Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2010/218 Esas 2011/50 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu         2010/7-218 E.  ,  2011/50 K.
"İçtihat Metni"

İtirazname : 2010/35964
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 7. Ağır Ceza
Günü : 31.12.2009
Sayısı : 2009/1566 Değişik iş

Şüpheli Ö. F. E. hakkında Sincan C.Başsavcılığınca askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçundan yapılan soruşturma sonucunda, şüpheliye isnat edilen suç yönünden 23.12.1988 olan suç tarihi itibariyle 10 yıllık dava zamanaşımının dolduğundan bahisle 26.11.2009 gün ve 2009/10672 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş,
Şüphelinin kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı 5271 sayılı CYY'nın 173. maddesi uyarınca itirazı üzerine Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince 31.12.2009 gün ve 2009/1566 değişik iş sayılı karar ile, 5271 sayılı CYY'nın 173. maddesi uyarınca “itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına kararında yer alan ‘şüphelinin suç tarihi itibariyle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunun 81/1. maddesindeki askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de 1632 sayılı Yasanın 49/1 ve 765 sayılı TCK’nun 102/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduğu anlaşıldığından… atılı suçtan dolayı zamanaşımı nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına...’ cümlelerinin kaldırılarak ‘soruşturma konusu olayda suç ve suçlusu bulunmaması nedeniyle muteriz hakkında kovuşturmaya yer olmadığına’ olarak değiştirilmesine dosya üzerinden” karar verilmiştir.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.12.2009 gün ve 2009/1566 Değişik İş sayı kararına karşı Adalet Bakanlığı tarafından 15.02.2010 gün ve 9404 sayı ile “5271 sayılı CYY'nın 173/1. maddesindeki ‘Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, şüphelinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkının bulunmadığı; 5271 sayılı Kanun'un 173. maddesinin 3. fıkrasındaki ‘Başkan kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder, itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir’, aynı maddenin 4. fıkrasındaki ‘Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir’ hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, itiraz nedenlerinin yerinde bulunması halinde kamu davasının açılmasını sağlamaya yönelik bir düzenleme bulunduğundan, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesine itirazın mümkün olmadığı gibi, itiraz merciinin, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırmaksızın gerekçeyi düzeltme yetkisinin bulunmadığı gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 14.07.2010 gün ve 2769-12824 sayı ile;
“Dosya kapsamına göre, şüpheliye isnad edilen askerlikten kurtulmak için sağlık raporu üzerinde hile ile değişiklik yapılmasına iştirak etmek şeklindeki eylemle ilgili, raporun düzenlendiği 23.12.1988 tarihinde eylemin son bulduğu, dolayısıyla bu tarihten itibaren 20 yıla yakın bir zaman sonra şüphelinin başvurusu üzerine sevk edildiği Gülhane Askeri Tıp Akademisinde yeniden yapılan muayenesi sonucu düzenlenen 15.09.2008 tarihli, 772 sayılı raporda, şüpheli hakkında Etimesgut Askeri Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen 23.12.1988 tarihli, 1110 sayılı raporun içeriğinin teyit edildiğine ilişkin yeni bir rapor verilmiş ise de, Milli Savunma Bakanlığının 05.11.2009 tarihli ve 090084 nolu yazısı ekinde gönderilen 15.12.1988 tarihli, 7297 sayılı EK-D sağlık muayene formlarında şüphelinin askerliğe elverişli olduğuna dair düzenlenen ve şüphelinin ‘sağlam’ olduğuna ilişkin rapor suretleri üzerinde farklılık içeren kayıtların bulunduğu nazara alınarak Sincan Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma sonucunda, eylemin zamanaşımına uğradığından bahisle söz konusu rapor suretleri üzerindeki kayıt farklılıkları ile ilgili araştırma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, isnad edilen eylemin sübutu halinde suç tarihinin 1988 yılı olacağı gibi, dosyada söz konusu sağlık muayene formu asıllarının bulunmaması sebebiyle evrak üzerinde tahrifat yapılıp yapılmadığının belirlenmediği, şüphelinin önceki ve sonraki sağlık durumu hakkında düzenlenen raporların bir bütün halinde Adli Tıp Kurumu ilgili dairesine gönderilmediği, dolayısıyla mercii mahkemece söz konusu inceleme ve araştırma yapılmaksızın eylemle ilgili ‘suç’ ve ‘suçlu’ bulunmadığı gerekçesiyle karar verilemeyeceği nazara alınarak yapılan incelemede,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173/1. maddesindeki ‘Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir’ şeklindeki düzenleme karşısında, şüphelinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkının bulunmadığı;
