"İçtihat Metni"
İtirazname : 2008/276673
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 7. Asliye Ceza
Günü : 07.07.2008
Sayısı : 1303-482
Sanıklar T...A.ve C..K.'nın karapara aklama suçundan eylemlerine uyan ve lehe olan 5237 sayılı TCY'nın 282/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 2.000.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında aynı Yasanın 53. maddesinin uygulanmasına, üzerine tedbir konulan 362.393,60 YTL, 26.327.626,11 USD ve 333,03 Euro ile malvarlığı değerlerinin anılan Yasanın 55/2. maddesi uyarınca .....Limited Şirketi'ne karar kesinleştiğinde nemaları ile birlikte iadesine ilişkin, Ankara 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.07.2008 gün ve 1303-482 sayılı hükmün katılanlar vekilleri, sanık T. A.ve müdafii ile sanık C.K.tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.12.2010 gün ve 15629-17189 sayı ile;
“…III- Sanık C.K., sanık T.A.ve müdafiinin temyizleri ile, katılanlar vekillerinin bu sanıklara yönelen temyizleri, Y.B. S.Ç., E. A., T.A., T. A., S. A., C. A., Y.A., R. A., K. A., Z.A., M.A., Z.., .. Ltd. Şti. ve Arman A.Ş. vekillerinin de malen sorumlu sıfatıyla temyizlerine göre ve hükmolunan cezanın niteliği ve miktarına göre sanık T.A. müdafiinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek yapılan incelemede;
1- Tüm dosya kapsamına göre, sanıklardan T.A. tarafından temsil edilen ...Ltd. Şti’nin sanık C.K.'nın da katılımıyla Hindistan Devletine ait .. firmasının açtığı ihaleye katılarak, Hindistan .... yazısına göre dolandırıcılık, rüşvet verme ve evrakta sahtecilik suçlarının işlenmesi suretiyle ihaleyi kazanması sonucu sözleşme bedelinin 29.11.1995 tarihinde İsviçre'deki sanıklara ait banka hesaplarına transfer edildiği, bu hesaplardan da 30.11.1995-01.08.1997 tarihleri arasında muhtelif ülkeler ve Türkiye'deki banka hesaplarına transferler yapıldığı ve bu tarihler ile sonrasında paranın çeşitli işlemlere tabi tutulduğu anlaşılmış olup, öncelikle bu eylemlerin 4208 sayılı Yasa kapsamında karapara aklama suçunu oluşturup oluşturmayacağının irdelenmesi gerekmektedir.
4208 sayılı Yasa uyarınca karapara aklama suçunun oluşabilmesi için, anılan Yasanın 2/a madde fıkrasında sayılan ve öncül suç olarak nitelendirilen fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen paranın, elde edenlerce meşruiyet kazandırılması amacıyla değerlendirilmesi, bu yolla elde edildiği bilinen karaparanın başkalarınca iktisap edilmesi, bulundurulması, elde edenlerce veya başkaları tarafından kullanılması, kaynak veya niteliğinin veya zilyet ya da malikinin değiştirilmesi, gizlenmesi veya sınır ötesi harekete tabi tutulması veya bu hareketin gizlenmesi, yukarıda belirtilen suçların hukuki sonuçlarından failin kaçmasına yardım etmek amacıyla kaynağının veya yerinin değiştirilmesi veya transfer yoluyla aklanması gerekmektedir.
Bu durumda öncül suçların işlenmesi, sonucu elde edilen karapara, suçun unsurunu oluşturmaktadır.
Suçtan elde edilen menfaatleri karapara aklama suçunun unsuru olma haline getiren 4208 sayılı Yasadır. 765 sayılı TCK'nun 2. maddesindeki (5237 sayılı TCK'nun 7. maddesi) ‘işlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez’ hükmü karşısında, 4208 sayılı Yasa geriye yürütülerek öncül suç tanımının bulunmadığı tarihte işlenen fiillere bu nitelikler kazandırılamaz. Bir başka anlatımla atılı suçların 4208 sayılı Yasadan önce işlenmiş olmaları nedeniyle bu suçlar öncül suç olarak tanımlanamayacağından elde edilen paranın karapara olarak nitelendirilmesi olanaklı bulunmamaktadır.
