"İçtihat Metni"
Kasten yaralama ve hakaret suçlarından sanık Halil İbrahim 'in 5237 sayılı TCK’nun 86/2, 29; 125/1, 129 ve 58. maddeleri uyarınca (iki kez) 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, infazdan sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin, Aksaray 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.12.2009 gün ve 419-701 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 18.06.2012 gün ve 30876-16653 sayı ile;
“1-Ek savunma hakkı verilmeden sanık hakkında TCK’nun 58. maddesinin uygulanması suretiyle CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,
2- 5237 sayılı TCK’nun 58. maddesinin 3. fıkrasında tekerrür halinde sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezasıyla adli para cezası öngörülmüşse hapis cezasına hükmolunacağı ve aynı Kanunun 50. maddesinin 2. fıkrasında ise, suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde hapis cezasına hükmedilmişse bu cezanın artık adli para cezasına çevrilemeyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; sanık hakkında mükerrir olması nedeniyle uygulanan maddede seçenek olarak öngörülen yaptırımlardan hakimin tercih hakkı bulunmadığından zorunlu olarak hapis cezasına hükmedilmiş olması karşısında, bu cezanın, koşulların bulunması durumunda aynı Kanunun 50/1. maddesinde yazılı seçenek yaptırımlardan birisine çevrilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Ancak; 5237 sayılı TCK’nun 50/2. maddesine göre, uygulanan maddede hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörülmesi ve zorunluluk olmaksızın hapis cezasının mahkemece tercih edilmesi halinde bu durumda artık hapis cezası adli para cezasına çevrilemeyecektir.
Açıklanan nedenlerle, somut olayda seçenekli cezalardan kısa süreli hapis cezasına tekerrür nedeniyle zorunlu olarak hükmedildiğinden, bu cezanın yasada aranan diğer koşullar bulunduğunda adli para cezası ya da önlemlerden birine çevrilmesine yasal bir engel bulunmadığı halde, yasal engel bulunduğu belirtilerek bu durum değerlendirilmeden tayin olunan kısa süreli hapis cezasının, adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi,
3-Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nun 53/1. maddesinin a, b, c, d ve e bentlerinde sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 19.03.2012 gün ve 202384 sayı ile;
“1-Sanık hakkında düzenlenen TCK’nın 86/2, 125/1, 53. maddelerinin uygulanması istenmiş olup TCK’nın 58. maddesinin uygulanması talep edilmemiştir. Kovuşturma aşamasında da sanığa TCK’nın 58. maddesinin uygulanması olasılığı nedeniyle ek savunma hakkı tanınmamıştır. Ne var ki sanığın sorgusunun yapıldığı 25.06.2008 tarihli duruşmada sanığa doğum ve sabıka kaydı okunmuş olup sanık okunan sabıka kaydına bir diyeceğinin olmadığını belirtmiş bir başka deyişle dosyadaki sabıka kaydını dolayısıyla sabıkalılığını kabul etmiştir. Bu durumda sanığa mükerrirlikten dolayı ek savunma hakkının verilmemiş olmasının yasaya aykırı olmadığı ve kararın bozulması nedeni olmaması gerektiği düşünülmüştür.
2- Sanık mükerrir olduğundan TCK’nın 58/3. maddesi gereğince sanığın her iki suçu için öngörülen temel cezalardan olan hapis cezası zorunlu bir şekilde temel ceza olarak belirlenmiştir. Zorunlu olarak hapis cezasına hükmedildiği hallerde bu cezanın koşulların bulunması halinde TCK’nın 50/1. maddesinde yazılı olan adli para cezası dışındaki seçenek yaptırımlara çevrilmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Gerekçesi gösterilerek belirlenen hapis cezasının diğer seçenek yaptırımlara çevrilmesi olanaklı olduğu gibi, seçenek yaptırımlara çevrilmemesi de mümkündür. Mahkemece sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu ile suçtan pişmanlık duyduğu hususunda kanaat oluşmadığı gerekçeleriyle sanığın cezasının TCK’nın 50. maddesinde düzenlenen diğer seçenek yaptırımlara dönüştürülmesine yer olmadığına karar verilmiş olup, Yüksek Daire’nin bozma gerekçesinde belirtildiği şekilde mahkemenin seçenek yaptırımlara çevrilmeye yasal engel bulunduğu şeklinde bir kabulü olmadığından, bu bozma gerekçesinin yerinde olmadığı düşünülmüştür.
