(5237 S. K. m. 85) (1412 S. K. m. 251) (5271 S. K. m. 216) (2918 S. K. m. 67, 84) (5271 S. K. m. 61, 62, 85) (Karayolları Trafik Yönetmeliği m. 137)
Dava: Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık F. E.'ün 5237 Sayılı T.C.K.nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.9.2006 gün ve 260-335 Sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 29.1.2007 gün ve 9122-419 sayı ile;
... İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı ve failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet ve nasafet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında en üst sınırdan ceza tayin edilmesi...,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi ise 24.4.2007 gün ve 294-292 sayı ile; önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 14.10.2008 gün ve 196-221 sayı ile;
... Ölene ait nüfus aile tablosunun dosyaya eklenmesi ve direnme hükmünün katılanlar S. G.la E. G. vekiline tebliğ edilerek, temyiz edip etmeyeceğinin belirlenmesi suretiyle anılan eksikliklerin giderilmesi gerektiğine... karar verilmiş.
Eksikliklerin giderilmesinden sonra, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24.2.2009 gün ve 2717-2223 Sayılı gönderme kararıyla dosyanın gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 28.4.2009 gün ve 77-111 Sayılı karar ile;
... Özel Daireyle yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında üst sınırdan ceza tayin edilmesinin isabetli olup olmadığına dair ise de, sanığın bulunduğu oturumda hükümden önceki son sözün sanık müdafiine verilmiş olmasının usule aykırılık oluşturup oluşturmayacağı hususunun öncelikle ele alınması gerekmiştir.
İncelenen dosya içeriğinden:
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, direnme kararının verildiği 24.4.2007 tarihli oturumda, sırasıyla Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine bozma kararına karşı diyecekleri sorulduktan sonra, hazır bulunan sanığa son söz verilmeden duruşmanın bitirildiği anlaşılmaktadır.
Yargılamanın son söz sanığa verilmeden bitirilmesi yasaya aykırıdır. Şöyle ki, Ceza Genel Kurulu'nun 6.7.2004 gün ve 138-159; 25.4.2006 gün ve 3-124; 4.12.2007 gün ve 246-261 ve 29.1.2008 gün ve 193-7 Sayılı kararlarında da belirtildiği üzere;
1412 Sayılı C.Y.U.Y'nın 251. maddesine paralel düzenlemeler içeren 5271 Sayılı C.M.K.nın 216. maddesinin son fıkrasında. Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir hükmü yer almaktadır. Bu hüküm gereğince katılmış olduğu takdirde duruşma mutlaka son söz sanığa verilerek bitirilecektir. Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında da vurgulandığı üzere, savunma hakkıyla yakından ilgili bulunan bu usul kuralı buyurucu nitelikte olup, uyulmaması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiç bir şekilde kısıtlanamaz.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 Sayılı C.Y.U.Y'nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur şeklindeki düzenlemenin yeni usul yasasında yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir. ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
İlk defa hüküm kurulurken son sözün sanığa verilmesi kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamada da kamu davasının kesintisizlik ve süreklilik ilkesinin doğal sonucu olarak aynen geçerlidir. Bu nedenle, en son söz'ün sanığa verilmemesi C.M.K.nın 216. maddesine aykırıdır. Bu hükmün, kovuşturmanın sona erdirilmesi ve hükmün tesis ve tefhimine geçilmesi öncesinde, son konuşan tarafın hazır bulunan sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
Bu itibarla direnme hükmünün ö