4208 sayılı Yasa kapsamında aklama suçunun unsurunu oluşturan karapara ancak bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra öncül suçların işlenmesi halinde bu niteliği taşıyacaktır.
İşlendiği öne sürülen suçlardan elde edilen para 29.11.1995 tarihinde sanıkların banka hesaplarına yatırılmış, 4208 sayılı Yasa ise bu suçların tamamlanmasından sonra 19.11.1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Açıklanan nedenlerle;
Sanıklara atılı karapara aklama suçunun ve mahkemece sanıklar lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK'nun 282. maddesindeki suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması.
2. Kabule göre de;
Sanıkların işlediği öne sürülen ve öncül suç oldukları kabul edilen fiiller nedeniyle Hindistan'da açılmış ceza davası bulunduğu anlaşılmaktadır.
Karapara aklama suçundan açılan kamu davasında, unsur olan öncül suçun işlenip işlenmediğinin bu suç yönünden yargılama faaliyetinde bulunmayan hakim tarafından çözümü yani nisbi muhakeme ancak öncül suçun yargılama yapılarak kanıtlanmasına olanak bulunmayan sanığın ölümü, zamanaşımı, kamu davasının açılmaması ve benzeri hallerle sınırlıdır.
Sanıklar hakkında Hindistan’da açılmış ceza davası bulunduğuna göre, öncül suç konusunda yargılama yetkisine sahip mahkeme ile bu suçun işlenip işlenmediğini nisbi muhakeme yoluyla belirleyecek mahkemenin farklı sonuçlara ulaşabileceği de gözetilerek, Hindistan'daki yargılama sonucunda verilmiş ve kesinleşmiş bir karar varsa getirtilip incelenerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 03.02.2011 gün ve 276673 sayı ile;
“A ) Birinci Uyuşmazlık Konusuna İlişkin İtirazlarımız:
Yargıtay 7. Ceza Dairesi anılan kararında özetle;
‘4208 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce işlenen öncül suçlardan elde edilen paranın sanıklara atılı karapara aklama suçunu ve mahkemece sanıklar lehine olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCK.nun 282. maddesindeki suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçunun unsurlarının oluşturmayacağı’ görüşünde olup, bu görüşe katılmak şu nedenlerle imkansızdır;
1. Bilindiği gibi, ‘karaparanın aklanması’ (money laundering) fiili ilk kez 1996 yılında 4208 sayılı Kanun ile hukuk sistemimizde suç olarak düzenlenmiştir. Karapara aklama suçunun oluşabilmesi için, ‘öncül suç’ olarak nitelendirilen fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen paranın (bir diğer deyişle suç gelirinin), elde edenlerce meşruiyet kazandırılması amacıyla değerlendirilmesi, bu yolla elde edildiği bilinen karaparanın başkalarınca iktisap edilmesi, bulundurulması, elde edenlerce veya başkaları tarafından kullanılması, kaynak veya niteliğinin veya zilyet ya da malikinin değiştirilmesi, gizlenmesi veya sınır ötesi harekete tabi tutulması veya bu hareketin gizlenmesi, yukarıda belirtilen suçların hukuki sonuçlarından failin kaçmasına yardım etmek amacıyla kaynağının veya yerinin değiştirilmesi ya da transfer yoluyla aklanması gerekmektedir. Olayımızda ise, sanıklara isnat olunan öncül suç, Hindistan Devletine ait .... firmasının açtığı ihaleye katılarak, dolandırıcılık, rüşvet verme ve evrakta sahtecilik suçlarının işlenmesi suretiyle ihaleyi kazanmaları ve sonucunda sözleşme bedelinin iktisabıdır.