3- Sanık hakkında kasten işlemiş olduğu suçlardan dolayı, hapis cezasının yasal sonucu olarak TCK’nın 53. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarına hükmedilmediği anlaşılmışsa da, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmamış olmasının, bu maddede belirtilen hak yoksunluklarının hapsin yasal sonucu olarak zorunlu olarak uygulanacak olması ve hükme yönelik olarak sadece sanığın temyiz talebinin olması karşısında bozma nedeni olarak kabul edilmemesi gerektiği düşünülmüştür” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 2. Ceza Dairesince 30.10.2012 gün ve 23579-44477 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık Halil İbrahim hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmış olup, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1) İddianamede TCK'nun 58. maddesinin uygulanması talep olunmayan ancak duruşmada sabıka kaydı okunan sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilebilmesi için CMK'nun 226. maddesi uyarınca ek savunma verilmesinin gerekip gerekmediği,
2) TCK’nun 58/3. maddesi gereğince TCK’nun 86/2 ve 125/1. maddelerinde yer alan seçenek yaptırımlardan hapis cezasının temel ceza olarak seçilmesinden sonra bu cezaların 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olup olmadığı,
3) Hükmün yalnızca sanık tarafından temyiz edildiği ahvalde, sanık hakkında TCK’nun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına karar verilmemesinin bozma nedeni yapılıp yapılmayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında kasten yaralama ve hakaret suçlarından kamu davası açıldığı, iddianame içeriğinde sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasının talep edilmediği gibi, sevk maddeleri arasında da TCK’nun 58. maddesine yer verilmediği,
25.06.2008 günlü celsede, nüfus ve adli sicil kaydının okunduğu, sanığın okunan belgelerinin doğru ve kendisine ait olduğunu beyan ettiği,
Tekerrüre esas alınan ilamın kesinleşme şerhli suretinin dosya içerisinde bulunduğu,
Mahkemece sanığın mükerrir olması nedeniyle TCK'nun 58/3. maddesi gereğince 125/1 ve 86/2. maddelerinde düzenlenen seçimlik cezalardan hapis cezalarının seçildiği ve 50/2. maddesi gereğince de hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1) İddianamede TCK'nun 58. maddesinin uygulanması talep olunmayan ancak duruşmada sabıka kaydı okunan sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilebilmesi için CMK'nun 226. maddesi uyarınca ek savunma verilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkin yapılan değerlendirmede;
TCK’nun ek savunma hakkına yer verilen “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesi;
“1) Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.
2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.
3) Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.
4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen suçun hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Somut olayda suçun hukuki niteliğinin değişmesi söz konusu olmayıp, CMK'nun 226. maddesinin birinci fıkrasının uygulanmasını gerektirecek bir durum bulunmadığından ve TCK’da güvenlik tedbirleri arasında sayılan tekerrür hükümleri uygulandığından, maddenin ikinci fıkrası kapsamında uyumazlığın çözümü gerekmektedir.
Tekerrüre esas oluşturacak nitelikte hükümlülüğü bulunan sanık hakkında TCK’nun 58. maddesinde düzenlenmiş olan ve güvenlik tedbirleri arasında sayılan tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren durum ilk defa duruşmada ortaya çıkan bir hal değildir. Çünkü tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmesinden sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde, diğer bir anlatımla kanunda aranan diğer koşulların da varlığı durumunda sanığın sabıkalı olması halinde uygulanmaktadır ki, sanık önceden işlediği bir suçtan dolayı hakkında bir mahkumiyet kararı verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, kısacası sabıkalı olduğunu bilmektedir. Nitekim, 25.06.2008 günlü celsede, nüfus kaydı ile birlikte adl