(5237 S. K. m. 22, 85) (765 S. K. m. 8, 59, 455) (2918 S. K. m. 55, 118) (647 S. K. m. 4, 6) (5271 S. K. m. 223)
Dava: Sanık S. D.'nun, taksirle ölüme neden olmak suçundan, 765 sayılı TCY'nın 455/1, 59 ve 2918 sayılı Yasanın 118. maddeleri uyarınca, 2 yıl 6 ay hapis, 407 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin 1 yıl süreyle geçici olarak geri alınmasına ilişkin, Bolu 2. Asliye Ceza Mahkeme since verilen 10.05.2006 gün ve 441-197 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 23.10.2008 gün ve 10716-11410 sayı ile;
Taksirli hareket sonucu meydana gelen olayda eşinin ölmüş olması nedeniyle sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olduğu, bu nedenle de 5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle anılan maddenin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmuştur. Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince 17.06.2009 gün ve 56-361 sayı ile;
...5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesinde açıkça vurgulandığı üzere taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açacaksa ceza verilmez.
Burada söz konusu olan netice yani eşin ölümü tek başına 5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesinin uygulanması için gerek ve yeter koşul değildir.
Anılan madde gereğince ceza verilmemesi için sanığa ceza verildiği takdirde, cezanın infazından dolayı kişisel olarak mağdur olacaksa ya da aile sorumluluklarını yerine getirememeden dolayı kendisinden başka ailesinin de mağdur olacağının gerçekleşmesi gerekir.
Örneğin, kazada sanık da ağır şekilde yaralanmış veya uzuvlarından birini kaybetmiş olabilir veya kazadan sağ kurtulmasına rağmen felç olmuş olabilir. Artık bu durumda verilecek ceza eşini kaybetmenin yanında, cezanın infazı telafi edilemeyecek zarara yol açabilir. Yine sanığın taksirli fiili dışında kişi ya da unsurların kazanın oluşumunda kusuru da bulunabilir. Ancak bu ve benzeri durumlarda olaysal olarak yapılacak değerlendirme sonucu 5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesinde belirtilen unsurun gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Oysa dosya içinde mevcut sanığın tıbbi raporundan anlaşıldığı üzere kaza nedeniyle yaralanmamıştır. Yine hükme esas alınan kusur raporlarından anlaşılacağı üzere sanıktan başka kazanın oluşumuna etken kusuru bulunan başka kimse de yoktur.
Ailevi yönden mağduriyetten söz edebilmek için, ceza verildiği takdirde cezanın infazının sanıktan başka ailesi için de bir ceza niteliğini alacaksa bu durumda ceza verilmeyebilir. Örneğin, sanığa ceza verildiği takdirde yaşı küçük, sanığın bakımına muhtaç çocuğunun bulunması, yine sırf sanığın bakım ve gözetimi altında bulunan ve sanığın cezasını çekmesi halinde desteğini kaybedecek yaşlı anne ve babasının bulunması gibi durumlar söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda da ceza sanıktan çok sanığın bakım ve gözetimine muhtaç kişilere verilmiş olacağından 5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesi gereğince ceza verilmemesi gerekir. Dosya içinde mevcut nüfus kayıt tablosundan anlaşılacağı üzere sanıkla ölen eşinin çocukları yoktur.
Sonuç olarak 5237 sayılı TCK'nun 22/6. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığına dair mahkememizin gerekçesi yasal ve yeterli olduğundan yapılan yargılama sonunda mahkememizce Yargıtay 9. CD. nin 23.10.2008 tarih ve 2007/10716 esas, 2008/11410 karar sayılı bozma ilamına uyulmamasına karar verilmiştir şeklindeki gerekçeyle önceki hükümde direnilmesine, sanığın taksirle öldürme suçundan,
daha lehe olan 765 sayılı TCY'nın 455/1 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 407 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanık tam kusurlu olduğundan 455. maddesinin son fıkrasının uygulanmasına yer olmadığına, 647 sayılı Yasanın 4. ve 6. maddelerinin uygulanmasına yer olmadığına, sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına, araç üzerindeki tedbirin kaldırılmasına... karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık S. müdafii ile sanık lehine olmak üzere yerel Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli 15.09.2010 gün ve 202828 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Türk Milleti Adına