2. 4208 sayılı Kanun’da düzenlenen karapara aklama suçu ve TCK 282. maddesinde düzenlenen suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçu ile, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerinin, yurtdışına transfer edilmesi veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutulması, ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. (Gerekçe, TCK md. 282) Kısacası, karapara aklama suçu, kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız ve ayrı bir suçtur. Anılan karapara aklama suçu ve suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçları ile birden fazla hukuki yarar korunmaktadır, nitekim doktrinde, bu suçla korunan hukuki yarar, ‘…suçun finansmanının önlenmesi, organize suç ve uyuşturucu madde kaçakçılığı ile mücadele, suç örgütlerinin ekonomik gücünün çökertilmesi, bunların elebaşlarına ve faillere ulaşılabilmesi yani kamu düzeninin korunması, finansal sistemin ve kuruluşların ekonomik denge ve istikrarının, bütünlüğünün, saygınlığının korunması, rüşvetin ve kirlenmenin yaygınlaşmasının ve suç örgütlerinin arz ettikleri tehlikeler sebebiyle demokratik değerlerin tahribinin önlenmesi’ olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla, açıklanan hukuki yararları korumak için suç olarak tanımlanmış olan karapara aklama fiilinin kendisine kaynaklık eden öncül suçtan bağımsız ve ayrı bir suç olup, öncül suç dışında tamamen ayrı hukuki yararları koruduğu nazara alındığında, öncül suçun işlendiği tarihte 4208 sayılı Kanun’un veya TCK 282. maddesinin yürürlükte olup olmaması önem taşımayacaktır. Gerçekten de, kanun koyucunun yukarıda açıklanan, suç finansmanının önlenmesinden başlayarak, kamu düzeninin ve demokratik değerlerin korunmasına kadar birincil ve ikincil olarak nitelendirilebilecek birçok hukuki yararı gerçekleştirmek amacıyla suç olarak tanımladığı karapara aklama suçunun işlendiği tarih, suç olarak tanımlanan ve ceza ile yaptırım altına alınan aklama fiilinin işlendiği tarihtir. Çünkü belirtilen fiil ile, suçtan kaynaklanan değerin ekonomiye katılması önlenmek istenmektedir. Dolayısıyla, karapara aklama suçunda korunan hukuki değer nazara alındığında, önem taşıyan asıl unsur, paranın kaynağının ‘suç’ olmasıdır. Buradan hareketle, bir değerin kaynağının ‘suç’ olması, o parayı ‘karapara ya da suç geliri’ saymak için gerekli ve yeterli olup, bunun ekonomiye sokulmaya çalışılması, çeşitli işlemlere tabi tutulması -öncül suç hangi tarihte işlenmiş olursa olsun - karapara aklama suçunu oluşturacaktır. Suçun oluşması için, öncül suçu oluşturan fiilin işlendiği tarihte bu fiilin ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış olması, yani paranın suç sayılan fiillerle elde edilmiş olması gerekli ve yeterlidir.
3. Aklamaya konu malvarlıklarının kaynağını oluşturan öncül suçun kanunun yürürlüğünden önce işlenmesi, ancak aklama fiilinin kanunun yürürlüğünden sonra gerçekleştirilmesi durumunda aklama suçunun oluşmayacağı hususunda doktrinde de Yüksek Daire ile aynı yönde görüşler bulunmakta olup, bu görüşlere göre, geçmişe yürürlük yasağı suçun unsurları için olduğu kadar suçun önşartı (öncül suç) için de geçerlidir, dolayısıyla 4208 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce işlenen öncül suçlardan elde edilen gelirler üzerinde gerçekleşen aklama eylemleri suç oluşturmayacaktır. Bu görüşe göre, öncül suçun işlenmesi sonucu suçun konusu olarak ortaya çıkan gelire karapara niteliğini veren 4208 sayılı Kanundur.
Belirtilen görüşe katılmaya imkan bulunmamaktadır, çünkü suçun önşartlarını unsurlardan ayırmakta yarar vardır. Önşartlar, suçun unsurlarından bağımsız oldukları için, suç sayılan hareketin dışında incelenmelidir, çünkü önşart, suç sayılan hareketin yapılmasından önce dış dünyada varlık kazanır. Nitekim, unsurun söz konusu olması halinde, failin bu unsurun varlığını bilmesi ve onun gerçekleşmesini istemesi gerektiği halde, önşartların –fiilden önce bulunmaları nedeniyle- fail tarafından iradi bir surette gerçekleştirilmiş olmasına, ihtiyaç yoktur, sadece failin bunların varlığını bilmiş, öngörmüş olması ile yetinilecektir. Buradan hareketle, suçun önşartı olan öncül suçun varlığının fail tarafından bilinmesi, yani aklama faaliyetine konu edilen değerin kaynağının ‘suç’ olduğunu bilmesi, aklama suçunun işlenebilmesi için gerekli ve yeterlidir.