5271 sayılı Kanun'un 173. maddesinin 3. fıkrasındaki ‘Başkan kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder, itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir’ aynı maddenin 4. fıkrasındaki ‘Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir’ hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, itiraz nedenlerinin yerinde bulunması halinde kamu davasının açılmasını sağlamaya yönelik bir düzenleme bulunduğundan, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesine itirazın mümkün olmadığı gibi, itiraz merciinin, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırmaksızın gerekçeyi düzeltme yetkisinin bulunmadığı;
Gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü:
CMK’nun 172 ve 173/1-2 maddelerine göre, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı sadece suçtan zarar görenin itiraz hakkının olduğu, şüpheliye bu hak tanınmadığından,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.12.2009 gün ve 2009/1566 D.İş sayılı kararının CMK'nın 309.maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına” oyçokluğu ile karar verilmiş,
Daire Üyesi S. S.“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde ise de, dava zamanaşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararda yer alan ve dosya içeriğine göre kanıtlanmamış bulunan atılı suçun sübutunu kabul eder nitelikteki ‘şüpheli Ö. F.E.'ye isnat edilen eylemin suç tarihi itibariyle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 81/1. maddesindeki askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de’ ibarelerinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunun bozma kararında belirtilmesi gerektiği” şeklinde değişik gerekçe ile,
Daire Üyesi Dr. B. K.ise; “Şüpheli Ö.F.E.nin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesine verdiği itiraz dilekçesinde de belirttiği gibi;
Şüpheli hakkında, medyada çıkan haberler üzerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda ‘Askerlikten kaçmak için hile yapmak’ eyleminden dolayı suç duyurusunda bulunulması ile Sincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan incelemede:
‘Şüphelinin eyleminin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 212. maddesi gereğince -Evrakta sahtekarlık- ve -Askerlikten kurtulmak için hile yapmak- suçlarını oluşturacağı, ancak Askeri Yargıtay'ın konu ile ilgili kararlarına yer verilerek, bu içtihatlar doğrultusunda şüpheli hakkında evrakta sahtekarlık eyleminin diğer, eylemin unsuru olduğu belirtilmeye çalışılarak, sonuçta; ‘Şüpheli Ö. F. E.'na isnat edilen eylemin suç tarihi itibariyle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 81/1. maddesindeki askerlikten kurtulmak için hile yapmak ‘suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de’ gerekçesi ile, suç tarihi olan 23.12.1988 tarihinden bu yana 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunun 49/1. maddesinde delaletiyle 765 sayılı TCK.nun 102/3 maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolması nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına karar’ verildiği anlaşılmaktadır.
Sincan C.Başsavcılığı bu kararında, ifadesi alınmadığı için şüpheliye kararın tebliğine yer olmadığına karar verdiğini de ayrıca belirtmiştir. Kararda suçtan zarar gören yazılmamış, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı ihbar eden olarak belirtilmiştir. Şüpheli, bu suçlamadan zarar gören olduğunu belirterek itirazda bulunmuştur.
Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı, şüphelinin suçtan zarar gördüğünü ve bu nedenle itiraza hakkının bulunduğunu kabul ederek yaptığı incelemede; zamanaşımı nedeni ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın gerekçesini ‘soruşturma konusu olayda suç ve suçlusu bulunmaması nedeniyle muteriz hakkında kovuşturmaya yer olmadığına’ şeklinde düzelten kararını vermiştir.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü; CMK. 172 -173. maddeleri gereğince şüpheliye kararın tebliğinin yapılmayacağını; itiraz hakkının bulunmadığını ve Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının kararın gerekçesini değiştiremeyeceğini belirterek; bu karara karşı CMK. 309. maddesi gereğince kanun yararına bozma talebinde bulunmuştur.
