(3213 S. K. m. 12) (5326 S. K. m. 2, 3, 5, 6, 10, 12, 13, 15, 16, 22, 23, 24, 27, 28, 29) (5271 S. K. m. 173, 223, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323) (1412 S. K. m. 305, 320, 321, 322) (1086 S. K. m. 150) (5252 S. K. m. 7, 12) (5320 S. K. m. 8, 18) (Maden Kanununun I (A) Grubu Madenleri ile İlgili Uygulama Yönetmeliği m. 18) (ANY. MAH. 01.03.2006 T. 2005/108 E. 2006/35 K.) (YCGK 23.03.2010 T. 2010/7-33 E. 2010/58 K.) (YCGK 16.05.2006 T. 2006/9-23 E. 2006/141 K.)
Dava: Kabahatli Erişsan Beton Kum Sanayi A.Ş. hakkında, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca 1.681.960 YTL idari para cezası uygulanmasına ilişkin, Bursa İl Özel İdari Sağlık ve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığı'nca verilen 14.06.2007 gün ve 971 sayılı karara karşı başvuru yoluna gidilmesi üzerine, Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesince 26.11.2007 gün ve 446-446 sayı ile;
Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi incelendiğinde; bir fiilin hem kabahat, hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırımın uygulanabileceği ve eylemin ayrıca idari para cezasına konu olamayacağı düzenlenmiştir, somut dosyada yapılan incelemede; ceza verilen Erişsan Beton ve Kum Sanayi A.Ş.'nin ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, kum alınan 3 sahanın da bu tüzel kişiliğe ait olmadığı, sadece bu sahalardan birinin bu şirket ortaklarından birisinin adına kayıtlı olduğu anlaşılmış olup, diğer iki saha yönünden herhangi bir izin alınmaması ve bu sahaların hazineye ait olması nedeniyle hırsızlık suçunun oluşacağı tartışmasızdır. Şirket hissedarlarından K. E. adına kayıtlı sahadan alınan kum yönünden ise bu şahsın rızasının ve izninin bulunması halinde sadece bu alandan alınan kum yönünden idari para cezası verilmesi gerekeceği, bu nedenle bu şahsın tarlasından alınan kum miktarının hesap edilerek rızasının bulunması halinde bu alandaki miktar üzerinden idari para cezası kesilmesi, aksi takdir de bu şahsın izin ve rızasının bulunmaması halinde eylemin bu saha yönünden de hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, itiraz eden vekilinin müvekkili firmanın bu sahalardan kum almadığına ve kimseden de izin almadığına yönelik beyan ve savunmaları dikkate alınarak, K. E.'in itiraz eden firma tarafından kum alınmasına herhangi bir rızasının bulunmadığı sonucu çıkarılmış ve anılan gerekçelerle eylemin kül halinde hırsızlık suçuna vücut vereceği gerekçesiyle bu suç yönünden C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına ve idari para cezasının iptaline karar vermek gerekmiş yukarıdaki açıklamaların ışığı altında aşağıdaki hüküm kurulmuştur gerekçesiyle: 1- Her ne kadar Bursa Valiliği İl Özel İdaresi tarafından itiraz edene 14.06.2007 tarih ve 971 sayılı Valilik oluruyla idari yaptırım karan uygulanmış ise de; mevcut eylemin hazine arazileri yönünden hırsızlık suçuna vücut vereceği dikkate alınarak 5326 sayılı Kanunun 15/3. maddesi uyarınca bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceğine yönelik hükmü gözetilerek mevcut idari yaptırım kararının kaldırılmasına, 2- Hazine arazileri yönünden eylemin hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, bu konuda takdir ve ifası için Mustafakemalpaşa C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, 3- K. E.' e ait tarla yönünden bu şahsın rızasının bulunup bulunmadığının tespitinden sonra rızasının bulunmaması halinde bu saha yönünden de eylemin hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, bu konuda takdir ve ifası için Mustafakemalpaşa C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, rızasının bulunması halinde ise eylemin artık hırsızlık suçuna vücut vermeyeceği gözetilerek sadece bu sahadan alınan kum yönünden idari para cezası tayini için C. Başsavcılığı tarafından dosyanın kararına itiraz edilen kuruma gönderilmesine, vekalet ücretine
Bu karara itiraz edilmesi üzerine de; Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 28.01.2008 gün ve 77 sayı ile;
3213 sayılı Yasanın 12. maddesi hem idari para cezası, hem de adli soruşturma öngördüğünden, 5326 sayılı Yasanın 3. maddesine nazaran bu yasa genel yasadır, sonradan çıkan genel yasa önceki özel yasa maddesini açıkça ortadan kaldırmadıysa özel yasanın ilgili maddesi yürürlükte kalmaya devam eder, özel yasa olan 3213 sayılı Yasanın 12. maddesi yürürlükte olduğundan itirazın kabulü ile Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesinin 26.11.2007 tarih ve 2007/446 d. İş -2007/446 karar sayılı ilamının kaldırılmasına,
Karar verilmiştir.