Kanaatimizce, Yüksek Daire kararında belirtildiği biçimde, öncül suçun işlendiği tarihte bizatihi karapara aklama fiilinin suç olarak tanımlanmış olmasını aklama suçunun unsuru haline getirmek, TCK’nın 2. maddesinde yer bulan kanunilik ilkesi ve TCK’nın 7. maddesindeki geçmişe yürürlük yasağı (zaman bakımından uygulama) ilkesinin anlamını kanun koyucunun iradesine aykırı olarak genişletmek olacaktır. Ceza hukuku denildiğinde ilk akla gelen ilkelerden birisi olan kanunilik ilkesi, ancak kanunda gösterilen fiillerin suç sayılabileceği ve bunlara da ancak kanunda gösterilen cezaların verilebilmesi anlamını taşımaktadır. Bir fiilin suç sayılabilmesi için sadece kanunda suç olarak tanımlanmış olması yeterli değildir, ayrıca bu fiili suç olarak tanımlayan ve cezai yaptırıma bağlayan kanunun fiilin işlendiği tarihten önce yürürlüğe girmiş olması da gereklidir (TCK md. 7). Öncül suç yönünden, belirtilen zaman bakımından uygulama ilkesinin anlamı, öncül suçun işlendiği tarihte bu fiilin yani aklama fiiline kaynaklık oluşturan fiilin, suç olarak tanımlanmış olması zorunluluğudur. Öncül suçun işlendiği tarihte, bizatihi aklama fiilinin de suç olarak düzenlenmiş olmasını unsur olarak görmek, TCK’nın 7. maddesindeki zaman bakımından uygulama ilkesine yeni bir şey daha katmak anlamına gelebilecek, suç ve suçlulukla mücadelede zaafiyet yaratmak yanında tehlikeli sonuçlara da yol açabilecek bir düşüncedir.
Doktrinde savunulan ve bizim de katıldığımız görüşe göre ise, 4208 sayılı Kanun, eskiden de suç olarak tanımlanmış fiilleri yeni ve daha ağır esaslar getirerek değiştirmemekte, sadece bu fiillerden elde edilen gelir üzerinde gerçekleştirilen birtakım fiilleri cezalandırmaktadır. Bu durumda, kanunun geçmişe yürürlüğünden ancak suç geliri üzerindeki aklama eyleminin kanunun yürürlüğünden önce sona ermesi halinde söz edilebilecektir. Karapara aklama fiillerinin Kanunun yürürlük tarihinden sonra gerçekleş¬tirilmesi veya yürürlük tarihinden önce başlayıp kesintili ya da kesintisiz yürürlük tarihinden sonraya sarkması durumunda kanunun geçmişe uygulandığından bahsedilemeyecektir.
4. İtiraz konusu kararda savunulan ‘öncül suçun işlendiği tarihte karapara aklama fiilinin suç olarak tanımlanmış olması’ halini karapara aklama suçunun unsuru sayma halinde, suç ve suçlulukla mücadelede kabul edilemez bazı sonuçlar ortaya çıkabilecektir. Somut olarak örneklemek gerekirse, örneğin, 4208 sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce yapılmış bir uyuşturucu ticareti fiilinden elde edilen ve suç geliri olduğu şüphesiz olan bir malvarlığı, Kanun yürürlüğe girdikten sonra dönüştürme faaliyetine tabi tutulur ise, sırf kaynağının yani öncül suçun işlendiği tarihte karapara aklama fiilinin suç olarak tanımlanmamış olması dikkate alındığında, bu görüşe dayanılması nedeniyle karapara aklama suçunu oluşturmayacağını düşündürebilecektir.