Kanun yararına bozma talebine konu sorunun çözülebilmesi için konu ile ilgili iç hukuk ve imzacısı bulunduğumuz uluslararası sözleme hükümlerinin incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hükümlerinin İncelenmesi;
A- Şüpheliye tebligat ve itiraz hakkı incelemesi :
CMK.nun 172/1. maddesi ‘suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir’ hükmü gereğince ifadesi alınmamış olan şüpheliye bildirilmemiştir. Bu hüküm paralelinde düzenlenen CMK.nun 173/1. fıkrası da kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı sadece ‘suçtan zarar görene’ itiraz hakkı tanındığından şüphelinin itiraz hakkının olmadığı anlaşılmaktadır.
İç hukuk düzenlemesinde önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir ifadesi karşısında şüpheli hakkında yapılan soruşturmadan ve verilen karardan uzun bir süre sonra yani CMK. 173/3. fıkrasına göre itiraz hakkı olanların itirazı ile dosyanın Ağır Ceza Mahkemesine gelmesi ve mahkemenin kararını vermesi üzerine, bu kararın tebliğini müteakip hakkında yapılan geriye doğru (soruşturmadan, alınan karardan, itirazlardan ve tabiî ki Ağır Ceza Mahkemesinin kararından) işlemlerden haberdar olabilecektir. Bu aşamaya kadar hakkında bir takım iddialar ileri sürülüp, kararlar alınırken hiçbir savunmada bulunmadan ve hiçbir şeyden haberi olmadan beklemek durumunda kalmaktadır.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı itiraz yolunu düzenleyen iç hukuk kuralları olan CMK. 172/1 ve 173/1. hükümlerinde şüpheliye savunma hakkı tanınmamakla birlikte Anayasanın 90/4. madde hükmüne göre ‘Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7.5.2004 - 5170/7 md. ) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır’ düzenlemesi karşısında Milletlerarası antlaşmalara bakmak gerekmektedir) Bilindiği gibi ‘savunma hakkı’ temel haklar ve özgürlükler kapsamında olduğundan ‘Avrupa İnsan hakları sözleşmesinde yer almaktadır. Yani bu aşamada temel haklar ve özgürlükler kapsamında yer alan ‘Savunma hakkı’nın kullanılması iç hukuk kuralları ile sınırlandırılmış olması halinde Milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunun kabul edilmişliği ile (anayasa 90/4) bu aşamada temel hak ve özgürlüklerin korunmasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi devreye girmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmeyi) Türkiye 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylamıştır. 19 Mart 1954 tarih ve 8662 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Türkiye Anayasanın 90/4. maddesine getirdiği hükümle temel haklar ve özgürlükler kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kanun hükmünde olduğunu ve bu haklar kapsamında uyuşmazlık halinde Milletlerarası antlaşma hükümlerinin uygulanırlığını benimsemiştir.
Sözleşmenin adil yargılanma hakkı başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrası ‘Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. Bu noktada hemen belirtmemiz gerekir ki şüpheli - sanık ayırımı iç hukukumuzda yapılan bir ayırım olup insan hakları sözleşmesinde böyle bir ayırım yoktur ve sözleşmede sözü edilen sanık kavramı içersinde şüpheli kavramı da bulunmaktadır.
Sözleşmenin 6/3. fıkrası; Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir,
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek,
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,
İşte sözleşmede yer alan bu hakların kullanılması şüpheli/sanık tarafından, hakkında yapılan soruşturmadan/yargılamadan haberdar olması ile mümkün olabilecektir. Bunun sonucunda şüpheli/sanık savunma hakkını sahip olabilmek için adil yargılanmanın temelini teşkil eden soruşturma aşamasında itiraz edebilme hakkını kullanmalıdır sonucuna varılmaktadır.
