Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/10 Esas 2014/80 Karar
Karar Dilini Çevir:
Ceza Genel Kurulu         2013/10 E.  ,  2014/80 K.SEBEP OLDUĞU TRAFİK KAZASI NEDENİYLE YAYANIN YARGILANMASITAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYETTAKSİRİN UNSURLARIBASİT TAKSİR / BİLİNÇLİ TAKSİR
"İçtihat Metni"

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan sanık M.. A..'nin 5237 sayılı TCK'nun 85/1, 62, 50, 52/4 ve 53/6. maddeleri uyarınca 18.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve sürücü belgesinin dört ay süre ile geri alınmasına ilişkin, Fatsa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.10.2007 gün ve 366-262 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 28.12.2011 gün ve 15963-10055 sayı ile;
“...Olay tarihinde sanık yayanın aniden yola çıkarak trafik kazasına sebebiyet vererek mobilet sürücüsü A.. Ö..'nün taksirle ölümüne sebebiyet verdiğinden hakkında kamu davası açılmış ve yapılan yargılama sonunda sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
Yayanın sebebiyet verdiği trafik kazasından dolayı sanık olup olamayacağı sorununun öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir.
Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup Türk Ceza Kanunun 22/2. maddesi; taksiri, 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi' olarak tanımlamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülememesi, şeklinde kabul edilmektedir. Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin 'neticenin öngörülebilmesi' unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67. maddelerinde sürücülerin uyacakları kurallar, 68-70. maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almaları, yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş, trafik kazaları ile ilgili 81. madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlukları yönüne gidilmemiştir. Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez. Örneğin, bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazasına karışan yayanın TCK'nun 85 veya 89. maddeleri gereğince cezalandırılması ceza hukukunun vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır.
Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK'nun 22. maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürücünün cezasının belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp adaletli bir cezalandırma sağlanmaya çalışılmaktadır.
Yayaların kusurlu olmaları tazmini sorumluluğu gerektirir. Meydana gelen kazadan dolayı cezai sorumluluğun var olduğu kabul edilemez.
Bununla beraber Ceza Genel Kurulunun 21.10.1997 gün ve 1997/2-99-202 sayılı kararında sürücüler yanında yayaların da sanık olabileceğini kabul eden tek bir kararı bulunsa da, Ceza Genel Kurulunun gerek bu karardan önce ve gerekse bu karardan sonraki kararları ile ceza dairelerinin istikrarlı uygulamaları yayaların kusurlu davranışları ile birlikte trafik kazasına sebebiyet vermeleri durumunda sadece sürücüler hakkında kamu davası açılmakta ve sanık olarak bunlar gösterilmektedirler.
Her ne kadar Adli Tıp Kurumu Başkanlığı yaya M.. A..'nin olayda asli kusurlu olduğunu belirtse bile tüm açıklanan bu nedenlerden dolayı sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de, davaya katılan olmadığı halde katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yayalara ait kusuru ihlal eden sanığın sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi" isabetsizliklerinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyeleri G. Y. ve A. Y.
“04.06.2006 günü saat 16.00 sıralarında, yaya geçidi olmayan mahalde seyir halinde olan araçların geçişini beklemeden sol taraf orta refuj aralığından sol şerit içerisine geçmek suretiyle sürücü A.Ö.ın kaza yapmasına ve ölmesine neden olan, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 28.06.2007 gün ve 34296/3539 sayılı raporuna göre de sanık yayanın asli kusurlu olduğu olayda;
Oluş ve kabulde, uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, bu olaya neden olan failin herhangi bir aracı kullanmaması nedeniyle taksirle öldürme suçundan cezalandırılıp cezalandırılamayacağıdır.
Daire çoğunluğunu sanığın cezalandırılamayacağı sonucuna götüren nedenler kararda ayrıntılı olarak izah edilmekle birlikte;
a) Yayalar açısından öngörme unsurunun gerçekleşmeyeceği,
b) Yayaların cezalandırılmasının ceza hukukunun temel ilkelerine aykırı olacağı,
c) Bu güne kadarki uygulamaların da bu şekilde olduğu,
Şeklinde özetlenebilir.