5. 4208 sayılı Kanun’da düzenlenen karapara aklama suçu ve TCK’nın 282. maddesinde tanımlanan suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama fiilleri ‘seçimlik hareketli’ bir suç olarak düzenlenmiştir. Bunlar, karaparanın başkalarınca iktisap edilmesi, bulundurulması, elde edenlerce veya başkaları tarafından kullanılması, kaynak veya niteliğinin veya zilyet ya da malikinin değiştirilmesi, gizlenmesi veya sınır ötesi harekete tabi tutulması veya bu hareketin gizlenmesi, yukarıda belirtilen suçların hukuki sonuçlarından failin kaçmasına yardım etmek amacıyla kaynağının veya yerinin değiştirilmesi veya transfer yoluyla aklanması biçimindeki seçimlik hareketlerdir.
Somut olayımızda sanıklar, öncül suç sonucu elde ettikleri suç gelirinin 29.11.1995 tarihinde İsviçre'deki banka hesaplarına transfer edilmesinden hemen bir gün sonra bu hesaplardan da muhtelif ülkeler ve Türkiye'deki banka hesaplarına transferler yapılması ve bu tarihler ile sonrasında paranın çeşitli işlemlere tabi tutulması faaliyetlerini yoğun biçimde sürdürmüşlerdir. Olayımızda özellik arz eden husus, suçun seçimlik hareketlerinden sanıklarca yürütülen ‘gizleme’ faaliyetinin iddianame ile dava açılmasından sonra da devam etmesidir. Bu nedenle iddianame ile dava açılıncaya kadar yani hukuki kesinti dışında zamanaşımını kesen başka bir nedenin bulunmadığı aşikardır. Şöyle ki, sanıklar 4208 sayılı Kanun’un yürürlüğe girişinden sonra da iddianame ile dava açılıncaya kadar gizleme ve dönüştürme fiillerine devam etmişler, (şüphesiz başka bir iddianame ile açılması gereken ayrı bir dava konusunu oluşturmakla birlikte) gizledikleri paranın bir kısmını da iddianame ile dava açılmasından sonra 2006-2007 yıllarında da bazı hesaplara transfer etmiş olup, bu husus dosya kapsamındaki 17.10.2007 tarihli bilirkişi raporu, 01.04.2008 tarihli ek bilirkişi raporu, 30.07.199 tarih ve HUZ 1/1 sayılı MASAK soruşturma raporu ve tüm banka kayıtları ile anlaşılmaktadır.
Dava açıldıktan sonra devam eden ‘gizleme’ ve ‘dönüştürme’ hareketlerinden başlıcaları aşağıda örnek olarak gösterilmiştir:
Hesap Sahibi : Banka Adı ve Şubesi: Tarih : Miktar :
T..A.. İş B. Keçiören 29.11.2002 2.317.233.10 USD
T.. A.. İş B. Keçiören 29.11.2002 1.052.92 YTL
C.. K.. İş B. Keçiören 29.11.2002 367.567.96 YTL
S.. Ç..(Alankuş) İş B. Keçiören 17.04.2007 2.200.000.00 USD
S.. Ç..(Alankuş) İş B. Keçiören 17.04.2007 1.724.200.00 USD
K. A. Finansb. Necatibey 14.04.2000 11.826.11 USD
K. A. Pamukb. Kavaklıdere 20.06.2000 164.291.38 YTL
Y. A. YapıKredi B. Siteler 11.02.2000 1.066.438.00 USD
S.A. İş B. Küçükevler 16.03.2001 1.430.655.52 USD
Yukarıda somut olarak gösterilen örneklerle de anlaşıldığı üzere, 4208 sayılı Kanun ve TCK md. 282 ile cezai yaptırıma bağlanan ‘gizleme’ ve ‘çeşitli işlemlere tabi tutma’ faaliyetlerinin 4208 sayılı Kanun’un yürürlüğünden çok daha sonra da devam ettiği tartışmasızdır. Karapara aklama suçunun zincirleme suç şeklinde işlenebileceği kabul edilmektedir. Olayımızda sanıkların aklama fiilleri de zincirleme biçimde gerçekleşmiş ve teselsül eden fiiller iddianame ile dava açılıp hukuki kesinti oluşuncaya kadar devam etmiştir. Bilindiği gibi zincirleme suçlarda suçun işlendiği tarih, teselsülün sona erdiği tarihtir. Karapara aklama veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama fiillerinde de suçun maddi unsuru ‘dönüştürme’