası Lavey'in önceki kaynaklardan yararlanarak ihya ettiği ayinleri icra etmek üzere bir araya gelmişlerdir. Lavey, ayinlerin dramatik etki yapma sanatını öğrenmiş, bundan açıkça zevk almış, al renkli çizgileri olan bir pelerin giymiş, kafataslarını ve diğer acayip objeleri bir araya toplamıştır. Lavey, şeytanı yeryüzünün işlerini idare eden, tabiatta gizlenmiş karanlık bir güç olarak görmüştür. İnsanın gerçek tabiatının bir şehvet düşkünlüğü, gurur, hedonizm ve inatçılık gibi, medeniyetin gelişmesine olanak sağlayan özelliklerden ibaret olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre insan tabiatı (beden) inkar edilmemeli, kutsanmalıdır. Bir kimsenin ihtiyaç duyduğu başarının elde edilmesi yolunda ayak direyenler lanetlenmelidir. Lavey, Şeytan'a ibadet karşılığında "kilise" terimini kullanmanın etkileyici değerini anlamış ve insanların ayin, merasim, debdebeli törenlere karşı doğal eğilimleri bulunduğunu kabul ve itiraf etmiştir. Hepsi medyanın takibine maruz kalan Satanik vaftizleri, evlenme ve cenaze törenlerini icra etmiş, bütün bunları şeytan adına yapmıştır. Satanist ayinlerinde, kısmen leopar derisi ile örtülü, çıplak bir kadını sunak (al-tar) olarak kullanmıştır. A.S. Lavey, kendi mensuplarına, kurum karşıtlığını, kendi isteklerine düşkünlüğü ve intikam almanın kişiye vereceği bütün haz çeşitlerini tavsiye etmiş, seksi yüceltmiştir. Ona göre düşmanlardan nefret edilmeli ve onlar mahvedilmelidir. Şeytan'ın Kilisesi suni yer altı odalarında organize edilmiştir. "Baphomef adı verilen bir keçi kafasını içeren ve tılsım olarak kullanılan ters çevrilmiş beş köşeli yıldız, aynı zamanda bir sembol olarak seçilmiştir. Lavey ayinlerde de büyüsel dil olarak Enoch'un (tdris) dilini kullanmış ve Crowly tarafından kullanılmış olan Enoch'a ait anahtarları benimsemiştir. Şeytan'ın Kilisesi pek çoğu orta sınıftan olan, arasında okkültistler, heyecan arayanlar, meraklılar, ırkçılar ve politik yolda