Buna karşılık; önceki kararı itiraz merciinde kaldırılmış olan Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesince 10.09.2008 gün ve 446-446 sayı ile;
Mahkememiz tarafından daha önce kurulan 26.11.2007 tarih ve 2007/446 değişik iş sayılı hükümle; Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi incelendiğinde; bir fiilin hem kabahat, hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırımı n uygulanabileceği ve eylemin ayrıca idari para cezasına konu olamayacağı düzenlenmiştir. Somut dosyada yapılan incelemede; ceza verilen Erişsan Beton ve Kum Sanayi A.Ş.'nin ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, kum alınan 3 sahanın da bu tüzel kişiliğe ait olmadığı, sadece bu sahalardan birinin bu şirket ortaklarından birisinin adına kayıtlı olduğu anlaşılmış olup, diğer iki saha yönünden herhangi bir izin alınmaması ve bu sahaların hazineye ait olması nedeniyle hırsızlık suçunun oluşacağı tartışmasızdır. Şirket hissedarlarından K. E. adına kayıtlı sahadan alınan kum yönünden ise bu şahsın rızasının ve izninin bulunması halinde sadece bu alandan alınan kum yönünden idari para cezası verilmesi gerekeceği, bu nedenle bu şahsın tarlasından alınan kum miktarının hesap edilerek rızasının bulunması halinde bu alandaki miktar üzerinden idari para cezası kesilmesi, aksi takdirde bu şahsın izin ve rızasının bulunmaması halinde eylemin bu saha yönünden de hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, itiraz eden vekilin müvekkili firmanın bu sahalardan kum almadığını ve kimseden de izin almadığına yönelik beyan ve savunmaları dikkate alınarak, K. E.'in itiraz eden firma tarafından kum alınmasına herhangi bir rızasının bulunmadığı sonucu çıkarılmış ve anılan gerekçelerle eylemin kül halinde hırsızlık suçuna vücut vereceği gerekçesiyle bu suç yönünden C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına ve idari para cezasının iptaline karar verilmiştir.
Mahkememiz tarafından verilen bu karara karşı idari vekili tarafından süresi içerisinde itiraz edilmesi üzerine anılan mahkememiz kararı Bursa Nöbetçi 2 Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2008 tarih ve 2008/77 değişik iş numaralı kararı ile eylemin hem kabahat niteliğinde olacağı ve hem de cürüm niteliğinde kalacağı belirtilerek bozulmuş, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkememiz tarafından daha önce verilen kararın kaldırılması üzerine mahkememizce tekrar yargı lamaya başlanmıştır. Yeniden duruşma açılarak yapılan yargılama da; tutanak düzenleyicileri tanık sıfatıyla dinlenmişlerdir
gerekçesiyle; I- İtiraz edenin itiraz etmekte haklı olmadığı anlaşılmakla, itirazın reddine,
vekalet ücretine
karar verilmesi ve bu karara karşı Kabahatler Yasası uyarınca itiraz yoluna başvurulması üzerine de; Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince 11.11.2008 gün ve 849 sayı ile;
Kabahatler Kanunu, Maden Kanunu'ndan sonra yürürlüğe girmiş olup sonradan yürürlüğe giren genel yasa ise özel yasa hükümlerinin uygulanmaya devam olunacağı, aynı yönde Maden Kanunu'nun I (A) grubu madenleri ile ilgili Uygulama Yönetmeliğinin 18. maddesine göre; ruhsat ve izin olmadan I (a) grubu madenin üretime sevk edilmesinin tespiti halinde idari para cezası uygulanacağı bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesi devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılacağı ve bu fiili işleyenler hakkında adli takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirileceği, açıkça düzenlenmiş olduğundan, usul ve yasaya uygun karara yapılan itirazın reddine
karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.11.2009 gün ve 63055 sayılı yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2009 gün ve 272044 sayılı ihbarnamesi ile;
Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2008 tarihli kararını müteakip verilen kararların hukuken yok hükmünde bulunduğu düşünülerek yapılan incelemede;
Dosya kapsamına göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 15/3. maddesinde yer alan bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanmayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır düzenlemesi karşısında, Mustafakemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusu gözetilerek itirazın reddi yerine yazılı biçimde karar verilmesinde isabet görülmemiştir açıklamasına dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş olup;
Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.03.2010 gün ve 20193-5932 sayı ile;
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümleri ne göre suçlar ve kabahatler hakkında yapılan düzenlemeler ile kendine özgü yargılama ve yasa yollan getirilmiştir.