Diğer yandan Anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde yapılan değişiklikle 03.10.2001 tarih itibari ile herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükmü eklenmiştir. Adil yargılanma hakkına sahip olabilmek için ise herkesin hakkında yapılan soruşturma ve benzeri işlemlerden haberdar olması ve kendini savunacak delillerini sürebilmesi ile mümkün olabilecektir.
Yine Anayasanın 40. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin korunması güvence altına alınarak ‘Anayasa ile tanınan hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir’ ifadesi ve 2. fıkrada yer alan ‘Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağının sürelerini belirlemek zorundadır’ hükmü 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı Kanun ile getirilerek sözleşmeye paralel düzenleme yapılmıştır. Sözleşme ve Anayasa hükümleriyle çelişen ve savunma hakkını sınırlandıran hükümlere CMK 172/2 ve 173/1. maddelerde yer verilmiş olması, sözleşmenin 13. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde hak ihlalleri sonucunda Türkiye'nin tazminata mahkum edildiğini dava dosyalarının benzerini hatırlatmaktadır.
Hak arama konusunda çok önemli düzenleme olduğu bilinen Sözleşmenin 13. maddesine de burada ayrıca değinmekte yarar bulunmaktadır. Anılan maddede; ‘Bu sözleşmede düzenlenen hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, ihlalin resmi sıfatla tasarrufta bulunan kişi tarafından gerçekleştirilmesi dikkate alınmaksızın, ulusal bir makam önünde etkili hukuk yollarına başvurma hakkına sahiptir’ düzenlemesi yer almakta ve bu düzenlemeyle birlikte yine sözleşmenin yukarıda belirtilen 6/2, 3. maddeleriyle Anayasanın 40/1. maddesinde yer alan ‘Anayasa ile tanınan hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir’ hükümleri birlikte değerlendirildiğinde savcılık makamı tarafından hakkında kovuşturmaya yer olmadığına kararı bile verilmiş olsa içeriğinden memnun kalmayan ve aklanmak isteyen, masumiyet karinesinden yararlanmak isteyen (lekelenmeme hakkını kullanmak isteyen) şüpheliye bu kararın tebliği ve itiraz hakkını kullanması teminat altına almıştır.
B - İtiraz İncelemesi Kuralları yönü ile:
Şüpheliye tebligat yapılması ve itiraz edebilme hakkının bulunduğuna dair görüşümüzün kabulünden sonra ikinci sorun olarak Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının itirazı incelemede izleyeceği prosedür ne olmalıdır konusu ortaya çıkmaktadır.
Bilindiği üzeri usul kurallarında kıyas mümkün bulunmaktadır. CMK.nın hakim ve mahkeme kararlarına karşı itirazı düzenleyen maddeler arasında bulunan ve inceleme merciinin vereceği kararları düzenleyen CMK.nın 271. maddesinin, şüpheli hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı, şüphelinin itiraz etmesi halinde kıyasen uygulanabileceği görüşündeyim. Bu itirazı inceleyen yetkili ağır ceza mahkemesi CMK.nun 271. maddesine göre işlem yapacak ve itirazı yerinde görürse itiraz konusu hakkında kendisi bir karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya döndüğümüzde;
a) Şüpheli hakkında atılı suçtan zamanaşımı süresi dolduğundan bahisle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir. Bu kararın gerekçe bölümünde ‘Şüpheli Ö. F.E.’ye isnat edilen eylemin suç tarihi itibariyle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 81/1. maddesindeki ‘askerlikten kurtulmak için hile yapmak’ suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de, ‘ ifadesine yer verilmiştir. Bu ifade AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında bulunan silahların eşitliği ilkesi ve masumiyet karinesinden yararlanma (lekelenmeme hakkını kullanma) haklarını ihlal edici niteliktedir. Bu durum karşısında anılan sözleşmenin 13, 6/2, 3. maddeleriyle Anayasanın 40. ve 90/4 maddeleri birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin, kovuşturmaya yer olmadığı kararının gerekçesine itiraz hakkı bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Ağır Ceza Mahkemesinin itirazın kabulü kararının bu değişik gerekçe ile sonucu itibariyle doğru olması nedeniyle, kararın gerekçesine itiraz hakkı bulunmadığına dair kanun yararına bozma isteyen talebin reddi gerekir.