765 sayılı TCK’nın 45. maddesinde, cürümlerde kastın aranacağı kuralına yer verildikten sonra, bu kuralın istisnası olarak 'failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır' hükmüyle, kast olmaksızın da bir kimsenin taksirli davranışı nedeniyle cezalandırılabileceği kabul edilmiş, ancak, taksir tanımlanmamış, bazı hükümlerinde 'tedbirsizlik', 'dikkatsizlik', 'meslek ve sanatta acemilik', 'nizamat ve evamir ve talimatlara riayetsizlik' şeklinde taksir kalıplarına yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nun 21. maddesinin 1. fıkrasında da, suçun oluşmasının kasta bağlı olduğu belirtildikten sonra, 22. maddenin 1. fıkrasında taksirle işlenen fiillerin kanunda açıkça belirtildiği hallerde cezalandırılacağı hükmüne yer verilmiş, 2. fıkrasında ise taksir, 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi' şeklinde tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi, taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemleri alması ve bazı davranış kurallarına uyması zorunlu olup, bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Taksir sonuçta bir haksızlık biçimidir, taksirli suçun haksızlık unsurunu, dikkat ve özen yükümlüğünün ihlali oluşturmaktadır, ancak, sadece objektif özen yükümlülüğüne aykırı bir davranışın varlığı taksirden dolayı cezalandırılmayı gerektirmez, buna bağlı olarak bir sonucun ortaya çıkması, ortaya çıkan bu sonucun da, fail tarafından öngörülmemiş olsa bile öngörülebilir nitelikle olması gerekmektedir.
Fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak varolan dikkat, özen yükümlüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmasına rağmen, objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle öngörmediği bir neticenin meydana gelmesine neden olmalı, hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunmalı, failin hareketinden bağımsız bir etken sonuca tek başına neden olmamalı, başka bir anlatımla hareket ile sonuç arasındaki nedensellik bağı kesilmemelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202; 13.12.1993 gün ve 221-317 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında ve öğretide vurgulandığı gibi failin taksirden dolayı cezalandırılabilmesi için;
Taksirin cezalandırılacağı konusunda kanunda bir hüküm,
Dikkat ve özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi,
Hareketin bilerek ve istenerek yapılması,
Sonucun (neticenin) öngörülebilir olması,
Failin neticeyi istememiş olması,
Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulanması,
Şartlarının bir arada bulunması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Taksirli öldürme suçları gerek 765 gerekse 5237 sayılı TCK’da açıkça düzenlenip yaptırıma bağlanmıştır. Fail yaya dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, geçmemesi gereken bir yerden geçmiştir. Failin bu davranışı hem ortak tecrübe kurallarına hem de pozitif hukuk kurallarına aykırıdır. Zira fail yoldan karşıdan karşıya geçerken, Trafik Kanununun 68 ve Yönetmeliğin 138. maddelerine açıkça aykırı davranmıştır. Fail hareketini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmiştir. Yola başkası tarafından itilmiş veya yola çıkmak için zorlanmış değildir. Akan bir trafiğe yayanın kendisini atması halinde, bu hareketin trafikte tehlike veya zararlı bir sonuca yol açacağı, makul orta zekâdaki her insan tarafından kabul edilebilecek bir durumdur. Şüphesiz ki doğan sonuç fail tarafından istenmiş değildir, zaten istenmiş olsaydı, taksirden dolayı değil kasten sorumluluğu söz konusu olacaktı. Yayanın hareketi ile doğan sonuç arasında da illiyet bağı bulunmakta, dolayısıyla failin taksirli suçtan cezalandırılması için yasanın aradığı tüm koşullar gerçekleşmiştir.
Ancak burada, taksirli davranışta bulunanın bu davranışı nedeniyle yalnızca kendisinin zarar görmesi hali ile somut olaydaki durum karıştırılmamalıdır. Yerleşik uygulamada, yayalar hakkında davanın açılmaması, fiilin sonucunda yayaların kendilerinin zarar görmesinden kaynaklanmaktadır, yoksa yasada yayaların bu suçun faili olamayacağında veya yayanın davranışlarının taksiri oluşturmayacağından değildir. Zira mevcut yasamızda, taksirli suçlarda faillik açısından hiçbir sınırlama bulunmamaktadır. Elbette kişi intihar etmek için yola atlar ve sonuç gerçekleşirse, meydana gelen sonuçtan yalnızca kendisi zarar gördüğünden bu eylemden dolayı cezalandırılamayacaktır. Peki, bu eylemden yaya değil de, başkaları zarar görürse yine de yayanın cezalandırılamayacağını söyleyebilecek miyiz? Kaldı ki, taksirli suçlardan cezalandırılabilmek için mutlaka sürücü olmaya da gerek bulunmamaktadır. Aracını yol kenarına usulsüz bırakıp da giden kişi bu eyleminden zararlı bir sonuç doğduğunda cezalandırılmamakta mıdır? Sürüyü yoldan geçiren çoban, bu eylemi nedeniyle bir zarara yol açmışsa cezalandırılmamakta mıdır?
Karayolları Trafik Kanununun 3. maddesi ile 'Trafik' kavramının yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleriyle açıklandığı, sanığın kusurunun tespitinde bu kanunun belirleyici olduğu ve ceza kanunlarının sadece araç-alet kullananları değil 'kusuru' cezalandırdığı da dikkate alındığında sanığın eyleminin karşılıksız kalması da yasa koyucunun amacına ve toplumsal adalete aykırı düşecektir.
Sanık meydana gelen ölüm olayında asli kusurludur, meydana gelen sonuç öngörülebilir bir sonuç olup, fiil ile sonuç arasında da illiyet bağı bulunmaktadır” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.02.2012 gün ve 108714 sayı ile;
“Sanık olay günü yaya geçidi olmayan mahalde seyir halinde olan araçların geçişini beklemeden refuj aralığından sol şerit içerisine geçmek suretiyle yola çıkmış, oluşa uygun Adli Tıp Kurumu Başkanlığının raporuna göre asli kusurla araç sürücüsünün kaza yapmasına ve ölümüne neden olmuştur.
5237 sayılı TCK uyarınca kanunda ancak taksirle işlenebileceği kabul edilen suçlarda eylemin cezalandırılabileceği, TCK'nun İkinci Kısım, Birinci Bölümünde yer alan hayata karşı suçların kasten veya taksirle işlenebileceği, böylelikle suçun tipiklik unsururun varlığı ortadadır.
Eylemin kabahat olarak da yaptırıma bağlanması onun TCK kapsamında suç olmasına engel teşkil etmeyecek, tek eylemin bu şekilde varlığı halinde TCK'nun 44. maddesinin tatbiki ile sorunun çözümüne gidilmesi gerekecektir.
Sanık yaya asli kusurla trafik düzenine aykırı davranmış olup, eylemde 'işi gereği gibi yapmama, eksik ve kusurlu davranma' haliyle taksirin unsuru gerçekleşmiştir. Yayanın doğabilecek neticeyi öngörmesi beklenebilir nitelikte olduğundan sorumlu olacağında kuşku bulunmamaktadır. Ayrıca sanığı sorumluluktan kurtaracak üçünçü kişi veya mağdurun, hareket ve netice arasındaki illiyet bağını tamamen kesecek nitelikte kusurlu davranışı yoktur. Bu durumda sanığın neticeye etkili ortak kusuru bulunduğu, cezai yönden sorumluluğu da söz konusu olacağından, bozma ilamının bu kısmı yerinde görülmemiştir.
