"İçtihat Metni"
Hırsızlık suçundan sanık Erhan K.’nın 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 142/1-f, 43, 62 ve 53 maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Küçükçekmece 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.09.2007 gün ve 553-839 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 15.09.2011 gün ve 48360-33744 sayı ile;
“1- 26.03.2007 tarihli ilk celsede, iddianamenin kabulü kararı okunup, açıklanmadan duruşmaya başlanarak 5271 sayılı CMK’nın 191/1. maddesinde aykırı davranılması,
2- 5237 sayılı TCK’nın 53/1-c maddesinde belirtilen kendi alt soyu üzerindeki velayet hakkından yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca koşullu salıverme tarihine kadar uygulanabileceğinin gözetilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 20.10.2011 gün ve 34192 sayı ile;
“…5271 sayılı CMK ‘Genel Hükümler’, ‘Soruşturma’, ‘Kovuşturma Evresi’, ‘Mağdur, Şikâyetçi, Malen Sorumlu, Katılan’, ‘Özel Yargılama Usulleri’, ‘Kanun Yolları’, ‘Yargılama Giderleri ve Çeşitli Hükümler’ isimli 7 kitaptan oluşmaktadır. 5271 sayılı CMK'nunda gerek yasanın düzenleme biçimi gerekse de 2. maddesindeki ‘soruşturma’ ve ‘kovuşturma’ tarifleri nazara alındığında ceza muhakemesinin birbirini izleyen iki evreden oluştuğu kabul edilmiştir. Kanunen yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre soruşturma evresi, iddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evre ise kovuşturma evresidir.
Her ne kadar durum ilk bakışta bu şekilde görülmekte ise de Yasanın 174. maddesindeki iddianamenin iadesi düzenlemesi karşısında ‘iddianamenin incelenmesi’ adını verebileceğimiz üçüncü bir muhakeme evresinin daha bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu evre soruşturma ve kovuşturma arasında bulunan ara bir evredir.
Kamu davasını açma görevi, Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilir. Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, görevli ve yetkili mahkemeye hitaben bir iddianame düzenler.
Mahkeme iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra iddianamede eksik veya hatalı noktalar bulunup bulunmadığını belirleyerek iddianamenin kabulüne veya iadesine karar verir. Onbeş gün sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.
Cumhuriyet savcısı iddianamenin iadesi kararına itiraz edebilir. İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir yani iddianamenin iadesi kararını kaldırıp kabulüne karar verir. Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir.
Mahkemenin iddianamenin kabulü kararına karşı yasada bir hüküm bulunmadığından itiraz mümkün değildir.
İddianamenin kabulü ile kamu davası açılmış olur ve kovuşturma aşaması başlar. Mahkeme, iddianamenin kabulünden sonra duruşma gününü belirler ve duruşmada hazır bulunması gereken kişileri çağırır. Mahkeme duruşma günü sanığın ve müdafiinin hazır bulunup bulunmadığını, çağrılmış tanık ve bilirkişilerin gelip gelmediklerini saptayarak duruşmaya başlar. Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın başladığını, iddianamenin kabulü kararını okuyarak açıklar. Çağrılıp gelen tanıklar duruşma salonundan dışarı çıkarılır, sırasıyla; sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır, iddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur, sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 5271 sayılı CMK.nun 147. maddesinde belirtilen diğer hakları bildirilir, Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır.
İddianamenin kabulü kararı ile kovuşturma evresinin başlaması kararın yasal bir sonucu olup iddianamenin kabulü kararının okunmasına bağlı değildir. Bu anlamda iddianamenin kabulü kararının okunması açıklayıcı, bildirici mahiyettedir. Diğer bir ifade ile malumun ilanından ibarettir. Esasında bazı hallerde mahkeme başkanı veya hâkimince okunacak bir karar da bulunmayabilir zira iddianame ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Bu halde kovuşturma aşaması öngörülen süre sonunda başlar ve doğrudan duruşma hazırlıklarına geçilebilir. Yukarıda belirttiğimiz üzere mahkemenin iddianamenin kabulü kararına karşı tarafların başvurabilecekleri bir olağan ve olağan üstü herhangi bir yasa yolu bulunmamaktadır. Bu itibarla iddianamenin kabulü kararının taraflara tebliğ gerekmez ve duruşmada okunması bir tebliğ işlemi de değildir.