b) İtirazı inceleyen Ağır Ceza Mahkemesinin, takipsizlik kararı gerekçesinde yer alan ‘Şüpheli Ö. F. E.ye isnat edilen eylemin suç tarihi itibariyle 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 81/1. maddesindeki –Askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de’ ifadesinin çıkarılmasına karar vermekle yetinmesi yerine ‘soruşturma konusu olayda suç ve suçlusu bulunmaması nedeniyle muteriz hakkında kovuşturmaya yer olmadığına’ karar vermesi kanuna aykırı olduğundan, kazanılmış hak da gözetilerek; itiraz merciinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı kaldırmaksızın gerekçeyi düzeltme yetkisinin bulunmadığına dair kanun yararına bozma talebinin, bu görüşle kabulü ile sadece bu nedenle kararın bozulması gerekmektedir” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 18.10.2010 gün ve 35964 sayı ile;
“Özel Daire çoğunluğu ile Başsavcılığımız arasındaki uyuşmazlığın konusu, şüphelinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 172/1. maddesi gereğince, Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. (1412 sayılı Yasa'da bu husus, ‘Cumhuriyet savcısı takibata yer olmadığına karar verir’ şeklinde ifade edilmişti. Uygulama ve öğretide bu karar, ‘takipsizlik kararı’ olarak adlandırılmıştı).
172. maddenin 1. fıkrası, hangi hallerde kovuşturmaya yer olmadığına karar verileceğini açıkça düzenlemiştir:
Buna göre, yapılan soruşturma sonucunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi, Cumhuriyet Savcısının kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesinde aranan birinci ölçüttür.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle de verilebilir. Bu gibi durumlara örnek olarak, şikayet yokluğu, uzlaşma, önödeme, şüphelinin 12 yaşından küçük olması, zamanaşımı gibi hususlar gösterilebilir. Muhakeme koşulları olan bu hususların gerçekleşmesi durumunda, soruşturma, kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sona erer.
CMK.nın 171/1. maddesinde de, Cumhuriyet savcısının, kamu davasının açılmaması konusunda takdir yetkisini kullandığı hallerde kavuşturmaya yer olmadığı kararı verileceği öngörülmüştür. Cezanın ortadan kaldırılmasını gerektiren etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanacağı haller ile kişisel cezasızlık nedeninin gerçekleştiği hallerde, soruşturma evresi sonunda şüphelinin suçu işlediği konusunda yeterli delile ulaşılsa bile Cumhuriyet savcısı takdir hakkını kullanarak iddianame düzenlemeyebilir, bu durumda da verilecek karar, 171/1. madde gereğince kovuşturmaya yer olmadığı kararıdır. Ancak, bu yönde verilen kararlara karşı yasada herhangi bir itiraz hakkı öngörülmemiştir.
172. maddenin 2. fıkrasında, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı belirtilmiştir. Kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların, zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demoklesin Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir.
Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş bulunan şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir. (CMK.nın 172/1).
CMK.nın 173. maddesi, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir.
Yukarıda da değinildiği gibi, 173. maddedeki itiraz, Cumhuriyet savcısının, yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararları ile ilgilidir. CMK.nın 171/1. maddesi uyarınca verilen kararlara karşı, itiraz edilebileceğini belirten bir düzenleme değildir. Zaten 173. maddenin 5. fıkrasında da Cumhuriyet savcısının, kamu davasının açılmaması konusunda takdir yetkisini kullandığı hallerde, 173. madde hükmünün uygulanamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı suçtan zarar gören, kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde itiraz edebilecektir. Bu hak, sadece suçtan zarar görene tanımıştır. 173/1'de, bu kararın, önceden ifadesi alınan veya sorguya çekilen şüpheliye bildirilmesi zorunluluğu öngörülmesine karşın, itiraz hakkının kendisine tanınmadığını görmekteyiz.