5271 sayılı CMK'nun 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu suçlar için öngörülmüş olup, anılan yasanın 267-271. maddeleri kapsamında ki kararlara karşı başvurulabilen yasa yoludur.
Kabahatler Kanunu genel hükümler inin de ihtiyaç duyulan konularında 5271 sayılı Yasaya atıfta bulunulduğu halde, verilen kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları düzenlemesinde, 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesinde yer alan kanun yararına bozma yoluna gidilebileceğine dair bir atıfta bulunmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenler ve Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 23.03.2010 gün ve 2010/33 E. - 2010/58 K. sayılı kararı uyarınca Kabahatler Kanunu Kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği cihetle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine
karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise; 13.07.2010 gün ve 272044 sayı ile;
İtirazın konusu olan uyuşmazlık, idari para cezasına itiraz üzerine adli mercilerce verilen kesinleşmiş kararlara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağı hususuna ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 'Olağanüstü Yasa Yolları'nın yer aldığı Üçüncü Kısım 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu, hakim veya mahkemelerce verilen ve istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yoludur.
Amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.
Kanun yararına bozma yasa yolunun Ceza Yargılaması Yasasında düzenlenmiş olması nedeniyle, sadece, ceza mahkemeleri ve hakimlerince verilen karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulabileceği konusunda kuşku yoktur. Bu nedenle, HUMKnun 150. maddesine göre hukuk mahkemelerince verilen inzibati nitelikteki hafif hapis cezaları, yargı mercii olmayan makamlar tarafından verilen kararlar ile Cumhuriyet Savcılarınca verilen kararlar CMK nın 309-310. maddeleri kapsamında kanun yararına bozma konusunu oluşturmaz.
Ceza mahkemelerinin hangi tür karar veya hükümleri aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği konusunda CMKnın 309 ve 310. maddelerinde herhangi bir sınırlama yapılmamıştır. Ancak ceza mahkemelerince verilen bazı karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulamaz biçiminde istisnai bir hükme de yer verilmemiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun birçok kararında da değinildiği üzere, kanun yararına bozma yasa yolu ile hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Ancak sözü edilen kararlardaki cezaya ilişkin karar veya hükümler ibaresini yalnızca suç karşılığı yaptırım olarak ceza öngören eylemlere ilişkin karar veya hükümler şeklinde anlamak doğru değildir.
Ceza mahkemelerinin yaptığı yargılama sonunda eylemin kabahat olduğunu anlaması üzerine verdiği İdari yaptırım kararları ile yargı mercii olmadıkları halde yaptırım uygulama bakımından kendilerine yetki tanınan makamlarca (idare) verilen idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemelerince verilen kararlar ile bu kararlara karşı yapılan itiraz üzerine verilen mahkeme kararları aleyhine kanun yarına bozma yoluna gidilebilir.
Yine icra mahkemelerinin, icra suçları ile 01.06.2005 tarih inde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile suç olmaktan çıkarılarak kabahate dönüşen ve aynı gün yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile disiplin hapsi veya tazyik hapsi yaptırımı öngören eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar sonunda verdikleri hüküm ve kararlar da kanun yararına bozma kapsamındadır.
Öte yandan; 765 sayılı TCK sistemimizde suçlar, cürüm ve kabahat olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmasına karşın, 5237 sayılı Yasada bu ayrıma son verilerek kabahatler Türk Ceza Yasasından çıkarılmış, ayrı ve özel olarak Kabahatler Yasasında düzenlenmiştir.
Ülkemizde mahkemelerin iş yükünün fazla oluşu, bazı suçların caydırıcılık özelliğini kaybetmesi, infaz sırasındaki aksaklıklar, yargılamadaki ekonomik maliyetin yüksek oluşu gibi nedenler kabahat türü haksızlıkların Ceza Yasasının dışına çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahatin tanımı yapılmıştır. Buna göre kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır. Bu tanımlamada, suç gibi kabahatin de bir haksızlık olduğu vurgulanmıştır. Esasen hukuka aykırı olan ve haksızlık ifade eden fuller arasında suç veya kabahat olarak bir ayrım yapılması, bir nitelik farkı oluşturmamaktadır. Söz konusu tasnif, haksızlıklar arasında ki nicelik farkına dayanmaktadır.