İddianamenin kabulü kararının okunması 5271 sayılı CMK.nun 191. madde hükmü gereğidir, buna uyulmamasının kanuna aykırılık teşkil edeceği hususunda bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak her kanuna aykırılık mutlak bir bozma nedeni değildir. Mutlak bozma sebebi olan kanuna aykırılık halleri 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMK.nun 308. maddesinde sayılmıştır. Bunun dışındaki hallerde kanuna aykırılığın bozma sebebi sayılabilmesi için aykırılığın son karara (hükme) tesiri olması gerekir. 1412 sayılı CMK.nun 306. maddesindeki ‘hükme esas alınan’, 309. maddesindeki ‘hüküm için mühim noktalarda’ ve 320. maddesindeki ‘hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet’ ibarelerinin ve kanun (koyucu) abesle iştigal etmez evrensel hukuk kaidesinin gereği budur. Gerçekten de bozma mahkemece farklı bir karar verilebilecekse bir anlam ifade eder. Bozmanın sonunda başka bir karar verilemeyecekse bozmanın da bir anlamı yoktur.
Tüm bu açıklamalar ışığında mahkeme başkanı veya hâkimince iddianamenin kabulü kararın okunmaması, okuma işleminin açıklayıcı ve bildirici mahiyette bir işlem olması ve son karara bir tesirinin bulunmaması karşısında 26.03.2007 tarihli ilk celsede iddianamenin kabulü kararının bozma nedeni yapılamayacağı anlaşılmaktadır.
Öte yandan hak yoksunluğuna ilişkin 5237 sayılı TCK'nun 53/1-c maddesinde yer alan ‘Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan, yoksun bırakılma’ yaptırımının infaz yerine, anılan Yasanın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverme tarihine kadar uygulanmasına dönüştürülmek suretiyle düzeltilmesi mümkün bulunmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün TCY’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmamasına ilişkin hukuka aykırılığın bozma nedeni yapılmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Bedaş görevlileri tarafından düzenlenen 25.07.2005 gün ve 278704 sayılı, 07.05.2005 gün ve 262321 sayılı, 21.06.2005 gün ve 256537 sayılı, 12.09.2005 gün ve 227041 sayılı zabıt varakalarına göre, Ambarlı Mah. Fevzi Çakmak Cad. Adil Sok. D: 7 Avcılar adresinde sayaçsız ve uçlar direk bağlı olacak şekilde kaçak elektrik kullanıldığının tespit edildiği,
Bedaş görevlilerinin 24.01.2006 tarihinde konu ile ilgili şikâyet dilekçesi vermesi üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, Küçükçekmece C. Başsavcılığının 22.05.2006 gün ve 4317 sayılı iddianamesi ile sanık hakkında hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı,
Küçükçekmece 1. Asliye Ceza Mahkemesince 30.05.2006 tarihli tensip tutanağı ile iddianamenin kabulüne ve duruşmaya 26.03.2007 tarihinde başlanmasına karar verildiği,
26.03.2007 tarihli ilk oturumda iddianamenin kabulü kararının okunmadığı, aramalara rağmen bulunamayan sanık hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verilip, duruşmanın 24.09.2007 gününe bırakıldığı, bu oturumdan sonra hakkında yakalama emri çıkarılan sanığın celse arası yakalanması nedeniyle 23.07.2007 tarihinde savunmasının alındığı,
Sanığa hakları hatırlatılmadan önce iddianame ve eklerinin okunduğu ve üzerine atılı suçun anlatıldığı, sanığın savunmasında, “atılı suçu kabul ediyorum, ancak suç kastı ile davranmadım, önceki kiracı elektrik tüketim bedellerini ödememesi nedeniyle aboneliği üzerine devretmiyorlardı. Bu nedenle bir süre sayaçsız elektrik kullanmak durumunda kaldım” şeklinde açıklamalarda bulunduğu, önceki ara kararı uyarınca duruşmanın 24.09.2007 gününe bırakılmasına karar verildiği,
Yerel mahkemece 24.09.2007 günlü son oturumda şikâyetçinin davaya katılmasına karar verilerek hükmün kurulduğu,
30.05.2006 günlü iddianamenin kabulü kararının hiçbir oturumda okunmadığı, bu duruma ilişkin sanık ve müdafii ile katılan vekili tarafından herhangi bir itirazın ileri sürülmediği, aykırılığın temyiz istemine de konu olmadığı,
Anlaşılmaktadır.
CYY’nın 2. maddesine göre ceza yargılamasında iddianamenin kabulü ile soruşturma evresi sona ermekte, kovuşturma evresi ise iddianamenin kabulünden başlayıp son kararın yani hükmün kesinleşmesine kadar devam etmektedir.
Cumhuriyet Başsavcılıkları İle Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Kalem Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin 46 ve 47. maddelerine göre, Cumhuriyet Başsavcılığı adına hazırlanan iddianame görevli ve yetkili mahkemeye teslim edilir ve mahkemesince “iddianamenin değerlendirilmesi defteri”ne kaydı yapılır. Bu defter, iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye fiilen verildiği tarihten başlayarak, kabulüne veya iadesine karar