Somut olayda, şüpheli Ö. F. E.'nin, askerliğe elverişli olmadığı yolunda sahte rapor aldığı iddiası ile basın ve medyada çıkan haberler üzerine Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılan bildirim üzerine, şüpheli hakkında Sincan Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonunda, ‘Şüpheli Ö. F. E.'ye isnad edilen eylemin suç tarihi itibarıyla 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 81/1. maddesindeki Askerlikten Kurtulmak için Hile Yapmak suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de; suç tarihi olan 23.12.1988 tarihinden bu yana 765 sayılı TCK.nın 102/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, şüpheli hakkında atılı suçtan dolayı zamanaşımı nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına’ karar verilmiştir.
İfadesi alınmadığından, karar, şüpheliye tebliğ edilmemiş ise de; karardan bir şekilde haberdar olan şüpheli, kararın, kendisine tebliğini istemiş ve yasal süre içerisinde karara itiraz etmiştir.
Şüpheli itirazında, öncelikle usuli yönden itirazlarını dile getirmiş, sonra da kendi isteği üzerine sevk edildiği GATA'dan almış olduğu 15.09.2008 günlü raporda, 1988 yılındaki tanı ve kararın aynen teyid edildiğini, bu raporun Milli Savunma Bakanlığınca da onaylandığını Sincan Cumhuriyet Başsavcılığının, 2008 yılında GATA'dan alınan raporları görmezlikten gelerek, olayı bölüp, sadece 1988 yılını esas alarak, atılı eylemin ‘askerlikten kurtulmak için hile yapmak’ suçunu oluşturduğu şeklindeki kesinlik içeren saptamasından hareketle zamanaşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, kararın kendisine tebliğ edilmediğini, bu bulgular karşısında, ‘suç ve suçlusu olmayan olay hakkında’ kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinin gerektiğini ileri sürmektedir.
İtirazı inceleyen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi, 31.12.2009 günlü kararında, itiraz konusu evrakta, muteriz hakkında 23.12.1988 günlü sağlık kurulu raporunun sahte olarak düzenlendiği veya alındığı ileri sürülerek şüphelinin askerlikten kurtulmak için hile yaptığı yolunda bir suçlama ile karşı karşıya kalmasının, toplumumuzda kutsal sayılan askerlik görevinden kurtulmak amacıyla hileli yollara başvuran bir kişi durumuna düşürülmesini, itirazcının ‘suçlamadan’ zarar gördüğü bir durum olarak kabul edilmiş ve bu nedenle itiraz hakkının bulunduğu sonucuna varmıştır.
İtiraz mercii, soruşturma evrakındaki tüm raporları dikkate alarak isnad edilen olayda, Ceza Yasaları kapsamında bir suç ve suçlu bulunmadığından, itirazın kabulüne, kovuşturmaya yer olmadığına dair karardaki ‘şüphelinin eyleminin suç tarihi itibarıyla 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 81/1. maddesindeki askerlikten kurtulmak için hile yapmak suçunu oluşturduğu anlaşılmış ise de; 1632 sayılı Kanun'un 49/1 ve 765 sayılı TCK.nın 102/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımının dolduğu anlaşıldığından atılı suçtan zamanaşımı nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına…’ ibarelerinin kaldırılarak, ‘soruşturma konusu olayda suç ve suçlusu bulunmaması nedeniyle muteriz hakkında kovuşturmaya yer olmadığına’ olarak değiştirilmesine karar vermiştir.
1982 Anayasa'sının ‘Temel Haklar ve Ödevler’ başlıklı ikinci kısmının birinci bölümünde temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel hükümlere; ikinci bölümünde ise kişinin hakları ve ödevlerine yer verilmiştir. Bu bölümde yer alan ‘Hak arama hürriyeti’ başlıklı 36. maddesi, ‘herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat