"İçtihat Metni"
Bedelsiz senedi kullanma suçundan sanık Bahri’nin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 156/1, 62, 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca 4500 Lira hapisten çevrilen ve 1500 Lira doğrudan hükmolunan adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Turhal Sulh Ceza Mahkemesince verilen 11.02.2010 gün ve 406-14 sayılı hükmün, sanık müdafii, o yer Cumhuriyet savcıları ve üst Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.04.2011 gün ve 16960-1881 sayı ile;
“Ayrıntıları Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 24.03.1989 gün ve 1/2 sayılı kararında açıklandığı üzere, sanığa yüklenen eylemin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispat olunamayacağı ve elde edilen delillerin sanığın hükümlülüğüne yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 20.09.2011 gün ve 342-634 sayı ile;
“...Mahkememizce daha önce verilen kararda da vurgulandığı üzere söz konusu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu kararının bağlayıcı mahiyette olduğu bilinmesine rağmen söz konusu karar ile yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesindeki düzenleme arasında çatışma bulunduğu dolayısı ile Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesindeki düzenlemeye göre değerlendirme yapılması gerektiği kanaatini taşımaktayız. Çünkü Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kanun aksine işlem yapılması mümkün değildir. Aksine Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları bağlayıcılıklarını kanundan almaktadırlar. Aynı bağlayıcılıkta olduklarını düşünsek dahi önceki norm, sonraki norm değerlendirmesi yaptığımızda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunundaki düzenleme sonraki tarihli olduğundan yine 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesi uyarınca değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğunu düşünmekteyiz.
Kaldı ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda öngörülen ispat şartının ceza muhakemesinde uygulanamayacağını düşünmekteyiz. Doktorinde de vurgulandığı üzere amaçlarının farklılığı nedeni ile ceza muhakemesinde aranan deliller ile Hukuku Usulü Muhakemesindeki aranan deliller birbirlerinden farklı olmalıdır. Ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesi geçerlidir, hukuk usulünde ise istisnalar dışında biçimsel delil ilkesi geçerlidir. Hukuk usulündeki uyuşmazlıkların ispatında kullanılacak delillerin genellikle önceden hazırlanması olanağının bulunması bu anlamda biçimsel delil ilkesinin kabulünü doğurmuştur. Yine yukarıda da vurguladığımız üzere iki muhakeme alanında izlenen amaçlar birbirinden farklı olduğundan hukuk usulünde biçimsel gerçek yeterli görülse de ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması ve gerçek suçlunun cezalandırılması toplum yararı nedeni ile zorunludur. (Prof. Dr. Nur Centel, Yrd. Doç. Dr. Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi hukuku Beta yayınları 1. basım, Ocak 2003 İstanbul, s.9).
İşte yukarıda açıklanan gerekçeler ışığında iki muhakeme dalı arasındaki farklılıklar da dikkate alınarak, Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunundaki söz konusu biçimsel delil ilkesinin ceza muhakemesinde uygulanamayacağını düşünmekteyiz. Kaldı ki, Ceza Muhakemesi Kanununun 217. maddesindeki düzenleme açıktır. Hakimin delilleri takdir yetkisini düzenleyen söz konusu maddenin 2. fıkrasında 'yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü bir delille tespit edilebilir' denmek sureti ile Ceza Muhakemesinde suçun sübutunu değerlendirirken hakimin hukuka uygun her türlü delili kararına dayanak yapabileceğini açıkça ortaya koymuştur.
...Dosya kapsamındaki müşteki anlatımı ve bunu destekleyen tanık anlatımlarından anlaşılacağı üzere müştekinin sanığa borcu olup bu borç karşılığında sanığa senet vermiştir. Ancak olay tarihinde tanıkların da beyanları ile kesin olarak belirlendiği üzere müşteki borcunu ödemesine rağmen sanık müştekiyi tanıkların da baskısıyla ikna ederek senedi müştekiye iade etmemiş, bedelini almış olduğu senedi daha sonra icraya koymuştur. Sanığın üzerine atılı suç TCK 156. maddede düzenlenen bedelsiz senedi kullanma suçudur. Madde tanımından da anlaşılacağı üzere suçun unsurlarından biri sanığın kullandığı senedin bedelsiz kalmış olmasıdır. Olayda tartışılması gereken en temel hukuki sorun bu bedelsiz kalma hususunun neye göre belirleneceğidir. Bilindiği üzere hukuk usulü muhakemesi kanununda belli miktarın üzerindeki borç ve alacakların ödendiği konusunda ispat ancak senet ile yapılabilmektedir. Tanık ile yapılması mümkün değildir. Ancak ifadeden de anlaşılacağı üzere bu hukuk usulü muhakemesi kanununda getirilmiş bir düzenlemedir. Hukuk Usulü Muhakemesi Kanununda bu şekilde bir şart koşulmasının nedeni bu tip olaylarda şahitle ispat edilmesi halinde toplumda alacak verecek ilişkileri yönünden bir kaos oluşmasını engellemektir. Dolayısıyla amaç kamu düzeninin korunmasıdır. Ancak hepimizin bildiği üzere hukuk usülü muhakemesinin yargılama mantığıyla ceza usül hukukunda yargılama mantığı birbirinden farklıdır. CMK'nun 217. maddede belirttiği üzere duruşmaya getirilen deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir. Dolayısıyla ceza muhakemesinde delil serbestisi ilkesi geçerlidir. Yani suçun unsurları veyahut da diğer hususlar her türlü delil ile ispat edilebilir. Mahkeme hukuka aykırı olmadığı müddetçe bu delillerden herhangi birine dayanabilir. Yine ilgili madde ve ilkeden yola çıkarak teoride de belirtildiği üzere ceza muhakemesinde amaç maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu maddi gerçeğe ulaşırken hukuka aykırı deliller dışında hakim vicdani kanaatine her türlü delili dayanak olarak gösterebilir. Olayımızda da müşteki anlatımı ve bunu destekleyen tanık anlatımlarıyla suçta kullanıldığı anlaşılan senedin bedelsiz olduğu kesin olarak anlaşılmıştır. Dolayısıyla bedelsiz kalma hususunun illa ki yazılı delille ispat edilmesinin zorunlu koşulmasının hem ceza yargılamasının temel ilkeleri ile hem de CMK'nun 217. maddesinin amir hükmüyle bağdaşmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki böyle düşünüldüğü takdirde kanunda bir engel bulunmadığı halde maddenin kapsamı daraltılmış olur, şöyle ki bedelinin ödendiği yazılı delil ile ispatlanacak bir senedin sanık tarafından işleme konması hayatın olağan akışına aykırı olur. Çünkü bu durumda talebinin reddedileceği açıkça bellidir. Menfaatine aykırı şekilde böyle bir işlemde bulunulması düşünülemez. Kanaatimizce burada kanunun amaçladığı husus kötü niyetli bir şekilde bedelsiz kalan bir senedi tekrar tahsil amacıyla işleme konarak iki defa haksız olarak bedel alınmasının engellenmesidir. Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibariyle oluştuğu, müşteki ve bunu destekleyen tanık anlatımları ile ispatlanmış olmakla sanığın savunmalarına itibar edilmeyerek cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 04.06.20012 gün ve 32981 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın bedelsiz senedi kullanma suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, 60.000 EURO değerindeki senedin bedelsiz olduğunun tanık beyanı ile ispatlanmasının mümkün olup olmadığının ve buna bağlı olarak atılı suçun sübuta erip ermediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Katılan İbrahim Tıkaç vekilinin 03.11.2008 günlü şikâyet dilekçesinde, katılanın 60.000 EURO bedelli senetten kaynaklanan borcunu dayısı olan sanığa tanıklar huzurunda elden ödemesine rağmen, sanığın bedelsiz kalan senet için ihtiyati haciz kararı aldırarak Turhal İcra Müdürlüğünde icra takibi işlemleri başlattığını belirttiği,