Bozma ilamının diğer bölümlerinde yer alan 'Davaya katılan olmadığı halde, katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve yayalara ait kusuru ihlal eden sanığın sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi' hususlarının isabetli olduğu, ancak birinci kısımda yer alan bozma nedeninin ortadan kalkması ile diğer kısımların da düzeltilerek onanmasına karar verilebileceği” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 26.11.2012 gün ve 27090-25174 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Sanığın taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire Çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasında, asli kusurlu olduğu tespit edilen sanığın yaya olması ve herhangi bir trafik aracını kullanmaması nedeniyle, taksirle ölüme neden olma suçundan cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Suç tarihinde sahile gitmek için Fatsa-Ordu istikametindeki yolu yaya olarak geçen sanığın, orta refüjde sağ tarafına baktığında iki otomobilin yolun sağ şeridinden seyrettiğini görmesine rağmen, seyir halinde olan bu araçların geçişini beklemeden refüj aralığından yola indiği, yol üzerinde sol şeritte otomobillerin geçmesini beklediği sırada otomobillerin arkasından motosikleti ile çıkan ölenin sanığa çarptığı, ikisinin de yere düştükleri, motosiklet üzerinden fırlayarak asfalta düşen motosiklet sürücüsünün olay yerinde hayatını kaybettiği,
Ölüm sebebinin; genel beden ve kafa travmasına bağlı kafatası, boyun omuru, nazal kemiği sağ zigomatik kırıkları ile müterafık beyin doku hasarı sonucu gelişen solunum ve dolaşım durması şeklinde tespit edildiği,
Olay sırasında yaya olan sanık hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan kamu davası açıldığı,
Mahkemece yapılan keşif sonucunda trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda; motosiklet sürücüsü olan ölenin Karayolları Trafik Kanunun 84. maddesi uyarınca 66. maddedeki; "bisiklet ve motosikletleri kurallara uymadan sürmek" ve 78. maddedeki; "motosiklet kullanırken koruma başlığı kullanmamak" kurallarını ihlal ettiğinden, kazanın oluşumunda 2/8 oranında kusurlu olduğu, yaya olan sanığın ise yaya kusurlarından araçlara ilk geçiş hakkını vermediği, taşıt trafiği için bir zorluk veya engel yaratmamak şartıyla ve yoldan gelen taşıtların uzaklık ve hızını kontrol ederek kendi güvenliğini sağladıktan sonra en kısa doğrultuda ve en kısa zamanda taşıt yolunu geçmesi gerekirken, yine taşıt yoluna girmeden güvenle duramayacak kadar yaklaştığı anlaşıldığından, taşıta ilk geçiş hakkını verip geçişlerini beklemek suretiyle karşıya geçmesi gerekirken bu kuralların ihlali nedeniyle 6/8 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 28.06.2007 gün ve 3539 sayılı raporunda ise; sanığın olay mahallinde yolun karşı tarafına geçmeden önce seyir halinde olan vasıtaları dikkate alması, geçiş için emniyetli ortamın oluşmasını kaplama dışında beklemesi gerekirken, bahsedilen bu hususlara riayet etmemesi, seyir halindeki vasıtaları dikkate almadan kaplamaya girdiğinde sağ tarafından gelen motosikletten korunma tedbiri almayarak motosikletin sadmesine maruz kalması nedeniyle, devrilen motosikletteki sürücünün ölümü ile neticelenen olayda asli kusurlu olduğu, ölenin idaresindeki motosikletle gündüz görüşe açık ve meskun mahal olan kesimde seyri sırasında yola gereken dikkati vermesi, aracının hızını mahal şartlarına göre ayarlaması gerekirken bahsedilen bu hususlara riayet etmemesi, sol taraf orta refüj aralığından sol şerit içerisine girmiş olan yayaya rağmen mevcut sürati ile seyredip hiçbir tedbire başvurmadan yayaya çarpması ve akabinde motosikletin hakimiyetini kaybetmesi ile meydana gelen olayda tali kusurlu olduğu görüş ve kanaatinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
Kural olarak suç, ancak kastla, işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebilecektir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 07.06.2001 gün ve 54-120 ile 06.10.2009 gün ve 189-220 sayılı kararlarında da; "Taksir istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır" açıklamalarına yer verilmiştir.
Öğretide de benimsendiği üzere, Ceza Genel Kurulunun birçok kararında taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareket ile netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Uyuşmazlığa konu olayda, diğer şartların gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle,
5. bentte yer alan neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezaî yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hale gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezaî sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden sözedilemek için de kanunî tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkanının mevcut olması aranmıştır.
Bilindiği üzere, failin iradesi kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat

Üyelik Paketleri

Dünyanın en kapsamlı hukuk programları için hazır mısınız? Tüm dünyanın hukuk verilerine 9 adet programla tek bir yerden sınırsız ulaş!

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
7 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Paket

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
350 TL
199 TL/AY
Kazancınız ₺151
Ücretsiz Aboneliği Başlat