Ceza Genel Kurulu Kararı
Sanık S. D.'nun, 07.03.2005 tarihinde kendi kullandığı otomobille tek taraflı olarak kaza yapmak suretiyle, tam kusurlu olarak eşi S.'nın ölümüne neden olmaktan ibaret eyleminin 765 sayılı TCY'nın 455/1, 5237 sayılı TCY'nın ise 85/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğunda ve sair hususlarda herhangi bir ihtilaf yaşanmayan olayda; Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 5237 sayılı TCY'nın 22. maddesinin 6. fıkrasındaki koşulların oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosyada:
07.03.2005 tarihinde düzenlenen trafik kazası tespit tutanağından; olayın, sürücü S. D.'nun özel otomobili ile TEM Otoyolunda Bolu-Ankara istikametine gitmekte iken, havanın yağışlı ve yerlerin ıslak olması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu, önce sağdaki korkulukların bittiği noktaya, sonra da toprak zeminde dikili bulunan bilgi işaret levhasına çarparak su kanalı içerisine tekerlekleri üzerinde girip toprak zemine vurması şeklinde gerçekleştiği, bu kazanın oluşumunda, aracın hızını, yük ve teknik özellikleriyle, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmayan ve bu suretle 2918 sayılı Yasanın 52/1-B maddesini ihlal eden araç sürücüsünün tamamen kusurlu olduğu kanaatine varıldığı anlaşılmaktadır. Olay sırasında araçta yolcu olarak bulunan ve sürücünün eşi olan 23 yaşındaki S. D. ölmüştür. Tutanağa göre, olay yerinde yol şerit çizgisi, ağır taşıtların sağdan gitmesi gerektiğini gösteren trafik bilgi levhası bulunmaktadır, yol tek yönlü olup asfalttır, havanın yağışlı, yol zemininin ise ıslak olduğu belirtilmektedir, yol düzdür fakat dik eğimlidir, kavşak ve geçit yoktur, kaza yoldan çıkma ve sabit cisme çarpma şeklinde gerçekleşmiştir, hava alacakaranlıktır. Yol genişliğinin 14 metre olduğu görülmektedir, araç arıza şeridinin de sağında bulunan korkuluklara, korkulukların bittiği noktada çarptıktan sonra sağa doğru ilerlemeye devam etmiş, 28 metre sonra yol bilgi levhasına çarpmış, yolun yanında bulunan ve 8 metre genişliğinde olduğu saptanan bu alanı da katettikten sonra, yol bilgi levhasına çarptığı noktadan yaklaşık 20 metre sonra su kanalı içerisine girmiştir. Aracın devrilmediği, takla atmadığı görülmektedir.
Rapora göre, sanık alkolsüzdür.
Ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; 07.03.2005 tarihinde saat 19.45 sıralarında Çaydurt Mevkii'nde meydana gelen tek taraflı trafik kazasında, otomobilde yolcu olarak bulunan 1982 doğumlu S. D. ölmüştür. Ölenin kafasında sağ zigomatik kemikte parçalı kırık, çene kemiği mandibulada parçalık kırık, sağ yanakta iki dudak arasında kesi, çene altında kesi tespit edilmiştir. Buna göre ölüm, kafa travması sonucu beyin kanamasına bağlı solunum ve dolaşım yetmezliğinden kaynaklanmıştır.
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 03.02.2006 gün ve 571 sayılı raporunda; Sanık S. D.'nun, sevk ve idaresindeki otomobili ile seyri sırasında dikkatsiz ve özensiz davranarak yola gereken dikkatini vermediği, seyrini hava, yol ve mahal şartlara göre ayarlamadığı, ıslak zeminde direksiyon hakimiyetine özen göstermeyip sevk ve idare hatası sonucu direksiyon hakimiyetini kaybederek yol açtığı olayda, 765 sayılı Yasa uyarınca 8/8 oranında, 5237 sayılı Yasa uyarınca da kusurlu olduğu kanaati bildirilmiştir.
Ölen, 08.07.1982 doğumlu olup sanıkla olaydan yaklaşık 6 ay önce, 21.09.2004 tarihinde evlenmiştir. Sanık ise 21.10.1977 doğumlu olup sabıkasızdır. 21.12.1999 tarihinden itibaren B sınıfı sürücü belgesi sahibidir. Sanık ile ölenin çocukları bulunmamaktadır.
Dosyaya katılan tarafından sunulan evraktan; sanığın başka bir araçla 03.08.2004 tarihinde de Karabük-Yenice istikametinde tünele hızlı girmesi sonucunda aracın hakimiyetini kaybetmek suretiyle maddi hasarlı trafik kazası yaptığı saptanmıştır.
Ölenin, baba, anne ve kardeşi olan K., H. ve S. E. 27.06.2005 tarihinde kamu davasına katılmışlardır.