5560 sayılı Yasa ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 3. maddesinde, bu kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerin in, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Zira Kabahatler Yasasının 2. bölümünde yer verilen çeşitli kabahatler dışında, diğer yasalarımızda da birçok kabahat bulunmaktadır. Maddenin amacı, hukukun uygulanmasında birlik ve hukuk güvenliğini sağlamaktır.
Ceza Genel Kurulunun 16.05.2006 gün, 2006/9-23-141 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları, idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır.
Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında ön görülen idari yaptırımlardan, idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkanı da sağlanmıştır. Bunun amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir.
Böyle bir başvuru üzerine adli merci tarafından yapılan işlem, sadece dosya üzerinde yapılacak bir denetim ile sınırlı değildir. Yasanın 28. maddesine göre, mahkemece, başvurunun kabul edilmesi durumunda, başvuru dilekçesinin kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ edilmesi, gerektiğinde işlem dosyasının istenmesi, kurumun cevap dilekçesinin başvurucuya tebliği, talep üzerine ve hatta kendiliğinden tarafların çağrılarak dinlenilmesi, tanık dinlenilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, keşif yapılması, delillerin toplanmasından sonra hakkında idari yaptırım kararı verilen kişiye, kanuni temsilcisi veya vekiline son söz hakkı verilmesi de gerekmektedir.
Görüldüğü üzere; idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından ceza yargılamasının genel prensiplerine göre yargısal bir faaliyette bulunulması ve ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adli ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu hususlar; yasa koyucunun, idari suç ve yaptırımları yalnızca idari bir işlem, öte yandan idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ceza mahkemelerince verilen kararları da salt idari işlemin denetlenmesi niteliğinde görmediğinin bir ifadesidir.
İdari merciiler tarafından verilen idari para cezalarının çok yüksek miktarlarda olduğu gerçeği dikkate alındığında, bu cezalara karşı başvuru ve İtiraz üzerine verilen faklara karşı, kanun yararına bozma yasa yolunu kapalı tutmak, uygulamada eşitsizliklere yol açacak ve bu cezaya maruz kalanlar açısından daha az bir hukuki güvence getirmiş olacaktır. Varsa hukuki hatanın mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir. Kabahatler için ayrıcalık tanımak uygulamada hukuka olan güveni sarsacaktır.
İdari yaptırımlara itiraz üzerine adli mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna başvurulması mümkündür.
Yüksek Dairece kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yönünden inceleme yapılması gerekirken, Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır açıklamasına dayalı olarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın yasa yararına başvuru istemi yönünden incelenmek üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi, itiraz yoluyla talep edilmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Karar: Kabahatli Erişsan Beton Kum Sanayi A.Ş. hakkında, elemanları vasıtasıyla, 17.05.2007 tarihinde ruhsat ve işletme izni olmadan üç ayrı yerden kum ve çakıl malzemesi almak suretiyle 3213 sayılı Yasaya aykırı davrandığından bahisle Bursa İl Özel İdaresi Sağlık ve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığınca idari para cezası uygulanan ve bu cezaya karşı Kabahatler Yasası uyarınca, önce başvuru yoluna, başvuru yolundan verilen karar üzerine de itiraz yoluna gidilen olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari yaptırım kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna gidilip gidilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de; daha önce aynı konuda Ceza Genel Kurulunca 23.03.2010 gün ve 33-58 sayı ile karar verilmiş olması nedeniyle, itirazın Ceza Genel Kurulu kararına karşı yapılmış sayılacağının, bunun da yasal olarak olanaklı bulunmadığının Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyesi S. Ç. tarafından ileri sürülmesi üzerine, bu konunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiş; itirazın 7. Ceza Dairesinin 29.03.2010 gün ve 20193-5932 sayılı kararına karşı yapıldığı, benzer uyuşmazlığın daha önce Ceza Genel Kurulunca çözümlenmiş olmasının ise 5271 sayılı CYY'nin 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurmayı engellemeyeceği oyçokluğuyla kararlaştırıldıktan sonra da esas uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlıkla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem, Kabahatler Yasasının yapısı ve olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu'nun 19.10.2010 gün ve 167-195 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY'da, 765 sayılı TCY'ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasal arda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması, şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlakı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, kabahat deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksizliğin anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca idari tedbirlerin de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa olma özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yollan düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
İki Kısımdan oluşan Yasa'nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa'nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat fiillerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalarda ki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş iken bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal kararı henüz yürürlüğe girmeden 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş ise de, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerine de atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak bu hükümlerden hareketle 5326 sayılı Yasanın açıkça atıfta bulunmadığı konularda 5271 ve 5237 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmamalıdır.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak başvuru ve yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca; Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturma da, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeşgün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5-fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fık