Sanık Bahri vekilinin 27.10.2008 günlü ihtiyati haciz talebi üzerine, Turhal Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.10.2008 gün ve 137 Değişik İş sayılı kararı ile borçlu İbrahim 'in menkul ve gayrımenkul mallarının İİK'nun 257. maddesi uyarınca ihtiyaten haczine karar verildiği,
Turhal İcra Müdürlüğünün 2008/2630 esas sayılı dosyasında alacaklı Bahri vekilinin talebi üzerine borçlu İbrahim aleyhine 04.01.2008 tarihinde 128.442 Lira asıl alacak ve ferileri için kambiyo senetlerine mahsus icra takibi başlatıldığı, alacağın 30.08.2008 ödeme tarihli, 60.000 EURO bedelli, alacaklısı Bahri ve borçlusu İbrahim olan bonoya dayandığı,
Davacı İbrahim tarafından davalı Bahri aleyhine 19.11.2008 tarihinde açılan menfi tespit davası sonucunda Turhal Asliye Hukuk Mahkemesince 22.05.2009 gün ve 685-358 sayı ile davanın reddine karar verildiği, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesince bedelsiz senedi kullanma suçundan açılan kamu davasının sonucunun beklenmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verildiği,
Katılanın, senet karşılığı olan borcunu dayısı olan sanığa tanıklar huzurunda ödediğini ancak senedi almadığını, sanığın senedi yırttığını belirtmesine karşın icraya koyduğunu öğrendiğini, ispatlamak için başka çaresi olmadığından parayı ödediğine dair delil olmak üzere gizlice ses kaydı yaptığını belirttiği,
Tanık Yusuf 'un, katılanın tanıklar huzurunda borcunu ödediği gün sanığın senedi iade etmeyerek yırttığını söylemesine rağmen icra takip işlemleri başlattığı, diğer tanıklarla birlikte evine gittiklerinde sanığın "ben sizi kandırdım, İbrahim'den intikam almak için böyle bir şey yaptım" dediğini ve o sırada cep telefonuna konuşmaları kaydettiklerini beyan ettiği,
Tanık Ali ‘nin katılana borcunu ödemesi için 22.000 Lira verdiğini, ayrıca katılanın 90.000 Liraya evini, 32.000 Liraya da arabasını sattığını, 60.000 EURO parayı tamamlayarak Şahin 'in dükkanında borcu ödediğini, sanıkla karşılaştığında parayı aldın mı diye sorduğunda parayı aldığını kabul ettiğini ifade ettiği,
Tanık Nurettin 'in Temmuz ayı içinde Ülkü Kırtasiye'ye alışveriş için gittiğinde Duran, Şahin, Bahri, Yusuf’u ve İbrahim 'i gördüğünü, sanığın elinde siyah bir poşet olduğunu, içinde para olduğunu söylediklerini, katılanın sanığa "senedimi ver" dediğini, sanığın da senedi yırttığını söylediğini belirttiği,
Tanık Şahin 'in, dükkanına önce Bahri, Yusuf, Duran ve İbrahim'in geldiklerini, katılanın sanığa "sana olan borcumu ödemek istiyorum, senedi geri ver" dediğini, sanığın da "senet yanımda değil, senedi yırttım" şeklinde konuştuğunu, Yusuf'un da kardeşine "dayıma güvenmiyor musun, ver parayı" dediğini, faizi ile birlikte 60.000 EURO'nun Bahri’ye verildiğini, sanığın "paramı aldım ve senedi yırttım" dediğini, daha sonra icra takibi başlattığını duyunca Yusuf ve Hacı 'yla birlikte sanığın evine gittiklerini, sanığın "ben onlardan intikam alacağım, onları süründüreceğim, onlardan alacağım yok, paramı aldım ama onlardan intikam alacağım" şeklinde konuştuğunu söylediği, tanıklar Hacı ve Duran 'ıın de benzer şekilde anlatımda bulundukları,
Tanık Murat 'ın