Dosyadaki faturalardan; sanığın kullandığı 34 VK 6701 plakalı otomobile 10.01.2005 tarihinde Düzce'de bulunan Kervan Otomotiv tarafından bakım yapıldığı, bu bakımda, amortisörün, fren disklerinin, balataların elden geçirildiği, yağ, hava, polen ve benzin filtrelerinin değiştirildiği, ayrıca aracın 40 noktasında son kontrolün yapıldığı, bakımın orijinal opel parçalarıyla gerçekleştirildiği, bu parçaların her birinin iki yıl garantili olduğu; olay günü olan 07.03.2005 tarihli bakımda ise; balans kontrolü yapıldığı, arka fren balatalarının, fren disklerinin, ön fren diskinin, ön fren balatasının bakımının gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Sanık S. D., kolluktaki 07.03.2005 tarihli savunmasında; Bugün çalışmakta olduğum şirkete ait 34 VK 6701 plakalı araca Düzce İlinde bakım yaptırdım, yanımda eşim S. ile Karabük İline gidiyordum, ancak Düzce'de araca bakım yaptırdığım servisten çıkarken lastiklerin iyi olmadığından dolayı rotların tutmadığı bakımı yapan kişiler tarafından bana söylenmişti. Bolu ili sınırlarında TEM otoyolunda Ankara istikametine seyir halinde iken yolda bir su birikintisine girdim, daha sonra direksiyon hakimiyetini kaybederek aracın zikzaklar çizerek ters istikamette döndüğünü fark ettim, daha sonrasını hatırlamıyorum. Benim ve eşimin emniyet kemerleri takılıydı. Kazaya yoldaki su birikintisi neden oldu, hızım 100-110 km civarındaydı. Kazada başka bir kişinin kusuru yoktur, kimseden şikayetçi değilim demiş, mahkemeye hitaben 05.05.2005 tarihinde talimatla yaptığı savunmada; Düzce'den, Karabük istikametine doğru gidiyorduk, arabayı ben kullanıyordum, eşimin üniversitede işi olduğu için Bolu'ya girdik, işimizi hallettik, yemek yedik, sonra tekrar yola çıktık, Çaydurt girişinden otobana girdim, hava yağışlıydı, hızım 100 km civarındaydı, bu 2005 model opel astra bir araba için otobanda normaldir, yol üzerinde bulunan bir su birikintisine girdim, arabanın kontrolünü kaybettim, kaza meydana geldi, kazanın olduğu yerde su birikintisini gösteren herhangi bir uyarıcı levha, trafik işareti vb. hiçbir şey yoktur. Su birikintisini bir anda görüp tedbir alamadığım için kaza meydana geldi, kazadan önce arabanın rutin bakım kontrollerini 05.03.2005 tarihinde Düzce'de serviste yaptırmıştım, bakım tamamlanmadığı için 07.03.2005 tarihinde yeniden servise giderek bakımını yaptırmıştım, eksiksiz olarak bakımı yapıldıktan sonra araç tarafıma teslim edildi, hatta bakımdan sonra test sürüşü de yapılmıştı, ben olayı trafik ekibine aynen anlattığım halde onlar sanki hızın etkisi ile su birikintisinin sebep olduğu şeklinde anlamışlar, oysa ben su birikintisi kazaya sebep oldu demiştim, benim zaten dünyam yıkılmıştı, sonradan olay yerine gelmiş olan ve kaza mahallinde durup yeri sıcağı sıcağına görmüş olan aile fertlerim dışında A. Ü., P. H. da kaza yerini ve su birikintisini görmüşlerdir, bu tanıklarında dinlenmelerini talep ederim, ayrıca keşif yapılarak bilirkişi tarafından tekrar kusur oranı hesaplanmasını istiyorum, kolluk ifadesinde bahsettiğim 'servisten çıkarken lastiklerin iyi olmadığını, rotların tutmadığını söylemeleri olayı' 05.03.2005 tarihinde aracın ilk bakımı yapıldığı sırada söylenmiştir, 07.03.2005 tarihinde yapılan bakımda bu eksikler giderildi ve araç kusursuz olarak tarafıma teslim edildi. Ayrıca su birikintisini göstermediği için kaza tespit tutanağını kabul etmiyorum şeklinde anlatımda bulunmuş, duruşmada 10.06.2006 tarihinde yaptığı savunmada ise; Ben eşim ile severek ve çok çabuk şekilde evlendim. Hatta ailelerimizin dahi tam olarak onayını almadan evlendik. Eşimi kaybetmek benim için en büyük ceza oldu. Bu yüzden ilaç tedavisi görüyorum. Hatta evimi değiştirip Karabük'e taşındım. Ortak arkadaşlarımla görüşmeyi terk ettim. Olay günü eşim araca bindiğinde emniyet kemerini takmıştı. Daha sonra uyuyacağını söyledi. Bu nedenle kemerini çıkarmış olabilir. Hava yağışlı idi. Araç ile sağ şeritte ilerliyordum. Kullanmış olduğum aracın modeline ve yapısına göre hızım çok fazla değildi. En son bir su birikintisine girdiğimi hatırlıyorum. Kazada eşimi kaybederek en büyük cezayı çektiğimi düşünüyorum. Hayattan bu nedenle daha fazla bir beklentim kalmadı. İlaç firmasında çalışmaktayım. 14 yıldır işim gereği günde 12-13 saat araçta seyahat halindeyim, tecrübeli ve iyi araç kullanan biri olduğumu düşünüyorum demiştir. Daha sonra da katılanların beyanları üzerine; bozuk araçla yola çıkmadığını, ilaç firmasında işe başlamadan önce testten geçirildiğini, ileri sürüş eğitimi aldığını, evlenmeden önce Yenice-Karabük yolunda kaza yaptığının doğru olduğunu fakat bunun hızdan değil, tünel girişinde aracı heyelan sonucu yola yayılan mucura kaptırmasından kaynaklandığını, bu bölgenin çok sık kaza yapılan bir bölge olduğunu, söylemiştir.
Ölenin, babası, annesi ve kardeşi oldukları anlaşılan katılanlar K. E., H. E. ve S. E. duruşmada; kızlarını arızalı arabaya bindirerek ölümüne sebep olan sanıktan şikayetçi olduklarını, sanığın aynı şirkete ait başka araçlarla da kaza yaptığını, sanığın çok hızlı araba kullandığını belirtmişlerdir. Ayrıca katılan K.; Ben öğretmenim, sanık da benim öğrencimdi, kızımla evlenmek istediğinde agresif birisi olduğu için evlenmesine onay vermedim. Ancak kızım ısrarla istediği için kabul etmek zorunda kaldım. Evlendirdim, her türlü ihtiyaçlarını karşıladım ve sanığın yapmış olduğu kazaları bildiğim için kendisine bu senin başını yer diye de ikazda bulundum. Evlendikten sonra agresif tavırları devam etti, kızımı göndermemeye başladı. Beni kayınpeder olarak görmedi. Bir kez dahi davet etmedi. Telefonla dahi kızımı bizimle görüştürmedi. Şikayetçiyim katılan H. ise yine duruşmadaki başka bir beyanında; Kızımla sanık evlenmek istediğinde içime bir ateş düştü. Çünkü Yenice İlçesinde kime sorsanız, 8 yaşındaki bir çocuğa dahi sorsanız, sanığın çok hızlı araba kullandığını söylerler. Ben kızımın evlenmesine karşı çıkmama rağmen, evlendikten sonra bu senin başını yer diye söyledim. Evlendikten sonra sanık bir kez dahi bizi evine çağırmadı. Benim kızım eceli ile ölmedi, kazadan öldü, kaza sanığın hızlı araba kullanmasından ve bozuk araba ile kızımı Bolu'ya ve Düzce'ye götürmesinden oldu. Şikayetçiyim şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Tanık P. H., talimatla saptanan 23.09.2005 tarihli beyanında; Ben olayın oluşumunu görmedim, olaydan sonra haber geldi, A. Ü.'la birlikte Bolu Devlet Hastanesine gittik, daha sonra sanık S.'ı da alıp kaybolan eşyalara bakmak için olay yerine gittiğimizde, sağ şeritte fazla miktarda su birikintisi olduğunu gördük, yağmurda çiseliyordu.
Tanık A. Ü., talimatla saptanan 26.07.2005 tarihli beyanında; Olaydan sonra P. ile birlikte hastaneye gittik, daha sonra jandarma karakolunda S.'ın ifadesi alındı, S.'a başka bir şikayetin var mı diye sorduklarında, S. var tabi, karayollarından şikayetçiyim, yolda su birikintisi vardı, o yüzden arabanın hakimiyetini kaybettim ve kaza oldu diye beyanda bulunduğunu duydum, sanıyorum jandarma da bunları zapta geçmişti, buradan çıktıktan sonra P.'la birlikte S.'ın yakınları bize olay yerine gidip bir bakın kaybolan eşyalar var oraları kontrol edin dedi, zaten olay yeri yolumuzun üzerindeydi, olay yerine baktığımızda Karabük istikametine göre sağ şeritte fazla miktarda su birikintisi olduğunu gördük, çok yağmur falan da yağmıyordu, sadece çiseliyordu şeklinde anlatımlarda bulunmuşlardır.
Buna göre; somut olayda çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın 5237 sayılı TCY'nın 22. maddesinin 6. fıkrası ile ilgili olması nedeniyle, öncelikle bu fıkrada düzenlenen şahsi cezasızlık sebebinin incelenmesi ve bu müesseseye ilişkin koşulların belirlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Yasanın 22. maddesinin 6. fıkrasında; Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir. hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fıkranın gerekçesinde de uygulanma koşulları; ... Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hallerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkum edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hakim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir.
Elbette ki hakim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukları